Üstad aynı zamanda kişisel gelişim uzmanıdır.

memluk

Hatim Sorumlusu
''Üstad aynı zamanda kişisel gelişim uzmanıdır.'' Evet kardeşler bundan yaklaşık bir sene önce bunu bir seminerde duymuştum ve cok sasırmıştım,dikkat ederseniz bunu farkerdersiniz demişti.Bende ondan sonra risale-inurun muhtelif yerlerinde bu sözü teyid eden bölümlere rastladım.Kişisel gelişim kitaplarını okuyanlar bilir,bazı temel kuralları vardır.Bunlardan biri pozitif düşünmek ve şartlanmaktır.Risale-inurda bunu telkin eden yerlerden cok ne var, öyle değil mi?Mesela bi kac örnek verim;


İmânda ne kadar büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle.
Bir vakit, iki adam hem keyif, hem ticaret için seyahate giderler. Biri hodbîn, tâli’siz bir tarafa; diğeri hudâbîn, bahtiyar diğer tarafa sulûk eder, giderler.
Hodbîn adam hem hodgâm, hem hodendiş, hem bedbîn olduğundan; bedbînlik cezası olarak,NAZARINDA pek fenâ bir memlekete düşer. Bakar ki, her yerde âciz bîçareler zorba, müthiş adamların ellerinden ve tahribâtlarından vâveylâ ediyorlar. Bütün gezdiği yerlerde böyle hazin, elîm bir hali görür. Bütün memleket bir mâtemhâne-i umumi şeklini almış. Kendisi şu elîm ve muzlim hâleti hissetmemek için sarhoşluktan başka çare bulamaz. Çünkü herkes ona düşman ve ecnebî görünüyor. Ve ortalıkta dahi müthiş cenazeleri ve me’yusâne ağlayan yetimleri görür. Vicdânı azab içinde kalır.
Diğeri hudâbîn, hudâperest ve hakendiş, güzel ahlâklı idi ki, nazarında pek güzel bir memlekete düştü. İşte bu iyi adam, girdiği memlekette bir umumi şenlik görüyor. Her tarafta bir sürûr, bir şehrâyin, bir cezbe ve neşe içinde zikirhâneler. Herkes ona dost ve akrabâ görünür. Bütün memlekette yaşasınlar ve teşekkürler ile bir terhisât-ı umumiye şenliği görüyor. Hem tekbir ve tehlîl ile mesrurâne ahz-ı asker için bir davul, bir musiki sesi işitiyor. Evvelki bedbahtın hem kendi, hem umum halkın elemi ile müteellim olmasına bedel; şu bahtiyar hem kendi, hem umum halkın sürûru ile mesrur ve müferrah olur, hem güzelce bir ticaret eline geçer. Allah’a şükreder. Sonra döner, öteki adama rast gelir, halini anlar. Ona der:
"Yahu, sen divâne olmuşsun. Batnındaki çirkinlikler, zâhirine aksetmiş olmalı ki, gülmeyi ağlamak, terhisâtı soymak ve tâlân etmek tevehhüm etmişsin. Aklını başına al, kalbini temizle. Tâ şu musîbetli perde senin nazarından kalksın. Hakikati görebilesin.

Evet yukarıda ikinci sözde gecen bir misal anlatılmakta,dikkat ederseniz ikiside aynı memlekete düşüyor fakat bakış acıları farklı olduğu icin farklı muameleler görüyorlar.Burdaki sır ne?
Hem sonra üstad 21.sözde diyor ki;


Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır. Eğer namaz kılmazsan, senin o günkü âlemin zulümâtlı ve perişan bir halde gider. Senin aleyhinde âlem-i misâlde şehâdet eder. Zîrâ herkesin, her günde, şu âlemden, bir mahsus âlemi var. Hem o âlemin keyfiyeti o adamın kalbine ve ameline tâbidir. Nasıl ki aynanda görünen muhteşem bir saray, aynanın rengine bakar. Siyah ise, siyah görünür; kırmızı ise, kırmızı görünür. Hem, onun keyfiyetine bakar; o ayna şişesi düzgün ise sarayı güzel gösterir, düzgün değil ise çirkin gösterir. En nâzik şeyleri kaba gösterdiği misillü, sen kalbinle, aklınla, amelinle, gönlünle kendi âleminin şeklini değiştirirsin; ya aleyhinde, ya lehinde şehâdet ettirebilirsin .
buda 8.sözden;

Bu bedbaht adam ,suizan ile ve akılsızlığı ile gördüğünü ,adi ve ayn-ı hakikat telakki etti ve öylede muamele gördü ve görüyyor ve görecek!

Diğer zat ise''HERŞEYİN İYİSİNE BAK'' kaidesiyle amel ettiğinden...
hüsni niyeti ve hüsnü zannı ve hüsnü hasleti ve hüsnü fikri,onu büyük bir ihsan ve saadete ve parlak bir feyze mazhar etmiş.
İşte kardeşler bu telkinler kişisel gelişim kitaplarının sayfalarca anlatıp, ancak ifade ettiği hakikatleri,BİR KAC SATIRDA anlatan hakikatler değil midir?
üstad ne diyor mesnevide;
Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelimeyle dört kelâm öğrendim; tafsilen beyan edilecektir. Burada, yalnız icmalen işaret edilecektir. Kelimelerden maksat, mânâ-yı harfî, mânâ-yı ismî, niyet, nazar’dır.

Nazara dikkat lazım...

Elhasılı velkelam mutluluğun sırrı nazarımızda gizli..(alıntı)
 
Üst