Hakikat

Eddaî2

Well-known member

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Açıklamalı risale derslerimiz devam ediyor. Anladıklarımızı paylaşalım. Selam ve dua ile.


[BILGI]Hakikat

Dinî Ceride, no. 70

26 Şubat 1324 (Mart 1909)


BİZ KALÛ BELÂDAN cemiyet-i Muhammedîde (aleyhissalâtü vesselâm) dahiliz. Cihetü’l-vahdet-i ittihadımız tevhittir. Peymân ve yeminimiz imandır. Madem ki muvahhidiz, müttehidiz. Herbir mü’min i’lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakki etmektir. Zira, ecnebîler fünun ve sanayi silâhıyla bizi istibdad-ı mânevîleri altında eziyorlar. Biz de, fen ve san’at silâhıyla i’lâ-yı kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkâra cihad edeceğiz.

Amma cihad-ı haricîyi şeriat-ı garrânın berahin-i kàtıasının elmas kılınçlarına havale edeceğiz. Zira medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husumete vaktimiz yoktur.

Meşrutiyet ki, adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel şeriat-ı garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzi olunmuş olur.

[SUP]1[/SUP]اِنَّ اللهَ هُوَ الْقَوِىُّ الْعَزِيزُ hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da mârifet-i tam ve medeniyet-i âmm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır.

İttifak hüdâdadır, hevâ ve heveste değil.

İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Herşey hür oldu… Başkasının kusuru insanın kusuruna senet ve özür olamaz.

Yeis, mâni-i herkemâldir. “Neme lâzım, başkası düşünsün” istibdadın yadigârıdır…

[/BILGI]


[TAVSIYE]Benzer derslerimiz: Risale-i Nur Açıklamalı 2 : Zulme Razı Olmak Dahi Zulümdür
Açıklamalı Risale Dersleri 20 - Öyle Bir Şeriat ki..
Açıklamalı Risale Dersleri 29 - Hürriyeti Su-i Tefsir Etmeyiniz;..

Açıklamalı Risale Dersleri 39 - Dünya İçin Din Feda Olunmaz

[/TAVSIYE]
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 47 - Hakikat



بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


[NOT]BİZ KALÛ BELÂDAN cemiyet-i Muhammedîde (aleyhissalâtü vesselâm) dahiliz.[/NOT]

Allah cc. Kalu belada bize "Ben sizin Rabbiniz değil miyim" diye sorduğunda " ruhlarımız "Evet Rabbimizsin dediği andan itibaren Muhammedî Cemiyete (aleyhissalatü vesselam) dahil olmuşuz.


[NOT]Cihetü’l-vahdet-i ittihadımız tevhittir.[/NOT]

Bizi birbirimize bağlayacak olan tevhiddir, Allah'ın cc. birliğidir. Allah'ımız Bir, Peygamberimiz (a.s.m.) bir, Kitabımız bir, kıblemiz bir... Bizi birbirimize bağlayan ortak o kadar çok şey varken ihtilaf için ne mazeretimiz olabilir ?


[NOT]Peymân ve yeminimiz imandır. Madem ki muvahhidiz, müttehidiz. Herbir mü’min i’lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir.[/NOT]

Hepimiz Allah'a cc. inanıyoruz. Allah'ın cc. varlığı ve birliği ve daha çok birler, ortak yönlerimiz, bizi birbirimize bağlamaya sebep. Hepimiz bu konuda ittihad etmişiz. Madem ki ittihad etmişiz, ittihadın bir gereği olan inancımızı her yere yaymakta üzerimize vazifedir. Allah'ın cc. ismini ve İslam dinini tüm dünyaya duyurmak ve yüceltmek ile hepimiz mükellefiz.


[NOT] Bu zamanda en büyük sebebi maddeten terakki etmektir. Zira, ecnebîler fünun ve sanayi silâhıyla bizi istibdad-ı mânevîleri altında eziyorlar. Biz de, fen ve san’at silâhıyla i’lâ-yı kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkâra cihad edeceğiz.[/NOT]

Eskiden düşmanla cihad, kılıçla, top ve tüfekle yapılıyordu. O zamanın şartları böyle gerektiriyordu. İlay-ı kelimetullah için bu şekilde cihad etmek gerekiyordu. Şimdi ise şartlar değişmiş. Kılıç kınına girmiş. Fen ve sanatta terakki eden batı toplumu İslam milletini bu silahla ezmiş ve hala da ezmekte. İslam alemi bu duruma karşı fen ve sanatta terakki etmekle, onlara karşı mukabelede bulunabilir. Hem fenler, Asay-ı Musada Üstadın buyurduğu gibi, Allahtan bahsediyor. Üstad kendisine “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” diye şekvada bulunan lise talebelerine, her bir fennin kendi lisan-ı mahsusuyla Allah'tan cc. bahsettiğini, muallimleri değil onları dinlemeleri gerektiğini söylüyor.

