Muzaffer Deligöz'den Yazılar, Hatıralar

Biyolog

Member
Muzaffer Deligöz'den Yazılar, Hatıralar

NUR HİZMETİNDE ÇALIŞMA


NUR DERSANESİNE GİRİYORUM

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Risale-i Nurların kitap olarak basımı 1960 askeri ihtilalinden sonra serbest şekilde matbaalarda yapılamıyordu. Buna rağmen, siyasi iktidarların anlayışına göre bazen rahatlıkla, bazen de sıkıntılarla Risale-i Nurların basımı yapılabiliyordu. [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]1960 Askeri harekâtı sonucu, sivil idarelerde olduğu gibi rahat bir neşriyat imkânı kalmamıştı. Matbaacılar, korkularından basım işine girmiyorlardı. Buna rağmen yine de Risale-i Nur neşriyatı durmuyor, çeşitli yollarla devam ediyordu.[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Ben o sırada Ankara Hukuk Fakültesinde okuyordum. Zamanım oldukça da Risale-i Nur neşriyatında görev alıyordum. Tabii Risale-i Nur kitaplarının basım çalışmaları tamamen gizli yapılıyordu. Bazen bir matbaada gece yarısı baskı yapılıyor, bazen mahalle aralarındaki bir evde cilt işi tamamlanıyor, bazen de bir bodrum katında teksirlerle çoğaltılıyordu. [/FONT]

CEBECİ – ARTUKOĞLU DERSANESİ

[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]Risale-i Nur’la ilgili çalışmalarım artınca, kalmakta olduğum Hukuk Fakültesi Yurdundan ayrılarak, fakültenin hemen yakınındaki “ARTUKOĞLU” apartmanında bulunan “NUR DERSANESİ”NE girdim. Bu Dersanede 7 Üniversite öğrencisi kalıyorduk. Normal olarak herkes fakültelerine devam ediyor, oradan arta kalan zamanda isterse evde, isterse kütüphanelerde ders çalışıyorlardı. Yemeklerimizi ve evin temizliğini sıra ile yapardık. Sabah namazını birlikte kıldıktan sonra, bir miktar Risale-i Nur okur, daha sonra herkes istediği gibi hareket ederdi. Sabah okulda dersi olamayanlar tekrar yatar, isteyen ders çalışır, isteyen de fakülteye giderdi.[/FONT]

muzafferdeligoz_ANKARA_ogr.JPG


Bu Dersanede kalan arkadaşlarımdan 4 profesör, 1 Okul müdürü, 1 öğretmen çıktı. Ben onlarla aynı evi paylaşmış olmaktan daima gurur duydum.

Bu rutin hayat içinde “Risale-i Nur Dersanesi” vasfını kazandıracak yalnızca sabah namazından sonra okunan risalelerdi. Cumartesi-Pazar günü akşamları başka evlerde yapılan derslere isteyen gider, isteyen gitmezdi. Ancak Ayda bir bizim evde yapılan ve diğer fakültelerde okuyan arkadaşlarımızın geldiği Risale-i Nur derslerinde hepimiz bulunur, bazımız gelenlere hizmet eder, bazımız da kitaplardan bahisleri okurdu. Kitaptan okumaya “Ders yapma” denir, bunu içimizdeki eski talebeler yapardı. Bazen da dışardan gelenler içinde tanınmış bir Nurcu Ağabey varsa ders O’na yaptırılırdı.


