Risale-i Nur’un gözüyle ÇOCUK TERBİYESİ

genc_kalem

Okumak,Yaþamaktýr
Risale-i Nur'un Gözüyle ÇOCUK TERBİYESİ

A- ÖNCE İYİ BİR İZDİVAÇ,

B- ÇOCUĞA ANNE_BABANIN TE’SİRİ,

C- TERBİYE FITRATA UYGUN OLMALI

D- CEMAATA DÜŞEN VAZİFELER



A- ÖNCE İYİ BİR İZDİVAÇ

İnsan, hayâlinde nasıl bir evlat tasavvur ediyorsa,herhalde o husûsiyetleri taşıyan bir eş seçmelidir. Dindar istiyorsa dindar, ehl-i hizmet istiyorsa ehl-i hizmet, sosyete bir evlat istiyorsa sosyete bir eş seçmesi lâzım. Çünki, daha baştan yapılan bu tercih, işlerini çok kolaylaştıracaktır.

Nur Talebeleri için, Üstadımızın bu zor ve mühim mes’ele hakkında emir ve tavsiyeleri vardır.

“Salâhattin, hususî, kendine ait bir mes’eleyi soruyor. Dünya, hayat-ı içtimaiyeye bağlanmak istiyor. Mâdem O haslar içindedir,kat’iyyen Risale-i Nur’un hizmetine zararı varsa, girmeyecek. Eğer bilse ki; o refika-i hayatını bâzı hâs kardeşlerimiz gibi Risale-i Nur’un hizmetine yardımcı olarak çalıştırsa, o hayata girebilir. Çünki hasların hayatı, Risale-i Nur’a aittir ve şahs-ı mânevîsini temsil eden şâkirdlerinin tensibiyle kayıd altına girebilir. Peder ve validesinin reyleri de varsa, inşâallah zararı olmaz.”(Emirdağ L 80)

Üstad Hazretlerinin Bu ifadelerinden şu mânalar çıkarılabilir:

1. Evlenmek isteyen gençlerimiz, bu hûsusi mes’elelerini şahs-ı mânevinin büyüklerine sorabilirler. Tıpkı Selahattin Abinin Üstadımıza sorduğu,Üstadımızın da “ şahs-ı mânevî ” mensupları’na sormaya tavsiye ettiği gibi.

2. Üstad Hazretleri; hasların “ Risale-i Nur hizmetine zarar verecek “ evliliğine “kat’iyyen” diyerek izin vermemektedir.

3. Hizmete zarar vermemesi şartının yanında, bilakis “Risale-i Nur hizmetine yardımcı olarak çalıştırsa, o hayata girebilir ” şartı açıkça zikredilmiştir.

3. Peder ve vâlidesinden bile önce, mes’ele nin, cemaatın “şahs-ı mânevisîni temsil eden şâkirdlere” havale edilmesi gösteriyor ki, cemaat içinde bazı münasip kimselerin, bu hususta gençlerle alâkalanmaları lâzım geliyor.

4. Soramayan veya kendi başına bırakılan; çok kıymetli, çok fedakar, bazı kardeş- lerimiz, belki de his ve heveslerine mağlup olarak yanlış evlilikler yapabiliyorlar. Çok geçmeden yaptıkları hatanın farkına varsalar da iş işten geçmiş oluyor. Bazıları da maalesef yavaş-yavaş hizmetten kayıp gidebiliyorlar. Bunları çokça görüyoruz. Halbuki, bir nurcu kolay mı yetişiyor?

5. Üstadımızın, şartlı ifadelerinden de anlaşıldığı gibi evlenmeyi te’hir etmiş, fedâkar,ehl-i hizmet kardeşlerimizin, evlenmelerini çabuklaştırmak veya teşvik etmek mânası yoktur.

B- ÇOCUĞA ANNE_BABANIN TE’SİRİ



“ Bir çocuk , küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i îmâni alamazsa, sonra pek zor ve müşkil bir tarzda İslâmiyet ve îmanın erkanlarını ruhuna alabilir. Âdeta gayr-ı müslim birisinin İslâmiyet’i kabül etmek derecesinde zor oluyor, yabani düşer. Bilhassa, peder ve vâlidesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir. ” ( Emirdağ L. 41 )

1. Üstadımız, çocuğun küçüklüğünde “kuvvetli bir” dîni ders ve telkin alamaması durumunda büyüdüğünde pek zor alabileceğini ihtar ediyor. Demek ki; Çocuğa yaşına ve kabiliyetine göre; Kelime-i Şehadet, Îmanın ve İslamın şartları, Kur’an ve Peygamber sevgisi, abdest - namaz, tevhîd hakikatları devamlı surette telkin edilmeli. Ayrıca kız çocukları tedrîcen tesettüre alıştırılmalıdır.