Efendimizin aleyhissalatü vesselamın "düşmanın silahı ile silahlanınız" buyurmasından da bu zamanda fen ve sanatla ilay-ı kelimetullah vazifesini ifa edeceğimizi anlayabiliriz.
 

fakrime

Member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 47 - Hakikat

Eskiden düşmanla cihad, kılıçla, top ve tüfekle yapılıyordu. O zamanın şartları böyle gerektiriyordu. İlay-ı kelimetullah için bu şekilde cihad etmek gerekiyordu. Şimdi ise şartlar değişmiş. Kılıç kınına girmiş. Fen ve sanatta terakki eden batı toplumu İslam milletini bu silahla ezmiş ve hala da ezmekte. İslam alemi bu duruma karşı fen ve sanatta terakki etmekle, onlara karşı mukabelede bulunabilir. Hem fenler, Asay-ı Musada Üstadın buyurduğu gibi, Allahtan bahsediyor. Üstad kendisine “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar” diye şekvada bulunan lise talebelerine, her bir fennin kendi lisan-ı mahsusuyla Allah'tan cc. bahsettiğini, muallimleri değil onları dinlemeleri gerektiğini söylüyor.

Efendimizin aleyhissalatü vesselamın "düşmanın silahı ile silahlanınız" buyurmasından da bu zamanda fen ve sanatla ilay-ı kelimetullah vazifesini ifa edeceğimizi anlayabiliriz.




Eski Said döneminde bır hizmet dusturu ''Maddeten terakkı''


Bundan kırk sene evvel ve hürriyetten bir sene evvel İstanbul'a geldim. O zaman Japonya'nın baş kumandanı, İslâm ülemasından dinî bazı sualler sormuştu. Onları İstanbul hocaları benden sordular. Hem çok şeyleri o münasebetle sual ettiler. Ezcümle, bir hadîste: "Âhirzamanda dehşetli bir şahıs sabah kalkar, alnında (Hâzâ kâfir) yazılmış bulunur." diye hadîs var deyip benden sordular. Dedim: "Bir acib şahıs, bu milletin başına geçer ve sabah kalkar başına şapka giyer ve giydirir." Bu cevabdan sonra bunu sordular: "Acaba o zaman onu giyen kâfir olmaz mı?" Dedim: "Şapka başa gelecek, secdeye gitme diyecek. Fakat baştaki iman o şapkayı da secdeye getirecek, inşâallah müslüman edecek."

Sonra dediler: "Aynı şahıs bir su içecek, onun eli delinecek ve bu hâdise ile Süfyan olduğu bilinecek?" Ben de cevaben dedim: "Bir darb-ı mesel var: Çok israflı adama "eli deliktir" denilir. Yani elinde mal durmuyor, akıyor, zayi' oluyor, deniliyor. İşte o dehşetli adam bir su olan rakıya mübyle kitela olup, onun ile hasta olacak ve kendisi hadsiz israfata girecek, başkalarını da alıştıracak."

Sonra birisi sordu ki: "O öldüğü zaman İstanbul'da Dikili Taş'ta şeytan dünyaya bağıracak ki; filan öldü." O vakit ben dedim: "Telgrafla haber verilecek." Fakat bir zaman sonra radyo çıkmış işittim. Eski cevabım tam değilmiş bildim. Sekiz sene sonra Dâr-ül Hikmet'te iken dedim: "Şeytan gibi radyo ile dünyaya işittirecek." Sonra Sedd-i Zülkarneyn ve Ye'cüc ve Me'cüc ve dabbet-ül arz ve Deccal ve nüzul-ü İsa (A.S.) hakkında sualler sormuşlardı. Ben de cevab vermiştim. Hattâ eski risalelerimde onlar kısmen yazılmışlar.

