ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎﻫَﺎ ﺭُﺟُﻮﻣًﺎ ﻟِﻠﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ
"Şeytanlar için o kandilleri birer taş yaptık." Mülk Süresi, 67:5.)
İ'lem Eyyühel-Aziz! (Ey aziz bil)
Şu âyet-i kerimenin yüksek semasına çıkıp sırrını fehmetmek için yedi basamaklı bir merdiven kuruyoruz.
Âyet-i kerime: Hürmete lâyık şerefli âyet.
Fehmetmek: Anlamak.
Birinci Basamak:
Semavatın, melaike ile tesmiye edilen münasib sâkinleri vardır. Çünki küre-i arzın semaya nisbeten küçüklüğü ve hakaretiyle beraber zevilhayat ile dolu olması, semavatın o müzeyyen burçları zevil-idrak ile dolu olmasını tasrih ediyor. Ve keza semavatın bu kadar zînetlerle tezyin edilmesi, behemehal zevil-idrakin takdir ve istihsan ile nazar-ı hayretlerini celbetmek içindir. Çünki hüsn-ü zînet, âşıkların celbi içindir. Yemek ve taam da aç olanlara yapılır. Maahâza ins ve cin o vazifeyi îfaya kâfi değillerdir. Ancak gayr-ı mahdud oraya münasib melaike ve ruhanîler o vazifeyi îfa edebilir.
Semavat: Gökler.
Tesmiye: İsimlendirme, isim verme, adlandırma.
Küre-i arz: Yerküre, dünya.
Zevilhayat: Hayat sahipleri, canlılar.
Müzeyyen: Süslü, süslenmiş.
Zevil-idrak: İdrak sahipleri, anlayış sahipleri.
Tasrih: Açıklama, belirtme, açıkça anlatma.
Tezyin: Süsleme, bezemek.
Behemehal: Her halde, mutlaka.
İstihsan: Beğenme, güzel bulma.
Nazar-ı hayretlerini: Hayretli bakışlarını, hayret eder şekilde bakışlarını.
Hüsn-ü zînet: Süs güzelliği, güzel süs.
Maahâza: Bununla beraber, bununla birlikte.
Gayr-ı mahdud: Sınırsız, sonsuz, sayısız.
İkinci basamak:
Arzın semavatla alâkası, muamelesi olup aralarında çok büyük irtibat vardır. Evet arza gelen ziya, hararet, bereket vesaire, semavattan geliyor. Arzdan da semaya dualar, ibadetler, ruhlar gidiyor. Demek aralarında cereyan eden ticarî muameleden anlaşılıyor ki; arzın sâkinleri için semaya çıkmaya bir yol vardır ki, enbiya, evliya, ervah cesedlerinden tecerrüd ile semavata uruc ederler.
Ziya: Işık.
Sema: Gök, gökyüzü.
Enbiya: Peygamberler.
Ervah: Ruhlar.
Tecerrüd: Sıyrılmak, kurtulmak, ayrılmak.
Uruc: Yükselme, yükseliş, yukarı çıkma.
Üçüncü basamak:
Semavatta devam ile cereyan eden sükûn, sükût, nizam, intizam, ıttıraddan hissedildiğine nazaran, semavat ehli, arz sâkinleri gibi değildirler. Evet arzda bulunan nifak, şikak, ihtilaf, ezdadın içtimaı, hayır ve şerrin ihtilatı gibi şeyler, semavatta yoktur. Bu sayede semavatta nizam ve intizamı bozacak bir hal yoktur. Sâkinleri verilen emirlere kemal-i itaatle imtisal ediyorlar.
Sükûn: Sakinlik, durgunluk.
Sükût: Sessiz, suskun, susma.
Ittırad: İntizamlı, tertipli ve düzenli. Sıra ile birbirini izleyen.
Şikak: İkilik, ayrılık.
Ezdad: Zıtlar, birbirine ters düşenler.
İhtilat: Karışmak, karışıp görüşmek.
Kemal-i itaat: Mükemmmel ve eksiksiz şekilde itaat (uyma).
Dördüncü basamak:
Cenab-ı Hakk'ın iktizaları, hükümleri mütegayir bazı esmaları vardır. Meselâ: Bedir gibi bazı gazâlarda Ashab-ı Kiram'a yardım etmek üzere küffar ile muharebe etmek için melaikenin semadan inzalini iktiza eden ismi, melaike ile şeyatîn -yani semavî olan ahyar ile arzî eşrar- arasında muharebenin vukuunu istib'ad değil, iktiza eder. Evet Cenab-ı Hak melaikeye bildirmeksizin şeytanları def' veya ihlâk edebilir. Fakat satvet ve haşmetinin iktizası üzerine bu kabîl mücazatın müstehaklarına ilân ve teşhiri, azametine lâyıktır.
Mütegayir: Birbirine zıt olan.
Esma: İsimler.
Bedir: Dolunay. *Mekke ile Medine arasında, Hz.Peygamberin (asm) 320kişik müslüman ordusu ile 1000 kişilik inkârcı Ebu Cehil kumandasındaki Kureyş ordusuna karşı ilk ve en mühim islâm muzafferiyetinin gerçekleştiği mübarek bir yer.
Gazâ: Din uğrunda yapılan mücadele ve savaş.
Ashab-ı Kiram: Peygamberimizi (cc) görüp iman etmiş ilk müslümanlar.
Küffar: Kafirler, inkarcılar.
İnzal: İndirme.
Ahyar: Hayırlılar, iyilik sevenler.
Eşrar: Şerliler, kötüler, kötülük yapanlar.
İhlâk: Helak etme, yok etme.
Satvet: Ezici kuvvet.
Mücazat: Ceza, suç karşılığı.
