Kadınlar Bir Güne Sığar mı?

GuLSerbeti

Well-known member


Kadınlar Bir Güne Sığar mı?


Eşitiz ama özdeş değiliz

Kadın ve erkek tek bir ruhtan yaratılmıştır. “Rabbiniz sizi tek bir nefisten yaratmıştır(Nisa–1)
Kadın ve erkek, insanlık değeri açısından tartışmasız eşittir. Allah, kadını da erkeği de eşit yaratmıştır. Ancak özdeş değildir. Bu çok önemli bir nüastır. Bunu çok iyi bilmemiz gerekir. İnsan olma ve insan hakları açısından eşitlik, ama özdeşlik değil. Yani Allah her iki cinsi farklı özelliklerde ve donanımda yaratmıştır. Nasıl ki erkek, çocuk doğuramazsa, kadın da kendinden ağır yükleri çok rahat taşıyamaz. Her iki cinsi kendi özgü özelliklerle donatılarak yaratılmıştır.
Kur’an-ı Kerim Âl-i İmran 195. ayette yer alan “birbirinizden meydana gelmiş olan sizler…” prensibi, kadınla erkeği bir bütünün iki parçası olarak kabul etmektedir.



Kız evlat hasenattır

İmam Cafer-i Sadık Hazretlerinin tam 10 tane evladı vardı. 7’si erkek, 3’ü kızdı. Bir gün, erkek evladı olmayan biri geldi:
—Çocuklarımın hepsi de kız oldu. Ne dersiniz? Diye sordu. Hz. İmam şu cevabı verdi:
Kız evlatlar, anne baba için hayır hasenattır. Erkekler ise nimettir. Hasenata sahip olanlar, sevap kazanırlar. Nimete sahip olanlar ise, nimetten hesaba çekilirler. Sen hep hasenata sahip olmuşsun, hesaba çekilmeyeceksin inşallah.



Kadın toplumu doğurur

Kadına verilen anne olma yetisi sıradan bir göreve değildir. Çünkü kadın, çocuk doğurmaz, toplumu doğurur. Mehmet Âkif’in de dediği gibi, “Alçalır beşer, kadın sefih olursa.”



Erkekleşen kadınlar olmayalım

Kadına anlatılan yanlış, eşitlik uğruna “erkekleşen kadın” olmasına sebebiyet vermektedir. Nasreddin Hocanın leyleği kuşa benzetmek için ayaklarından ve gagasından kesmesi gibi, kendini kadın savunucusu olarak lanse edenler de, şeytandan ödünç aldıkları kör bir makasla, çağdaşlık adına insan fıtratını kesip biçmeye, kuşa benzetmeye çalışmaktadırlar. Fakat asıl gerçek balçıkla sıvanmaz.

Kadına en güzel değeri de İslam vermiştir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin soyu kızından devam ediyorsa, bu kadına verilen değerin büyüklüğünü göstermek için kâfidir. Kadına verilen annelik görevi de bunu katlayan bir değer göstergesidir. Şimdi bu üstünlüğü bırakıp da “ille de erkekle eşit olmak istiyorum,” diyenler varsa, gidip erkekler gibi çalışsın, en ağır işleri yapsın, çocukları da başkalarının elinde, kendine bile yabancı bireyler olarak yetişsin…



Kadın ve erkek yaratılıştan farklıdır

Çocuklara bir bakın. Kız çocuklar, bebeklere düşkündür. Erkek tüfeğe, arabaya… Kız, anne olmak ister. Öğretmen, hasta bakıcı olmak ister. Kendinden küçüklerle oynamaktan, onları okşamaktan, okşanmaktan hoşlanır. Kendisini annesine ve öğretmenine beğendirmek için deli divane olur. Erkek, kendinden büyükleri arar. Ya şoför olmak ister ya da general. Kumanda edecek, herkes ona boyun eğecek.

Kadınla erkek arasında çok farklar vardır. Kadın özgecidir, yani kendi merkezi dışındadır. Erkek ise egoisttir, yani kendi merkezi içindedir, benmerkezcidir.

Kadın başkası için yaşar. Sadece kadın değil, dişi hayvanlar, dişi bitkiler, tüm canlıların dişileri…

Kadın sarmaşıktır. Sert ve düz bir duvarı yapraklarıyla süsleyen güzel bir sarmaşık.

Aslında kadın, kendini anne olarak daha anlamlı bulmakta. Çünkü annelik fıtratında vardır. Fıtratı dışında hareket etmesi onu mutsuz ve bedbaht ederken, çevresindekileri de beraberinde mutsuzluğa sürüklemektedir. “Kadınlar zayıftır, ama anneler güçlüdür,” der Victor Hugo.

Kadını mesut etmek için, erkeği terbiye etmek lazım.



Kadınlar birlik içinde olmalı

Kadınlar kendi aralarında güç birliğine gitmelidirler. Bunun için de kendilerine en yakın, en uygun bir STK’ya gitmeli ve sosyal sorumluluklarını yerine getirmelidir. Mutlaka bir sivil toplum kuruluşuna girilmeli ya da kendi böyle bir oluşumu başlatmalıdır. Hiçbir şey yapamıyorsa, çocuğunun okul aile birliğine üye olmalı. Oradaki karar alma sürecine katılmalıdır.



