Kelime Analizi 190: Ganimet, İğtinam, Ganem

kenz-i mahfi

Sorumlu
GANİMET (Arapça) (غنىمة)

Kelime manası olarak savaşta düşmandan zorla ele geçirilen mal, bir rastlantı sonucu ele geçen kazanç veya imkan, yağma sonrasında elde kalan mal, çalıntı gibi manalara gelmektedir.

Gayr-i müslimlerden savaş yoluyla elde edilen her türlü mal ve esirleri ifade eden bir terimdir.


Kelime kökü olarak Arapça "ğanime" kelimesinden gelmektedir. Bu kelime "ganimet olarak ele geçirmek, kazanmak, yağmalamak, ihsan etmek, lutfetmek, gamimet olarak vermek" manalarına gelmektedir.

Ganimet kelimesinin çoğulu "ganâim" kelimesidir. Sözlükte "bir şeyi zorluk çekmeden elde etmek" demektir. İslam hukukunda, "müslümanların savaş yoluyla gayr-i müslimlerden ele geçirdikleri esirler ve her türlü mal" olarak tanımlanmakla birlikte ganimeti savaşta düşman askerlerinden elde edilen menkul mallara hasreden veya kısmen farklı düşünenler de olmuştur.

Zekat ile ganimetin farkı ise, zekat müslümanlardan mallarını arıtmak için alınır, ganimet ise gayr-i müslimlerden savaşla elde edilir. Zekatın harcama kalemleri Tevbe Süresi'nin 60.ayetinde belirtilmişken ganimetten devletin payına düşen kısmın harcama şekil ve şartları devlet başkanı ve hukukçuların içtihadına bırakılmıştır. Zekat mükellefleri tarafından da ferdî olarak dağıtılabilirken, ganimeti ancak devlet başkanı veya onun yetki verdiği kişi dağıtır.

"Ğanime" kelimesinden türetilen "iğtinam" kelimesi "ganimet olarak almak, ele geçirmek, eline fırsat geçmek" manasındadır.

Ganimet kelimesi müslümanların savaş yoluyla gayri müslimlerden ele geçirdikleri esirler ve her türlü malı ifade etmektedir.

GANEM (Arapça) (غنم)

Kelime manası olarak “koyun” demektir. “Ganem” kelimesi “davar” manasında da kullanılmaktadır.

Ganimet kelimesinin kökü olan "ğanime" kelimesinden bir cins isim olarak "koyun" manasına gelen "ğanem" kelimesi türetilmiştir. "Kuzu" için "harûf" kelimesi kullanılmaktadır.

Osmanlı devletinde küçükbaş hayvanlardan alınan vergiye "ağnam" denilmiştir. Osmanlı kayıtlarında "resm-i ganem" veya "adet-i ağnam" olarak geçmektedir. Bu vergi genellikle koyun yavruladıktan sonra nisan veya mayıs aylarında alınır, kuzulu koyun kuzusu ile beraber hesaplanırdı. Vergi miktarı üç koyundan 1 akça iken daha sonra iki koyundan 1 akçe alınması şeklinde olmuş fakat bölgelere göre değişiklik göstermiştir. 17.ve 18.yüzyıllarda ağnam vergisi hazinenin önemli bir gelir kaynağı olmuştur. 1962 yılında bu vergi tamamen kaldırılmıştır.

