Onbinlerce İnsan Müslüman Olur..

mihrimah

Well-known member
1962′de bir grup Nur Talebesi, merhum Ali Fuad Başgil’i ziyarete giderler. Bu esnada meşhur “Hüve Nüktesi” okunur. Derin bir düşünce, dikkat ve hayretle dinleyen Başgil, takdirini gizleyemez:” İslâm âleminde bu çeşit ders, izah ve ispat ile Tevhid dersi veren bir yazı şimdiye kadar görmedim, okumadım. Eğer bu, gâyet kuvvetli bir tercüme ile İngilizceye çevrilse ve radyolardan okunsa, onbinlerce ecnebi derhal Müslüman olur.”1(Son Şahitler)
Risâle-i Nur’un hangi bahsini dinlerse dinlesin, insaflı, hakperest ve peşin hükümden uzak herkes, bu ve buna benzer takdir duygularını dile getirmekten kendini alamaz. Çünkü Risâle-i Nur farklı bir külliyattır. Bir ihsan-ı İlâhîdir. Asrın girdap içerisindeki nesline İlâhî bir ikramdır. İşte onun bu ilham-ı İlâhî özelliğidir ki temiz vicdanları, ruhları, kalpleri kendine celbetmektedir.

Eser niçin rağbet görür? Eğer ciddî, önemli bir ihtiyaca cevap veriyorsa, o eser kapışılır, büyük rağbet görür. Bugün on beş dünya diline çevrilen Risale-i Nur Külliyatı (Yıl 1997′de), insanları kendine hayret ve takdir duygularıyla yöneltmekle kalmıyor, kopmamasıya da bağlıyor. Bir eser ne kadar değerli olursa olsun, bir iki defa okunduğunda bir tarafa atıldığı halde, Risâle-i Nurlar müteaddit defalar okunduğu halde yine de kendini okutturuyor, kişi her defasında hiç okumamışcasına bir heyecan dalgası içerisine girebiliyor.
En önemli sebebi yukarda da işaret ettiğimiz gibi Risale-i Nurların arayış içindeki çağımızın insanının imdadına yetişmiş olması, insanların aradıklarını bütünüyle onda bulabilmeleridir. Derdi olanın dermanını bulduğunda rahatladığı, faydasını gördükçe kullanmaya devam ettiği gibi Risale-i Nur’u ruh ve kalplerin ilacı olarak gören, ruhî huzura erdiğini müşahede eden insanlar da hava ve su gibi ona ihtiyaç hissetmekte, bırakmamasıya bağlanmaktadırlar.
Bu noktada onunla ruh ve kalplerini doyurmuş insanlara da büyük görevler düşmektedir. Mutluluğu tattığı bu eserleri tatmayanlara da ulaştırmak, onlarla da tanıştırmak… Daha açıkçası mutluluğu diğer insanlarla da paylaşabilmek. Karnı aç, üstü başı perişan, yoksul insanları, konu komşumuzu görüp onlara göz yumamadığımız gibi, çevremizde dolaşmakta olan ruhen aç insanlara da yardım elini uzatmak zorundayız. Bu o hakikatlere şükrün de bir gereğidir aynı zamanda. Üstadın insanların mânevî kurtuluşları ve îmanlarının kuvvetlenmesi için çektiği sıkıntıları, ıztırapları düşündüğümüzde, bizim işimizin ne kadar kolay olduğunu görüyoruz.
Öylesine zevkli, güzel, huzur verici bir nimet ve hizmeti ihsan ettiği için de ayrıca şükretmeli değil miyiz? Fedâkârlara büyük hizmetler düşüyor..
Şaban DÖĞEN - Yeni ASYA 1997
 

seheryeli

Active member
Evet Söylediği gibi yaşayanlar Dinini gerektiği gibi yaşayanlar daha fazla söze hacet bırakmadan tebliğ vazifesini yapmış oluyorlar
 
Üst