Bediüzzaman'ın Vasıfları Ve Sosyal İilşkileri

Huseyni

Müdavim
Üstadın istiğnası

Said Nursî, dünya nimetlerine ehemmiyet vermemiştir. Kimseye de minnet etmemiştir. Yapılan dünyevî teklifleri de tümüyle reddetmiştir. Şunu söyler: “Madem ehl-i siyaset, hayat-ı bakiyesi için Risâle-i Nur’a müracaata tenezzül etmiyor, o hayata nisbeten beş paralık olan bu hayat-ı faniye için onlara müracaata ben de tenezzül etmem ve istirahatım için şekvâ ve rica etmem.”


Vefatından sonra, dünya nâmına bir sepet ve içinde kendine ait birkaç parça eşyadan başka da hiçbir şeyi yoktu. Kardeşinin çorbasını dahi içmeyecek derecede istiğna hususunda tavizsiz idi. Bu hususta yine bir eserinde şunları ifade eder: “İzzet-i İslâmiye ve şeref-i diniye beni bu kabil şeylerden men ediyor.”


MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ
Ramazan/Yeniasya
27.08.2009
 

Huseyni

Müdavim
Üstadın iffeti

Said Nursî, hayatı boyunca mücerret (bekâr) yaşamıştır. Daima iffetini muhafaza etmiştir. Şu satırlar, onun bu husustaki zirve ve örnek şahsiyetini gösterir:

“Ben yirmi yaşlarında iken, Bitlis’te merhum vali Ömer Paşa hânesinde, iki sene, onun ısrârıyla ve ilme ziyâde hürmetiyle kaldım. Onun altı adet kızları vardı; üçü küçük, üçü büyük. Ben, üç büyükleri, iki sene beraber bir hânede kaldığımız halde, birbirinden tefrik edip tanımıyordum. O derece dikkat etmiyordum ki, bileyim.”

MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ
Ramazan/Yeniasya
28.08.2009
 

Huseyni

Müdavim
Hediye kabul etmemesi

Said Nursî, ilmin izzetini muhafaza etmek için ömrü boyunca hediye kabul etmemiştir, minnet altına girmemiştir. Kendi nakillerinden ve talebelerinin anlattıklarında bu ulvî hususiyeti onda görmek mümkündür.

Talebeleri şöyle anlatır:
“Üstadımız izzet-i ilmiyeyi muhafaza için eski zamandan beri en büyük reislere tezellül etmedi. Hem halkların hediyesini kabul etmiyordu.” (Emirdağ Lâhikası, s. 420)

“Halkın zekâtını ve sadakasını bile kabul etmezdi... Kanaat, iktisat ve bereket-i İlâhiye en büyük hazinesi idi.”

Kendi ifadesinden:

“Sadaka verenlere hoş görünmek için riyakârlığa temayül etmiş, âhiret meyvelerini dünyada yemeye cevaz göstermiş bir üstaddan alınan aynı ders-i hakikat, elmas derecesinden şişe derecesine iner.” (Barla Lâhikası, s. 86)

MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ
Ramazan/Yeniasya
29.08.2009
 

Huseyni

Müdavim
Tevazu


Said Nursî, insanların hüsn-ü zanlarını, kendisine değil, Risâle-i Nur’a vermiştir.

“Bu zamanda enaniyet ziyade hükmettiği için haddinden çok ziyade hüsn-ü zanları kendime almıyorum” demiştir.

Bir başka ifadesinde, “Hem bunu katiyen ilân ediyorum ki, Risâle-i Nur benim değil, Kur'ân’ın malıdır. Benim ne haddim var ki, sahip olayım, ta ki kusurlarım ona sirayet elsin. Kendimizi değil, Risâle-i Nur’un şahs-ı manevîsini ehl-i imana gösteriyoruz.” demiştir.

Tevazuda rehber şahsiyet Said Nursî. bir başka ifadesinde de tevazuunun kendisindeki yerini şöyle vurgular:

“Evet, lezzetle üzüm salkımlarının hasiyyetleri kuru çubuğunda aranmaz, işte ben de öyle bir kuru çubuk hükmündeyim.” 2


MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ
Ramazan/Yeniasya
31.08.2009
 

Huseyni

Müdavim
Şefkat ve merhameti

Said Nursî’nin şefkat ve merhameti fevkalâde engindir. Cenâb-ı Hakk’ın onun fıtratına dercettiği şefkat ve merhamet duygusu, ziyade gelişmiştir.
Şefkat dersini annesinden aldığını beyan eder. Hayatını vakfettiği Kur’ân tefsirleri olan Risâle-i Nur Külliyatıyla milyonların imanını kurtarmış olan Said Nursî, insanlığı tehdit eden imansızlık cereyanının meydana getirdiği menfilikler karşısında, şefkati yine ziyade olur. O, Allah’ı tanıtma yolunda insanların imanını kurtarma adına son derece şefkat ve merhametle davranmıştır. Öyle ki, gençliği ve tüm insanlığı tehdit eden inançsızlık canavarına mukabil, insanlara olan şefkat ve merhametini şu sözlerle belirtir:

“Karşımda müthiş bir yangın var, alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. Ben o yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış, ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!..”


MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ
Ramazan/Yeniasya
01.09.2009
 

memluk

Hatim Sorumlusu
“Karşımda müthiş bir yangın var, alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. Ben o yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış, ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!..”

allahım bu nasıl bir iman ki başkasının günahına ağlıyacak kadar derin allah ondan ebede kadar razı olsun
 

Huseyni

Müdavim
Yeme içme kültürü

Said Nursî’de yeme içme kültürü, sünnet ekseninde cereyan etmiştir. Tıp ilminin inceliklerini de içine alan bir anlayış çerçevesinde bu hususiyetini uygulayarak göstermiştir.

Yerken az yerdi. Ali Ulvi Kurucu, onun bu hâlini şu satırlarla ifade eder:
“..ona, günde bir tas çorba, bir bardak su ve bir parça ekmek kâfi gelebilir. Zîra bu büyük insan, büyük ve munsif Fransız şairi Lamartin’in dediği gibi, ‘Yemek için yaşamıyor, belki yaşamak için yiyor.’

O hayatı boyunca sünnetin kaidelerine riâyet etmiş ve bunu tamamıyla hayatının bir düsturu olarak kabullenmiştir. Onun yeme-içme noktasında, İktisat Risâlesi’nin sonunda İbni Sina’dan aktardığı şu tesbitler rehber niteliktedir:

“İbni Sina, yalnız tıp noktasında, ‘Yiyin, için, fakat israf etmeyin. Muhakkak ki Allah israf edenleri sevmez’ âyetini şöyle tefsir etmiş. Demiş:

‘İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye, nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir." HAŞİYE

“HAŞİYE: Yani, vücuda en muzır, dört beş saat fasıla vermeden yemek yemek, veyahut telezzüz için mütenevvi yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır.”


MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ
Ramazan/Yeniasya
03.09.2009
 

Huseyni

Müdavim
pay.jpg

Paylaşım kültürü


Her konuda paylaşımı sever ve hayatında bunu uygulardı.

Said Nursî’nin bu hususiyetiyle alâkalı olarak anlatılan manidar hatıralar vardır. Said Nursî’yi, 1929 yılında Barla’da ziyaret ettikten sonra bir bağ yerinde Üslad’ıyla tekrar karşılaşan Hulusi Yahyagil, Said Nursî’nin elindeki ekmeği kendisiyle paylaştığını anlatır.

Başka bir talebesi olan Yüzbaşı Re’fet Bey de, onun paylaşımla alâkalı husûsiyetine misâl olacak şöyle bir hatıra anlatır:

“Hüsrev Bey’le diğer odada bulunurken risâleleri yazıyorduk. Üstad, bir ara elindeki çay tepsisiyle bize çay ikram ediyordu. Biz hayretle yerimizden fırladık, müdahaleye koyulduysak da, ‘Hayır, ben size hizmet etmeye mecburum, siz Kur’ân’a hizmet ediyorsunuz’ diyordu.”

Said Nursî, bir eserinde duygularındaki ince sırları dahi paylaşır. Bunu bir mektubunda şöyle ifade eder:

“..buradaki hissiyâtıma hissedar olmak arzusunu yazmıştın. İşte binden birini işit.”

Başka bir mektupta da yine paylaşım kültürünü gösteren ifadelere yer verir, şöyle der:

“Bir zaman, Barla’da bir zat, ağaçtan bir kutuda, cevizli bir tatlı bana göndermişti. Mukabilini verdiğim o bir buçuk kilo lokmalardan hergün altışar tane ben kendim yerdim ve bazan o kadar ve daha ziyade başkalara teberrük olarak verirdim.”


MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ
Ramazan/Yeniasya
04.09.2009
 

Huseyni

Müdavim
Ağaç Sevgisi

Ağaç ve bitkileri Cenâb-ı Hakk’ın varlığına şehadet eden varlıklardan telâkki eden ve birçok hikmet ve faidelerini eserlerinde dile getiren Said Nursî’nin talebelerinden Bahri Çağlar Bey’in, ondaki ağaç sevgisini ifade etmesi bakımından şu hatırası manidardır:

“Üstad, benden bir çam kozalağı istedi. Ben de elimi uzatarak çam ağacından bir kozalak koparmaya koyuldum. ‘Hayır’ dedi. ‘Başından koparmayacaksın, dibine düşenlerden alacaksın.’”

Barla’da kaldığı yıllarda evinin önünde bulunan çınar ağacı için, “Ben bunu Yıldız Sarayı’na değişmem” dediği anlatılır.

Şu sözleri de ondaki ağaç sevgisini anlatır:

“Ağaçları kesmeyin, onlar zikrediyor.” (S. Şahitler, c. l., s. 410) “Her bir ağaç Bismillah der.” (Sözler, s. 12) “Bir ağaç, bir kelimedir.” (Sözler, s. 61)


MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ
Ramazan/Yeniasya
06.09.2009
 
Üst