Açıklamalı - MESNEVÎ-İ NURİYE / ZÜHRE / SEKİZİNCİ NOTA

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm,

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât


MESNEVÎ-İ NURİYE / ZÜHRE / SEKİZİNCİ NOTA


Çevremize baktığımızda her şeyin bir vazife üzere yaratıldığını,
Her varlığın bir görevi olduğunu görürüz.
Canlısından cansızına her mevcut,
Bir amaç için var edilmiş.
Ve o amaca ulaşması için neye ihtiyacı varsa onlarla donatılmıştır.
Ve ömrü boyunca da bu amaca ulaşması için neye ihtiyacı olacaksa
onlar kendisine verilir.

Bir arı bal yapmak için vardır misal…
Bunun için çiçekler yaratılır.
Onların içine özler doldurulur.
Arının bu özleri toplaması için bir iğneye ihtiyacı vardır ve o kendisine verilir.

İnsan da kendisini incelediğinde, üzerinde kendisine ne verilmiş?
Fıtratına ne işlenmiş?
Hilkatı nasıl olmuş?
Bunlara baktığında ne yapması gerektiğini,
Var olma amacının ne olduğunu,
Ve bunu nasıl yapması gerektiğini anlayabilir.

Akıl verilmiş demek, düşünmek lazım.
Neyi düşünecek???
Göz verilmiş, kulak verilmiş…
Kainat yaratılmış, demek bu alıcılarla kainattan veri toplayacak…
Ve onları düşünecek, onlardan yollar bulacak.
Misalleri mevcudat adedince artırmak mümkün.

Peki bunca iş, bunca çalışma, bunlar hep efor sarf etmeyi gerektiren şeyler,
Enerji gerektiren yoran şeyler…
Bunların bir karşılığı olmalı.

İşte Rabbimiz bu karşılıkları vermek için ahireti, cenneti cehennemi yarattığı gibi
Bu dünyada dahi bize bunların karşılıklarını, lezzetlerini sunuyor.

Okuyacağımız bölüm bunlarla ilgili olacak inşallah.


Ey sa’y ve ameldeki lezzet ve saadeti bilmeyen tembel insan!
Bil ki, Cenâb-ı Hak, kemâl-i kereminden, hizmetin mükâfâtını
hizmet içinde derc etmiştir.
Amelin ücretini nefs-i amel içine de koymuştur.

sa'y – çalışma

Ey çalışma ve işteki lezzeti bilmeyen tembel insan diye başlıyor Üstad.
Bu kişi hepimiziz...
Tembelliği seven nefislerimize hitab ediyor.
Allah ki lütuf ve cömertliği sonsuzdur, mükemmeldir.
Bunun bir tecellisi olarak her bir iş içine, amel içine
Yine nefsi memnun edecek lezzetler yerleştirmiştir.


İşte bu sır içindir ki, mevcudat,
hattâ bir nokta-i nazarda câmidat dahi,
evâmir-i tekviniye tabir edilen hususî vazifelerinde,
kemâl-i şevkle ve bir çeşit lezzet ile evâmir-i Rabbâniyeyi imtisal ederler.


Ve işte bu sırdandır ki, her bir mevcut hatta bir nokta bir zerre bile
evamir-i tekviniye yani Allah’ın tabiata yerleştirdiği kanunlar diye bildiğimiz hususi,
özel vazifeleri görevlerinde büyük bir istekle çalışırlar ve
Allah’ın koydukları kuralları imtisal ederler.
Yani o kurallara uyarlar.

Bir elektronun atom çekirdeği etrafında dönme hızı ortalama 11 km/saniye.
Yani bir elektron çekirdek etrafında saniyede 11 km yol alabilecek bir hızda dönüyor.
Bir zerre yaratıldığı andan ömrü bitene kadar saniyede 11 km yol alacak hızda dönüyor.
Bu ne demek !
Nasıl bir şevk.
Kendisine verilen görevi sektirmeden yerine getiriyor.


Arıdan, sinekten, tavuktan tut, tâ şems ve kamere kadar herşey
kemâl-i lezzet ile vazifesine çalışıyorlar.
Demek hizmetlerinde bir lezzet var ki,
akılları olmadığından âkıbeti ve neticeleri düşünmeden,
mükemmel vazifelerini ifa ediyorlar.


