Şükür nimeti ziyadeleştirir...

Ukbaa

Well-known member
Bismillahirrahmanirrahim...

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn, vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât

İbrahim suresi 7. ayet-i kerimede
''Bir vakitte Rabbiniz: 'Celalim hakkı için, eğer şükrederseniz, muhakkkak size(ni'metimi) artırım ve eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz ki azabım pek şiddetlidir!' diye bildirmişti.''

Bu ayetten sonra bir hadis-i şerifle devam edelim.
Ebu hureyre (ra) anlatıyor:Resulullah (asm) buyurdular ki;
Beni israilden 3 kişi vardı.
Biri alatenli, biri kel, biride ama(kör) idi.
Allah c.c. bunları imtihan etmek istedi.
Bu maksatla onlara insan suretinde bir melek gönderdi
Melek alatenliye gelerek, en çok neyi seversin? dedi.
__Güzel bir renk ve cild, insanların benden tiskinmesinin gitmesini isterim dedi.
Melek onu mesh etti, ve istedikleri oldu.
Tekrar sordu hangi mala kavuşmak istersin.
--Deveye, dedi adam ve anında ona 10aylık hamile bir deve verildi.
Allah bunları sana mübarek kılsın deyip kayboldu.

Kelin yanına geldi en ziyade istediğin nedir? diye sordu.
__Güzel saç ve halkı tiskindiren şu halin gitmesi dedi.
Melek onuda mesh etti adamın keli gitti ve güzel bir saç verildi.
En çok hangi malı seversin diye sordu melek.
--Sığırı, dedi adam ve hemen kendisine hamile bir inek verildi.
Allah bu sığırı sana mübarek kılsın dedi.

Ama nın yanına gitti.
En çok neyi seversin diye sordu.
__Allah’ın bana gözümü vermesini ve insanları görmeyi dedi.
Melek onu mesh etti ve Allah gözlerini anında iade etti.
Melek ona en çok hangi malı seversin diye sordu.
--Koyun dedi ve derhal doğurgan bir koyun verildi.

Derken sığır ve deve yavruladı koyunda kuzuladı.
Çok geçmeden birinin bir vadi dolusu devesi, diğerinin sığırı, diğerin de kuzusu oldu.

Sonra melek ala tenliye onun eski haline bürünerek geldi.
- Ben fakir kimseyim, yola devam imkanlarım kesildi
Şu anda Allah ve senden başka bana yardım edecek kimse yok
Sana şu güzel rengi, şu güzel cildi, ve şu malı veren
Allah aşkına bana bir deve vermeni taleb ediyorum dedi.
Adam olmaz öyle şey, onda nicelerin hakları var dedi.
Melek de sanki seni tanıyorum sen alatenli herkesin tiskindiği birisi değilmiydin?
Allah sana sıhhat ve mal verdi dedi.
Ama adam:
- Çok konuştun ben bu malı büyüklerimden miras yoluyla elde etim diyerek onu tersledi.
Melek de eğer yalancı isen Allah seni eski haline çevirsin dedi.

Onu bırakarak kelin yanına kel biri olarak geldi
Ona da öbürüne söylediklerini söyleyerek yardım taleb etti.
O da reddetti.
Melek Ona da öbürüne söylediği gibi yalancı isen Allah seni eski haline çevrisin dedi.

Onu bırakarak kör olana kör biri olarak geldi.
Ondan yardım istedi.
Kör adam ben kör idim Allah bana göz verdi.
Fakirdim zengin etti şimdi istediğini al, isteğini bırak.
Vallahi bu gün Allah adına ne alırsan sana bir zorluk çıkarmayacağım dedi.
Melekte, malın hep senin olsun sizler imtihan olundunuz,
Senden memnun kalındı ama diğer iki arkadaşına gadap edildi dedi ve gözden kayboldu.

Evet bu kıssadan bir çok hisse çıkarabiliriz, bunlardan bir kaçını özetlelim.

