İhlası Kazanmak Ve Sırrını İçimize Yerleştirmek İçin Neler yapmalıyız?

GÜLEFÞAN

Active member
Ey âhiret kardeşlerim ve ey hizmet-i Kur'aniyede arkadaşlarım! Bilirsiniz ve biliniz: Bu dünyada, hususen uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatcı, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarîk-ı hakikat, en makbul bir duâ-yı mânevî, en kerametli bir vesîle-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfî bir ubûdiyet: İhlâstır. Mâdem ihlâsda mezkûr hassalar gibi çok nurlar var ve çok kuvvetler var.. ve mâdem bu müdhiş zamanda ve dehşetli düşmanlar mukabilinde ve şiddetli tazyikat karşısında ve savletli bid'alar, dalâletler içerisinde bizler gâyet az ve zaîf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gâyet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i îmaniye ve hizmet-i Kur'aniye omuzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulmuş; elbette herkesten ziyade bütün kuvvetimizle ihlâsı kazanmaya mecbur ve mükellefiz ve ihlâsın sırrını kendimizde yerleştirmek için gâyet derecede muhtacız.....21 lema

Evet ihlas çok önemli...İhlası kazanmak ve sırrını kendimizde yerleştirmek için neler yapmalıyız


M. Ali KAYA

Sinerji ve İhlâs Risâlesi


Hayatta başarı çalışmaya bağlıdır. Bunun için çalışmak emredilmemiş farz bir vazifedir. Farzın lâzımı farz, vacibin lâzımı vaciptir. Harama vesile olanın haram olması gibi. Çünkü emredilen vazifeler bilmecburiye çalışmayı gerektirir. Bunun için çalışmak bilvesîle farz olmuş olur.

Yüce Allah’ın kullarından istediği üç şey vardır. Birincisi, iman. İkincisi imanın gereği olan salih amel. Üçüncüsü de amelin makbuliyetinin lâzımı olan ihlâs. İman kalbin ameli ve ibadeti, salih amel bedenin ameli ve ibadeti, ihlâs ise bunların dünyevî bir çıkar gözetmeden sırf Allah için yapılması ve bu hususta samimi olmak ve herhangi bir garaz için bu amellerin terk ve ihmal edilmemesidir. Allah’ın rızası bu üçünün varlığına bağlıdır. Biri eksik olursa Allah’ın rızası kazanılamaz.

İhlâs, iman ve amelin Allah rızasına uygun olması demektir. Bir başka garaz amele sebep olursa burada ihlâs ve amelin makbuliyetinin gereği olan samimiyet ortadan kalkmış demektir. İhlâs kulun Allah ile olan kalbî bağıdır. Bunun kopması amelin Allah’a ulaşmasına engeldir.

Nasıl iman görünmez ama dil ile ikrar ve imanın gereği ile amel etmekle varlığı bilinirse, ihlâs da görünmez ama varlığını ameldeki gayret, samimiyet ve amelin makbuliyetinin şartlarına riayet ile kendisini hissettirir. İmanlı bir kalp bu samimiyeti ve ihlâsı hissettiği için işleyeni samimi bulur, aksi ise soğuk karşılar ve amel sahibinden hissen rahatsız olur.

İhlâs kendisini ameldeki samimiyet ile hissettirir. Ameldeki samimiyet ise gayrete ve akıllı şekilde çalışmaya bağlıdır. Planlama, akıl ve mantığın gerektirdiği şekilde çalışma ve çevre ile samimi bir münasebet kurma gibi unsurların hepsi ihlâsın yansımalarından başka bir şey değildir. İşinde samimi bir insan işine odaklanır. Bunun dışındaki hususları mânâsız ve malayani bulur, değerli zamanını onlar için harcamaz.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri “İhlâs Risâlesi”nde insanı dünyevî ve uhrevî başarıya götüren amellerdeki ihlâsı bize ders vermektedir. Ferdî gayret ve başarıdan çok grupsal ve kurumsal başarıya götüren örnekler vermektedir. Üç elifin amaçta ve hedefte bir ve beraber hareket etmesinin büyük bir sinerjiyi netice vereceğini anlatır. “Üç elif ittihat etmezse üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihat etse, yüz on bir kıymet alır” der. “Dört kere dört ayrı ayrı olsa, on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tavafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler, o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu” gerçeğini nazara verir. Bu örnek grupsal ve kurumsal başarının ihlâsa bağlı olduğunu ve ihlâsın böyle kazanılacağını ifade etmektedir.

Menfaat düşüncesinin ihlâsı kıran en büyük âmil olduğu gerçeğini nazara veren Bediüzzaman, ihlâsı ve samimiyeti kuvvetlendiren iki misal verir. Birincisi, şirketleşme sûretiyle müşterek sermayeden faydalanma, ikincisi ise sanat ve maharetlerin birleştirilmesi ile “teşrik-i mesai ve taksimü’l-a’mal” prensibidir. Bu iki hususun din ve iman hizmetinde de samimi çalışmaya örnek olmasını ve çalışmaların buna göre yapılması ve planlanması gereğine dikkatimizi çeker.

“Zamanın cemaat zamanı olması” sebebiyle başarının ferdî gayret ve başarıdan ziyade kurumsal faaliyet ve başarıya bağlı olduğuna dikkat çeken Bediüzzaman, zamanımızda ihlâslı hizmetin ve faaliyetin kurumsallaşmaktan geçtiğini ifade ediyor ve başarının da buna bağlı olduğunu ifade ediyor.

 
Üst