Süleymaniye Şiiriyle

mihrimah

Well-known member
Ulu mâbed! Seni ancak bu sabâh anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rü'yâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânı bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allâhı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakâratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!.

* * *

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!.
Adalardan mı? Tunus'dan mı, Cezayir'den mi?
Hürr ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seferden geliyor?

***

Miletleri ve devletleri ayakta tutan, yücelten ve yükselten birtakım değerler vardır. Yahya Kemal Beyatlı (1884-1958), meşhur ve belki de onun en güzel şiir olan Siiley maniye 'de Bayram Sabahı adlı manzumesinde bu yüce değerleri işler.

Onun şiirlerini anlamak ve değerlendirebilmek için, bu değerleri iyi bilmek gerekir. Bunların başında dinî, millî, tarihî değerler gelir. Şimdi kısaca bu değerler ve bunların Süleymaniye'de Bayram Sabahında nasıl işlendiği üzerinde duralım.

Yahya Kemal şiirinde, dinin bilhassa ictimaî yönü üzerinde duruyor. Dinler, insanları birleştiren, tek bir vücut haline getiren bir hususiyet taşırlar. Hususan en son din, insanları kardeş yaparak, onlara yaradılışın gayesini, hayatın mânâsını öğreterek ictimaî bütünleşmeyi doruk noktasına çıkarır. Onları adetâ Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını haline getirir.

Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını


mısralarıyla anlatılan bu ictimaî gerçektir.
İnancın insanları birleştirici, hayata mânâ verici ictimaî rolü anlaşılamadığı zaman, cemiyette huzursuzluk başlar, yaşamak çok zaman azap olur:

Yaşamak azaptır çok zaman
B.Necatigil

İnsanlar için hayat bir savaştır sanki:

Sağ çıkıp günlük savaştan
Evin yolunu tutmuşum

B. Necatigil

Daha önceki yazımızda da üzerinde durduğumuz gibi, dinin mahiyeti idrak edilemeyen devirlerde, gayesiz, âvâre, derbeder bir hayat süren nesiller yetişir. Hiç bir şiir böyle bir neslin içine düşdüğü derin boşluğu ve perişanlığı Orhan Veli Kanık'ın Böcekler şiiri kadar güzel anlatamaz:

Düşünme
Arzu et sade!
Bak, böcekler de öyle yapıyor.


Böyle bir cemiyette hiç bir şeye inanmayan ve hiçbir ideali olmayan, gününü gün eden tipler yetişir. Bu tipler içfnde bulundukları sıkıntılardan, azaplardan kurtulmak için Andre Gide'nin Dünya Nimetleri'ni bir el kitabı haline getirir. Alman filozofu Karl Jaspers'in, hayatı en üstün değer kabul eden anlayış olarak tarif ettiği Nihilizm cemiyette yerleşir ve bu daha sonra anarşizmi doğurur.

İşte, Alman filozofu Kari Jaspers'in tarif ettiği nihilizmin, memleketimizde aydınlar arasında yaygın olduğu bir devirde Yahya K. Beyatlı, eserlerinde, bizi yüzyıllardan beri ayakta tutan değerleri, sanatın ihtişamı içinde, mükemmel bir dille anlatmasını bilen büyük bir sanatçımızdır.

Şâir birinci parçada:

Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mâvileşen manzaradan
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan


mısralarıyla, dokuz asırdan beri bütün halkı ve bütün memleketi, imanın nasıl birleştirip kaynaştırdığını ifade ediyor. Bu kaynaşma öyle bir kaynaşma ki, Süleymaniye Camii eski seferlere katılan insanların ruhlarıyla doluyor. Yani mazi ve hâlihazır birleşiyor, bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor

İkinci parçada şâir camiin yapılışını, mimarisini anlatıp, o devrin ictimaî yapışıra:

Tasımı; harcını gaazîleri, serdârıyla,
Taşı yenmiş nice bin işçisi mimârıyle


diye anlatıyor. Camiin yapılış gayesini İse "ruh ordularının ezelî rahmete geçmesini" sağlamak olarak görüyor.


Üçüncü parçada camideki cemaatın halini tasvir eden şâir, devrinde ender rastlanan bir cesaretle senelerden beri rüyada görüp özlediği mâzisine karsı hayranlık hisleriyle doluyor.

Burada Yahya K. Beyatlı'nın tarih anlayışı üzerinde durmak lâzımdır. Ona göre Türk tarihi 1071 Malazgirt zaferiyle başlar. Yani dokuz asırlık bir tarihdir. Bütün şiirlerinde olduğu gibi Süleymaniye'de Bayram Sabahı manzûmesinde de bu düşünce hâkimdir. Onun birinci parçada:

Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
yine dördüncü parçada:

Tâ Malazgirt ovasında yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu


demesi, bu tarih anlayışının ifadesidir.

