Okyanuslar ötesine vefa gözyaşları!!!!

ARİF

Well-known member
Okyanuslar ötesine ulaşamayan sesim, belki kalemimin cızırtısıyla artar diye yazıyorum. Kalem feryat ederken, mürekkep ağlarken, yamaç yüreğimden senin o müstesna sahillerine gözyaşlarımı hediye etmek istedim.​
Senin o incelerden ince kalbin Kafdağı'ndan ağır yükleri bizler için çekerken, 'vefa' dersini verdiğin bizler bilmem ki sana karşı vefalı olabildik mi! Senin o pak damenine çamur atılırken, perdedar olamamamın hicabıyla iki büklümüm. Oysa efendim, "Ben sana mecburum". Damarlarımdaki kanın en delikanlılığı hengamında, senin yüreğime dokunan yüreğinden aldığım ilhamlar, limanını bulmuş sakin bir gemiye dönüştürmüştü beni.

Şimdi ben, aylardır ruhumda taşıdığım duyguları bembeyaz kâğıda dökerken, yazdığım her bir kelimeye gözyaşı nakşı işleyememenin ızdırabını duymaktayım.

Aklımdan hiç çıkaramadığım rüyalarımla kendimi teselli ederken, yüreğimin karanlık dehlizlerini senin o terütaze sıcaklığınla bir kere daha ısıtmak istiyorum. "Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor." Kim bilir, senin binlerce kardelen büyüten bağrında hangi cennetlerin sevecen sıcaklığı var? Zamansız "gelgit"lerle kabaran denizlerin sahillerine dalgakıranlık ettin. Hırçınlıktan uzak, sükûneti tattık senin gölgende.

Çağın köhne saatlerinde yalnızlığı barındıran kaldırımlarda yağmur kokusu..." tohumlar yeniden yeşermenin sevincini taşımaya niyetli... "Ben sana mecburum sen yoksun." Her şeye rağmen teselli pınarımdan vuslat ırmağı akar. Felâketzede şairimizin,

"Teselliden nasibim yok,
Hazan çağlar baharımda"
mısraını, teselli kanatlarıyla pervaz ettirip,i
>"Teselliden nasibim çok,
Bahar çağlar hazanımda"
deyişi hayatımın her dönemecinde bir bayrak gibi dalgalanmakta. Teselli duygularımı ümit azığıyla besledim. "Allah'ın rahmetinden ümidimi kesseydim, bağrıma çoktan bir hançer saplar hayatıma son verirdim." sözünü iliklerime kadar duymaya çalıştım.

Bir gözleri ahu için akmayan gözyaşlarım, senin kulaklarımda çınlayan nağmelerinle aktı. "Sözlerin umutsuz ceylanların gözyaşına sünger." Yüreğimin ceylan yanını teselli eden sendin efendim.

Çöl yağmurlarına hasret, çatlamış toprak gibi olan dudaklarımda kevserden kelimeler... Terennümler öte soluklu...

"Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden / Ne vakit bir yaşamak düşünsem"; gözlerimde, önümüze serdiğin hayat kareleri canlanır. Günahın çağrısı kulaklarımda yankılanırken, meleklerin bile kendisinden haya ettiği bir kutluyu hatırlarım. Gökteki yıldızlar misali bir kutlu... Bulunulmaması gereken bir kapı önünde can verirken yüreği parça parça olan delikanlıya, cennetlerin ikisini birden bulan delikanlıya, hayranlığım seninle filizlendi.

Başkalarının cenazesine ağladığımız kadar kendi cenazemize de ağlamayı senden öğrendim. Toprağın bağrında çürümeye yüz tutmuş tohumların rahmet damlalarıyla yeşermesi gibi, ruhumun çürüyen yanlarını gözyaşlarımla yeşertebilmeyi senden öğrendim.

Seni anlayamadık efendim! Suyun içindeki balıkların suyu bilememesi gibi, bizler de seni hakkıyla anlayamadık. Hatalarımızla, bize yakışmayan kusurlarımızla öte soluklu aydınlığına perde olduk. Oysa sen, bir karıncayı dahi düştüğü suyun içinden çıkarmak için saatlerce uğraşırdın. "Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek"le de insanlığa hoşgörü abidesi olarak arz-ı endam ettin. Şimdilerde "ete kemiğe bürünen" Yunusların anlatılması gibi, ihtimal, geleceğin kadirşinas tarihçileri de "hoşgörü"yü senin adınla taçlandıracaklar.

