Dağların Kökleri

Nevzatt

Well-known member
“Biz yeryüzünü döşek yapmadık mı, dağları da bir kazık.” (Nebe Suresi 6-7)

DÜNYANIN pekçok üniversitesinde okutulan Yeryüzü isimli bir kitap var. Bu kitabın iki yazarından biri, emekli profesör Frank Press. Press, eski ABD aşkanı Jimmy Carter’ın bilim danışmanıydı. 12 yıl Ulusal Bilim Akademisi'nin başkanlığını yaptı. Kitabında, şöyle diyor:

“Dağların altında kökleri vardır. Bu kökler toprağın çok derinlerine kadar gömülü durumdadır. Dağların şekilleri bu nedenle bir kazığı andırır.”1 (bkz. şekil 1,2,3) Frank Press’in dağlarla ilgili yaptığı açıklamalar, Kur’an-ı Kerim'de yapılan dağlara ilişkin tanımlarla tıpatıp uygunluk içindedir. Allah Kur’an’da şöyle buyurur:


“Biz yeryüzünü döşek yapmadık mı, dağları da bir kazık.” (Nebe suresi, 6-7)


Yeryüzünü çalışan bilim, dağların toprağın altında derin kökleri olduğunu (bkz. şekil 3) ve bu köklerin dağın yerüstündeki yüksekliğinden yedi kat büyük bir yüksekliğe sahip olduğunu kanıtlamıştır.2 Bu bilgiden hareketle dağları tanımlamada kullanılabilecek en iyi sözcük, gerçekten ‘kazık’ kelimesi. Çünkü dağların alt kısımları tıpkı bir kazık gibi toprağın bağrına saplanmış durumda. Bilim tarihi, dağların bu özelliğiyle ilgili bulguların ancak ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından sonra elde edilebildiğini ortaya koyuyor.3

Dağların bu biçimde yaratılmış olması, elbette boşuna değil. Üzerinde yaşadığımız yeryüzü tabakasının insan hayatını mümkün kılacak bir istikrara kavuşabilmesinde dağ köklerinin kazık gibi yere saplı olması büyük bir rol oynuyor.4 Bu sayede yeryüzü sarsıntısız bir yaşama imkan sağlıyor. Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor:

1.

“Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı.” (Nahl suresi, 15)

1960’lı yıllarda ortaya konan tektonik tabakalar teorisi, bu âyette anlatıldığı gibi, dağların yeryüzünü sabit tutmaya yaradığını ortaya koydu. 60’lı yıllarda ortaya konan bir teori, böylece, 1400 yıl önce Kur’ân-ı Kerim’de yer alan ilmî bir bilgiyi doğrulamış oldu.5

Hiç şüphesiz, burada üzerinde durulması gereken konu, Hz. Muhammed (asm) zamanında bir insanın bu tür bilgiye kendi gayretleri sonucunda ulaşabilmesinin mümkün olup olmadığıdır. Bilimsel bulgularda anlatıldığı şekliyle yüksek dağların yerin altında kendi yüksekliğinden daha yüksek köklerinin olduğunu o dönemde kim tahmin edebilirdi? Günümüze kadar yazılan jeoloji kitapları incelendiğinde, yine, bu kitapların çoğunun dağların sadece yerin üstündeki kısımlarına dair bilgiler verdikleri bilinmektedir. Ancak jeoloji biliminin katettiği gelişmeler sonucundadır ki, bugün Kur’ân ayetlerinin tasdiki noktasına gelinmiştir.


dipnotlar:

1- Earth, Press and Siever, s. 435. Ayrıca bkz. Earth Science, Tarbuck and Lutgens, s. 157.

2-The Geological Concept of Mountains in the Quran, El-Naggar, s. 5.

3- The Geological Concept of Mountains in the Quran, s. 5.

4-The Geological Concept of Mountains in the Quran, s. 44-45.

5-The Geological Concept of Mountains in the Quran, s. 5.






Üzerinde yaşadığımız yerkabuğu, dünyanın kendi büyüklüğüne oranla son derece ince bir kabuktur; bu kabuk, yoğun ve kızgın bir sıvı olarak niteleyebileceğimiz manto tabakası üzerine serilmiştir. Ortalama 5-10 km kalınlığındaki yerkabuğu, eğer bütün yeryüzü boyunca aynı kalınlığı korusaydı, sürekli olarak kayan, ileri ve geri giden, birbiriyle çarpışıp duran, her an şiddetli depremlerle sarsılan bir Dünyamız olurdu! Bunun önlemi dağlarla alınmıştır. Çünkü dağların altında yerkabuğunun kalınlığı birden artar ve dağın kendi yüksekliğinin on, on beş misline kadar çıkar. Bu fazla kalınlık, tıpkı toprağa kök salan bir ağaç, yahut yere çakılan bir kazık gibi, dağların manto tabakasına doğru salınan kökleridir. Bu köklerle—yahut, Nebe Suresi, âyet: 7’deki benzetmeye uygun şekilde, bu kazıklarla—yerkabuğu manto tabakasına tutunur, sağlamlaşır ve üzerinde barınanlar için güvenli bir yer halini alır. — ÜMİT ŞİMŞEK, Bilime Yön Veren Âyetler
 
Üst