muzafferdeligoz_ANK_NUR_TALEBELERI.gif

1963 – Ankara
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]AYAKTAKİLER-SAĞDAN: MEHMET KUTLULAR, SAMANPAZARINDA LOKANTACI RECAİİ BOYACIOĞLU, SAİT ÖZDEMİR (Ankara Vaizi), SAİT ATICI-Konya, BAYRAM YÜKSEL, Av.BEKİR BERK, Dr. SADULLAH NUTKU, MUSTAFA SUNGUR[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif]OTURANLAR-SAĞDAN : İBRAHİM CANAN (İLAHİYAT FAK),İBRAHİM ERKUL (TIP FAK), EKREM KÖKER (DTC FAK), MUZAFFER DELİGÖZ (HUKUK FAKÜLTESİ)[/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]Gelenlere çay ikram edilir, ders sonrası çeşitli konularda ve Üniversiteden sohbetler yapılırdı. Bazılarının zannettiği gibi, Risale-i Nur Dersanelerinde “tarikat”, “zikir” “ayin” gibi hususlar hiçbir zaman olmamıştır. “Zikir yapmak = Allah’ı isimleriyle anmak” isteyen, namazından sonra kendi başına, istediği yerde yapabilir. Ama dersanelerde “zikir ayinleri” yapılmaz. Bir ömür boyu gittiğim Nur Dersanelerinde ben bir defa olsun rastlamış değilim.

Meşhur olmuş bir rivayet vardır: Bir sivil polisi Nurcuları izlemek üzere görevlendirirler. O da sanki Nurcu gibi devamlı toplantılara, dersanelere girer, çıkar. En sonunda raporuna yazdıkları şudur. “Bunlar, kitap okuyorlar, çay içiyorlar, namaz kılıyorlar. Bunun dışında bir şeye rastlamadım” Böyle bir rapor var veya yok, ama hadise budur. Risale-i Nur Derslerinde Bediüzzaman Hazretlerinin yazmış olduğu Risale-i Nur Külliyatından bazı bölümler okunur, anlaşılamayan yerleri izah edilir. Okunan hususlarla ilgili ayet ve hadislerin metni ve mealleri söylenir, çay içilir, vakit gelince de namazlar kılınıp, herkes evine gider.

Gariptir ki, senelerce Türk polisi ve adliyesi bu tarzdaki dini faaliyetleri takip ile meşgul edildi, binlerce dava görüldü, on binlerce insan mahkemelere ve bunların bir kısmı hapishanelere konuldu. Sonunda anlaşıldı ki, yapılan iş, zararlı bir faaliyet değil, yalnızca Kur’anın tefsirlerini okuyarak dini bilgileri artırmaktır.
HACIBAYRAM DERSANESİNE GEÇİŞ

Benim Risale-i Nur kitaplarının ve “Lahika” denilen mektupların basımındaki çalışmalarım artınca, kalmakta olduğum “ARTUKOĞLU Nur Dersanesi”nden ayrılarak, Ankara’da Risale-i Nur neşriyatını yapan, Ankara Vaizi Said Özdemir’in evinin bitişiğinde açtığı “Bent deresi Nur Dersanesi”ne geçtim. Bazen da, Bediüzzaman Hazretlerinin en yakın talebesi ve hizmetinde bulunan Bayram Yüksel’in bulunduğu Hacıbayram Camii yanında olan “7 numara” diye bahsedilen Dersanede kalıyordum.

Bu yerler, Ankara’daki Risale-i Nur çalışmalarının merkezi hükmünde idi. Bu sebeple her türlü neşriyat faaliyetleri yanında, bütün Türkiye’den Ankara’ya gelenlerin uğradığı bir yer olduğu için büyük bir hareketlilik yaşanıyordu.

Hem bu hareketlilik, hem fakültenin uzak olması, hem de elimdeki işleri yarım bırakarak gitmek istememem sebepleriyle okula gidemez hale geldim. Zaten, o andaki haleti ruhiyem itibariyle, yapılan hizmetleri eğitimimi tamamlamaktan daha önemli görüyordum.


ÖNCE HİZMET SONRA OKUL



Öğrenci dershanesinden Risale-i Nur neşriyatının yapıldığı dersanelere geçince, oradaki hareketli faaliyetler okulu unutturuyordu. O sırada bütün Anadolu’daki Nur Talebelerinin bekledikleri mektupları ve Risaleleri basarak onlara ulaştırmak, fakültenin bize sağlayacağı faydadan daha büyük görünüyordu.