2. “ Peder ve vâlidesini dindar görmezse ”diyor. Görmek, lisan-ı hâle baktığına göre, Anne ve Babanın daha çok lisan-ı hâl ile yani çocuklarından istediklerini bizzat yaşayarak ders ve telkinatını yapmasını istiyor. Çünki “ Lisân-ı hal, lisan-ı kalden daha kuvvetli ve te’sirli konuşuyor. ”(Şuâlar 306)

Kendisinin bizzat yaşayıp uymadığı şeyleri, cocuğundan isteyip de yaptırabilen bir tek kimse gösterilemez. “Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ıslah edemez. Öyle ise nefsim- den başlarım.” (Sözler269)

3. Burada, “yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye” nin “daha ziyade” dîne yabanîlik vermesi tehlikesine karşı; Üstad Hazretleri, Münâzaratta şu emsalsiz formülü vermektedir: “vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizâcıyle hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit; birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” (Münâzarat 86)

4. Çocuk üzerinde, annenin tesiri, şüphesiz hiç kimse ile mukayese edilemez. “ İnsanın en birinci üstâdı ve tesirli muâllimi, onun vâlidesidir. ” (Lem’alar 200) diyen Üstadımız, tam ve kesin tespitini yapmıştır.

“Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyo- rum ki; en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi merhum vâlidemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki; o dersler fıtratımda, âdetâ maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini görüyorum.Demek bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma, merhum vâlidemin ders ve telki natını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum. ” ( Lem’alar 200 )

Annelerin, çocukları üzerindeki etkisi bundan daha vecîz ve mânalı ifade edilemez. Madem ki, annelerin çocuğun “fıtratına ve ruhuna” hitap edebilen hadsiz bir etkisi var. Hem madem ki ileride ağaç olacak istîdat çekirdeklerini anneler çocuklarının vücûduna zer ediyor. Öyle ise annelerin ve anne adayı kızlarımızın mânevi eğitimleri herşeyin fevkinde bir ehemniyet kazanıyor. Denilebilir ki; beşeriyeti ıslah etmek ısteyenler, sadece hanımları eğitseler bile yeter . Çünki, gelen neslin “en birinci üstâdı ve tesirli muâllimi” onlar.

Tarihçe-i Hayatta şöyle yazıyor: “Üstad... kadınların şefkat kahramanı olduğunu; bu za- manda, İslâm terbiyesi dairesinde hareket etmenin elzem olduğunu; yetişen mâsum evlatlarının uhrevî hayatlarından mes’ul ve eğer dindar yetiştirebilirlerse hissedar bulunduklarını... söylerdi.” (T.Hayat 465)

Hayvanlar âleminde dahi, tavuktan_maymuna, kediden_köpeğe kadar yavruları daha çok vâlidelerin terbiye ettiği her zaman müşâhede ediliyor. Ansiklopedilerin yazdığına göre; İlim adamları haftalarca uğraşıp, bir yavru yengeci labaratuvarlarda düz yürümeye alıştırıyorlar. Aylar sonra tekrar annesinin yanına bırakıyorlar. Kısa bir müddet sonra hayretle görüyorlar ki yavru yengec, tekrar, yan_yan yürümeye başlamış. Çünki; en birinci ve en te’sirli mualliminden dersini alıyor.

4.Elbette babaların vazifesi de çok mühim. Herşeyden evvel babanın evdeki maddi ve manevi zemini hazırlaması, eşine yardımcı ve destek olması şart. Bilhassa bebeklik ve İlkokul yaşlarından sonra babanın, şefkat ve hikmet kâideleri içinde çocuklarına; Kur’an öğretmesi, temel islâmi bilgiler vermesi ve Nurlara çalıştırması lâzım geldiği Risale-i Nurlardan aldığımız derslerden anlaşılıyor.

