Ali İhsan Tola Ağabeyden Risale-i Nur Dersleri. Külliyatı 50 Kez Yazdım.

Huseyni

Müdavim
Külliyatı 50 kez yazdım
tola.jpg

Ali İhsan Tola Ağabeyle vefatından önce yapılan son röportaj

Ali İhsan Tola ağabeyin vefatı münasebetiyle daha önce yayınlanan röportajını tekrar yayınlıyoruz.

Geçen günlerde Barla turuna çıkmıştık. Yeni Asya Sosyal Tesislerinde Mehmet Kutlular Ağabeyin sohbetiyle “Esmâü’l-Hüsnâ”nın sırlarını 24. Söz’de aramış, geriye nurlu anekdotlar bırakmıştık.

Barla’nın mânevî havasından kabiliyetimiz nisbetinde istifade edip, Senirkent’te ikamet eden Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden olan Ali İhsan Tola Ağabeyle görüşmeye karar verdik. Senirkent’e vardığımızda Tola Eczanesine uğrayarak Ali İhsan Ağabeyi ziyaret edip edemeyeceğimizi sorduk. Ali İhsan Ağabey sadece rahatsız olduğu zamanlar kapıyı açmıyormuş. “Eğer 1-2 dk. içerisinde kapıyı açmazsa fazla da ısrar etmeyin” cevabını aldık.

Ali İhsan Ağabeyin evi sesten rahatsız olmayacağı bir yerde mütevazı bir görünüşe sahip… Eve vardığımızda kapı sonuna kadar açıktı. Ali İhsan Ağabey evin sokağa bakan penceresinin kenarında oturuyordu. Bir şeyler yazıyordu (sonradan anladık ki Risâle-i Nur yazıyormuş). Bizi görünce yazdığı kâğıdı bir yere koymuş olacak ki hattını göremedik. Selâmımızı verip içeri girdik. Kimsenin soru sormadığını görünce bir soruyla konuşturmak istedim:

“Bediüzzaman Hazretleriyle bire bir görüştünüz. Görüşmelerinizden bize tavsiye olarak aktarabileceğiniz hatıralarınız var. Bunlardan biraz bahseder misiniz?”

Ali Ağabeyin sesini duyabilmek için yanına kadar gelmeniz ve pür dikkat dinlemeniz gerekiyor. Sorduğum soruyla çok muhatap olmuş ki, hafif celâlli bir ifadeyle “Ne keyfiyetsiz bir soru… Hatıra! Hatıra! Hatıra!” dedikten sonra “Bediüzzaman’dan hatıra isteyen Risâle-i Nur okusun. Bediüzzaman’ın en büyük hatırası Risâle-i Nur’dur” şeklinde cevap verdi. Bir anda neye uğradığımı şaşırmış. Neler soracağımı düşünmeye başlamıştım. Sanki beynim bir anda durmuştu…

Kimseden ses çıkmayınca Ali Ağabey devam etti:“Risâle-i Nur’da her meseleyi hallettiniz, aklınıza takılan bir yer kalmadı da, hatıra mı istiyorsunuz?” dedi. Biz de bunun mümkün olmadığını belirttik. Bize “Bir mesele de takıldıysanız ona yardımcı olayım” şeklinde mukabele etti. Hepimiz zihnimizde Risâle-i Nur konularını taramaya koyulduk.

İlk soru babamdan geldi: “İmam-ı Mübin - Kitab-ı Mübîn - Kur’ân kitabı - Kâinat kitabı tariflerini” açıklamasını istedi. Cevap birçok konuyu beraberinde getirmişti. Konudan konuya atlıyor, temâşâ âlemimizde yeni ufuklar açılıyordu. “Bir dut ağacı (evinin önünde duruyor)… Sana altmış fakülteyi bitirmiş desem, bana ne dersin?” şeklinde sordu. (Sohbetimiz boyunca bütün soruları bana yöneltiyordu. Gerek en yakınında olmamdan, gerek de içlerinde en küçük yaşta bulunduğumdan dolayı olsa gerek). Sorulara pek cevap vermiyor, kendisinin cevaplamasını istediğimi belirtmek mahiyetinde kafamı öne eğiyordum. “Benim bulduğum altmış fakülte bunlar…” diyerek ilâve etti. Mânâ itibariyle şöyle cevap verdi:

“Bakın, bir dut ağacı çamur yiyiyor, güneşten gelen ışığı emiyor, ayırıyor, sudan gelen mineralleri alıyor. Şeker gibi bir meyve veriyor. Şimdi, bunları ayrı ayrı alırken protonlarını, nötronlarını, elektronlarını birbirinden ayırıyor, kendisinin işine yarayacak atomlar haline getirmiyor mu? Şimdi desem ki, bu dut ağacı çok iyi bir Atom Mühendisidir. Ne dersin?”