Bir zaman sonra Mustafa Kemal iki defa şifre ile, Van vilayetinin eski valisi ve benim dostum Tahsin Bey'in vasıtasıyla beni -neşredilen Hutuvat-ı Sitte'ye mükâfaten taltif için- Ankara'ya celb etti, gittim. Şeyh Sünusî Kürdçe lisanı bilmediğinden beni onun yerinde üçyüz lira maaşla vilayat-ı şarkıye vaiz-i umumîsi, hem meb'us, hem diyanet riyaseti dairesinde Dâr-ül Hikmet a'zalarıyla beraber eski vazifem ile memnun etmek ve benim Van'da temelini attığım Medreset-üz Zehra ve şark dâr-ül fünunuma Sultan Reşad'ın verdiği ondokuz bin altun lira -ikiyüz meb'us içinde yüzaltmışüç meb'usun imzasıyla- yüzellibin banknota iblağ edilerek kabul edildiği halde; ben Beşinci Şua aslının verdiği haberin bir kısmını, orada bir adamda gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım. Ve bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez diye, dünyayı ve siyaseti ve hayat-ı içtimaiyeyi terk edip yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarfettim
Şualar ( 358 - 359 )
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 47 - Hakikat


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


[NOT]Amma cihad-ı haricîyi şeriat-ı garrânın berahin-i kàtıasının elmas kılınçlarına havale edeceğiz. Zira medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaileriyiz; husumete vaktimiz yoktur.

[/NOT]

Din için yapılan maddi savaşlar, yerini manevi cihadlara bıraktı. Ahirzamanda olduğumuzdan mü'min kafir bir arada yaşıyoruz. Aynı mekan ve ortamları, birbirine zıt inanç gruplarıyla paylaşıyoruz. Bu durumda maddi cihadın şu an için her alanda mümkün olmadığını görüyoruz. Manevi cihad için ise, Kur'an'ı Kerim'in her devirde tazeliğini koruyan ve hatta yeniden yazılıyormuş, iniyormuşçasına tesirini arttıran manevi kılıçları bu asırda da yardımımıza koşuyor. Bu zamanda o manevi bürhanlar, galip gelmenin vesilesi olan akli deliller (elmas kılınçlar), Risale-i Nur şeklinde tezahür ediyor.
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 47 - Hakikat


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


[NOT]Biz muhabbet fedaileriyiz; husumete vaktimiz yoktur.[/NOT]


Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız.

İhtilâfınızdan istifade eden zalimlere karşı اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ [SUP]2[/SUP] kal’a-i kudsiyesi içine giriniz, tahassun ediniz. Yoksa, ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.

Malûmdur ki, iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk ikisini de dövebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir.

İşte, ey ehl-i iman!

İhtiraslarınızdan ve husumetkârâne tarafgirliklerinizden, kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alâkanız varsa, اَلْمُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِنِ كَالْبُنْيَانِ الْمَرْصُوصِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا[SUP]3[/SUP] düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız, sefalet-i dünyevîden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz.

[SUP]2[/SUP] : “Mü’minler ancak kardeştirler.” Hucurat Sûresi, 49:10.
[SUP]3[/SUP] : “Mü’minin mü’mine bağlılığı, parçaları birbirini tutan binâ gibidir.” Buharî, Salât: 88; Edeb: 36; Mezâlim: 5; Müslim, Birr: 65; Tirmizî, Birr: 18; Nesâî, Zekât: 67; Müsned, 4:405, 409.


Sorularla Risale | Risale-i Nur Külliyatı | Yirmi İkinci Mektup
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 47 - Hakikat

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ



[NOT]Meşrutiyet ki, adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir.[/NOT]


Sual: İstibdat nedir; meşrutiyet nedir?

Cevap: İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir. Sefâlet derelerinin esfel-i sâfilînine insanı tekerlendiren ve âlem-i İslâmiyeti zillet ve sefâlete düşürttüren ve ağrâz ve husumeti uyandıran ve İslâmiyeti zehirlendiren, hatta herşeye sirâyet ile zehrini atan, o derece ihtilâfâtı beyne’l-İslâm îkâ edip, Mûtezile, Cebriye, Mürcie gibi dalâlet fırkalarını tevlid eden, istibdattır.

Evet, taklidin pederi ve istibdad-ı siyasînin veledi olan istibdad-ı ilmîdir ki, Cebriye, Râfıziye, Mûtezile gibi İslâmiyeti müşevveş eden fırkaları tevlid etmiştir.

Sual: “İstibdat bu derece bir semm-i katil olduğunu bilmezdik. Lehü’l-hamd, parçalandı. Onu esâsiyle tedâvi edecek olan tiryâk-ı meşrutiyeti bize târif et.”