Askeri yönetimin neşriyatımızı engelleyen baskısına karşı siz bir şeyler yaparak, bazı fedakârlıklarda bulunarak bu yayınları yapmak ve isteyenlere göndermek durumundasınız. Bu da çok defa geceleri polis ve asker kontrolünün azaldığı saatlerde yapılan çalışmalarla oluyordu. Dolayısıyla gündüz okula gitmeniz imkânı da ortadan kalkıyordu.

Bu yayınlarda çalışacak başka kişiler olsa idi, biz okulumuza devam ederek meslek sahibi olabilirdik. O günün şartlarında bu yükü bizim üzerimizden alacak çok az kişi geliyordu. Bunların da birçoğu iznini kullanan memur ve askerlerdi. 10–15 gün sonra onlar gidince yine iş bize kalıyordu.

Bu anlayış ve mantık bütün Türkiye’deki Nur Talebelerinde vardı. Önce “Hizmet” geliyordu. Okul, hatta aile bunun önüne geçemezdi. Buna da Bediüzzaman Hazretlerinin bazı talebelerini memuriyetten, okuldan hatta ailesinden alarak, Risale-i Nur hizmetinde çalıştırması örnek veriliyordu. Ama, o zaman bu bir zaruretti. Bediüzzaman devamlı mahkemelerde, hapishanelerde ve gözetim altında tutulduğu için yanına fazla kişi yaklaşamıyordu. O sırada da devamlı Risaleler telif edildiği için bunları yazacak ve diğer şehirlerdeki talebelere ulaştıracak kimselere ihtiyaç vardı. Birçok yakın talebesinin anlattığından öğrendiğimize göre, hapishanede yazılan risaleler, kibrit kutularının içine konularak dışarıya çıkarılıyor; gece sabahlara kadar evlerde yazılarak çoğaltılıyordu. Özellikle de Latin harfleriyle çoğaltılmaya geçildiğinde; daktilolarda ve teksirlerde daha sonra da matbaalarda basılarak bu iş yapılıyordu. Risale-i Nurlar gerek muhtevası, gerek lisanı bakımından avam tarafından yazılması ve çoğaltılması mümkün olmayan ilmi eserlerdi. Bu işin önemini kavrayan ve bu hizmeti yapmak isteyenlerin çoğunlukla öğrenci, memur ve ordu mensubu olması normaldi.

Bütün yasaklara rağmen süratle yayılan eserlerin bu hizmetlerinde çalışmayı önemseyen öğrenci, memur veya iş sahiplerinin hem hizmeti, hem görevini yapması mümkün olmuyordu. İnsanlar da tercihlerini bu İslami hizmetten yana kullanarak bütün mesailerini kullanmak istiyorlardı.

Bir diğer husus da, Üstad Bediüzzaman, kabiliyetleri fark ettiği, gelecekte bu hizmetin mesuliyetini alabilecek birkaç kişiyi ailesinin iznini de alarak kendi yanına almış, memuriyet veya okulu bıraktırarak yanında veya görevlendirdiği şehirlerde hizmete sevk etmiştir. Bu kişilerin hakikaten o günden bugüne Risale-i Nur Hizmetinin önde gelenleri, fedakârları olduğunu görüyoruz. Bu sebepledir ki, Bediüzzaman bu kişileri resmen vâris olarak tayin etmiş, Risale-i Nur Hizmetinin yürütülmesini Onlara bırakmıştır.

muzafferdeligoz_tahiri.jpg
muzafferdeligoz_76.jpg

MUSTAFA SUNGUR-TAHİRİ MUTLU-ABDULLAH YEĞİN BEDİÜZZAMANIN İLK TALEBELERİNDEN BİR KISMI

Bu kişiler arasında gördüğümüz Abdullah Yeğin, Said Özdemir, Atıf Ural ve Salih Özcan Üniversitede okurken Bediüzzaman’ın hizmetine girip, okullarını bırakanlardır. Mustafa Sungur Öğretmen iken, Zübeyir Gündüzalp PTT memuru iken mesleklerini bırakarak gelmişlerdir. Rahmetli Bayram Yüksel, daha çocuk yaşlarında babası tarafından Bediüzzaman’ın özel hizmetine verilmişti. Tahiri Mutlu, Hüsnü Bayram, Ahmet Aytimur çeşitli mesleklerden gelmişlerdi. Bunlar Üstad tarafından Noterde hazırlanan vekâletname ile resmi varis tayin edilmişler; Risale-i Nur’ların neşri ve hizmetin devamında karar verecek kişiler olarak belirlenmişlerdir. Daha sonra; bu kişilerin Kurucusu olduğu Hizmet Vakfı aynı hizmetleri görmeye devam etmiştir.