Sohbet koyulaşmıştı. Ali İhsan Ağabey, ilmî bilgileri de vermeyi ihmal etmiyordu.

“Tanımadığı insanların vücuduna göre yiyecek veriyor. O zaman Gıda Mühendisliği Fakültesini de bitirmiş…”

Daha yazamadığım birçok bölümü de beraberinde açıklamıştı. Kimya, biyoloji, fizik, jeoloji vs…

Tabiat Risâlesini adeta bir dut ağacına sıkıştırmıştı.
“İşte, bu saydığım bütün olayları yapması için bunların programlanması gerekiyor. Yani çok iyi bir programcı gerekiyor… Bunların programlanması, yazılması, önceden belirlenmesi yani kader programı İmam-ı Mübîn’dir." Dünyada en iyi programın, en iyi tohumun insan tohumu olan sperm olduğunu belirterek, “Kat kat büyülterek ancak görülen bir tohumda neler yazıldığına bakın…” şeklindeki cevabıyla kâinat kitabını okumaya ve okutturmaya başladı.

Diğer tarifleri de dut ağacı üzerinden verdikten sonra bana dönerek, hangi Risâleleri bitirdiğimi sordu. Ben de külliyatta belli bir sayıya ulaştığımı söylediğimde “Tamam… En çok okuduğun yeri aç ve oku” diyerek karşılık verdi. Bir anda heyecanlanmıştım. Çünkü ne kadar basit görünen bir yeri de açsam, derin bir soruyla karşı karşıya kalabilirdim. Nitekim elime bir kitap aldımsa da okumaya vakit kalmadı. Çünkü bu esnada bir soru yöneltmiştim: “Bediüzzaman’dan sonra bir zat gelmeyecek. Fakat ‘sonra gelecek o mübarek zat’ tarzında ifadeler kullanmasının hikmeti nedir?” Cevap olarak uzun bir açıklama veya en azından bir hatıra bekliyordum. Yalnız “Teşvik makamındadır kardeşim onlar. O büyük makama mazhar olmak için” demesi soruma cevap olmuştu.

Bu sefer Risâle-i Nur eserlerinde hatt-ı Kur’ân’dan Latin harflerine geçişte hataların olup olmadığını sorduk. Çünkü bazı neşriyatlarda bazı kelimeler değişiklik arz ediyordu. Soruyu üstüne alınmış olacak ki, kafasını bir müddet sağa sola salladıktan sonra “Hayır kardeşim. Ben on sene hatt-ı Kur’ân hizmetinde çalıştım. Bize temize çekilmesi için Risâleler gelir. Biz temize çeker, Üstada gönderir ve Üstad da eğer doğruysa tashih edildi işaretini koyardı. Tashih edildi işareti olmayanın bir keyfiyeti yoktur” şeklinde açıklamalar getirmişti.

Hatta bir keresinde Üstad, Hüsrev Ağabeyin Risâle-i Nur’da bir sayfanın yerini değiştirdiğini öğrenir… Bunu haber alınca Hüsrev Ağabeyin evine giderler. Üstad, Hüsrev Ağabeye misvağının yanında olmadığını söyleyerek, Hüsrev Ağabeyin misvağını ister. Hüsrev Ağabey misvağını getirip Üstad’a verdiğinde Bediüzzaman Hazretleri “Benim misvağım olsaydı daha iyi olurdu kardeşim” der. Bunun üzerine Hüsrev Ağabey hatasını anlayarak “Eyvah” der. Neticede risâlenin Ali İhsan Tola Ağabeylere gönderilmesiyle tekrar tashih edilmesi sağlanır.

Sohbet, artık neşir hizmetinin serencamıyla süslenmişti. Risâle-i Nur Külliyâtını elli sefer yazdığını belirten Ali Ağabey, risâlenin bir yerinde bir harf değişse, bunu fark edebileceğini ifade etmişti. Bir yandan dinliyor, bir yandan da kütüphanesini incelemeye koyuluyordum. Her neşriyat vardı hemen hemen… Kütüb-u Sitte, ansiklopediler ve diğer birçok kitap… Tam bir araştırma merkeziydi. İslâmiyetle ilgili her türlü bilginin alınabileceği kaynakları koymuş Ali Ağabey.

