Genel anlamda nefis insanın kötü huyları çirkin vasıfları, şerrin kaynağı ve kötülüğün esası olan bir latife şeklinde tanımlanmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de nefis, nefsin Arapçadaki çoğulu, enfüs ve nüfüs ile birlikte yaklaşık üç yüz yerde geçmektedir.[1]
Bediüzzaman’ göre kötülükleri isteyen, insanı daima kötü şeylere sevk eden[2] kötülüklere sebep, menfaat duyduğu şeylere kul ve köle olan, bütün gücüyle dünyaya, maddiyata yönelmeyi isteyen, maneviyata gözünü kapayan insana dama tuzak kuran[3] nefistir. Nefsin hayra kabiliyeti yok, şerri yapmakta ise eli uzundur. Her şeye kendi hesabına bakar, hoşlandığı ve menfaat duyduğu şeylere var gücüyle yönelir, esası ise kusur, noksanlık, acizlik ve fakirliktir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: “Nefis daima kötü şeylere sevk eder” (Yusuf Suresi, 12/53)
Bediüzzaman 135 parça ve 6000 sayfayı bulan eserlerinde nefse çok yer verir ve diğer müelliflerde çok az rastlanan bir üslup ile muhatabını hep nefsi görür. Kendisi bunu birçok eserinde şöyle dile getirmektedir: “Yazdığım hakaik-i imaniyeyi doğrudan doğruya nefsime hitap etmişim[4] mütekellim aciz kalbimdir, muhatap asi nefsimdir.[5] ey nefs-i emmarem! Sana tabi değilim. Sen istediğin şeye ibadet et ve istediğin şeyin peşine düş. Ben ancak ve ancak beni yaratıp şems ve kameri ve arzı bana musahhar eden Fatır-ı hakim-ı Zülcelal’e abd olurum”[6]
Mutasavvıfçıların bir kısmı nefsi emmare, levvame, mutmeinne diye üç[7], bir kısmı, Emmare, Mekkare, Mutmeinne diye dört[8] bazıları da emmare, levvame, Mulhime, Mutmeinne, Raziye, Marziyye, Kâmile diye yedi dereceye ayırır.[9] Bu derecelendirmeyi Kur’an-ı Kerim ve Hadislere göre yaparlar. Bediüzzaman ise genel manada nefsi, Emmare, levvame, mutmeinne[10] gibi üç dereceye ayırır ve ayrıca mecazi (manevi) nefis üzerinde de durmaktadır.
Nefs-i Emmare
Bediüzzaman’ a göre Nefs-i Emmare derecesinde olan bir nefis en tehlikeli nefistir. Tahrip ve şer cihetiyle sonsuz cinayet işleyebilir.[11] Fakat icad ve hayırda iktidarı pek azdır. Aciz, fakir olmasına rağmen gurur ve fahrdan da geri kalmaz. Bediüzzaman bu konumdaki nefs-i emmare’yi meyve ağaçlarındaki kuru çubuğa benzeterek şöyle hitap eder: “Ey nefis! Sen daima zemme (kınanmaya) müstehaksın. Zira meyve ağaçlarındaki kuru çubuk gibi dahi değilsin. Senin cüz’i bir ihtiyarın bulunmakla o nimetleri fahrinle (gurur) tenkis (noksanlaştırma) ediyorsun, gururunla tahrip ediyorsun ve küfranınla (inkaretmek) tahrip ediyorsun ve temellükle (kendine mal etmek) gasp ediyorsun. Senin vazifen fahr (övünme) değil, şükürdür. Sana layık olan şöhret değil tevazudur, hacalettir (utanma), senin hakkın medih değil, hodbinlik (kendini beğenme) değil hudabinliktir.”
Evet sen benim cismimde âlemdeki tabiata benzersiniz, ikiniz hayrı kabul etmek şerre merci (kaynak) olmak için yaratılmışsınız. Yani fail ve masdar değilsiniz. Belki münfail ve mahalsiniz. Yalnız bir tesiriniz var o da hayr-ı mutlaktan gelen hayrı güzel bir surette kabul etmemenizden şerre sebep olmanızdır.”[12] Nefs-i emmareye hiç güvenilmemelidir.[13] Nefs-i emmare aklı da arkasına takıp fitne ateşine düşürtüyor.[14]
Risale-i Nur’da nefs-i emare devekuşuna benzetilmiştir. “nefs-i emare devekuşu gibi aleyhinde olan şeyleri lehinde zanneder.”[15]
Ehl-i gafletin nefs-i emmaresinin en tehlikeli ciheti kâinatı sebeplere verir. ALLAH’ın malını onlara taksim eder. Kendi kendine temlik (sahiplenmek) eder.[16] Cenab-ı Hak’da tanımaz.[17]
Nefsin hatırı için müminlere düşmanlık etmemek gerektiği de şu cümlelerle açık bir şekilde vurgulanmıştır. “Düşmanlık etmek istersen nefs-i emmarene düşmanlık et, ıslahına çalış. O zararlı nefsin hatırı için müminlere düşmanlık etme”[18]
Nefs-i emmareye esir olmamak gerektiği de veciz bir şekide şöyle izah edilmektedir: “Asıl hürriyet nefs-i emareye esir olmamaktır zira şeriat ile terbiye olmayan hürriyet, hürriyet değil belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmare’ye esir olmaktır.”