1.hissemiz
İnkar bir cinayettir.
Cesası ise o nimetten mahrumiyettir.
1. ve 2. adamlarda olduğu gibi…
Şimdi nimetin var olduğunu kimler anlıyor.
Akıl sahipleri dimi?
Bir hayvan veya bitki ne gibi nimetler içinde olduğunu bilmiyor.
Çünkü şuuru yok.
Onun için bir artma veya eksilme de yok.
Yaratılan her insan yokluk aleminden varlık sahnesine çıkmakla
zaten büyük bir nimete nail olmuş.
Yokluktan varlığa çıkarılıyor.
Veee varlık içinde de sayısız nimetlere erişiyor.
Bu paha biçilmeyecek bir lütuftur.
Arza halife olmuşsun, arz hizmetinde…

Şimdi gaflet ve delaletle sahip olduğu nimetleri unutur,
onları vereni de unutursa, Karun gibi ilmimle kazandım, ben yaptım, demeye başlar.
İşte bu hal nimeti inkardır.
Nimeti verene karşı bir nankörlüktür ve cinayettir.

Kuran’da Rahman suresinde;
Şimdi Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız... denmekte.
Ve bu 31 kez tekrar edilmekte…
Demek şükürsüzlüğü nimetleri inkar ve yalanlamak suretinde gösteriyor.
İşte bu büyük cinayetin cezası, nimetten mahrum bırakılmaktır.
Bu Allah’ın nankörler hakkında değişmez bir kanunudur.
Eninde sonunda cinayet sahipleri ellerindekini kaybeder.
Dünyada olmasa ki bazen imtihan sırrı bu tehir edilir.
Ahirette mutlaka bu kanun kendilerine tatbik edilir.

Şimdi bizim için en büyük nimet hayat dimi…
Hayatı vereni iman sayesinde tanıyor biliyoruz.
İman sayesinde ibadetle şükrünü eda etmeye çalışıyoruz.
İmanın hayata hayat olması bu işte…
İmansız adam bunu tahkir ettiği için cinayet işliyor ve cinayetinin cezasını çekiyor.
Ona 2. bir hayat verilmiyor.
Kıssadaki ilk iki şahsa yapılan gibi hem ellerindeki alındı.
Hem Rablerinin gadabına uğradılar.

Gelelim 2. hisseye
2. hissemiz
Şükür için verilir.
Şükür nimeti ziyadeleştirir.
Şükürle karşılanan nimet zail olmaz.
Demek bunca nimetin verilmesindeki maksat şükürmüş.
Şükür nimeti muhafaza ediyor, bilakis onu ziyadeleştiriyor.
Sahip olduğumuz nimetin bize verildiğini bilmek, bunu vereni bildirir.
Ve onunla aramızda bir muhabbet husule gelir.

Kainatın gayesi muhabbet değil mi?
Cenab-i Hak Habibine olan muhabbetinden dolayı alemleri yaratmadı mı?
Bizi de muhabbetine celb ettiriyor.
Ve bu nimeti verene ifade etmek, hamd ve şükürdür.
Nimeti vereni bilmek şükür olduğu gibi…
Onun rızasına uygun şekilde harcamakta şükürdür.
Yiyiniz içiniz israf etmeyiniz mealindeki ayeti hatırlayalım…

Kıssada 3. şahıs bunu yapmış ve nimetler zail olmamış devam bulmuş.
Ehl-i iman da nimetlerin şükrünü yaparak baki alemde devam bulmasına sebeb oluyor.
İnşallah baki meyveleri tadanlardan oluruz.

3. hissemiz
Zekat ve sadaka gibi hayırlar hem belayı def eder hem de mal ve canı korur.
Buna bir hadis-i şerifle misal getirelim.
'' Sadaka rabbin öfkesini söndürür ve kötü ölümü bertaraf eder''
Bir başka hadiste
Sadaka vermede acele edin. Çünkü bela sadakanın önüne geçemez. diye buyrulmakta.

4. hissemiz
Zekat ve sadakalarımızı Allah hesabına layık olana vermeliyiz.

5. hissemiz
Cimrilik ve yalan kötü hasletlerdir insana her zaman kaybettirir.
İlk iki adam mallarını acıdılar, cimrilik ettiler ve üzerine yalan söylediler.
Miras kaldı dediler.
Oysa Rabbimiz yoktan vermişti onca malı ve güzelliği…

Bizlerde öyleyiz.
Yokken var olmuşuz ve eşref-i mahluk olmuşuz.
En güzel yaratılan insandır, mükemmeldir.
Şimdi bunu yalanlamakta insanın elindedir.

