Zühd

Yeltegiyan

Elfidam
ZÜHD


İşte Gerçek!

Ayaklarına tas bağlanmış bir kuş ne kadar uçabilir? Kendisi kadar bir taşı kaldırabilir mi?
Rabbimiz bizi sınamayı diledi. Bunun için de bizi dünyaya gönderdi. Dünyayı cazip kıldı. Bize de dünyadan gözünü ayıramayacak şehvetler
koydu. Etrafımızı her biri imtihan olan nesnelerle donattı. Ne yapacağımızı, hangimizin ‘daha güzel amel’ yapacağını görmek istedi. Kuş olup cennete uçmamız gerekiyor. Dünya ise, bir noktadan sonra uçmamıza engel... Ondan ihtiyacımız kadar yararlanıp gerisini
bırakmamız gerekiyor. Öyle bir imtihan ki o, terk edip, atsan kaybediyorsun. İlgilenip bağlansan yine kaybediyorsun.

ilaç gibi; gereği kadar alman şart. Aldığını da eritmen şart. Keskin bir çizgi üzerindeyiz: Dünya ve dünyalığa kendini kaptırmadan, ondan yararlanmanın
yollarını kullanmak gerekmektedir. Allah’ın dostları bu sırrı anladılar. Dünyayı
kendilerine esir ettiler. Tuzağa düşenler ise ona esir oldular. Zühd, bu sırrın adıdır. Kulluk için gerektiği kadarıyla dünya nimetlerinden
yararlanıp ona kul olmamak…

Uçsuz bucaksız bir hırsla yaşıyoruz. Gencimiz de yaşlımız da o hırsla yaşıyor. ‘Şu kadar yeter!’ sözü kimsenin ağzından çıkmıyor. Bir günlük harcamasına bile denk olmayan basit değerler için insanlar ömürlerinin tamamını
feda edebiliyorlar. Hani dünya bir kişiye çok, iki kişiye az derlerdi ya, adeta öyle. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, insanın bu hırsını şu sözüyle bize açıklamaktadır.

“Âdemoğlunun bir vadi malı olsa ikincisini
ister. İki vadisi olsa üçüncüsünü ister.
Âdemoğlunun ağzını topraktan başkası
doldurmaz. Allah, tevbe edenin tevbesini
kabul eder.” Buhari, 6439

Bu bizim insan olarak gerçeğimizdir. Bu gerçeğe takılmadan, kulluk yapmak durumundayız. En zirvedeki hedefimiz zühd içinde yaşayabilmektir.
Zühde eremeyenimiz de haramlardan kaçınarak ve israfa değmeden yaşayabilmelidir. Nihai hedefimiz zühddür. Örnek gördüğümüz kimselerin üzerinde en çok parlayan değer zühd değeridir.

Zühd Tenezzülsüzlüktür

Önce harama tenezzül etmemekle başlar süreç. Mümin harama ve harama götüren şeylere yanaşmaz. Bu zühdün farz olan bölümüdür. İmanın zedelenmeden canlı kalabilmesinin yolu budur. Daha sonra şüpheli şeylere tenezzül etmeme seviyesi gelir. Şüphenin ağırlığına göre
mümin şüpheden uzak kalmakla da mükelleftir. Yaygın bir şüpheden kaçmak farz, biraz düşüğünden vacip, daha aşağısından da müstahab olarak görülür. Mübah olan şeylerde zühd ise bir seviye meselesidir. Allah’ın mübah bıraktığı işlerde herhangi bir yasak elbette yoktur. Ancak her yük, kuşun uçmasını en azından zorlaştıran bir engel olduğuna göre, cennete uçuşu engelleyen
şeyleri en asgariye indirmek esas olmalıdır.

Allah’a koşulan yolda, yorulmayı çabuklaştırabilecek yüklerden kaçınmak esastır. Mübah, yasak değildir; ama yüktür. Gereği kadar ve zararsızı
alınmalıdır ki yolda sıkıntı oluşturmasın.

Boş söz ve boş gözlerde tenezzülsüzlük bir zühd türüdür. Soruda zühd en can alıcı noktalardandır. Mümini ilgilendirmeyen, her biri için yeni bir meşgale çıkacak olan sorular zühd çerçevesi içine alınmalıdır.

Övgüde zühd zorunlu olabilir. Överken ve övülmeyi beklerken zühd kuralını isletmek uhrevi kazanç kaynağıdır. Övülmeye tenezzül etmemek, överken çizgilere dikkat etmek, dünyaya ve dünya varlığına, izafi değerlere takılmamak işaretidir.

Ve en büyük zühd, zühdü gizleyebilmektir.

Ölçü:
Zühd, eli boş olanın hamd etmesi değildir. Bilakis, eli dolu olanın namazı cemaatle kılmayı ihmal etmemesi, sılayırahimi koparmaması, infak etmesidir.

