gun degil omurmus ask

Eyvàh!

Well-known member
Bir adına sevmek ve sevilmek aşkın halinde



Göğe doğru dimdik yükselen dağlardan, en gür seslerden öte bir ses yükselir elif elif... Her şeyden önce sevgisini kendine sunan, rububiyet sevdasında... Var olmanın ince buğulu halinden, kristal kristal buzdağlarına dönen. Barometreden, termometreden öte bir sözü geçmezken varlığa, ebedî güneşten kendine yansıyan ışıltıları zatından sandıkça kalınlaşan; gün geçtikçe, şeffaflığını kaybeden. Güzelliği, mükemmelliği, bahşetmesi Zatından olanın, ezelî mülküyken tüm sevgiler; cüretkârca uzanıp, kendine çekmeye çalışan... Cehalet ve zulümde sıradağlardan öte...

Nefiste yırtılmayı bekleye bekleye ince elif hâlini yitirmiş ben, gittikçe ejderhaya dönmede... Her şey aslında Onu hatırlatırken, yüreklerden coşup gelen her bir sevgi buketi Onun paylaşılmaz, paylaşılamaz ve zimmete geçirilemeziyken, merhametsiz musibetlerde gönül bîtap.

Tüm sevgilerde önce can kapar ya ilk sırayı, sonradan gelir akraba, millet; candan öte sanılan cananlar... Halbuki hiçbir şey kararında kalamıyor, gidiyor biteviye. Her gidiş her ayrılış bir yara kalpte... Ellerin paramparça oluşundan, ıstıraplardan kurtulmanın tek çaresi, toplayıp tüm sevgileri asıl sahibine sunmada ...

Yüreklerin korlu alevinden elif elif göğe yükselip, imbik imbik damıtılan sevgilerde “ah ve eyvah”tan öte bir şey kalmazken gönüllerde; bir küçük görme, bir elde tutamama, bir arkasına bile bakamadan “hoşçakal”sız ayrılık her kavuşmada...

Şarkılar sevginin yangınıyla yangın. Mutluluk ne ki, tebessüm bile yok sevda türkülerinde. Kanlı gözyaşı damlar şairin divitinden. Sonu acıyla biter kara sevdaların... Gülistanlardan üzerlerine sinmiş gül kokusuyla değil de duygularına saplanmış dikenlerle çıkar sevdalılar.

Var olmamızın ve var kalışımızın sebebi sevgi. Huzurumuzun, saadetimizin mayası. En lezzet verici bir nimet.

Peki, neden bunca acı yükleyici ceza oluş?

Yıldız böceği gibi derbeder, gecenin zifiri karanlığında incecik ışıkçığımızla kalıvermişiz. Ben bana yeter sanmış ince bir elifken kırmayıp belini, buz mağaralarının damından sarkan buz sarkıtlarından daha kalın olmasına göz yummuşuz. Sessizce ve belki de habersizce. Halbuki ince bir elif ve bir nokta varlığımız. Zerre zerre Ona yönelebilmede ebedi saadet. Dimdik başkaldırışlarla kalınlaşan bir elif gibi hiçliğe batış değil; secdeye gidip, bir nokta, eğik bir çizgi oluşu idrak ve zerre zerre olmada asıl muhabbet.
Aşktan öte bir aşk; kul oluşta, hiçliğini bilmede. Leylâlara takılmadan, aracısız, perdesiz; her hâlinde, kim olunursa olunsun. Hiç içinde hiçken sonsuz varlığa yönelmek, “be” misal her şeye Onun adıyla ve Onun adına başlayabilmede.

Tüm sevgilere “Bismillâh” deyip yeniden bir şekil vermek, Besmele formunda, makamında. Sadece Bir’den istemek, Ona kulluk etmek “nestain” ve “nabüdü” nidalarıyla...

Destan olup yazılsa da çağlara, Bir’e yönelmeyen sevgiler sevgi değil. Bir’i bulmada tüm marifet. Bir’i bulup, Bir’i isteyip, Bir adına işleyip, Bir adına bulmak bütün bilmeleri. Ve Bir adına sevmek ve sevilmek aşkın halinde, Besmelenin huzur ikliminde...
Bir adına sevmek ve sevilmek aşkın halinde



Bir değil binmiş Aşk.. Gün değil ömürmüş Aşk
 
Üst