Hakkını helal etmenin fazileti!..

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dinimizde kul hakkı pek mühimdir. Müslüman olsun, kâfir olsun, nerede olursa olsun, hiçbir insanın malına, canına ve ırzına, namusuna dokunmak caiz değildir. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“Birisinin hakkını alan kimse, ölmeden önce, onunla helalleşsin! Paranın, malın geçmeyeceği kıyâmet gününe, üzerinde kul hakkı bulunarak gitmesin! Dünyâda yapmış olduğu ibâdetleri, orada hak sâhibine verilecektir. İbâdeti yoksa veya biterse, hak sâhibinin günâhları, buna yüklenecektir.”
Bir kimsenin, başkasına zarar vermesi, malını çalması ve yemesi, iftirâ etmesi, dövmesi, sövmesi, yaralaması, ücretsiz birinin çocuğuna iş gördürmesi, alay etmesi, gıybetini yapması, kalbini kırması, su-i zanda bulunması, eli ve dili ile eziyet etmesi kul haklarındandır.
Kul hakkının en mühimi hoca ve ana-baba hakkıdır. Gayr-i müslimlerin haklarına tecâvüz etmek Müslümanın hakkına tecâvüz etmekten daha büyük günâhtır...
Kıyâmet günü hak sâhipleri, haklarını mutlaka alacaktır. Dünyâda hak sâhibine hakkı ödenmezse veya hakkını helal etmezse, âhirette iyilikleri alınıp hakkı olana verilir...

İSLÂM AHLÂKININ TEMELİ
Hüseyin bin Said hazretleri buyurdu ki: “Bir gümüş para kul hakkı olanın haccı kabûl olmaz. Hiç sevab kazanamaz. İstediği kadar hacca gitsin, kabul olmaz. Kul hakkı, İslâm ahlâkının temelidir... Üç gram gümüş borcunu, yâni birkaç liralık kul hakkını ödemeyenin haccı, ‘hacc-ı mebrûr’ olsa dahî kabûl olmaz. Hattâ şartlarına uygun olsa dahî. Kul hakkı bu kadar mühim... Fakat bunu bilen yok. Söyleyen hiç yok... Kul hakkı ne kadar az olsa da, helalleşmedikçe Cennete duhûle (girmeye) mânidir. Kul hakkı’ndan çok korkmak lâzım, çok. Ne kadar az olsa da korkmalı kardeşim. Üzerinde kul hakkı bulunan mevtânın rûhu, âsumâna, göklere yükselemez...”
Kul hakkından kurtulmak için, hak sâhiplerinin hakkı ödenir, helalleşilir, ona iyilik ve duâ edilir. Hak sâhibi ölmüş ise, çocuklarına, vârislerine haklar verilip ödenir. Vârisleri bilinmiyorsa, o miktar para fakirlere sadaka verilip sevâbı hak sâhibine niyet edilir.
Din büyükleri buyurdu ki: “Vefat etmeden, hayatta iken hakkını helal eden âhirette kazançlı çıkacaktır. ‘Ben falancaya hakkımı helal etmiyorum’ dememelidir. Hatta ‘Ben, kıyamete kadar olan bütün haklarımı herkese helal ettim’ demelidir...”
İslam âlimleri buyuruyor ki: “Ben haklıyım diyen herkes ahirette pişman olacaktır. Haksız olup da haklıyım demek ise büyük felakettir. İki felaket vardır ki; bu kötü huylar kimde varsa çok fenadır. Biri inat, biri de kibirdir. Ben haklıyım demek ve kendini başkasından üstün görmek... Bunlar mümin olmaya engeldir, son nefeste imansız gitmeye sebeptir... Kimin haklı olduğu ahirette meydana çıkacak ve kendini ‘alacaklı’ sanan nice kimseler, o gün ‘borçlu’ çıkıp kahrolacaklardır!..”
Hayatta iken hakkını helal edenlere ne mutlu...


“Vur yâ Ukâşe!”
Peygamber efendimiz vefâtından birkaç gün önce sevgili Eshâbına buyurdu ki:
-Benim üzerimde kimin hakkı var ise gelsin, hakkını alsın. Ve helallaşalım!
O anda hazret-i Ukâşe hemen ayağa kalkarak dedi ki:
-Yâ Resûlallah! Siz bana bir gün şöyle elinizle vurmuştunuz, ben o hakkımı sizden almak istiyorum!
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
-Gel yâ Ukâşe! Hakkını benden al!
O anda bütün Eshâb-ı kirâm hayretle hazret-i Ukâşe’ye bakıyorlardı. O ise, Resûlullah efendimizin yanına giderek dedi ki:
-Yâ Resûlallah! Siz bana gömleksiz olarak sırtıma vurmuştunuz!
Hemen Peygamber efendimiz gömleğini sıyırıp buyurdu ki:
-Vur yâ Ukâşe!
Resûlullah efendimizin aşkıyla yanan hazret-i Ukâşe hemen Peygamber efendimizin mübârek sırtındaki “Nübüvvet Mührü”nü gâyet nâzikçe öpüp dedi ki:
-Yâ Resûlallah! İşte benim maksadım bu idi.
Bu hâli gören Eshâb-ı kirâm, hazret-i Ukâşe’ye gıpta ettiler, imrendiler...
 
Üst