ABDULLAH4
Forum Yöneticisi
Zikrullâh
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“…Allâh’ı zikretmek; elbette en büyük (ibâdet)’tir…” (Ankebût, 45)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Allâh’ı zikreden kimseyle zikretmeyenin misâli, diri ile ölü gibidir.” (Buhârî, Deavât, 66)
Allâh Rasûlü (sav), her an zikrullâh ve murâkabe hâlinde bulunmanın lüzûmu hakkında şöyle buyurmuştur:
“Allâh’ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allâh’ı unutarak yapılan çok konuşmalar kalbi katılaştırır. Allâh’tan en uzak olan kimse ise kalbi katı olandır.” (Tirmizî, Zühd, 62/2411)
Mü’min gönüllerin gaflet katılığından kurtulup ilâhî rızâya nâil olabilecek hassâsiyete ulaşmalarının yolu, “zikr-i dâimî”den geçmektedir. Bu da bir müddet veya bir dönem değil; bir ömür boyu, her nefes alıp verişte zikrullâh şuurunu taşımakla mümkündür ki, ancak bu sâyede mânevî uyanıklık hâsıl olur.
Nitekim Hazret-i Âişe vâlidemiz şöyle demiştir:
“Rasûlullâh (sav) her ânında Allâh Teâlâ’yı zikir hâlindeydi.” (Müslim, Hayz, 117)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Muahhir: İstediğini geride bırakan, arkaya koyan, hikmeti gereği tehir edilmesi gerekenleri erteleyen demektir.
Kısa Günün Kârı
Kulluk vazîfeleri içindeki husûsî ehemmiyeti sebebiyle, zikir kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de iki yüz elliden ziyâde yerde geçmektedir. Zîrâ Cenâb-ı Hakk’a hakîkî mânâda kulluk yapabilmek ve bu sûretle mârifetullâha ulaşmak, zikrin kalbde kazandığı mevkî ve hissedilişindeki derinlik nisbetinde gerçekleşir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“…Allâh’ı zikretmek; elbette en büyük (ibâdet)’tir…” (Ankebût, 45)
Rasûlullah (sav) buyurdular:
“Allâh’ı zikreden kimseyle zikretmeyenin misâli, diri ile ölü gibidir.” (Buhârî, Deavât, 66)
Allâh Rasûlü (sav), her an zikrullâh ve murâkabe hâlinde bulunmanın lüzûmu hakkında şöyle buyurmuştur:
“Allâh’ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allâh’ı unutarak yapılan çok konuşmalar kalbi katılaştırır. Allâh’tan en uzak olan kimse ise kalbi katı olandır.” (Tirmizî, Zühd, 62/2411)
Mü’min gönüllerin gaflet katılığından kurtulup ilâhî rızâya nâil olabilecek hassâsiyete ulaşmalarının yolu, “zikr-i dâimî”den geçmektedir. Bu da bir müddet veya bir dönem değil; bir ömür boyu, her nefes alıp verişte zikrullâh şuurunu taşımakla mümkündür ki, ancak bu sâyede mânevî uyanıklık hâsıl olur.
Nitekim Hazret-i Âişe vâlidemiz şöyle demiştir:
“Rasûlullâh (sav) her ânında Allâh Teâlâ’yı zikir hâlindeydi.” (Müslim, Hayz, 117)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Muahhir: İstediğini geride bırakan, arkaya koyan, hikmeti gereği tehir edilmesi gerekenleri erteleyen demektir.
Kısa Günün Kârı
Kulluk vazîfeleri içindeki husûsî ehemmiyeti sebebiyle, zikir kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de iki yüz elliden ziyâde yerde geçmektedir. Zîrâ Cenâb-ı Hakk’a hakîkî mânâda kulluk yapabilmek ve bu sûretle mârifetullâha ulaşmak, zikrin kalbde kazandığı mevkî ve hissedilişindeki derinlik nisbetinde gerçekleşir.