Yasalar önünde de kadın erkek eşit

Anayasanın 10. maddesi “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Bu eşitlik bozulduğu takdirde, devlet bunu hayata geçirmekle yükümlüdür,” diye devlet de bir yükümlülük üstlenmiştir. Yine anayasanın 90. maddesinde yapılan değişiklikle, kadınlarımızın haksızlığa uğradıklarında hak arama konusunda iç hukuk yolları tükendiğinde, Uluslararası Hukuk Kuralları, içi hukukun üstünde kabul edilmiştir. Yine Türk Ceza Kanunu ve Medeni Kanun’da yapılan değişiklikle, kadınlarımızın ve çocuklarımızın şiddetten korunması, hak ve hukukun korunması noktasında çok caydırıcı cezaları hakim kılan yasal düzenlemeler yapılmış, kadınlarımızın hem çalışma hayatında, siyasette ve sosyal hayatta daha çok yer alabilmeleri için doğum öncesi ve doğum sonrası izinler 8’er haftadan 16 haftaya çıkarılmıştır. Bunlar birçok Avrupa ülkesinde bile henüz olmayan düzenlemelerdir ve hakikaten çok önemli kazanımlardır.

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan bir araştırma var. Bu araştırmaya göre dünyadaki işlerin %66’sı kadınlar tarafından yapılmakta. Buna karşılık olarak kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak %10’na sahipler. Dünyadaki işlerin %34’ü erkekler tarafından görülüyor, ancak erkekler dünyadaki toplam gelirin %90’nına sahipler.



Çalışan kadın, parayı alan erkek

Kadınların %90’nın da özgüven eksikliği var. Değerlilik duygusu, cesaret, benlik saygısı gibi değerleri köreltilmiş kadının. Şöyle ki, daha küçükken aile içinde “sen yapamazsın zayıfsın, sen gidemezsin kızsın,” şeklinde hep ikinci sınıf muamelesine tabi tutulmuş. Evlenmiş aynı cümleleri eşi devralmış gibi, “sen kadınsın, tek başına ne işin var dışarıda, otur evinde,” diye devam etmiş.
Hangi alanda olursa olsun şu 4 ilkeyi ihmal etmemek gerekir. Niyet, gayret, metot ve sebat… Kadın bu 4 ilkeyle yola çıkarsa asla yolda kalmayacaktır.

Dünya Kadınlar Günü” gibi ayrımlar yapmak, bunu savunan kadın akımlarının ve feministlerin bencilliğini göstermektedir. Bunun arkasında “kadınlar ikinci sınıftır” ön kabulü vardır. Çünkü kendine güveni olan, haklarını savunabilen ve kendini rahatlıkla ifade eden bir kadının böyle günlere ihtiyacı yoktur. Madalyona bir de arka yüzünden bakarsak, şöyle bir çıkarım da mümkün mü? “Erkeklerin, kadınları ikinci sınıf görme eğilimine karşı bir var olma duruşu…”



Güç çatışması değil güç birliği olmalı

Özellikle doğu kültürüyle beraber batı kültüründe de güç önemli bir kabul edilme şartıydı. Önceki yüzyıllarda gücün bu kadar önemli olması, dünya konjonktüründe fiziksel güce sahip olan erkeğin egemen olmasına zemin oluşturmuştur. Peki günümüzde durum nasıl? Artık fiziksel güçle beraber zihinsel güçte önemli. Böyle olunca da kadın erkek arasındaki farklılıklar aza indi ve feministlerin savunduğu eşitlik gün yüzüne çıktı. Fakat unutulan bir nokta var ki, bu farklılıkların azlığı onları ayırmak yerine birlikte güç biriliği yapmaya yöneltmelidir. Kendi güçlerini farkında olan insan cinsi olan kadın ve erkek, kendi kültür kimliklerini koruyarak, birbirleriyle çatışmaya girip savaşmak yerine, barış halinde iletişim içinde güç birliğini gitmeliler. Yani güç çatışması güç birliğine dönüştürülmelidir.



Cinsiyet ayrımcılığı

Cinsiyet ayrımı yapılarak ortaya konulan başarı göz ardı edilmemelidir. Bunu kadın için de erkek için de geçerlidir. Kadın, “kontrol ve güç bende” derken, erkek de “kadın işte, eksik etek,” diyerek ayrımcılık yapmak ve kendini öne çıkarmak yerine, çeşitliliğin zirvede olduğu dünya hayatını birlikte ve huzurlu paylaşmaya çalışmak daha yararlıdır.



Eşitlik yerine eşlik etme isteği

Aslında kadın erkekle eşit olmayı isteyeceğine, onunla eş olmayı istese daha mutlu olacaktır. Kadın da erkek de, aile hayatlarında eşitlik savaşı verirken, birbirlerinin eşleri olduğunu unutmakta ve bunun zevkine varamamaktadırlar.



Kraldan daha kralcı olmak

Kâinatın sahibi, kadın ve erkeği birbirlerini tamamlamaları için yarattığını ve huzurda eşit olduklarını söylerken, din adına kadını ikinci sınıf görme eğilimi gösteren erkeklerin, dinle dindarlıkla hiçbir alakaları olmadığını söylemek gerekir. Çünkü kraldan daha kralcı olmaları yanı sıra, cinsiyet ayrımcılığı yapmayan bir dinin yasalarına uymuyor demektir. Bu da dindarlıkla değil, geleneksellikle bağdaştırılabilir. Çünkü dinde böyle bir yaklaşım yoktur, ama yüzyıllar önce dayanan geleneksellikte böyle bir yaklaşım vardır.



Modernlik kadını kullanıyor mu?

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, yeni dünyanın modernleşmeyi ve dindarlaşmayı kadın üzerinden yaptığını söyledi. İstanbul Müftülüğünün düzenlediği aile konulu seminerde konuşan Bardakoğlu, “Yeni dünya modernleşmeyi de dindarlaşmayı da kadın üzerinden yapıyor. İffet ve namusun korunması da hep kadın üzerinden yapılıyor. Bu doğru değil,” dedi.



Hanne gibi mücadele örneği gösterebilir miyiz?

Hanne’nin duası,“Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.”(Al-i İmran 36. ayet)




Moral Dergisi
Mine İzgi
 
Üst