Cevap: Bâzı memurların ef’ali, adem-i ülfetten dolayı size yanlış ders gösterdiği ve şiddetten neş’et eden müşevveşiyetle hâl-i hazırdan fehmettiğiniz meşrutiyeti tefsir etmeyeceğim. Belki hükûmetin hedef-i maksadı olan meşrutiyet-i meşrûâyı beyân edeceğim:

İşte, meşrutiyet

[SUP]1[/SUP]وَشَاوِرْهُمْ فىِ اْْلاَمْرِ - [SUP]2[/SUP]وَاَمْرُهُمْ شُورٰى بَيْنَهُمْ

âyet-i kerîmelerinin tecellîsidir ve meşveret-i şer’iyedir. O vücud-u nûrânînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi mârifettir, lisânı muhabbettir, aklı kanundur, şahıs değildir.

Evet, meşrutiyet hâkimiyet-i millettir; siz dahi hâkim oldunuz.
Umum akvâmın sebeb-i saadetidir; siz de saadete gideceksiniz.
Bütün eşvâk ve hissiyât-ı âliyeyi uyandırır; uyku bes, siz de uyanınız.
İnsanı hayvanlıktan kurtarır; siz de tam insan olunuz.
İslâmiyetin bahtını, Asya’nın tâliini açacaktır. Size müjde. Bizim devleti ömr-ü ebedîye mazhar eder.
Milletin bekâsıyla ibkâ edecek; siz daha me’yus olmayınız.
Bir ince tel gibi her tarafa hevâ ve hevesin tehyîci ile çevrilmeye müstaid olan rey-i vâhid-i istibdâdı lâyetezelzel bir demir direk gibi, lâyetefellel bir elmas kılınç gibi olan efkâr-ı âmmeye tebdil eder; siz de, sefine-i Nuh gibi emniyet ediniz.
Herkesi bir padişah hükmüne getiriyor; siz de hürriyetperverlikle padişah olmaya gayret ediniz.
Esâs-ı insâniyet olan cüz’-ü ihtiyârı temin eder, âzâd eder; siz de câmid olmaya râzı olmayınız.
Üç yüz milyondan ziyade ehl-i İslâmı bir aşîret gibi birbirine rapteder; siz de o râbıtayı muhâfaza ediniz.
Zira meşveret perdeyi attı; milliyet göründü, harekete geldi.
Milliyet içinde İslâmiyet ışıklandı, ihtizâza geldi.
Zira, milliyetimizin rûhu İslâmiyettir; hakiki ve nisbî ve izâfîden mürekkeptir.
Başka millete benzemiyor.


[SUP]1[/SUP] : “Ve işlerde onlarla istişare et.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:159.
[SUP]2[/SUP] : “Onların işleri, aralarında yaptıkları istişare iledir.” Şûrâ Sûresi, 42:38.



Münâzarat
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 47 - Hakikat


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

[NOT]On üç asır evvel şeriat-ı garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir. Ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir. Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa, istibdat tevzi olunmuş olur.

[SUP]1[/SUP]اِنَّ اللهَ هُوَ الْقَوِىُّ الْعَزِيزُ hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da mârifet-i tam ve medeniyet-i âmm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır.[/NOT]


Bir hazine-i cevahire malik olduğumuz hâlde, Avrupa’ya ahkâmda izhar-ı fakr, ahlâkta dilencilik etmek din-i İslâm’a büyük bir hıyanettir ve hayat-ı millete kastetmektir. Dünya için din feda olmaz, berahin-i akliye üzerine müesses olan din-i İslâm, başka dine kıyas olunmaz.

[SUP]1[/SUP] : Şüphesiz ki Allah, mutlak kuvvet ve kudret sahibidir.


Divân-ı Harb-i Örfî


Bir hazine-i cevahire malik olduğumuz hâlde, Avrupa’ya ahkâmda izhar-ı fakr, ahlâkta dilencilik etmek din-i İslâm’a büyük bir hıyanettir ve hayat-ı millete kastetmektir. Dünya için din feda olmaz, berahin-i akliye üzerine müesses olan din-i İslâm, başka dine kıyas olunmaz.