C- TERBİYE FITRATA UYGUN OLMALI


“Fıtrat yalan söylemez” (Mesnevi. 254)

“Fıtrat, fıtrî ve lâyık olmayan şey’i reddeder, atar” (Sözler.358)

“Hayat-ı içtimâiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata mûvâfık haraket etmezse; hayırlı işlerde ve terakkide muvaffak olamaz.Bütün hareketi şer ve tah- rip hesabına geçer.” (Lem’alar. 170)

Çocuklarımızı terbiye ederken belki de, en çok yaptığımız hata; onların fıtratlarına uygun hareket edemeyişimizdir. Yoksa; anne_babalar evlatlarının iyi yetişmesi, onların iyi bir Nur Talebesi olması için fedâkarlık yapmıyorlar değil. Muhakkak ki hidâyet Allahtan, amma esbab aleminde yaşıyoruz. Hareketlerimizin “şer ve tahrip hesabına” geçmemesi için “kânun-u fıtrata mûvafık hareket” edilmesi zarûreti görülüyor. Yoksa “Fıtrat, Fıtrî ve lâyık olmayan şey”leri kabûl etmiyor. Akîm kalıyor. Çocuk terbiyeciliği de tamamıyla insan ve çocuk tabiatına uygun bir anlayışın ürünü olmak zorundadır.

Çocukların; Risale-i Nur’un en fıtrî müşterileri olduğu, Üstad Hazretleri tarafından çok yerlerde işâret ediliyor. “Risâle-i Nur’un fıtraten ve zamanın vaziyetine göre talebesi olacak, başta, mâsum çocuklardır.” (Emirdağ L. 41) Demek ki; tahrip etmeden, en esaslı, en fıtrî terbiye Risale-i Nurlar vasıtasıyla yapılabilir.


Bu umûmi düsturların ve yaşanan tecrübelerin neticesinde, fıtrata ve sünnete münâsip şu hüküm ve tavsiyeler yapılabilir.


1. Rivayetlerde Hz.Peygamber(S.A.V) çocuğu olan, onunla çocuklaşşın” emrediyor.
Üstad da “Yüksek bir insan, bir çocukla konuştuğu zaman çocukların şivesiyle konuşur- sa, çocuğun zihnini okşamış olur. Çocuğun fehmi, onun çat-pat söylediği sözler ile ünsiyet peyda edar; söylediklerini dinler ve anlar. Aksi halde, o insan ile o çocuk arasın- da bir malûmat alış–verişi olamaz. (İ.İ’caz 158) “Bir çocukla konuşulsa, çocukça tâbirat istimal edilir. (Sözler 390) diyerek, hadîs-i şerif’i tefsir ediyor.

2. “Çocukların tâlimi; ya cebir ile, ya hevasatlarını okşamak ile olur.”(Münazarat 86) Hevasatları okşayarak yapılan terbiye ye dair örnekler Risale-i Nurlar da çok yerlerden gösterilebilir. “Nüshanın üstünde -13 yaşında Hatice Ahmed’in kızı- yazılmış. Bu Ahmed, hangi Ahmed’dir? Hem ona,hem kızına bin bârekâllah. Bu yaşta bu koca kitabı hem dikkatli, hem tevafuklu, hem sıhhatli yazmak,mâsumların taifesinin bir kahramanlığıdır. Kim görüyor, mâşâallah der.” (Emirdağl 157)

3. Risaleler, çocuklara izahlı okunabilir. “Çocuklar merakından anlıyamadıkları zaman, hemen bendenize soruyorlardı. Ben de bu Elmas, Cevher, Nur’u onların anlıyabileceği şekilde izah ederken çocukların renkleri, renk renk oluyordu ve güzelleşiyordu. (Âciz Talebeniz- ŞEFİK)” (Lem’alar 27

4. Kazanılmış münakaşa yoktur. Çocukla münakaşa olmaz. Bir kere “hayır!” dedi mi gururu teslim olmasına mâni olur. Onunla meşveret tarzında “evet” demesini sağlıyacak şekilde ko- nuşmayı yürütmeli. Israr ve münakaşa onu karşı tarafa kilitleyebilir. Aziz Üstadımızın “ bu olmamış, niye böyle yaptınız, herşeyi mahvettiniz..... “ gibi bir tek menfi kelimesini bile, hiç kimse asla gösteremez. İltifat, mükafat, muhabbet, şefkat ve hasbîlik ise neredeyse bütün lâhika mektupların başlarında geçiyor.