Yakın tarihimizden bahis açılmıştı. İlk emrin “Oku!” olduğunu söylerken, bizde ilkokula başlayanlara “Oku-ma kitabı” verildiğinden, muallimlerin adının “öğret-me-n” olarak değiştirildiğinden bahsetti. “Profesör” kelimesinin aslında “papaz” mânâsına geldiği, “dekan” kelimesinin “roman-katolik papaz”, “rektör” kelimesinin de “mıntıka papazı” anlamına geldiğine değindi. Bunların hepsine “üniversite” denilmesinin yanlış olduğu, İslâmiyette bu yerlere “Darü’l-Fünun” (fenlerin birleştiği yer) denilmesinin ne kadar uygun olduğunu belirtti.

Osmanlıca Risâle-i Nur’u hâlâ yazdığını söylemişti. Zaten dikkatimizi çeken en önemli faktör de sürekli bir şeylerle meşgul olmasıydı. Dinlenme ihtiyacını başka bir faaliyetle yerine getiriyordu. Yanımızda bulunan vakıf ağabeyin “Yazdığınız Risâlelerden yanınızda varsa görebilir miyiz?” şeklindeki sorusuna “Yayınlanınca görürsün!” cevabı, simalarda tebessüme yol açtı. Hatta sohbetin bir yerinde “Kâinatta kaç element var?” şeklinde yönelttiği soruya “Bilinen en az 114” diyerek cevap verdiğim sırada, “Kur’ân’da…” şeklinde başlayıp, “neyse 114 olsun” diyerek devam etmişti. Kur’ân’da kaç element geçtiğini sormak aklımızdan geçti ama her şeyi keyfiyetle ölçtüğünden dolayı “Ne yapacaksınız?” sorusuyla muhatap olmaktan çekinmiştik. Zira her sorduğumuz soruya keyfiyet değerini vermeyi ihmâl etmiyordu. Sohbetimizin sonuna gelmiştik. Anlatamadığım birçok soruya cevaplar almış, Senirkent’ten ayrılmıştık. Mola verdiğimizde bir durum değerlenmesi yapıp, yorumlarda bulunduk.

(5.8.2008 tarihli Yeni Asya'da yayınlanmıştır)​
FURKAN DEMİR
14.05.2009
Yeniasya
 

ebrar172

Well-known member
Cevap: Ali İhsan Tola Ağabeyden Risale-i Nur Dersleri. Külliyatı 50 Kez Yaz

Hatta bir keresinde Üstad, Hüsrev Ağabeyin Risâle-i Nur’da bir sayfanın yerini değiştirdiğini öğrenir… Bunu haber alınca Hüsrev Ağabeyin evine giderler. Üstad, Hüsrev Ağabeye misvağının yanında olmadığını söyleyerek, Hüsrev Ağabeyin misvağını ister. Hüsrev Ağabey misvağını getirip Üstad’a verdiğinde Bediüzzaman Hazretleri “Benim misvağım olsaydı daha iyi olurdu kardeşim” der.

*********************

belagat....bu kadar nezih bunca latif....
anlatacağı şeyi böylesi uslubla anlatmak...

Ali İhsan ağabey hatıra diye sorulan soruya celallenmiş ya...hey mübarek ne güzel bir hatıra anlatmış oysa...tekrardan Rahmet diliyoruz kendisine Rabbim'den...Allah onlardan razı olsun...

HuSeYni sağolun...iki kere okudum çok güzel bir paylaşım olmuş....

 

hulusi

Well-known member
Cevap: Ali İhsan Tola Ağabeyden Risale-i Nur Dersleri. Külliyatı 50 Kez Yaz

'Ali İhsan al şu orucunu boz'
İhsan Atasoy Moral FM'de, hakkın rahmetine kavuşan Bediüzzaman Said Nursi'nin yakın talebesi Ali İhsan Tola ile olan hatıralarını anlattı.

Bediüzzaman’dan ‘Bitkilerden yansıyan havadaki iyonlar’ üzerine aldığı dersten ve 70 gün aç kaldıktan sonra bitkilerin sırrıyla Lokman Hekim gibi tanınan Ali İhsan Tola, Hakk’a kavuştu. İhsan Atasoy, Moral Kuşağı’nda Ali İhsan Tola ile hatıralarını anlattı
Mehmet Paksu’nun Moral FM’de hazırlayıp sunduğu ‘Moral Kuşağı’ programına konuk olan İhsan Atasoy, hakkın rahmetine kavuşan Bediüzzaman Hazretlerinin yakın talebesi Ali İhsan Tola ile hatıralarını anlattı.

