Her şey, Allahü teâlânın rızâsı için olmalı

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Her şey, Allahü teâlânın rızâsı için olmalı


Dinimizde, bir Müslümânın, Müslüman veya gayr-i müslim, İslâm memleketinde veya gayr-i müslim memleketlerinde kısaca nerede olursa olsun, hiçbir insanın mâlına, canına, ırzına, nâmûsuna dokunması, câiz değildir. İslâm memleketinde yaşayan gayr-i müslimler ve başka memleketlerden gelen gayr-i müslim turistler, tüccârlar, Müslümânların hak ve hürriyetlerine mâliktirler. Kendi dinlerinin îcâblarını yani ibâdetlerini yapmakta serbesttirler. İslâmiyyet, gayr-i müslimlere de, bu hürriyyeti vermiştir...

Müslümân, Allahü teâlânın emirlerine uyar, günâh işlemez, içinde yaşadığı ülkenin kanûnlarına karşı gelmez, böylece suç işlemez. Fitne çıkmasına sebep olmaz. Müslümânlara ve gayr-i müslimlere her yerde iyilik yapar, herkesin hakkını gözetir. Hiç kimseye zulüm, işkence yapmaz. Müslümânlığın güzel ahlâkını, şerefini, her yerde herkese gösterir, her milletin İslâm dînine sevgili ve saygılı olmasına sebep olur.

Hubb-i fillah, Allahü teâlâ için sevmek demektir. Buğd-i fillah, Allahü teâlâ için sevmemek, dargın olmak demektir. Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma;

- Benim için ne yaptın? buyurunca;

- Ya Rabbî, senin için namâz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim, ismini çok zikreyledim, diye arz edince, Allahü teâlâ;

- Namâz, sana burhandır. Kötü iş yapmaktan korur. Oruç, kalkandır. Cehennem ateşinden korur. Zekât da, mahşer yerinde gölge verir, sana râhatlık verir. Zikir, mahşerde karanlıktan kurtarır, ışık verir. Benim için ne yaptın? buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm;

- Yâ Rabbî! Senin için olan işin ne olduğunu bana bildir, diye yalvarınca;

- Yâ Mûsâ! Dostlarımı sevdin mi? Düşmanlarımdan kesildin mi? buyurdu.

Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlânın en çok sevdiği ibâdetin, hubb-i fillah ve buğd-i fillah olduğunu anladı.

Günâh işleyeni, kabâhat yapanı uzun zamân hicreylemek yani ona dargın durmak câizdir. Ahmed bin Hanbel hazretlerinin harâmdan geldiği bilinen hediyeyi kabûl ettikleri için amcasını ve oğullarını hicr eylediği, onlara dargın durduğu meşhûrdur. Resûlullah efendimiz, Tebük gazâsına gelemeyen üç kişiye ve hanımlarına bu şekilde dargın durmuş idi. Hadis-i şerîfte buyuruldu ki:

(Allahü teâlâ, Cebrâîl aleyhisselâma sordu: Yeryüzüne insen ne iş yapardın?

Cebrâîl aleyhisselâm dedi ki:
Yâ Rabbî! Yapacağım amel, sence mâlûmdur. Dört şey yapardım:
1-Susamış kimselere su verirdim. 2-Çoluk çocuğu fazla olana yardım ederdim. 3-İki dargın arasını bulurdum. 4-Müslümânların ayıplarını kapatırdım.)

Bir seferinde Peygamber efendimiz, Ebû Hüreyre hazretlerine hitaben; (Yâ Ebâ Hüreyre! Benim ile Arş gölgesinde gölgelenmek istersen, her gün yüz kerre salevât-ı şerîfe getir! Mahşerde benim havzımdan içmek istersen, mü’min kardeşinle üç günden fazla dargın durma! Fakat, şerâp veyâ diğer alkollü içkileri içen ve harâm yiyenler ile konuşma, kendini onlardan çek!) buyurmuştur.

AKRABAYI ZİYARET ETMELİ
Görülüyor ki, Müslümân olan ve İslâmiyyete uyan akrabâyı ziyâret etmek lâzımdır. Hiç olmazsa haftada veyâ ayda bir ziyâret etmeli, kırk günü geçirmemelidir. Uzak memlekette ise, mektûp ve telefonla gönlünü almalıdır. Dargın, kinli ise de, vazgeçmemelidir. Akrabâsı gelmezse, cevâp vermezse de, giderek veyâ hediyye, selâm göndererek, yâhut mektûb ve telefon ile yoklamaktan vazgeçmemelidir. Allahü teâlâ, Müslümân ve sâlih olan akrabâyı ziyâreti emrediyor. Berîka ve Hadîka kitâblarında buyuruluyor ki:

“Kat’-i rahm, yani akrabâ ile ilişiği kesmek büyük günâhtır. Erkek olsun, kadın olsun zî rahm-i mahrem akrabâyı ziyâret etmek vâciptir. Amca kızı gibi mahrem olmayan zî rahm akrabâyı ve zî rahm olmayan akrabâyı ziyâret vâcib değildir. Fakat bunlara da hediye, selâm yollamak müstehâbtır.”

Netice olarak, bir Müslümanın bütün hareketleri, işleri, sözleri, okuması, dinlemesi, çocuklarını okutup yetiştirmesi, insanlarla görüşmesi ve insanlara olan davranışları, darılması, sevmesi, hep Allahü teâlânın rızâsı için olmalıdır...
 
Üst