5. İstidatlar farklıdır. Bazı çocuklar geç kavrayabilir. “Fıtratların bir kısmı birdenbire parlı- yor. Bir kısmı tedrîcidir, şey’en şey’en kalkıyor.”(Sözler 710). Hayalimizdeki en uç, en ideal noktayı yakalamak için, zorlamaya gitmek “şer ve tahrip hesabına” geçebilir. Çocuk, Kabiliyetlerinin üzerindeki işlere zorlanmamalı.Ondan başaramayacagı şeyler is- tenmemelidir.

6. Ne olursa olsun onu, köşeye sıkıştırmamalı. Aksi halde yalan silahına sığınabilir. Mutlaka bir çıkış yolu bırakmalıyız.

7. Usandırmayalım. yoksa temelli kaybedebiliriz. Dinlendirerek fakat devamlı alâka en âlası. Güzel anladığını, güzel okuduğunu, başörtüsünün güzel yakıştığını söylemeli. Hazmedemeyeceği ilim verilmemeli. “Âlim-i mürşid, koyun olmalı; kuş olmamalı. Koyun, kuzusuna süt; kuş, yavrusuna kay verir.” (Mektubat 471)

8. Çocuk ; Dershanelere, derslere getirilebilir. Amma; bize normal gelen dersler, ona çok u- zun gelebilir. uykusu da gelebilir. çok da sıkılabilir.Bu konuda baskı yapmak, zorlama yoluna gitmek, ileride çok-çok zararlı neticeler doğurabilir. Hatta gençlik çağına geldiğinde dershaneleri işkence yeri gibi görmeye başlıyabilir. Bu ülfet ile, nazarında; Dershanelerin, derslerin ve cemaatin kudsiyetini kaybeme tehlikesi vardır. Ancak bu ifadelerden, çocuğu derslerden ve cemaattan uzak tut mânası çıkarılmamalı. Çocuğun,Yaşına ve kabiliyetine göre; derslerden ve dershanelerden memnun kalarak ayrılması sağlanmalıdır

9. Haklı bile olsak, haklılığımızı ispat için başkalarının yanında onu küçük düşürmemeli. He le arkadaşların yanında, asla. Onu; sevdiği şeylerden, muvakkaten ayrı tutarak ceza verebi liriz.

10. Başkalarıyla, hatta kardeşiyle bile menfi şekilde mukayase edilmemeli. İçine kapanıp, hayata küsebilir. Kendine güvenemez hale gelir. Mes’uluyet almaktan kaçar. En güzeli “Sen çok kabiliyetlisin, onun gibi olabilirsin vs.” diyerek okşama yoluna gitmek.

11. Her zaman hatasını hemen yüzüne vurmamalı. Hatasını bilmeliyiz, fakat, bildiğimizi bilmemeli. Perde yırtılmazsa kusurunu ıslah edebilir. Onunla, sindirerek, ezerek değil, istişâre ederek konuşma tarzını benimsemeli. Unutmayalım: “Acz ve ceza’ bîçarelerin kârıdır.Ger istersen hayatı, çareleri bulunan şeyde acze yapışma. Ger istersen rahatı, çaresi bulunmayan şeyde ceza’a sarılma.”(Sözler 710)

12. Çocuklar, büyüdüklerinde bile ekseriya annelerine daha yakın oluyorlar. Dolayısıyle anne babaya göre çocuğun sırlarına, hatalarına daha çok vâkıf olabiliyor. Neler yaptığını, nerelere gittigini anne daha erken muttalî olmuş oluyor. Böyle durumlar da; anne çocuğunun gidişatını eşine anlatmalı, onunla istişare etmeli, beraber çare taharrisine gitmelidir. Anlatmamakla çocuğunu gizlice himâye ettiğini zannetmemelidir. Taktik îcabı baba bildiği bazı kusurlarını çocuğuna hissettirmeyebilir.