Hadis-i şeriflerde, “Yaşadığınız gibi ölürsünüz, öldüğünüz gibi dirilirsiniz” diye aktarılır diyen İhsan Atasoy, “Ali İhsan Tola abi de Allah ile yaşadı, son sözü de Allah oldu” dedi. İhsan Atasoy, Ali İhsan Tola’nın ziyaretçilerini hiç reddetmediğini, misafir ederek dertlerini dinlediğini ve nasihatlerde bulunduğunu söyledi.

Programa telefonla katılan Ali İhsan Tola’nın kızı Handan Tola, Mehmet Paksu’nun “Babanızın son günleri nasıl geçti?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Babam şuurunu hiçbir zaman kaybetmedi. Sık sık abdest aldı. Günde 30 – 40 defa yattığı yerden abdest aldı. Sürekli namaz vakitlerini sordu, gelen tüm misafirlere “Daima okuyun, okuyun, okuyun” dedi. En son bana ‘oku’ dedi. “Fatiha mı?” dedim. “Evet” dedi. Sabaha kadar “Fatiha” okuduk. Son sözleri “Allah” oldu.”

Tola ailesinin Ehl-i Beytten olduğunu söyleyen İhsan Atasoy, Ali İhsan Tola’dan dinlediği Bediüzzaman Said Nursi ile arasında geçen bir hatırayı şöyle anlattı:

“1950’li yıllarda, Ali İhsan Tola’nın Emirdağ’daki ilk ziyaretinde Bediüzzaman hazretleri, ‘Ben sizinle akrabayım kardeşim’ diyor. Ali İhsan abi ise itiraz ederek ‘Hayır efendim. Siz doğudan (şarktan) gelmişsiniz, ben Isparta’dan. Akrabalık bunun neresinde?’ diye sormuş. İkinci kez Bediüzzaman hazretleri ‘Akrabayız’ dediğinde susmuş ama içinden itiraz etmeyi de bırakmamış. Bediüzzaman Hazretleri, üçüncü kez ‘Hayır kardeşim, biz seninle akrabayız’ demesi üzerine yıllar sonra bir sırrı anladığını söyleyerek, nüfus müdürlüğünde çalışan bir yiğeninin aile şeceresini çıkardığında ‘Evlad-ı Âl-i Resûl’den geldiğini öğrenince, Bediüzzaman hazretlerinin niçin öyle söylediğini anlıyor.”

Ali İhsan Tola’nun karşısındaki herkese ‘Bu farklı bir insan’ dedirttiğini söyleyen İhsan Atasoy, ziyaretleri sırasında gözlemlediği şu anısını kaydetti:
“Hali bir kere insana ders verirdi. Sesi çok az çıkardı. Onunla görüşmelerimde saatler geçmesine rağmen sanki dakikalar geçmiş gibi olurdu. Ufak çocuklar, pencerenin önünde ‘Ali İhsan amca dut yiyebilir miyiz?’ diye sık sık soruyorlar, röportaj esnasında bile daima ‘Bismillah deyip yiyin’ demesi, O’nun ne kadar öfkesiz, sabırlı ve cömert olduğunu gösterebilir” dedi.

Mehmet Paksu’nun, ‘Ali İhsan Tola’nun imani hizmetlerde bizler için örnek olacak dertleri ve ülkenin gelecekle ilgili önemli tespitleri nasıldı?’ sorusunu İhsan Atasoy şöyle yorumladı:

“Küçük odasında yaşamasına rağmen sanki tüm kâinatı seyrediyor gibiydi. Dünyadaki hadiseleri duyar, uhrevi yönleriyle, ahirete bakan hususlarını çok ilginç ipuçlarıyla yorumlardı. Gelecekle ilgili hakikaten ehli keramet olduğuna hiçbir şüphe yok.”

En çok neyi anlatırdı?