Yahya Kemal coğrafyaya dayalı böyle bir tarih anlayışının kendisinde teşekkül etmesinin Paris'te bulunduğu (1903–1912) gençlik yıllarında olduğu hâtıralarında şöyle anlatır:

"Bana, bütün Asya'daki Türklüğü aramak ve bulmak hayli müphem bir çalışma gibi görünüyordu.

Bir gün bir mecmuada, Fustel de Coulange'nin esaslı tilmizi olan Profesör ve müverrih Camille Jullian'ın bir cümlesini okudum. Bu cümle, benim, milliyetimiz ve vatanımızın teşekkülüne dair dağınık düşüncelerimi, birdenbire yeni bir istikâmete sevketti. Camille Jullian'ın cümlesi şuydu: Le sol de la France, en mille ans, a créé le pevple Français (Fransız milletini bin senede Fransız toprağı meydana getirdi)1

Camille Jullian'ın bu sözünün derin tesiri altında kalan Yahya Kemal, bundan sonra Türkiye coğrafyasına dayanan bir tarih anlayışına sahip olacak ve bütün şiirlerinde 1071 Malazgirt zaferinden sonraki Türk tarih ve kültürünü yâni Selçuklu - Osmanlı, İslâm kültürünü işleyecek, bu mâziye karsı hayranlık duyacaktır.

Artık benim için 1071'den evvelki devirlerimiz kablettarih, fakat 1071'den sonraki devirlerimiz tarihtirler.2

Yahya Kemal'in manzûmelerinde dikkat çeken bir diğer hususiyet de onun -I. Selim ve II. Selim hâriç- herhangi bir hükümdarı veya şahsı terennüm etmemesidir. O, Osmanlı devrinin zaferlerini ve eserlerini daima anonim plana, kollektifliğe urca etmiştir. Bu kollektifliğe irca Süleymaniye'de Bayram Sabahı adlı manzumesinde belki en büyük bir buuda ulaşmıştır. Manzûmede Süleymaniye Camiinin ne bânisi Kanûnî'den, ne de onun. baş mimarı Koca - Sinan'dan bahsedilmiştir.

Bir neferdir bu zafer mâbedinin mimarı

diyen Süleymaniye Şâiri, bütün şahsiyetleri ilgâ edip, Camii adsız bir nefere irca etmiştir. Çünkü, o mehabetli mâbet bir Ordu - Milletin kollektif arzusunun ve gayretinin neticesidir.


Dördüncü parçada şâir ön safta oturmuş namaz kılan neferde saf bir mü'minin simâsını görüyor ve onun tâ Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu olduğunu anlıyor. Türk askerini:

Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz,
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz.
Vatanın hem yaşayan varisi hem sahibi o,
Görünür halka bu günlerde tesellî gibi o,


diye destanlaştıran şâirin bu mısraları sanki bize bugün söylenilmiş gibi yerinde ve taze olarak görünüyor. Üstelik şâirin aynı mısralara:

Hem bu toprakta bugün, bizde katan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.


beytiyle devam etmesi, Türk ordusunun sadece bu vatanda değil, dünyanın birçok yerinde nasıl bir ümit ve teselli kaynağı olarak göründüğünü anlatması ise çok daha derin mânâlıdır.

Beşinci parçada bayram toplarının atılması şâire fetih toplarını hatırlatıyor. Onu mâzinin muhteşem ufuklarında gezdiriyor. Ama yukarıda, üçüncü parçada açıkladığımız gibi 0 yine:

Çaldıran toplan ardınca Mohaç toplarını duyarak, Kosova'dan, Niğbolu'dan, Vama-dan, İstanbul'dan, Belgrad'dan, Budin, Eğri ve Uyvar'dan bahsederek, Barbaros'u hürr ufuklarda ikiyüz pâre gemiyle dolaştırarak, hayâlimizde 1071'den sonraki Türk tarih, vatan ve coğrafyasını canlandıracaktır.

Manzûmenin sonunda hayâlen mazinin derinliklerine giden şâir, dokuz asırdan beri Ukrayna bozkırlarıyla Büyük Sahra Büyük' Okyanusla Atlas Okyanus'u arasına sığışmayan büyük bir milletin evlâdı olarak gurur ve saadet duyuyor. Ulu mabette vatanın birliğine karışıp ve gönlü ışıklarla dolu, apaydınlık, tertemiz olarak o bayram sabahını yaşıyor. Bizi de şiirinin muhteşem, büyülü ifâdeleri içinde yaşatıyor.

(1) Nihat Sami Banarlı, Yahya Kemal'in Hatıraları. İst. 1960 S. 45-47
(2) Aynı Eser

 
Üst