Yer yer sana karşı yapılan hücumlar, bana Nebiler Sultanı'nın dedesini hatırlatır. Tevekkül abidesi o büyük insanı... "Ben koyunlarımı, develerimi almaya geldim." Ya Kâbe? "Onun sahibi var, onu O sahibi korur."

Kimsesizlere kimse olan yerin ve göğün sahibine tevekkül, asırlardır gönül burukluğunu taşıyan ruh tezgahlarında dokunan bir nakıştır. O nakşı, günahlarına ağlayabilen bir insan olup, gözyaşlarımla yıkamayı o kadar çok isterdim ki...

Ve bir de vefa gözyaşları... Şair:
"İçimde İbrahim'i yakan ateşler var
Fırat'ın suyu az gelir."
diyor. Himmeti milleti olan senin gibi bir ümmet için yakılan ateşlere Fırat'ın suyu az gelse de, üç damla vefa gözyaşı kâfi gelir. (alıntı)
 

Tövbekar1

Well-known member
Kimsesizlere kimse olan yerin ve göğün sahibine tevekkül, asırlardır gönül burukluğunu taşıyan ruh tezgahlarında dokunan bir nakıştır. O nakşı, günahlarına ağlayabilen bir insan olup, gözyaşlarımla yıkamayı o kadar çok isterdim ki...
TEŞEKKÜRLER YAZI SAHİBİ MİLYONLARIN DÜŞÜNCELERİNE TERCÜMAN OLMUŞ...RABBİM ONDAN BİZİ AYIRMASIN
 

ARİF

Well-known member
Kimsesizlere kimse olan yerin ve göğün sahibine tevekkül, asırlardır gönül burukluğunu taşıyan ruh tezgahlarında dokunan bir nakıştır. O nakşı, günahlarına ağlayabilen bir insan olup, gözyaşlarımla yıkamayı o kadar çok isterdim ki...
TEŞEKKÜRLER YAZI SAHİBİ MİLYONLARIN DÜŞÜNCELERİNE TERCÜMAN OLMUŞ...RABBİM ONDAN BİZİ AYIRMASIN

amin rabbim hocaefendiye hayırlı ve uzun bir ömür nasip etsin hastalıklarına şifa ihsan etsin.
 

SaYa

Well-known member
Oysa efendim, "Ben sana mecburum". Damarlarımdaki kanın en delikanlılığı hengamında, senin yüreğime dokunan yüreğinden aldığım ilhamlar, limanını bulmuş sakin bir gemiye dönüştürmüştü beni.

ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi özlem... hasret.. Rabbim yazandan razı olsun... yüreğimizdekileri dökmüş kalemine... Rabbim hocaefendinin o çok sevdiği yurduna sevdiklerine kavuşmasını nasip etsin :( :( aminnnnnnnnnnnnnnnnnnn
 

kasif1

Well-known member
Vefa Gözyaşları

Okyanuslar ötesine ulaşamayan sesim, belki kalemimin cızırtısıyla artar diye yazıyorum. Kalem feryat ederken, mürekkep ağlarken, yamaç yüreğimden senin o müstesna sahillerine gözyaşlarımı hediye etmek istedim.
Senin o incelerden ince kalbin Kafdağı'ndan ağır yükleri bizler için çekerken, 'vefa' dersini verdiğin bizler bilmem ki sana karşı vefalı olabildik mi! Senin o pak damenine çamur atılırken, perdedar olamamamın hicabıyla iki büklümüm. Oysa efendim, "Ben sana mecburum". Damarlarımdaki kanın en delikanlılığı hengamında, senin yüreğime dokunan yüreğinden aldığım ilhamlar, limanını bulmuş sakin bir gemiye dönüştürmüştü beni.

Şimdi ben, aylardır ruhumda taşıdığım duyguları bembeyaz kâğıda dökerken, yazdığım her bir kelimeye gözyaşı nakşı işleyememenin ızdırabını duymaktayım.