Evet, Avrupa’dan ahz u iktibasa muhtacız. İhtiyacımız idare-i mülk ve tanzim-i kuva-i harbiye-i bahriyeden ve fünun-i sanayiden işimize yarayanlarıdır (dinimizin emriyle). Avrupa da bizden yalnız adaleti ister ve medeniyeti bekler; tâ muvazenesi bozulmasın. Bu iki esasa şeriatımız müessis ve külliyetiyle nazırdır. Zaaf-ı diyanetle uhuvvet ve hürriyet ve medeniyet, bataklık ve müteaffin sulardan zehirlenmiş çiçek ve meyvelere benzer. Acaba Şeyheyn ü Ömereyn ve Harun u Me’mun ve Endülüs’teki Emevîler, zaaf-ı dinle mi terakki ettiler? Zaman-ı salifte âlemde hükümferma olan istibdadın pederi vahşet olduğu hâlde, sadr-ı evvelin hürriyet ve adalet ve müsavatları bürhan-ı bâhirdir ki, Şeriat-ı Garra, hürriyet-i hakkı ve adaleti ve ibadetteki müsavatıyla iman olunan müsavat-ı hukuku cemî-i revabıt ve levazımatıyla camidir. Buna binaen kat’iyen hükmediyorum, şimdiye kadar noksaniyetimiz ve tedenniyatımız ve sû-i ahlâkımız dört sebepten gelmiş:

Birincisi: Şeriat-ı Garranın adem-i müraat-ı ahkâmından ve bazı hakaik-ı şer’iyeyi başka ünvanla gösterdiğinden, avamı tenfir ile itaat-ı vicdaniyelerini sarsmaktır. Devr-i inhitatımızdan beri güya fevkaşşeriat bazı nizamatı neşretmek (şeriattan izin almadan) tedennimizin en büyük sebebidir.

İkincisi: Bazı müdahinlerin keyfemayeşa sû-i tefsir etmek, hâşâ, İslâmiyeti istibdada müsait ve medeniyete mâni gibi göstermektir.

Üçüncüsü: Zahirperest dinin cahil dostları, taassubat-ı nabemahal ile bazı teşbihatı hakikat olarak telâkki ve telkin ederek ve bunu iyilik belleyip dine hıyanet etmesidir.

Dördüncüsü: Müşkilü’t-tahsil mehasin-i medeniyeti terk ile çocuk gibi heva ve hevese muvafık zünub-i mesavi-i medeniyeti tutî gibi taklit etmeleridir.



Eski Said Dönemi Eserleri, Makalât
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 47 - Hakikat


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ



[NOT]İttifak hüdâdadır, hevâ ve heveste değil.[/NOT]


İttifak, insanlar arasındaki birlik beraberlik ancak hidayette olabilir. Zira hak birdir, değişmez. Heva ve heveslere göre ise ittifak mümkün değildir. Çünkü her bireyin hevesleri, istekleri farklılık arzeder.


[NOT]İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Herşey hür oldu… [/NOT]

İnsanların hür olması da hidayet çatısı altında mümkündür. Zira özgürlük ve hürriyet ancak hidayetle mümkün olabilir. Kulun özgürlüğü Allah'a kul olmaktadır. Allah'a kul olmak dışında özgürlük arayanlar, heva ve heveslerinin esiri olmayı kabul etmek durumundadır.

[NOT]Başkasının kusuru insanın kusuruna senet ve özür olamaz.[/NOT]

Ey nefsim! Deme, “Zaman değişmiş, asır başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.” Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekàya kalb olup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peydâ ediyor.

Hem deme, “Ben de herkes gibiyim.” Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır.

Sorularla Risale | Risale-i Nur Külliyatı | Hatime


[NOT]Yeis, mâni-i herkemâldir.[/NOT]

Ümitsizlik hem fertler için, hem de İslam toplumu için, terakkiye en mühim manilerdendir. Kur'an-ı Kerim bunun gibi hikmetlere binaen Allah'tan cc. ümit kesmememizi emir buyuruyor ve Allah'ın rahmetinden ümidi kesmenin ancak kafirlerin bir sıfatı olduğundan bahsediyor.


[NOT]“Neme lâzım, başkası düşünsün” istibdadın yadigârıdır…[/NOT]

Neme lazımcılık istibdadı hortlatan bencil düşüncelerden biridir. Zulme rıza gösteren zalimdir. İmanın en düşük mertebesi hadisten anladığımız, bir kötülük gördüğünde, ona karşı hiçbirşey yapamasa bile kalben buğz etmektir. "Sizden biri bir kötülük gördüğünde, gücü yetiyorsa eliyle düzeltsin. Yetmezse diliyle düzeltsin. Onu da yapamazsa, hiç olmazsa kalbiyle buğz etsin. Fakat bu, imanın en zayıf mertebesidir." (Tirmizi, Fiten, 11)
 
Üst