Samsun Mahkemesine üstadın müdafaatı!

yozgati

Well-known member
ÜÇ SENE EVVEL SAMSUN MAHKEMESİ MÜNASEBETİYLE,
ÜSTADIMIZIN İSTANBUL’DA İSTİNABE SURETİYLE ALINAN VE BERAETİ NETİCE VEREN BİR MÜDAFAASIDIR​

ÜSTAD GÜL.jpgGizli düşmanlarımız, bu Ramazan-ı Şerifte, tekrar adliyeyi benim aleyhime sevkettiler. Mesele bir gizli komünist komitesiyle alâkadardır.

Bütün bütün kanun hilâfına olarak, beni tek başımla, yalnız olarak kırda ve dağda otururken, üç müsellah jandarma ile bir başçavuşu yanıma gönderdiler, "Sen şapka giymiyorsun" diye, zorla beni karakola getirdiler. Ben de, adaleti hedef tutan bütün adliyelere söylüyorum ki:

Böyle beş vecihle kanunsuzluk edip kanun namına beş vecihle İslâmî kanunları kıran adam, hakiki kanunsuzluk ile ittiham edilmek lâzım gelirken, onların o acib kanunsuzluğu bir seneden beri o acib bahaneyle vicdanî azab verdiklerinden elbette mahkeme-i kübra-yı haşirde bunun cezasını çekeceklerdir.

Evet otuz beş senedir münzevi olduğu halde hiç çarşıda, kahvelerde gezmeyen bir adama, "Sen frenk serpuşunu giymiyorsun" diye ittiham etmeye, dünyada hangi kanun buna müsaade eder?

Yirmi sekiz seneden beri beş vilâyet ve beş mahkeme ve beş vilâyetin zabıtaları şapka meselesinde ilişmedikleri halde, hususan bu defa İstanbul mahkeme-i âdilesinde yüzden ziyade polislerin gözleri önünde, hem iki ayda yaya olarak her yeri gezdiği ve hiçbir polis ilişmediği halde ve hem mahkeme-i temyiz, bere yasak değil, diye karar verdiği, hem bütün kadınlar ve başı açık gezenler ve bütün askerî neferler ve vazifedar memurlar giymeye mecbur olmadıklarından ve giymesinde hiçbir maslahat bulunmadığından ve benim resmi bir vazifem olmadığından,-ki resmî bir libastır- bereyi giyenler mesul olmazlar denildiği halde; hususan münzevi ve insanlar arasına girmeyen ve Ramazan-ı Şerifin içinde böyle hilâf-ı kanun en çirkin bir şey ile ruhunu meşgul etmemek ve dünyayı hatırına getirmemek için has dostlarıyla dahi görüşmeyen, hatta şiddetli hasta olduğu halde ruhu ve kalbi vücuduyla meşgul olmamak için ilaçları almayan ve hekimleri çağırmayan bir adama şapka giydirmek, ecnebî papazlara benzetmek için ona teklif etmek ve adliye ile tehdit etmek, elbette zerre kadar vicdanı olan bu halden nefret eder.

Meselâ, ona teklif eden demiş: "Ben emir kuluyum." Kaç vecihle kanunsuz, cebr-i keyfi kanun ile emir olur mu ki, emir kuluyum, desin. Evet, Kur’an-ı Hakîm’in remzi ve işaretiyle Yahudi ve nasranilere başta benzememek için ona dair ayet olduğu gibi,

ayeti de ulü’l-emre itaati emreder. Allah ve Resulünün itaatine zıt olmamak şartıyla, o itaatin emir kuluyum diye hareket edebilir. Halbuki bu meselede, an’ane-i İslâmiye kanunları ile hastalara şefkat edip incitmemek ve ihtiyarlara hürmet edip tahkir etmemek, gariblere şefkat edip incitmemek ve Allah için Kur’an ve ilm-i imaniye hizmet edenlere ve münzevilere zahmet vermemek ve onları icnitmemek lâzım gelirken, hususan münzevi, dünyayı terketmiş bir adama ecnebi papazları serpuşunu teklif etmek, on vecihle değil, yüz vecihle kanuna muhalif olmakla beraber İslâmın an’anevi kanunlarına karşı da bir kanunsuzluk ve keyfi bir emir hesabına o kudsî kanunları kırmaktır.

