Bir Bağdat Hikayesi

molla_zehra

Well-known member
-Nasıl olsun? - Amerikan traşı olmasın da nasıl olursa olsun. Her zaman aynı espriyi yaparım ve Ebû Hişam bu espriye her zaman güler. Bayat-mayat; espriyi müşteri yapıyor ve müşteri velinimettir.

- İşler iyi mi Ebû Hişam?

- Değil be Abdurrahman; ama boğaz kesmeyi bir öğreneyim, işler acayip açılacak. Ah benim ferasetsiz ustam! Öğrete öğrete saç kesmeyi öğretti bana. Ne diyeyim? Allah yine de rahmet eylesin.

Her zaman aynı espriyi yapar ve ben bu espriye her zaman gülerim. Bayat-mayat; espriyi Ebû Hişam yapıyor ve Ebû Hişam'ın bir erkek kardeşi Saddam rejimi tarafından asıldı, karısı ve bir bacısı Amerikalıların pazar yeri katliamında can verdi, bir oğlu Şii Bedir Tugayı tarafından öldürüldü, başka bir oğlu da-seçimlerde oy kullanarak işgalci kafirlerin değirmenine su taşıdığı gerekçesiyle- Sünni tekfirciler tarafından kurşuna dizildi.

- Ne olacak böyle, Ebû Hişam?

- Allah'ın dediği olacak. Oluyor zaten. Bismillahirrahmanirrahim: “Kendilerine apaçık deliller geldiği halde parçalanıp ayrılanlar gibi olmayın. Öyle olursanız sizin için büyük bir azap vardır.”

- Âmennâ.

- Hepimiz âmennâ diyoruz, sonra da birbirimizin boğazını kesiyoruz. Allah -Subhânehû ve Teâla- bizden “İşittik ve itaat ettik” dememizi istiyor, ama biz sadece “İşittik” diyoruz. Rahman'a değil kovulmuş şeytana itaat ediyoruz. Bunu yaparken de utanmadan tekbir getiriyoruz. Şu bizim Velid mesela…

- Velid?

- Ehl-i Sünnet'in fedailiğine soyunan şu kızıl saçlı oğlan var ya… Hani geçen burada tartışmıştınız…

- Ha evet, hatırladım.

- Bir haftada üç Şii camisi kundaklamış, hem de millet namaz kılarken. “En az sekiz-on tanesini geberttim” diye övüne övüne anlattı burada. Böyle tiplerin sağı solu belli olmaz, fitneye karşı çıkarken fitneci damgası yiyip kellemi kaybedebilirim korkusuyla hiç sesimi çıkarmadım. Biliyorsun, denizden çıkan bilmem hangi mahlukun eti yenir mi yenmez mi diye saatlerce tartışırlar da, din kardeşlerinin kellesini koparmak için bir an bile tereddüt etmezler.

İyi adam lafının üstüne gelirmiş. Velid, selamsız-sabahsız dalgın dalgın içeriye girip köşedeki tabureye oturdu ve gözlerini yere dikti. Ebû Hişam'ın son söyledikleri kulağına çalınmış mıydı acaba? Olabilir, ama bunları anladığına dair bir işaret yoktu. Hatta, bunları herhangi bir şekilde algıladığına dair bir işaret de yoktu.

- Hoş geldin Velid. Saç mı sakal mı?

Ebû Hişam'ın sorusu cevapsız kaldı. Velid sanki başka bir atmosferdeydi ve bizim atmosferimizle o atmosfer arasında sanki ses geçirmez bir duvar vardı.

Ayna üzerinden Ebû Hişam'la soru işareti mealinde bakıştık. Sonra o bakışlarımızı Velid'e yöneltip, yere diktiği gözlerini bize çevirmesi ümidiyle uzun süre öylece bekledik. Nafile.

Ebû Hişam, traşa kaldığı yerden devam etti. Velid'in gelişiyle beraber dükkanı kaplayan tuhaf atmosferden bir an evvel çıkmak için birkaç bayat espri daha patlattık:

- Duydun mu? Kahire'deki Arap Birliği toplantısında “Yıllardır kandırıp durduğumuz Arap ulusuna karşı artık dürüst olacağız” diye karar almışlar. Bundan böyle bütün Arap Birliği toplantıları Knesset'te düzenlenecekmiş!

Hah hah haaa…

- Bizim Pinti Muaz'ın karısını kaçırıp “1000 dolar vermezsen cenazesini göndeririz” demişler. “Yağma yok! Cenaze masrafları size ait” diye itiraz etmiş!

Hah hah haaa…

Kahkahaların arasından mırıltı gibi bir şey geçti. Gülmeyi kestik. Gözlerimizde soru işaretleri, yeniden Velid'e çevirdik bakışlarımızı. O, hâlâ yere bakıyordu.

- Bir şey mi dedin, Velid?

Başını ağır ağır kaldırıp Ebu Hişam'a baktı. Sonra başını yeniden yere çevirip belli-belirsiz “Gandi” dedi.

- Gandi mi?

- Gandi.

- Ne oldu Gandi'ye?

- Beni rezil etti.

- Nasıl?

- Televizyondaki filmde. Dün akşam. Hindular Müslümanları kesmeye başlayınca ölüm orucuna başladı. Müslümanlar Hindistan'dan ayrılıp Pakistan'ı kurunca da, buna başından beri karşı olduğu halde, 'Pakistan bizim dostumuzdur, komşumuzla barış içinde yaşayalım' dedi. Adam Hindu, Ebu Hişam, Müslüman olan benim! Kendimden utandım. Kıyasıya utandım. İçimde bir şey koptu. Artık Şiilerle savaşmayacağım.

Yerinden doğruldu, “Allah'ın selamı hepimizin üzerine olsun” deyip gitti. Şimdi fitneden uzakta bir yerde çobanlık yapıyormuş. Allah selamet versin.

HAKAN ALBAYRAK - Yenişafak
 
Üst