Ali İhsan Tola’nın ziyaretine gelenlere önemli dersler verdiğine değinen İhsan Atasoy, bitkilerle ilgili çok önemli şifa reçetelerini paylaştığını söyledi. Adeta bir Lokman Hekim gibi hizmet gördüğünü de belirten Atasoy, “Bitkileri ve sırlarını çok iyi biliyordu. Bitkilerin esrarları ona açılmış” diyerek şu hatırasını ekledi:

“Ali İhsan Tola’nın bitkilerle ilgili sırları, Bediüzzaman hazretlerini ziyareti sırasında, Bediüzzaman’ın bitkiler âleminden bir profesör gibi kendisine teknik bilgiler vermesiyle başlar. Bitkilerdeki, madenlerdeki ve sulardaki özellikleri kendisine anlatır. Bediüzzaman, bitkilerden havaya yansıyan iyonlardan bahsederek, teneffüs yoluyla alınan iyonların gıda olabileceğini söyler. Gıda, sadece yiyecek ve içecekten ibaret değildir der. Hatta çoğu hastalığa iyonların şifa olabileceğine dikkat çeker. Bunun üzerine Ali İhsan Tola abi, öyleyse gıdasız da yaşayabilirim diyerek, yiyecek ve içecekleri reddeder. 1, 2, 50 ve 70 gün aç kalır. Etrafındakilerin ısrarına rağmen bir lokma yemez. En sonunda Ali İhsan Tola abiyi Bediüzzaman hazretlerine şikâyet ederler. Üstad hazretleri, ‘Dokunmayın ona’ der. Bir süre sonra Bediüzzaman’ı ziyarete giderler. O sıra, Medine-i Münevvere’den hurma gelir. Bediüzzaman, ‘Ali İhsan, al şu orucunu boz’ der. Ali İhsan Tola’nın ilk defa ‘Bismillah’ diyerek hurmayı ağzına götürüşünü görenler, sevinçten yerlere yatar. O aç kaldığı günlerde, kendisine önemli sırlar açılır.”
 

Zuhr

Talebe
Cevap: Ali İhsan Tola Ağabeyden Risale-i Nur Dersleri. Külliyatı 50 Kez Yaz

Ali İhsan Tola, muayeneye gelen doktorlara dahi iman hakikatlerini anlattı

Ali İhsan Tola`nın kızı Handan Tola, babasının hayatı boyunca bir dakika bile nefsi için yaşamadığına şahit olduğunu belirtti. Babasının ömrünün son dakikalarına kadar hep hakkı anlatma gayreti içinde olduğunu ifade eden Tola, `Son saatlerinde dahi bütün gücünü toplayıp kendisini muayene etmeye gelen doktorlara bile bir şeyler anlamaya çalışıyordu. Hayatı da hep öyle geçti zaten.` dedi.


Tola, babasının bütün kesimleri kucaklama, birleştirme gayreti içinde olduğunu, kapısının herkese açık olduğunu anlattı. Handan Tola, babasının hizmetlerini hep evde yaptığını, başka bir yere ayrılmadığını ifade ederek, bunun sebebini şu şekilde açıkladı: "Bediüzzaman Hazretleri babamı annesinden talebeliğe istemiş. `Gelsin hizmet etsin` demiş. Ancak annesi izin vermemiş. Üstad, bu isteğini değişik zamanlarda tam 4 kez dile getirmiş. Yine izin alamayınca, `Benim hizmetim senin evinde olacak` diye dua etmiş. Babam da 1953 yılından bu yana evimizde hiçbir yere ayrılmadan hizmet etmekteydi. Allah hizmeti onu ayağına getirdi adeta.`

---------------------------------------

Ali İhsan Tola Ağabey duâlarla uğurlandı

Isparta'nın Senirkent ilçesinde vefat eden Bediüzzaman Said Nursi'nin talebelerinden Ali İhsan Tola (82) gözyaşları içinde toprağa verildi.


Tola'nın, Pazarcık Camii'nde kılınan cenaze namazına Bediüzzaman'ın talebelerinden Sait Özdemir, Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin'le Türkiye'nin dört bir yanından gelen binlerce seveni katıldı.


Emekli imam Hafız Kemal Altınkurt tarafından kıldırılan cenaze namazının ardından Tola'nın naaşı sevenlerini omuzlarında aile kabristanlığına götürülerek toprağa verildi.


(bediuzzaman.net)
15.05.2009
 

Bocemmmmm

Yeni Üye
Cevap: Ali İhsan Tola Ağabeyden Risale-i Nur Dersleri. Külliyatı 50 Kez Yaz

Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun. Bu dünyada göremedik ama inşalah ahirette görmek nasip olsun inş.
 
Üst