13. Söz verildiğinde muhakkak yerine getirilmeli. Bu,onun bize olan itimadını arttırır.Eğer sö- zümüzü tutamazsak, sebebi ciddi-ciddi izah edilmeli ve özür dilenmelidir. Olur_olmaz sözler de verilmemeli

14. Ona, vecîzeler ezberletmek, cemaat da okutmak; kendine güvenini arttırır. Hem de hakikatların ruhuna işlemesine vesile olmunmuş olur. Ortaokul yaşlarında, Risalelerden gün de iki-üç kelimenin lugat manasının ezberletilmesi, gençlik yaşlarında çok büyük fayda verecektir. Kız çocukları aynı yaşlarda tesettüre alıştırılamazlarsa, birkaç sene sonra çok geç kalınmış olabilir.

15. Çocuk şımarabilir. Fakat bunun seviyesi öyle ayarlanmalı ki,insiyatif dâima elimizde kalmalı.

16. Onu, her zaman hîmaye etmemeli. Zorlukları yenmesine fırsat verilmeli. Biraz uzaktan takip etmeli. Zorluklarla uğraşmak istidatlarının neşv-ü nemasına sebeb olur.Unutyalım; “atmacanın serçeye tasliti, serçenin istidadını inkişaf ettirir.”

17. Sokağa çıkmasına, yaşıtlarıyla oynamasına kontrolumuz altında tutmak şartıyla izin verilmeli. Böylece çocuk insanlarla münasebeti, paylaşmayı daha kolay öğrenebilir.Bu çok hassas bir konu. Çocuğun sokaktan yanlış şeyler öğrenebileceği de unutulmamalı ve dâima uyanık olunmalıdır. Kontrollu olarak cemaattaki yaşıtlarıyla sportif faaliyetler de yaptırılabilir. Aslında birer Ni’met-i İlahiyye olduğu halde; en büyük tehlike, televizyondan, bugünlerde de internet ten gelmektedir.

18. Sünnete uygun olmak şartıyla çocuk dövülebilir. “Bana bidayette hizmet eden Ömer, namaza başladı, şarkıları bıraktı. Fakat bir akşam, kapıya yakın bir şarkı kulağıma gel- di, evrad ile meşguliyetime zarar verdi. Ben, hiddet ettim, çıktım, gördümki; hilaf-ı âdet Ömer’dir. Ben de hilaf-ı âdet bir tokat vurdum. Birden, sabahleyin hilaf-ı âdet olarak Ömer, başka hapise gönderildi.”(Şualar 334). Altıbin sayfalık külliyatta, belkide dayakla ilgili sadece bir örnek gösterilebilir. Zaten Üstad Hazretleri buna da “hilaf-ı âdet” diyor. Halbuki, şefkat yolu külliyatın hemen her sayfasında görülebilir. Dayakla terbiyenin, mesleğimize pek uygun düşmediği âşikar. Bilhassa ve bilhassa bulûğ çağını geçirmiş bir genci dövmek; ateşle oynamak demektir. Unutmayalım ki; intiharlar, evden kaçmalar, isyanlar hep bu çağlarda olmaktadır.

19. Sünnet-i Seniyye ölçü olmak şartıyla, çocugun gençliğe geçiş dönemlerinde; mahrem mes’elelerde, erkek çocuklara babanın, kız çocuklara da annenin yardımcı olması zarûridir. Fakat asla bâtıl tasvir edilmemeli, vakar korunmalıdır. “Bâtıl şeyleri iyice tasvir, sâfi zihinleri idlâldir.” (Mektûbat 471)

20. Çok mühim, fakat, iş işten geçtikten sonra fark edilebilen bir mes’ele: Çocukken,sevimlilik dönemlerinde, evlerimizin neş’e kaynağı; mâsumuyet sembolü, günahsız, melâike ruhlu evlatlarımızın; gençlik dönemlerine geçişlerini fark edememek. Onlara, sevimlilik dönemlerinde gösterdiğimiz alakayı, o en kaygan yaşlarında gösterememek, gösterdiğimiz en büyük gaflettir. Hazreti Peygamberin (S.A.V) vecîz ifadeleriyle “damarlarında kanın dolaştığı gibi, şeytanın vücûdunda dolaşmaya” başladığı yaşlardır bu dönem. Artık mâsumiyetinin falan kalmadığı, vücûdunun, duygularının, etrafa ve karşı cinse bakış şeklinin çoktan değiştiği, çocuksu sevimliliğinin de kalmadığı, en kritik ve çocuğun en kaygan olduğu bir dönemden bahsediyoruz. Maalesef çocularımızın en çok gözden kaçtığı, ihmal edildiği dönem de bu yaşlara rastlıyor. Halbuki en çok üzerinde titrenilmesi, her hareketinin bilinmesi, çevresi ve arkadaşlarının kim olduğunun en iyi takip edilmesini gerektiren yaş da, ihmal ettiğimiz bu yaştır. Biz çocu- ğumuzu hâla mâsum_melâike zannederken, o iç ve dış âleminde çoktan yeni bir dünya kurmuş olabiliyor. Fark ettiğimizde ise, aynı dünya bizim başımıza yıkılıyor.

