Bismillahirrahmanirrahim.
Alemlerin Rabbi, Din Gününün, Yerin, Göğün ve İkisi Arasındakilerin Sahibi ve Her Türlü Noksan Sıfattan Münezzeh Olan, Şu Aciz Kulun Nefsi Kudret Elinde Olan ALLAH'a (C.C.) Sonsuz Hamd'ü Senalar Olsun.
Ol Rabb'in Kulu, Resûlü ve Habibi, Bu Kölenin Sahibi, İki Cihan Sultanı Hz. Muhammed Mustafa ( SAV ) Efendimize, O'nun Pâk Âline ve Ashabına Sonsuz Salat ve Selam Olsun.
Es-Selam'Aleyküm Kardeşlerim.
Öncelikle bu güzel siteyi inananların hizmetine sunanları tebrik ettiğimi belirtmek isterim. Allah (c.c.) kendilerinden razı olsun.
Arkadaşlarım! Benim diyeceğim odur ki, Ben Allah'ı (c.c.) ve Resûlünü seven bir insanım Elhamdülillah. İbadetlerimi de eksiksiz yapmaya çalışıyorum. Ancak günahlarım da pek çoktur ve günah işlemekten de kendimi alamıyorum. Gözümü haramdan sakınmıyorum, ve tembel de bir insanım. Ancak Rabbimin huzuruna böyle çıkmak niyetinde de değilim.
Bana önerebileceğiniz bir yol var mı? Herhangi bir tarikat ya da cemaat hakkında bir şey bilmiyorum. Ne önerirsiniz. Direksiyonu çıkmış araba gibiyim. İbadetlerimi ihlas ile eda etmek istiyorum, Allah'tan gafil bir an bile geçirmek istemiyorum. Aşkla yanmak, dünyayı ve nefsimi boşamak istiyorum. Birileri elimden tutarsa çok duacı olurum.
Ve Aleyküm Selam kardeş, hoşgelmişsiniz. Size önerebileceğimiz kocaman bir İslamiyet var. Bu İslamiyet'in içinde bu zamanın hasta insanlarının dertlerine deva Kur'an'ın tefsiri olan Risale-i Nur var. Okursanız hastalıklarınızı tam teşhis ettiğini görebilirsiniz. Hastalık teşhis etmekle de kalmayıp, sizin de istemenizle tedavi de edecektir, inşaallah.
Buraya Risale-i Nur'lardan kısa bir alıntı yapıyorum istifadenize sunmak için. Mahiyetinin ne olduğu hakkında az çok bir fikre sahip olabilirsiniz böylece. İstediğiniz takdirde sorularınız olursa buradaki kardeşlerle birlikte yardımcı olmaya çalışırız inşaAllah.
"Çoklar tarafından hem bana, hem bazı Nur kardeşlerime sual etmişler ve ediyorlar:
“Neden bu kadar muarızlara karşı ve muannid feylesoflara ve ehl-i dalâlete mukàbil Risale-i Nur mağlûp olmuyor? Milyonlar kıymettar hakiki kütüb-ü imaniye ve İslâmiyenin intişarlarına bir derece sed çekmekle ve sefahet ve hayat-ı dünyeviyenin lezzetleriyle çok bîçare gençleri ve insanları hakaik-i imaniyeden mahrum bırakıyorlar. Halbuki en şiddetli hücum ve en gaddarâne muamele ve en ziyade yalanlarla ve aleyhinde yapılan propagandalarla Risale-i Nur’u kırmak, insanları ondan ürkütmek ve vazgeçirmeye çalıştıkları halde, hiçbir eserde görülmediği bir tarzda Risale-i Nur’un intişarı, hatta çoğu el yazmasıyla altı yüz bin nüsha risalelerinden kemâl-i iştiyakla perde altında intişar etmesi ve dahil ve hariçte kemâl-i iştiyakla kendini okutturmasının hikmeti nedir? Sebebi nedir?” diye bu mealde çok suallere karşı el-cevap deriz ki:
Kur’ân-ı Hakîmin sırr-ı i’câzıyla hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur, bu dünyada bir mânevî cehennemi dalâlette gösterdiği gibi, imanda dahi bu dünyada mânevî bir cennet bulunduğunu ispat ediyor.
Ve günahların ve fenalıkların ve haram lezzetlerin içinde mânevî elîm elemleri gösterip hasenat ve güzel hasletlerde ve hakaik-i Şeriatın amelinde cennet lezaizi gibi mânevî lezzetler bulunduğunu ispat ediyor. Sefahet ehlini ve dalâlete düşenleri o cihetle, aklı başında olanlarını kurtarıyor. Çünkü, bu zamanda iki dehşetli hal var.
Birincisi: Âkıbeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye akıl ve fikre galebe ettiğinden,
ehl-i sefaheti sefahetten kurtarmanın çare-i yegânesi, aynı lezzetinde elemi gösterip hissini mağlûp etmektir. Ve
يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا “Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler.” İbrahim Sûresi, 14:3." âyetinin işaretiyle, bu zamanda âhiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini bildiği halde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını onlara tercih etmek,
ehl-i iman iken ehl-i dalâlete o hubb-u dünya veo sır için tâbi olmak tehlikesinden kurtarmanın çare-i yegânesi, dünyada dahi cehennem azabı gibi elemleri göstermekle olur ki, Risale-i Nur o meslekten gidiyor. Yoksa, bu zamandaki küfr-ü mutlakın ve fenden gelen dalâletin ve sefahetteki tiryakiliğin inadı karşısında, Cenâb-ı Hakkı tanıttırdıktan sonra ve Cehennemin vücudunu ispat ile ve onun azabıyla insanları fenalıktan, seyyiattan vazgeçirmek yoluyla ondan, belki de yirmiden birisi ders alabilir. Ders aldıktan sonra da, “Cenâb-ı Hak Gafûrü’r-Rahîmdir, hem Cehennem pek uzaktır” der, yine sefahetine devam edebilir. Kalbi, ruhu hissiyatına mağlûp olur.
İşte, Risale-i Nur ekser muvazeneleriyle küfür ve dalâletin dünyadaki elîm ve ürkütücü neticelerini göstermekle, en muannid ve nefisperest insanları dahi o menhus, gayr-ı meşru lezzetlerden ve sefahetlerden bir nefret verip, aklı başında olanları tevbeye sevkeder. O muvazenelerden, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözlerdeki kısa muvazeneler ve Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfındaki uzun muvazene, en sefih ve dalâlette giden adamı da ürkütüyor, dersini kabul ettiriyor. Meselâ, Âyet-i Nurda, seyahat-i hayaliye ile hakikat olarak gördüğüm vaziyetleri gayet kısaca işaret edeceğiz. Tafsilini isteyen Sikke-i Gaybiyenin âhirine baksın.