İnsanın her hal üzerine imtihan edileceğini bilerek ona göre hazırlanması diyebiliriz.
Bazen varlıkla,
Bazen yoklukla,
Bazen hastalıkla,
Bazen sağlıkla,

RABBİM VERDİĞİ NİMETLERİN ŞUURUNDA OLANLARDAN EYLESİN…

BURADA VERDİĞİ NİMETLERİN ASILLARINI VE MENBALARINI GÖSTERSİN İNŞALLAH…

Subhaneke la ilmelena illama allemtena inneke entel alimul hakim ve ahiru davahumn enilhamdulillahi rabbil alemin el-fatiha


21.30'da sohbet kanalında yapılan derstir...

 

memluk

Hatim Sorumlusu
Bediüzzaman, şükrün insanı ahsen-i takvime ulaştıracak bir vasıta olduğunu söyler. Buna göre Cenâb-ı Hakk insanı bütün isimlerinin tecellisine mazhar etmiş ve bütün rahmet hazinelerini tartacak ve tanıyacak cihazlarla donatmıştır.

Ayrıca insan Allah'ın bütün esmasının cilvelerini tanıyacak şekilde halk olunmuştur. Mâddi ve mânevî rızkın birçok çeşidine muhtaç olan insanı ahsen-i takvime çıkarma vasıtası da ancak şükür olmaktadır.

İcad cihetinde hiç tasarrufu olmayan insanın şükür etmemesi her türlü nimeti sahiplenmesi veya esbaba mal etmesi mânâsına gelecektir. Bu da Bediüzzaman'ın ifadesiyle insanı esfel-i safiline itecektir.

Lezzetlerden haz almak fıtri bir duygudur. Ancak bu fıtri duygu şükür ile birlikte insana layık bir surete bürünmektedir. Yoksa nimet vereni düşünmeyerek her önüne gelenden faydalanma hayvana mahsus bir eylemi ifade etmektedir.

- Şükür insanın faydasına sunulan besin maddeleri karşısında sürekli tevhid delillerini görmesini ve Yaratanı hatırlamasını ifade ettiği için, insana huzur-u daimiyi kazandırabilecek kadar ulvi ve cami bir ibadettir.

- Şükür nimetlerin yalnız ve yalnız Allah'ın kudretiyle ortaya çıktığını düşünen insanı diğer insanlara minnet etmekten kurtaran, insanı izzetli kılan ve mümine yakışan ulvi bir duruştur.

- Türlü türlü nimetlerle taltif edilen insanoğlunun, dünyevi kesretten vahdete geçebilmesi için nimetlere şükür ile mukabele etmekten başka çaresi yoktur.
 

Ukbaa

Well-known member
Bediüzzaman şükrün en kapsamlı bir şekilde namaz ibadeti ile yerine getirildiğini ifade eder.

Namazın mânâsı Dokuzuncu Söz'de "Cenâb-ı Hakk'ı tesbih ve tazim ve şükür etme" şeklinde tarif edilmektedir.
Tesbih (Allah'ın kusur ve noksandan münezzeh olduğunu ifade etme),
Tekbir (Allah'ın en büyük ve en yüce olduğunu ifade etme) ve
Hamd (ezelden ebede kadar her türlü hamd ve övgüyü Allah'a mahsus kılma) namazın çekirdekleri olarak belirtilir.

Rububiyet-i Mutlakaya karşı ubudiyet-i külliye ile mukabele etmek vazifesiyle görevlendirilmiş insandan nimetler karşısında şükür istenmekte ve şükür en güzel ve kapsamlı şekilde namaz ile sunulmaktadır.
Bu yüzden şükür yalnızca maddî besin maddeleri karşısında Allah'a teşekkür etme olarak değerlendirilmemeli, kulluk şuurunun gerektirdiği en anlamlı ve ulvi faaliyet olarak anlaşılmalıdır.
 
Üst