ﻭَﺟَﻌَﻠْﻨَﺎﻫَﺎ ﺭُﺟُﻮﻣًﺎ ﻟِﻠﺸَّﻴَﺎﻃِﻴﻦِ
"Şeytanlar için o kandilleri birer taş yaptık." Mülk Süresi, 67:5.)
İ'lem Eyyühel-Aziz! (Ey aziz bil)
Şu âyet-i kerimenin yüksek semasına çıkıp sırrını fehmetmek için yedi basamaklı bir merdiven kuruyoruz.
Âyet-i kerime: Hürmete lâyık şerefli âyet.
Fehmetmek: Anlamak.
Birinci Basamak:
Semavatın, melaike ile tesmiye edilen münasib sâkinleri vardır. Çünki küre-i arzın semaya nisbeten küçüklüğü ve hakaretiyle beraber zevilhayat ile dolu olması, semavatın o müzeyyen burçları zevil-idrak ile dolu olmasını tasrih ediyor. Ve keza semavatın bu kadar zînetlerle tezyin edilmesi, behemehal zevil-idrakin takdir ve istihsan ile nazar-ı hayretlerini celbetmek içindir. Çünki hüsn-ü zînet, âşıkların celbi içindir. Yemek ve taam da aç olanlara yapılır. Maahâza ins ve cin o vazifeyi îfaya kâfi değillerdir. Ancak gayr-ı mahdud oraya münasib melaike ve ruhanîler o vazifeyi îfa edebilir.
Semavat: Gökler.
Tesmiye: İsimlendirme, isim verme, adlandırma.
Küre-i arz: Yerküre, dünya.
Zevilhayat: Hayat sahipleri, canlılar.
Müzeyyen: Süslü, süslenmiş.
Zevil-idrak: İdrak sahipleri, anlayış sahipleri.
Tasrih: Açıklama, belirtme, açıkça anlatma.
Tezyin: Süsleme, bezemek.
Behemehal: Her halde, mutlaka.
İstihsan: Beğenme, güzel bulma.
Nazar-ı hayretlerini: Hayretli bakışlarını, hayret eder şekilde bakışlarını.
Hüsn-ü zînet: Süs güzelliği, güzel süs.
Maahâza: Bununla beraber, bununla birlikte.
Gayr-ı mahdud: Sınırsız, sonsuz, sayısız.
İkinci basamak:
Arzın semavatla alâkası, muamelesi olup aralarında çok büyük irtibat vardır. Evet arza gelen ziya, hararet, bereket vesaire, semavattan geliyor. Arzdan da semaya dualar, ibadetler, ruhlar gidiyor. Demek aralarında cereyan eden ticarî muameleden anlaşılıyor ki; arzın sâkinleri için semaya çıkmaya bir yol vardır ki, enbiya, evliya, ervah cesedlerinden tecerrüd ile semavata uruc ederler.
Ziya: Işık.
Sema: Gök, gökyüzü.
Enbiya: Peygamberler.
Ervah: Ruhlar.
Tecerrüd: Sıyrılmak, kurtulmak, ayrılmak.
Uruc: Yükselme, yükseliş, yukarı çıkma.
Üçüncü basamak:
Semavatta devam ile cereyan eden sükûn, sükût, nizam, intizam, ıttıraddan hissedildiğine nazaran, semavat ehli, arz sâkinleri gibi değildirler. Evet arzda bulunan nifak, şikak, ihtilaf, ezdadın içtimaı, hayır ve şerrin ihtilatı gibi şeyler, semavatta yoktur. Bu sayede semavatta nizam ve intizamı bozacak bir hal yoktur. Sâkinleri verilen emirlere kemal-i itaatle imtisal ediyorlar.
Sükûn: Sakinlik, durgunluk.
Sükût: Sessiz, suskun, susma.
Ittırad: İntizamlı, tertipli ve düzenli. Sıra ile birbirini izleyen.
Şikak: İkilik, ayrılık.
Ezdad: Zıtlar, birbirine ters düşenler.
İhtilat: Karışmak, karışıp görüşmek.
Kemal-i itaat: Mükemmmel ve eksiksiz şekilde itaat (uyma).
Dördüncü basamak:
Cenab-ı Hakk'ın iktizaları, hükümleri mütegayir bazı esmaları vardır. Meselâ: Bedir gibi bazı gazâlarda Ashab-ı Kiram'a yardım etmek üzere küffar ile muharebe etmek için melaikenin semadan inzalini iktiza eden ismi, melaike ile şeyatîn -yani semavî olan ahyar ile arzî eşrar- arasında muharebenin vukuunu istib'ad değil, iktiza eder. Evet Cenab-ı Hak melaikeye bildirmeksizin şeytanları def' veya ihlâk edebilir. Fakat satvet ve haşmetinin iktizası üzerine bu kabîl mücazatın müstehaklarına ilân ve teşhiri, azametine lâyıktır.
Mütegayir: Birbirine zıt olan.
Esma: İsimler.
Bedir: Dolunay. *Mekke ile Medine arasında, Hz.Peygamberin (asm) 320kişik müslüman ordusu ile 1000 kişilik inkârcı Ebu Cehil kumandasındaki Kureyş ordusuna karşı ilk ve en mühim islâm muzafferiyetinin gerçekleştiği mübarek bir yer.
Gazâ: Din uğrunda yapılan mücadele ve savaş.
Ashab-ı Kiram: Peygamberimizi (cc) görüp iman etmiş ilk müslümanlar.
Küffar: Kafirler, inkarcılar.
İnzal: İndirme.
Ahyar: Hayırlılar, iyilik sevenler.
Eşrar: Şerliler, kötüler, kötülük yapanlar.
İhlâk: Helak etme, yok etme.
Satvet: Ezici kuvvet.
Mücazat: Ceza, suç karşılığı.