"Ganimet" kelimesi Kur'an-ı Kerim'de tekil olarak 2 defa, çoğul şeklinde "meğânim" kelimesi olarak 4 defa olmak üzere toplam 6 defa zikredilmiştir. "Koyun" veya "davar" manasına gelen "ğanem" kelimesi ise 3 defa zikredilmiştir. Aslında "ğanem" kelimesi erkek ve dişi koyun ile keçiyi içine almaktadır. Zira hadis-i şeriflerde bu manada zikredilmektedir.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Risale-i Nur Külliyatı’nda “ganimet” kelimesi toplam 20 defa zikredilmiştir. Bunlar;
1.Dehanın nazarında, zemindeki nimetler sahibsiz ganimettir. (Sözler, sayfa 714)
2.Bir kal’ayı fetheden bir bölüğün çavuşuna bütün şerefi ve bütün ganimeti vermek nasıl zulümdür, bir hatadır; öyle de şahs-ı manevinizin kuvvetiyle ve kalemleriniz ile hasıl olan fütuhattaki inayatı benim gibi bir biçareye veremezsiniz. (Mektubat, sayfa 372) (Aynı ibare Barla Lahikasında, Sikke Tasdik-i Gaybi’de ve Tarihçe Hayatı kitabında da geçmektedir.)
3.Evet bir kal’ayı fetheden bir taburun ganimetini ve muzafferiyet ve şerefini, binbaşısı alamaz. (Lem’alar, sayfa 134)
4...binnetice, bu haller tedavi edilmemiş, bu halleri gören ehl-i dalalet, ehl-i İslâmın bu ihtilafat ve tefrikasını ganimet bilmiş, desiselerle âlem-i İslâma hücum etmişler, zavallı ehl-i İslâmı pek müdhiş bir esaret altına almışlar, mahvetmek için çalışmışlar. (Lem’alar, sayfa 398)
5.Nasılki ordunun ganimeti, malları, erzakları bir kumandana verilse zulümdür, dehşetli bir haksızlıktır. Evet nasıl o insafsız, o çok kusurlu adamı sevmemekle beni ittiham etti, adeta vatan haini yaptı. Ben de onu, orduyu sevmemekle ittiham ediyorum. Çünki bütün şerefi ve manevi ganimeti o dostuna verip, orduyu şerefsiz bırakıyor. (Şualar, sayfa 360)
6.Halbuki hakikaten ve kaideten, bir cemaatin hareketiyle vücuda gelen müspet mehasin ve şeref ve ganimet o cemaate taksim edilir ve efradına verilir. Ve seyyiat ve tahribat ve zayiat ise, reisinin tedbirsizliğine ve kusurlarına verilir. Mesela: Bir tabur bir kal’ayı fethetse, ganimet ve şeref süngülerine aittir. (Şualar, sayfa 594)
7.İkinci cihet, nimeti görür görmez nazarı ona hasrederek, o nimeti ganimet telakki ederek minnetsiz yer. (Mesnevi-i Nuriye, sayfa 70)
8.Evet, bir kal’ayı fetheden bir taburun ganimetini binbaşısı alamaz. (Mesnevi-i Nuriye, sayfa 175)
9.Biz muhtaçlar fırsatı ganimet bilmeli, cevherleri almalı; kalbimize, dimağımıza nakşetmek, dâreynde medar-ı saadetimiz olacak olan bu Nurlara alâ kadr’it-tâka neşre çalışarak muhafazasını kuvvetleştirmeliyiz. (Barla Lahikası, sayfa 60)
10....fırsatı ganimet bilerek, zulümattan nura mazhar olmak lüzumunu his ve intikal ettim. (Barla Lahikası, sayfa 375)
11.Elbette bu keyfiyet bana hacc-ı ekber, râh-ı saadet, ömr-ü ebed, tay-ı devlet, enfal-i ganimet sebebi olunca, sürurumdan ne kadar kabarsam ve siz halaskâr ve hekim-i derdime ne kadar teşekkür ve izhar-ı mahmidet eylesem hakkım olmaz mı? (Barla Lahikası, sayfa 376)
12.Cihad-ı dinîde olsa, kâfirlerin çoluk-çocuklarının vaziyetleri aynıdır. Ganimet olabilir; Müslümanlar, onları kendi mülküne dâhil edebilir. (Emirdağ Lahikası, sayfa 39) (Aynı bahis Tarihçe Hayatı kitabında da geçmektedir.)
13. Evet -mahkemede ispat ettiğim gibi- “Şerefler, müspet hayırlar, maddî-manevî ganimetler orduya, cemaate verilir, tevzî edilir; kusurlar, menfî icraatlar başa, reise verilir... (Emirdağ Lahikası, sayfa 284)
14...çünkü düşmanın malı, çoluk-çocuğu ganimet hükmüne geçer. (Emirdağ Lahikası II, sayfa 242)
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Risale-i Nurda “koyun” manasına gelen “ganem” kelimesi geçmemektedir.

“İğtinam” kelimesi Risale-i Nur’da toplam 3 defa geçmektedir. Bunların hepsi Barla Lahikası’nda geçmekte olup, 2 tanesi Hulusi Bey’in takip eden 2 mektubunda, diğeri ise Sabri Efendi’nin mektubunda geçmektedir. Bunlar;
1.Fakat ne çare ki; iğtinam edebildiğim kısacak vakitlerde zihnimi safileştirip Nurların karşısına, dolayısıyla Kur’an’ın mu’cizeleri mecmuasına ve aziz, muhterem üstadımız medresesine ve ol Seyyidü’l-Kevneyn Peygamberimiz Efendimiz (ASM) Hazretlerinin ravza-i saadetlerine ve nihayet Rabb’ül-Âlemîn Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin huzur-u lâmekânîsine çıkıyorum. (Barla Lahikası, sayfa 35)
2.Dünyevî işlerden tahlih-i nefis ile iğtinam edebildiğim vakitlerde, o mübarek nurlu pencerelere koşuyorum. (Barla Lahikası, sayfa 36)
3.Şu iki geceden iğtinam edebildiğim vakitlerde, Yirmidokuzuncu Mektub’un Birinci kısmını istinsah ederek, kendi nüshamı Ali Efendi’ye ve aslını Zat-ı Üstadanelerine iade ve takdim ediyorum. (Barla Lahikası, sayfa 82)
 
Üst