Üstad’ın vefatına kadar yanında ve çok yakınında hizmet edenlerin isimlerini aşağıya alıyor; vefat edenler için Cenab-ı hak’tan rahmet; sağ olanlara uzun ömürler diliyor ve hizmetleri için şükranlarımızı arz ediyorum.

muzafferdeligoz_izmir.JPG
[SIZE=+0][FONT=Trebuchet MS, Arial, Helvetica, sans-serif] İZMİRLİ NUR TALEBELERİ 1964 A.FEYZİ KUL, KEMAL ERİMEZ, SALİH ÖZCAN, OSMAN AYKUT[/FONT][/SIZE]​

Başta Hulusi ve Refet Beyler, Hüsrev Altınbaşak,Tahiri Mutlu, Abdülmecit Ünlükul (Kardeşi), Zübeyir Gündüzalp, Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Ceylan Çalışkan, Mehmet Kayalar, Hüsnü Bayram, Rüştü Çakın, Abdullah Yeğin, Ahmet Aytimur, Atıf Ural, Said Özdemir, Mustafa Acet, Salih Özcan, Mehmet Feyzi (Kastamonu), Ahmed Feyzi Kul (Denizli), Mustafa Osman, Osman Çalışkan, Mehmet Çalışkan, Halil Çalışkan, Mahmut Çalışkan, İbrahim Fakazlı, Abdulkadir Badıllı, Ziya Arun, Hamza Emek, Abdülmuhsin Alev, Nazif Çelebi, Süleyman Rüştü Çakın, Ahmet Aytimur, Tahsin Tola, Mustafa Ezener, Çolak Nuri, Hasan Feyzi, Abdurrahman Yüksel, Sıddık Süleyman, Hafız Tevfik, Abdullah Çavuş, Hacı Bahri, Küçük Ali,Yahşi Şaban, Hamza Emek, Hafız Ali ve adını şu anda hatırlayamadığımız diğerleri Nur zincirinin birer nûrani halkalarıdır..

BEDİÜZZAMAN HZ. İLK TALEBELERİNDEN RESİMLER

muzafferdeligoz_H_YAHYAGIL_1.jpg
muzafferdeligoz_a_feyzi_vs.jpg
muzafferdeligoz_tahiri_2.jpg


Gerek Bediüzzaman’ın sağlığında okullarını ve mesleklerini bırakarak Risale-i Nur hizmeti yapan, gerekse Üstadın vefatından sonra benim gibi okullarından ayrılıp, hizmette çalışanların sayısı elbette ki çok değildi. Belki 10 u, belki de 20 yi geçmez. Bunlar da hizmete koşacak yeterli kimse olmadığı için bu yolu seçmişlerdi.

Bu konuda önemli bir kişi olarak Gaziantep'li Nazım Gökçek’i anmadan geçemeyeceğim. Gönlüm O’nun okulunu bırakmasını hiçbir zaman istemedi. Kendisi çok parlak bir Lise Talebesi iken, “Hizmet” yapabilmek için okulunu terk etti. Gerçi, kendisinin yetiştirdiği çok Üniversiteli oldu, ama O Üniversiteliler nasiplerini bir başkasında da bulabilirlerdi. Ben Nazım Gökçek’in okusa idi, Üniversitelileri değil, Üniversite Hocalarını, Dünyanın birçok yerinde İslam’a muhtaç büyük istidatları İrşad edebileceğini biliyordum.
 
Üst