MUHAKEMAT’IN İÇERİĞİ (1)

MUHAKEMAT’IN İÇERİĞİ

Muhakemat üç makaledir ve bunların içerdiği konular birer cümle ile şöyledir:

Unsuru’l Hakikat

”Birinci Makale; hakikatin kısımları veyahut bazı önsözler ve mesaille İslamiyete cila vurarak parlatma işleminin ne olduğu ve nasıl yapılacağını tarif eden bir tarifnamedir.”

Unsuru’l Belagat

”İkinci Makale; tam yerinde, uygun, düzgün, hakikatli ve güzel söz söylemenin ve edebi ve güzel san’atlarla sözü doğrudan veya mesaj şeklinde işleyerek söylemenin kısımlarını keşfeder.”

Unsuru’l Akide

“Üçüncü Makale; inancın kısımlarıyla, Japonlar gibi olanlar, yani hakikati araştıranlara inancın açıklanmasıdır.”

Muhakemat’ın İkinci Makalesi olan belagat dersleri veren Unsuru’l Belagat’ın on iki meselesinden Birinci Meselesinin tamamen ve diğer on bir meselesinin ise kısa kısa açıklamaları şöyledir:

Birinci Mesele:

Belagatın nasıl bozulduğunu ve lafızperestlik (aşırı söz severlik) hastalıklarını açıklar ve biz bu açıklamanın kesinlikle bütün ilim, kültür, teknik ve güzel san’atlar alanlarındaki faaliyetleri de kapsadığı malumdur:
“Tarih esef diliyle bize ders veriyor ki: Arap saltanatının cazibesiyle Acemlerin Araplara karışmasından, Mudari Kabilesi’nin konuştuğu en açık ve düzgün Arapça’nın melekesi denilen Kur’an’i olan belagatın ( tam yerinde, uygun, düzgün, hakikatli ve güzel söz söylemenin ) kaynağını karıştırıp düzensiz ettikleri gibi; öyle de, Acemlerin ve acemilerin Arabın belagatına girdiklerinden, fikrin doğal gidiş yönü olan mananın tertibinden, belagatın zevkini sözün tertibine çevirmişlerdir. Şöyle ki:

Fikirlerin ve hissiyatın doğal ifade akışı, mananın ifade tertibidir. Mananın ifade tertibi mantıklı ifade ile yükselir. Mantıklı ifadenin söyleyiş tekniği ise, birbirlerine zincirleme bağlı olan hakikatlere yöneliktir. Hakikatlere giren fikirler ise, karşısında olan içyüzün, aslın inceliklerine nüfuz edendirler. İç yüzün, aslın incelikleri ise, alemin mükemmel düzenine hem yardım eden ve hem yardım isteyendirler. Mükemmel nizamda her bir güzelliğin kaynağı olan soyut güzellik vardır. Soyut güzellik ise; üstünlük nitelikleri ve inceliklerin ve güzelliklerin ifadesi olan belagat çiçeklerinin bostanıdır. Çiçeklerin bostanı, yaratılmış tabiat cennetinde tecelli eden, bahar çiçeklerine gönlünden yöneliş olan ve şair denilen bülbüllerin nağmeleridir. Bülbüllerin nağmelerine ruhani ahenk veren ise, mananın tertibidir.

Hal böyle iken, Araptan olmayan yabancı ve sığıntı ve acemiler Arabın belagatında edipler sırasına geçmeye çalıştıklarından, iş çığırından çıktı. Zira bir milletin mizacı o milletin hissiyatının kaynağı olduğu gibi, milli lisanı da hissiyatının akisleridir. Milletin huyları mizaçları çeşitli olduğu gibi, lisanlarındaki belagat yetenekleri dahi birbirinden farklıdır, çeşitlidir – özellikle Arabî lisanı gibi sentakslı bir lisan ola.
Bu sırdan dolayı, fikir akımlarına akış yolu ve belagat çiçeklerine çimengah olmaya çok derece noksan ve kısa ve kuru ve çorak olan sözün tertibi; doğal akışı olan mananın tertibine karşılık vererek belagatı karıştırmıştır.
Zira acemiler iradelerini kötü kullanarak veya ihtiyaçlarının yönlendirmesiyle sözün tertip ve güzel görünmesine ve sözlük manalarının tahsiline daha ziyade muhtaç olduklarından ve sözler, akış yolu olmak cihetiyle daha kolay ve daha açık ve yüzeysel bakış daha alışılmış ve haşereler gibi avamın bakışlarını daha çekici ve avamperestane istidatlı bir zemin olduğundan, sözlere yönelmeye daha ziyade gayret etmişlerdir. Yani, ne kadar bir mesafe kat ederse, önlerine çok parlayan sahralar kendilerini göstermek şanından olarak manaların tertibinde olan tagalgulden zihinlerini çevirip, sözlerin arkasına koşup, dolaşıyorlar. Manaların tasavvurlarından sonra sözlerin arkasından gitmekle fikirleri çatallaşmıştır. Git gide sözler manaya galebe etmekle istihdam ederek, “sözler, manaya hizmet etmek” olan tabii kuralı aksine çevrildiğinden, belagatın tabiatından böyle aşırı sözsever (lafızperest) bilgiçlerin san’atına kadar, yok, belki yapmacıklıklarına kadar uzun bir mesafe girmiştir. Eğer istersen, Hariri gibi, bir büyük şairin Makamat’ına gir, gör. O büyük şair nasıl söz sevgisine mağlup olarak, aşırı sözseverlik hevesi o kıymettar şairliğini lekedar ettiği gibi, lafızperestlere de (aşırı sözseverlere de) yayılma bahanesi olmuştur. Onun için, o koca Abdükahir bu hastalığı tedavi etmek için Delail-i İcaz ve Esrarü’l-Belagat’ın üçte birini onun ilaçları ile doldurmuştur. Evet, aşırı sözseverlik bir hastalıktır; fakat bilinmez ki nasıl hastalıktır.
 
Üst