“Teessür ve ızdırap karşısında kalpten bir parça kopsa idi , bir genç dinsiz olmuş haberi karşısında o kalbin atom zerratı adedince param parça olması lâzım gelir.” (Şualar 550)

D- CEMAATA DÜŞEN VAZİFELER


Bugünki şartlarda âilelerin kendi başlarına, cemaat mensuplarının yardımları olmadan çocuk yetiştirebilmeleri çok zor. Âdeta “muhâli talep etmek” gibi birşey.

1. Peygamber Efendimiz (S.A.V) “Kişi, dostunun dîni üzeredir” buyuruyor.Öyle ise çocuğumuzun dostlarını iyi seçmesine yardımcı olmalıyız.Yâni cemaatla tanıştırmalıyız.

2. Risale-i Nur’un pek çok yerlerinde, çocuklarla meşguliyet’e Üstdımızın teşvik ve tebrikleri vardır. “Çoban İsa Köyü’nde Ahmed’in mektubunda isimleri bulunan eski ve yeni kardeşlerimizin Risale-i Nur’a çalışmaları ve çocukları da Kur’ana ve Nur’lara çalıştırmaları, bu vakitte Nur’lara büyük hizmettir.” (Emirdağ L 14)

Mehmet Zekariya... “Şimdi Nur’ların bir vazifesi olan çocuklara Kur’an okutmak ve îman derslerini vermek hizmetiyle meşgûl olduğunu yazıyor. O’na yazınız ki: Bu hizmetin aynen eskide Nur’lara çalışmanız gibi kıymetlidir.”(Emirdağ L. 174)

“Madem çocuk benim de evlad-ı mâneviyemdir; ona verdiğin ders, yarısı senin na- mına ise yarısı da benim hesabıma olmalıdır.”(Barla L. 329)

“Hâfız Mehmed’in çocuklara hatim duasını yapması ve Risale-i Nur’u okutması, üs- tümüzden dağ gibi mânevi ağırlıkları kaldırdılar.”(Kastamonu L. 13)

“Risale-i Nur’un küçük ve mâsum şâkirdlerinden elli-altmış talebenin yazdıkları nüshaları bize göndermişler, o parçaları üç cilt içinde cem’ettik.”(Emirdağ L. 64)

“Üstad, gafil büyüklerden ziyade, onlara samimi ve ciddi selam ederdi. Ve (bunlar istikbalin Nur talebeleridir...) derdi (T.Hayat 4 65)

1. Bebeklik ve okul öncesi yaşlarında çocukların eğitiminin; tamamen anne_babaya baktığı, husûsan, annenin ehemniyeti belirtilerek anlatılmıştı. Çocukların, bu yaşlarda iken evlerine alınan derslerden fevkalede istifade ettikleri görülmüştür. Derse gelen büyüklerin ister_istemez evin çocuklarını okşaması da ilk dostlukların kurulmasının temellerini atmış oluyor. “Her bir adam eğer hânesinde dört-beş çoluk çocuğu bulunsa kendi hânesini bir küçük Medrese-i Nuriyeye çevirsin. Eğer yoksa, yalnız ise, çok alâkadar komşu- larından üç-dört zât birleşşin ve bu hey’et bulundukları haneyi küçük bir Medrese-i Nuriye ittihaz etsin.” (Emirdağ L.II. 104) Üstadımız ev derslerine emrediyor.

2. Ortaokul ve kısmen ilkokul yaşlarında ki çocuklar için, ehil bir abi veya ablanın nezaretin de husûsi dersler konulmalıdır. Bu dersler; izahlı, ezberli, ikramlı olabilir. Bu dersler ara_sıra kırlarda bahçelerde de yapılabilir. Hatta çocuklara sportif faaliyetler de yaptırılsa iyi olur.Bu, onların hizmete bağlanmalarına vesile olabilir.