Nefisin bir başka özelliği de kendisini kader dairesinden hariç olarak düşünerek[19] kadere razı olmaz.[20] Kendisine ait olan kötülükler ve günahlara gelince de bunları kadere vererek mesuliyetten kaçar.[21]
Bediüzzaman’ göre kötülükleri isteyen, insanı daima kötü şeylere sevk eden[2] kötülüklere sebep, menfaat duyduğu şeylere kul ve köle olan, bütün gücüyle dünyaya, maddiyata yönelmeyi isteyen, maneviyata gözünü kapayan insana dama tuzak kuran[3] nefistir. Nefsin hayra kabiliyeti yok, şerri yapmakta ise eli uzundur. Her şeye kendi hesabına bakar, hoşlandığı ve menfaat duyduğu şeylere var gücüyle yönelir, esası ise kusur, noksanlık, acizlik ve fakirliktir. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: “Nefis daima kötü şeylere sevk eder” (Yusuf Suresi, 12/53)
Bediüzzaman 135 parça ve 6000 sayfayı bulan eserlerinde nefse çok yer verir ve diğer müelliflerde çok az rastlanan bir üslup ile muhatabını hep nefsi görür. Kendisi bunu birçok eserinde şöyle dile getirmektedir: “Yazdığım hakaik-i imaniyeyi doğrudan doğruya nefsime hitap etmişim[4] mütekellim aciz kalbimdir, muhatap asi nefsimdir.[5] ey nefs-i emmarem! Sana tabi değilim. Sen istediğin şeye ibadet et ve istediğin şeyin peşine düş. Ben ancak ve ancak beni yaratıp şems ve kameri ve arzı bana musahhar eden Fatır-ı hakim-ı Zülcelal’e abd olurum”[6]
Mutasavvıfçıların bir kısmı nefsi emmare, levvame, mutmeinne diye üç[7], bir kısmı, Emmare, Mekkare, Mutmeinne diye dört[8] bazıları da emmare, levvame, Mulhime, Mutmeinne, Raziye, Marziyye, Kâmile diye yedi dereceye ayırır.[9] Bu derecelendirmeyi Kur’an-ı Kerim ve Hadislere göre yaparlar. Bediüzzaman ise genel manada nefsi, Emmare, levvame, mutmeinne[10] gibi üç dereceye ayırır ve ayrıca mecazi (manevi) nefis üzerinde de durmaktadır.
Nefs-i Emmare
Bediüzzaman’ a göre Nefs-i Emmare derecesinde olan bir nefis en tehlikeli nefistir. Tahrip ve şer cihetiyle sonsuz cinayet işleyebilir.[11] Fakat icad ve hayırda iktidarı pek azdır. Aciz, fakir olmasına rağmen gurur ve fahrdan da geri kalmaz. Bediüzzaman bu konumdaki nefs-i emmare’yi meyve ağaçlarındaki kuru çubuğa benzeterek şöyle hitap eder: “Ey nefis! Sen daima zemme (kınanmaya) müstehaksın. Zira meyve ağaçlarındaki kuru çubuk gibi dahi değilsin. Senin cüz’i bir ihtiyarın bulunmakla o nimetleri fahrinle (gurur) tenkis (noksanlaştırma) ediyorsun, gururunla tahrip ediyorsun ve küfranınla (inkaretmek) tahrip ediyorsun ve temellükle (kendine mal etmek) gasp ediyorsun. Senin vazifen fahr (övünme) değil, şükürdür. Sana layık olan şöhret değil tevazudur, hacalettir (utanma), senin hakkın medih değil, hodbinlik (kendini beğenme) değil hudabinliktir.”
Evet sen benim cismimde âlemdeki tabiata benzersiniz, ikiniz hayrı kabul etmek şerre merci (kaynak) olmak için yaratılmışsınız. Yani fail ve masdar değilsiniz. Belki münfail ve mahalsiniz. Yalnız bir tesiriniz var o da hayr-ı mutlaktan gelen hayrı güzel bir surette kabul etmemenizden şerre sebep olmanızdır.”[12] Nefs-i emmareye hiç güvenilmemelidir.[13] Nefs-i emmare aklı da arkasına takıp fitne ateşine düşürtüyor.[14]
Risale-i Nur’da nefs-i emare devekuşuna benzetilmiştir. “nefs-i emare devekuşu gibi aleyhinde olan şeyleri lehinde zanneder.”[15]
Ehl-i gafletin nefs-i emmaresinin en tehlikeli ciheti kâinatı sebeplere verir. ALLAH’ın malını onlara taksim eder. Kendi kendine temlik (sahiplenmek) eder.[16] Cenab-ı Hak’da tanımaz.[17]
Nefsin hatırı için müminlere düşmanlık etmemek gerektiği de şu cümlelerle açık bir şekilde vurgulanmıştır. “Düşmanlık etmek istersen nefs-i emmarene düşmanlık et, ıslahına çalış. O zararlı nefsin hatırı için müminlere düşmanlık etme”[18]
Nefs-i emmareye esir olmamak gerektiği de veciz bir şekide şöyle izah edilmektedir: “Asıl hürriyet nefs-i emareye esir olmamaktır zira şeriat ile terbiye olmayan hürriyet, hürriyet değil belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmare’ye esir olmaktır.”
Nefisin bir başka özelliği de kendisini kader dairesinden hariç olarak düşünerek[19] kadere razı olmaz.[20] Kendisine ait olan kötülükler ve günahlara gelince de bunları kadere vererek mesuliyetten kaçar.[21]