Said nursi'nin gözüyle cumhuriyet ve hürriyet

mihrimah

Well-known member
Yüce dinimiz İslâmiyet bütün güzellikleri içinde barındırır. Çünkü Rabbimizin bize hediyesidir. ALLAH(CC) , dinimizin anlaşılması kolay olsun diye, Kur’an-ı Kerimi ve hayatımıza tam girsin diye Peygamber Efendimiz (asv)’i bize göndermiştir.


Hayatımıza güzellik katan herşey dinimizde mevcuttur. Dar ve art niyetli düşünce sahiplerinin yanlış yorum ve düşünceleri onları bağlar. Dolayısıyla bir anlam ifade etmezler.


Milletimizin, kardeş Müslüman ülkeler ve insanlık âlemini ilgilendiren olumlu çalışmalarda önde yer alması elbette onun büyüklüğünü gösterir. ”insanların en hayırlısı onlara faydalı olandır” buyuran dinimiz bize böyle davranmayı mecbur eder.


Diktatörlerin, zalimlerin, meşveret dışı tek kişilik toplulukların yönetim biçimleri, elbette islâmiyetle uyum içinde olamaz. Meselâ komünist halk cumhuriyetlerinin isimlerinde halk ve cumhuriyet kavramları olsa da Müslüman ve insanlık için, milletimiz için bir anlam ifade etmez. Halkını ezen, inanç ve düşüncelerine saygı duymayan hiçbir sistem cumhurî ve insanî değildir.


Bediüzzaman hazretleri 1908 yılında Şam Emeviye Cami’sinde okuduğu hutbesinde “Cumhuriyet ki (o zaman meşrutiyet) adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir....ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek,din-i islâma büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa istibdat tevzi olunmuş olur.” demektedir. H.Şamiye 79


1935 yıllarında, yargılandığı mahkeme heyetine söyledikleri de çok anlamlıdır; “Orada benden sordular ki: Cumhuriyet hakkında fikrin nedir? Ben de dedim: Eskişehir mahkeme reisinden başka, daha sizler dünyaya gelmeden, ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elininizdeki tarihçe-i hayatım isbat eder. Hülasası şudur ki; o zaman, şimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu, ben de tanelerini karıncalara verirdim; Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. İşitenler benden soruyordular, ben de derdim : “Bu karınca ve arı milletleri, cumhuriyetçidirler, o cumhuriyet-perverliklerine hürmeten tanelerini karıncalara verirdim .”


Sonra dediler; Sen Selef-i Sâlihîn’e muhalefet ediyorsun? Cevaben diyordum: Hulefa-i Raşidin; her biri hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk- Ekber(RA) , Aşere-i Mübeşşere’ye ve Sahebe-i kirama elbette reis-i cumhur hükmünde id i. Fakat manasız isim ve resim değil...”


Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız; Ben biliyorum ki, lâik mânâsı, bîtaraf kalmak yâni hürriyet-i vicdan düsturiyle dinsizlere ve sefahetcilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükûmet telâkki ederim .”Tarihçe-i h sf; 332


“Eğer faraza, lâik cumhuriyetin mahiyetini bilmeyen bir dinsiz dese: "Senin risalelerin, kuvvetli bir dinî cereyan veriyor, lâdinî cumhuriyetin prensiplerine muaraza ediyor."


Elcevap: Hükümetin lâik cumhuriyeti, dini dünyadan ayırmak demek olduğunu biliyoruz. Yoksa hiçbir hatıra gelmeyen dini reddetmek ve bütün bütün dinsiz olmak demek olduğunu, gayet ahmak bir dinsiz kabul eder. Evet, dünyada hiçbir millet dinsiz olarak yaşamadığı gibi, Türk milleti misillu bütün asırlarda mümtaz olarak, bütün aktar-ı cihanda ve nerede Türk varsa Müslüman’dır. Sair anâsır-ı İslâmiyenin, küçük de olsa yine bir kısmı, İslâmiyet haricindedir. Böyle pek ciddî ve hakikî dindar ve bin sene kadar hak dininin kahraman ordusu olarak zemin yüzünde, mefâhir-i milliyesini milyonlar menâbi-i diniye ile çakan ve kılıçlarının uçlarıyla yazan bir mübarek milleti, "dini reddeder veya dinsiz olur" diye itham eden yalancı dinsizler ve milliyetsizler, öyle bir cinayet işliyorlar ki, Cehennemin esfel-i sâfilîn tabakasında ceza görmeye müstehak olurlar.”Tarihçe-i Hayat -187


Tarihimiz incelendiğinde, farklı din mensuplarının atalarımızca nasıl korunup kollandıkları görülür. Bosnalı Boşnakların nasıl Müslüman oldukları, Fatih’in fermanı’nın nasıl hâlâ korunduğu görülür. İspanyol Yahudilerinin Kanuni tarafından beş yüz yıl önce getirilip korunması da çok anlamlıdır.