Evet misal insanı düşünsek
Bir iş yapacak olsak, sonucunu düşünürüz.
Kazançlarımızı düşünürüz ve bu bizim için bir şevk olur, bizi motive eder.
Ve o sonuca ulaşmak için çalışırız.
Ama bitkileri hayvanları düşününce onlarda geleceği tahayyül edecek,
sonuçları düşünecek akıl yok.
Ama buna rağmen yine de doğdukları günden ölene dek
durmadan işleri neyse onu yapıyorlar.
Demek burada onları teşvik edecek bir lezzet olmalı…

Birşey olmalı ki arı durmadan bal yapmak için onbinlerce çiçek dolaşmalı.
Sineğin aldığı bir lezzet olmalı ki ayaklarına o çiçek tozlarını doldurup doldurup,
o çiçek senin bu ağaç benim dolaşarak onların toşlaşmalarındaki
vazifesini yerine getirmeli.
Ve ilginçtir hiç birisi ben bu işi yapmam deyip vazgeçmiyor.
Bırakmıyor.
Nasıl yapması gerekiyorsa kusursuzca yapıyorlar.
Demek bu canlıların işlerini yaparken o işten lezzet almaları için
o işler içine hazine-i rahmetten, , kemâl-i keremin cilveleri konmuş.
O lezzetler ile işlerini yapıyorlar.


Eğer desen: “Zîhayatta lezzet kabildir. Cemâdatta nasıl şevk ve lezzet olabilir?”


Hayat sahiplerinin lezzet almalarını bir nebze anladık.
Ama cansızlar nasıl şevk duyacak ?
Nasıl lezzet alacaklar ?
Bu nasıl olabilir ?


Elcevap: Cemâdat kendi hesaplarına değil,
onlara tecellî eden esmâ-i İlâhiye hesabına bir şeref,
bir makam, bir kemâl, bir güzellik, bir intizam isterler, arıyorlar.
. O vazife-i fıtriyelerinin imtisalinde,
Nûru’l-Envârın isimlerine birer mâkes,
birer âyine hükmüne geçtiğinden, tenevvür eder, terakki eder.


Cansız mevcudatta kendi üzerlerinde tecelli eden esma ile bu lezzeti alıyorlar.


Meselâ, nasıl ki bir katre su, bir zerrecik cam parçası,
zâtında ziyasız, ehemmiyetsiz iken, sâfi kalbiyle güneşe yüzünü çevirse,
o vakit o ehemmiyetsiz, ziyasız katre ve cam parçası,
güneşin bir nevi arşı olup senin yüzüne de tebessüm eder.


İşte bu misal gibi, zerrat-ı mevcudat,
cemâl-i mutlak ve kemâl-i mutlak sahibi olan Zât-ı Zülcelâlin isimlerine
vazifeperverlik cihetinde âyine olmalarıyla,
o katre ve zerrecik şişe gibi gayet aşağı bir dereceden gayet yüksek bir
derece-i zuhura ve tenevvüre çıkıyorlar.


Madem vazife cihetinde gayet nuranî ve yüksek bir makam alıyorlar;
lezzet mümkün ve kabilse, yani hayat-ı âmmeden hissedar iseler,
gayet lezzet ile o vazifeleri görüyorlar denilebilir.


Vazifede lezzet bulunduğuna en zâhir bir delil:
Sen kendi âzâ ve duygularının hizmetlerine bak.
Herbiri, bekà-i şahsî ve bekà-i nev’î için ettikleri hizmetlerinde ayrı ayrı lezzetleri var.
Nefs-i hizmet, onlara bir telezzüz hükmüne geçiyor.
Hattâ hizmeti terk etmek, o uzvun bir nevi azabıdır.


Vücudumuzda verilen azalarımıza duygularımıza baksak,
Onlar görevlerini yaparken misal akıl düşünmek için verilmiş
Düşündüğümüzde analiz ettiğimizde nasıl lezzet alıyoruz ve kendisi de o lezzeti alıyor.
Sinirler harekete geçiyor çalışınca güçleniyor.
Bunlar bilimin gelişmesiyle gözlenebilir hale de geldi artık.
Düşünen beyindeki faaliyet ve gelişim izlenebiliyor
Ama tersi olsa, o vazifesi bıraktırılsa, onun için bir azab oluyor.
Hem kendisi zarar görüyor hem çevresine zarar vermeye başlıyor.
Eğer Cenab-ı Hak akıl vermişse onu istikamet doğrultusunda kullanmak gerek.
Onu kullandıkça hem o kendisi lezzet alıyor,
Hem de onunla birlikte çalışan diğer azalar…
Ve bizler o lezzeti alıyoruz.

Allah her verdiği cihazı her verdiği azayı gereğince Hak yolda kullananlardan eylesin…
Amin…


Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de'vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha

21.30’da sohbet kanalında işlenen derstir…


Muhabbet-i Bakiye
 
Üst