Aklımdan hiç çıkaramadığım rüyalarımla kendimi teselli ederken, yüreğimin karanlık dehlizlerini senin o terütaze sıcaklığınla bir kere daha ısıtmak istiyorum. "Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor." Kim bilir, senin binlerce kardelen büyüten bağrında hangi cennetlerin sevecen sıcaklığı var? Zamansız "gelgit"lerle kabaran denizlerin sahillerine dalgakıranlık ettin. Hırçınlıktan uzak, sükûneti tattık senin gölgende.

Çağın köhne saatlerinde yalnızlığı barındıran kaldırımlarda yağmur kokusu..." tohumlar yeniden yeşermenin sevincini taşımaya niyetli... "Ben sana mecburum sen yoksun." Her şeye rağmen teselli pınarımdan vuslat ırmağı akar. Felâketzede şairimizin,

"Teselliden nasibim yok,
Hazan çağlar baharımda"

mısraını, teselli kanatlarıyla pervaz ettirip,

"Teselliden nasibim çok,
Bahar çağlar hazanımda"

deyişi hayatımın her dönemecinde bir bayrak gibi dalgalanmakta. Teselli duygularımı ümit azığıyla besledim. "Allah'ın rahmetinden ümidimi kesseydim, bağrıma çoktan bir hançer saplar hayatıma son verirdim." sözünü iliklerime kadar duymaya çalıştım.

Bir gözleri ahu için akmayan gözyaşlarım, senin kulaklarımda çınlayan nağmelerinle aktı. "Sözlerin umutsuz ceylanların gözyaşına sünger." Yüreğimin ceylan yanını teselli eden sendin efendim.

Çöl yağmurlarına hasret, çatlamış toprak gibi olan dudaklarımda kevserden kelimeler... Terennümler öte soluklu...

"Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden / Ne vakit bir yaşamak düşünsem"; gözlerimde, önümüze serdiğin hayat kareleri canlanır. Günahın çağrısı kulaklarımda yankılanırken, meleklerin bile kendisinden haya ettiği bir kutluyu hatırlarım. Gökteki yıldızlar misali bir kutlu... Bulunulmaması gereken bir kapı önünde can verirken yüreği parça parça olan delikanlıya, cennetlerin ikisini birden bulan delikanlıya, hayranlığım seninle filizlendi.

Başkalarının cenazesine ağladığımız kadar kendi cenazemize de ağlamayı senden öğrendim. Toprağın bağrında çürümeye yüz tutmuş tohumların rahmet damlalarıyla yeşermesi gibi, ruhumun çürüyen yanlarını gözyaşlarımla yeşertebilmeyi senden öğrendim.

Seni anlayamadık efendim! Suyun içindeki balıkların suyu bilememesi gibi, bizler de seni hakkıyla anlayamadık. Hatalarımızla, bize yakışmayan kusurlarımızla öte soluklu aydınlığına perde olduk. Oysa sen, bir karıncayı dahi düştüğü suyun içinden çıkarmak için saatlerce uğraşırdın. "Yaratılanı yaratandan ötürü sevmek"le de insanlığa hoşgörü abidesi olarak arz-ı endam ettin. Şimdilerde "ete kemiğe bürünen" Yunusların anlatılması gibi, ihtimal, geleceğin kadirşinas tarihçileri de "hoşgörü"yü senin adınla taçlandıracaklar.

Yer yer sana karşı yapılan hücumlar, bana Nebiler Sultanı'nın dedesini hatırlatır. Tevekkül abidesi o büyük insanı... "Ben koyunlarımı, develerimi almaya geldim." Ya Kâbe? "Onun sahibi var, onu O sahibi korur."

Kimsesizlere kimse olan yerin ve göğün sahibine tevekkül, asırlardır gönül burukluğunu taşıyan ruh tezgahlarında dokunan bir nakıştır. O nakşı, günahlarına ağlayabilen bir insan olup, gözyaşlarımla yıkamayı o kadar çok isterdim ki...

Ve bir de vefa gözyaşları... Şair:

"İçimde İbrahim'i yakan ateşler var
Fırat'ın suyu az gelir."

diyor. Himmeti milleti olan senin gibi bir ümmet için yakılan ateşlere Fırat'ın suyu az gelse de, üç damla vefa gözyaşı kâfi gelir.
(Devam Edecek)
 
Üst