3. Lise çağına gelmiş bazı gençler artık anne_babasını dinlememe ye başlar. Hatta onlara diklenebilir de. En problemli dönemdir bu yaşlar. Tecrübeler göstermiştir ki; bu yaştaki gençleri artık ana_babalar fazla etkileyememektedir. Yapılabilecek en iyi iş; onların eskidenberi muhabbetini, sevgisini kazanmış cemaat içindeki; vakıf, abi, abla, öğretmen veya kendi yaşıtı kardeşlerin yardımına başvurmak. Onlarla devamlı münasebetlerini sağlıyacak vesilelerin zeminini hazırlamak.

6. Gençlerin cemaatle münasebeti için bâzı vesileler bulunabilir.

a- Muhabbet ettiği büyüklerin nezaretinde; yaşıtlarıyla yapılan Müzâkereli, mütaâlalı,yemekli Nur dersleri tertip edilebilir. Bu dersler için Cumartesi_Pazar gündüzleri çok münasip olabiliyor.

b- Öğretmen veya üniversiteli kardeşler; matematik, fizik_kimya gibi..ders çalıştırma proğramları düzenleyebilirler. Üniversiteye hazırlık dersleri verebilirler.

c- Ara_sıra; kır, dağ ve bahçe seyahatleri iyi bir vesile olabilir.

d- Vakıf Kardeşlerimizin nezâretinde, şehir içi ve şehir dışı Risale okuma proğramla-
rına katılabilirler. Ev ortamından uzaklaşması faydalı olur.

e- Isparta, Barla, Çamdağı gibi Üstadımızın hâtıralarıyla dolu mübârek beldelere, cemaatle yapılan ziyaretlerin sonunda, gençlerin tahminleriin fevkinde istifade ettiği görülmüştür.

f- Okulunda Nur talebesi Öğretmen ve talebe varsa, çocuğun onlarla okul dışındada irtibata geçmeleri sağlanmalı. Bunun devamlı olması için zemin hazırlanmalıdır.

g-Fıtratına münâsip hizmetle ilgili bâzı işlerde istihdam edilebilir.

7. Çocuklar ve gençlerle alâkalı faâliyetlerde bazı hassas konular.

a- Çocuk derslerinde, sayı sekiz_on’u geçerse kontrol edilemez hâle gelebilirler.

b-Kıskançlık ve rekabet ortamının doğmaması için çocuklara ve gençlere eşit muamele edilmesi şart. Arkadaşlarından daha az alâka gösterildiğini hisseden çocuk, derslere gelmeye devam etse bile, inkişaf edemez, hizmete adâvet de edebilir. Temelli de kopabilir. Kâbiliyettlilerle; ayrıca, husûsi ilgilenilmeli.

c- Aynı proğrama katılan, yaşları birbirine denk çocuklardan bazılarına (haketse bile) açıkça, resmen öğreticilik, yöneticilik görevi vermek, hoş olmuyor. Sebkad edenler, tevazu içinde, hizmetçilik makamatıyla, fıtrî olarak yenilere örnek olabilirler.

d- Herkes bir zenginlikte olamaz. Bilhassa; genç kızlarımız giyim-kuşamlarında ifrata kaçmamalı. Meselâ; çoğu kızların ipekli başörtüsü takarak geldiği bir ihtisas dersine, takamayan kızlar gelmek istemeyebilir. Belki de başörtüsü yarışı da başlayabilir.

e- Çocuğumuzla ilgilenmesini arzu etdiğimiz kardeş; bizim çok beğendiğimiz, haklı olarak çok takdir ettiğimiz bir abi veya abla olabilir. Ama, çocuğumuz aynı şekilde onunla imtizaç edemiyorsa, o zaman -illâ o- diye, ısrar etmek doğru olmayabilir.





 

ahmetuz

Member
Peygamber Efendimiz (S.A.V) “Kişi, dostunun dîni üzeredir” buyuruyor.Öyle ise çocuğumuzun dostlarını iyi seçmesine yardımcı olmalıyız.Yâni cemaatla tanıştırmalıyız.

Gerekirse kendimiz arkadaş olacağız cemaate sohbetlerde bulundurup oranın manevi havasını tenefüs ettireceğiz Allahın izniyle bizlere çok görev düşüyor Allah tüm emanetleri hakkıyla kollamayı nasip etsin inşallah
 
Üst