Benim gibi kabir kapısında, gayet hasta, gayet ihtiyar, garib, fakir, münzevi ve sünnet-i seniyyeye muhalefet etmemek için otuz beş seneden beri dünyayı terkeden bir adama bu tarz muameleler kat’iyen şek ve şüphe bırakmadı ki; komünist perdesi altında, anarşilik hesabına, vatan ve millet ve İslâmiyet ve din aleyhinde müthiş bir suikast eseri olduğu gibi, İslâmiyete ve vatana hizmete niyet eden ve müthiş haricî tahribata karşı cephe alan dindar mebuslara dahi büyük bir suikasttır. Dindar demokratlar dikkat etsinler, bu dehşetli suikasta karşı beni yalnız bırakmasınlar.

Haşiye: Rus’un Başkumandanı kasden önünden üç def’a geçtiği halde ayağa kalkmayan ve tenezzül etmeyen ve onun idam tehdidine karşı izzet-i İslâmiyeyi muhafaza için ona başını eğmeyen; İstanbul’u istilâ eden İngiliz Başkumandanına ve onun vasıtasıyla fetva verenlere karşı, İslâmiyet şerefi için, idam tehdidine beş para ehemmiyet vermeyen ve "Tükürün zâlimlerin o hayasız yüzüne!" cümlesiyle ve matbuat lisanıyla karşılayan; ve Mustafa Kemal’in elli mebus içinde hiddetine ehemmiyet vermeyip "Namaz kılmayan haindir" diyen..

Ve Divan-ı Harb-i Örfi’nin dehşetli suallerine karşı, "Şeriatın tek bir meselesine ruhumu feda etmeğe hazırım" deyip, dalkavukluk etmeyen ve yirmi sekiz sene, gâvurlara benzememek için inzivayı ihtiyar eden bir İslâm fedaisi ve hakikat-ı Kur’aniyenin fedakâr hizmetkârına maslahatsız, kanunsuz denilse ki: "Sen Yahudi ve Hıristiyan papazlarına benzeyeceksin, onlar gibi başına şapka giyeceksin, bütün İslâm ulemasının icmaına muhalefet edeceksin; yoksa ceza vereceğiz" denilse, elbette öyle bir şeyini hakikat-ı Kur’aniyeye feda eden bir adam, değil dünyevî hapis veya ceza ve işkence, belki parça parça bıçakla kesilse, cehenneme de atılsa, kat’iyen; yüz ruhu da olsa; bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle, feda edecek...

Acaba, bu vatan ve dinin gizli düşmanlarının bu eşedd-i zulm-ü nemrudanelerine karşı, manevî pek çok kuvveti bulunan bu fedakârın tahammülü ve maddî kuvvetle ve menfî cihette mukabele etmemesinin hikmeti nedir? İşte bunu, size ve umum ehl-i vicdana ilân ediyorum ki; yüzde on zındık dinsizin yüzünden doksan masuma zarar gelmemek için, bütün kuvvetiyle dahildeki emniyet ve asayişi muhafaza etmek için, Nur dersleriyle herkesin kalbine bir yasakçı bırakmak için Kur’an-ı Hakîm ona o dersi vermiş.

Yoksa bir günde, yirmi sekiz senelik zalim düşmanlarımdan intikamımı alabilirim. Onun içindir ki; asayişi masumların hatırı için muhafaza yolunda haysiyetini, şerefini tahkir edenlere karşı müdafaa etmiyor ve diyor ki: "Ben, değil dünyevî hayatı, lüzum olsa ahiret hayatımı da millet-i İslâmiye hesabına feda edeceğim."

Said Nursî​
(Bu müdafaadan sonra Samsun mahkemesi beraetle neticelenmiştir.)
 
Üst