Zühd sefaletin adı değildir. Tenezzülsüzlüğün, esir olmamanın adıdır. Zühd, bu kadarı yeter deyip, emekli olmanın da adı değildir. Daha çok kazanıp, daha çok infak etmek için çalısmanın adıdır. Ashab, bir günlük yiyecek bulunan, kimi zaman onun bile bulunmadığı mutfakların yanı başında gecelerken, dünyanın en zengin ülkelerini fethetmislerdi.

İran’ın hazineleri Medine’ye taşındığında da Ömer’in cübbesinde yamalar vardı.
Karınlarını doyurdular; ama obur olmadılar. Bulduklarına saldırmadılar. İhtiyaç için alış veriş yaptılar


Yanlış Anlayışlar


1- Zühdün belirli bir yemek çeşidini yemek, muayyen bir kıyafeti giymek, belirli bir semtte oturmak, ucuz yerden alış veriş yapmak olarak anlaşılması yanlıştır. Asıl zühd, haramlardan ve şüphelilerden kaçınmak, helal ve mübah olanlarda boğulmamaktır.
İnsanî kimliğini eritmemek, işe ve aşa köle olmamaktır. Dünyada yaşamak; ama
ahirete yararı olmayan şeylerle uğraşmamaktır. Çalışıp kazanan ve kazandığıyla Allah yolunda harcayan, ailesini kimseye muhtaç olmadan yaşatan hayırlı olanı yapandır.

2- Sadece kaçınmak, şüpheliden uzak kalmak gibi bir anlayışla yetinip asıl kimliğini öne çıkarmamak da yanlıştır. Haram işlememekle yetinmeyip, farzların hakkın vermek esastır. Şüphelilerden kaçınırken sünnetleri de ihya etmek esastır. Mübahlara mesafeli durmakla yetinmeyip onları Allah yolunda kullanmak en güzelidir. Müslüman kuru bir kimlik iddiasında olan insan değildir; o, içi doldurulmus, güzel gösterilmiş bir davanın mensubudur. Bu çerçeveden bir kesit olarak, iş beğenmeyip, çalışmadan yaşamak,
buna da iş ortamlarının İslamî olmayışını gerekçe göstermek kabul edilebilir
bir zühd anlayışı olamaz.

3- Zühd cahilin işi değildir. Cahil kaş yaparken göz çıkarmaya mahkûmdur. İmama kızdığı için camiye gitmeyenin çelişkisi gibi bir çelişkiye düşmeden yaşanabilecek bir zühd hayatı, Kur’an ve sünnet bilgisi ile dolu
olmaya bağlıdır. Aksi durumda bir yapıp
iki bozan bir ise girisilmiş olur. Zühd, bizim
uygun gördüklerimiz değil, dinin istedikleri
etrafında olmalıdır.

4- Zühd, Allah rızası ve ahiret emeli ile olduğu
zaman bir değer ifade eder. Mesela, şehir
hayatından bıkan birinin köyüne dönerek,
orada şehir hayatına göre nisbeten daha mütevazı
bir hayat yaşamasının adı zühd olamaz.
Ama köye dönüş, gözü haramdan korumak
gibi bir maksada dayalı olsaydı ve
şehirdeki asil görevlerde bir boşluk doğurmasaydı
bu zühd olabilirdi.

5- Zühd bir sakınca doğurduğunda da zühd değildir.
Tedavi olmaya üşenen veya malını
tedavi için bile harcayamayacak kadar cimri
olan birinin, ‘zaten üç günlük dünya, bize
cennet lazım’ gibi bir söz sarf etmesi, yaptığının
zühd olduğunu göstermez. Zühd tembelliğe
ve cimriliğe kılıf olamaz.

Zühd Nasıl Kazanılır?

Zühd, Allah’ın kuluna bir lütfûdur süphesiz. O, dilediğine dilediğini verir. Ama kul da gayret eder ve üzerine düşeni yaparsa, Allah’ın vermesi kolaylaşır.
Özü, sağlam bir iman ve o imanı Kitap-Sünnet
bilgisiyle yoğurmaya dayalı olan üç şey, zühdü elde etmeye yardımcıdır:

- Dünyanın bir gölgeden ibaret olduğunu, en uzun kalanın bile ahiret hayatına göre ölçmeye değmeyecek kadar az kalıp gitmiş olacağına inanmak. Bu inanca destek olabilecek olaylardan, ölümlerden, servetlerini sayamadan çekip gidenlerden ibret alabilmek.

- Her şeyin tam olacağı tek yerin ahiret yurdu olacağını, orada bütün lezzetlerin tam ve sonsuz olacağına, oradakilere hiçbir şeyin feda edilemeyeceğine inanmak.

- Zühd yolunu tercih etmesi halinde hiçbir zararı olmayacağına, Allah’ın yazdığından bir fazla veya eksiğinin ona gelmeyeceğine inanmak.

Bu üç gerçeğe, dolu dolu inanabilmek, felsefesini değil özünü yaşamak. Zühd yoluna iyi bir adımla giriş yapmaktır. Bunun esası da, özlü bir Kur’an ve sünnet bilgisi ile donanmış olmaktır.
ALınTı
 
Üst