BEDİÜZZAMAN’A GÖRE HÜRRİYETLER;“Madem hürriyetin en geniş şekli cumhuriyettir. Ve madem hükümet ise, cumhuriyetin en serbest suretini kabul etmiştir. Elbette, hakikî ve kat'î ve reddedilmez kanaat-i ilmiyeyi ve efkâr-ı saibeyi âsâyişe dokunmamak şartıyla, cumhuriyetin hürriyeti, o hürriyet-i ilmiyeyi istibdat altına alamaz ve onu bir suç tanımaz.”Tarihçe-i hayat sf; 187


“Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” Emirdağ lâhıkası-1 sf; 18 diyen Bediüzzaman yirmi sekiz sene haksız yere hapis yatmış, sürgünden sürgüne gönderilmiş fakat o imanlarını risalelerle kurtarmaları dileği ile haklarını helâl etmiştir.


Hürriyet odur ki, kanun-u adalet ve te’dibden başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes hareket-i meşrûasında şahane serbest olsun.”Münazarat sf; 16


“Belki insana karşı hürriyet, Allah’a karşı ubûdiyeti intaç eder.”Münazarat- sf ;17


“Demek îman ne kadar mükemmel olursa o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saâdet...Münâzarat-sf ;18


“Ben hürriyet ve serbestiyetimi hiçbir keyfî kanunla tahdit ettirmem.”Tarihçe sf; 39


Anayasa’mızda belirtildiği gibi hürriyetler sınırsız değildir. Büyük üstad bu konuda şöyle demektedir; “Hürriyet- i mutlaka ise, vahşet-i mutlakadır, belki hayvanlıktır. Tahdid-i hürriyet dahi insaniyet nokta-i nazarında zaruridir.”Hutbe-i Şamiye sf;87


FİKİR HÜRRİYETİ: “ Asayiş ve emniyete zararı dokunmamak şartıyla, hiç kimse vicdaniyle, kalbiyle kabul ettiği bir fikirden dolayı mesul olmaz.”Tarihce-i hayat sf; 531


“...Hürriyet-i kelâma serbesti vermek...” diye arzusunu dile getirmektedir. İşarat-ül İcaz sf; 113


MÜLKİYET HAKKI:“Eşyanın hilkaten mubah, helâl, menfaatli olarak yaratılıp, bazı arızalardan dolayı haram olmuş olduklarına işarettir. Meselâ ağyârın malı, ismet-i şer’iyye için haram olmuştur.” Der, İşarat-ül î’caz sf; 199


EŞİTLİK : “S - Gayr-ı müslimlerle nasıl müsavi olacağız?


C - Müsavat ise, fazilet ve şerefte değildir, hukuktadır. Hukukta ise şah ve gedâ birdir. Acaba bir şeriat, karıncaya bilerek ayak basmayınız dese, tâzibinden men etse, nasıl benî Âdem'in hukukunu ihmâl eder? Kellâ... Biz imtisal etmedik. Evet, İmam-ı Ali'nin (r.a.) âdî bir Yahudi ile muhakemesi ve medâr-ı fahriniz olan Salâhaddin-i Eyyûbî'nin miskin bir Hıristiyan ile mürafaası, sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim.” Münâzarat sf; 24


ADALET;“Adalet-i mahzâ-yı Kur'âniye, bir masumun hayatını ve kanını, hattâ umum beşer için de olsa heder etmez. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir.” Mektubat sf; 491


“Eski zaman adliyelerinin önünde pâdişahlar,fukaralarla diz çöküp muhakeme olması ve Hazret-i Ömer(RA), adâleti zamanında âdi bir Hıristiyanla; Hazret-i Ali (RA),âdi bir yahudi ile muhakeme olması ile gösterilen, adliyedeki haktan başka hiçbir şey’e âlet olmadığını gösteren adliyelik adâletin....”Emirdağ lâhikası sf; 179 misalleri verilir.


Bediüzzaman Hazretlerinin bütün düşünceleri dikkate alındığında İslâmiyetin; baskıya, zorbalığa her türlü diktatörlüğe karşı olduğu insan haklarına önem verdiği, kul hakkından sakındırdığı görülür.


Öyleyse, bize aid değerlerle dünyayı okumaya çalışmalı, başkalarının ürettiğini zannettikleri, gerçekte yine bizim malımız olan güzelliklere sahip çıkmalıyız. İnsanlığı, eskimeyen cevherler geleceğe taşıyacaktır.

Hilmi Arkın
 
Üst