Mevlit kandilini kutlamak...

ebrar172

Well-known member
Bazı kimseler, Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin doğum yıldönümünün kutlanmasını kötü bir bid'at olarak görüyor ve bu kutlamayı yapanları kınıyor.

Bu kötüleme ve kınamalar yersizdir. Çünkü Ebû Şâme el-Makdisî, Şemseddin İbnül-Cezerî, İbn Hacer el-Askalânî, İbn Hacer el-Heytemî, Şemseddin es-Sehâvî, Celâleddin es-Süyûtî, Şihâbüddin el-Kastalânî gibi büyük din âlimleri ve daha nice ulema ve fukaha, bu kutlama ile ilgili, ilk devirlerde olmasa bile ALLAH'ın alemlere rahmet olarak gönderdiği Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin dünyaya gelmesi sebebiyle sevinmenin, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin doğumunu kutlanmanın, doğum günü münasebetiyle fakir ve muhtaçlara yardımda bulunup ibadet etmenin, Kur'ân-ı Kerim ve Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimize olan sevgiyle ilgili şiirler okumanın, temiz ve güzel elbiseler giyerek sevinç gösterisinde bulunmanın ve yoksullara yardım etmenin güzel bir yenilik olarak, birer güzel amel olduğunu belirtmişler ve güzel görmüşlerdir.

Dolayısıyla mevlid kutlamalarının bir bid'at-ı hasene sayılması, halk arasında görülen ve dinen hoş karşılanmayan davranışların ise bundan ayrı düşünülerek önlenmesi gerektiğini beyan etmişlerdir.

Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimiz, hayatta iken ne kendi doğum günü, ne de herhangi bir yakınının doğum günü için özel bir kutlama töreni yapmadığı gibi böyle bir şey yapılması hususunda herhangi bir istek ve emri de olmamıştır. Çünkü O'nun esas görevi, şahısları değil, dinin ilkelerini tanıtmaktı, vahiy tebliğ etmekti. Ancak Ebû Katade (R.A.)'den rivayete göre, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimize pazartesi günü oruç tutmanın fazileti sorulduğunda:

"
Bu, benim doğduğum ve ben peygamber olarak gönderildiğim gündür" (Müslim, Sıyâm: 197; Ebû Dâvûd, Savm: 54; Ahmed b. Hanbel, 5/29, 299) buyurarak bir bakıma bu güne önem atfetmiştir.

Ayrıca bu gecede, Ashabı Kiram, bir yere toplanıp, Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimizin doğum öncesi ve sonrası mucizelerini okurlar, anlatırlardı. Bunun için dünyanın her tarafındaki Müslümanlar, her sene, bu geceyi, mevlid kandili olarak kutlayarak, her yerde "
Mevlid kasideleri" okunarak Resûlullah (S.A.V.) efendimiz hatırlatılmaktadır.

Sonuç olarak; Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize sevgi ve bağlılığın bir göstergesi olması yanında çeşitli ibadet ve hayırlara vesile olması bakımından da mevlit kutlamalarının dinî yönden meşru bir davranış olduğu söylenmelidir. Bununla birlikte kutlamalar sırasında İslâm'ın ruhuna ve Şeriat-ı Ahmediyye'ye aykırı haller ve şeyler, gayrimeşru tutum ve davranışlar olmamalıdır. Meselâ:

1- Kadın erkek karışık olarak Mevlid kutlaması yapılmamalıdır.

2- Kur'ân-ı Kerim kıraati ve Mevlid kasideleri birtakım cerrarlar tarafından tarifeye bağlı şekilde ücretle okunmamalıdır.

Bid'at, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz zamanında olmayan "dinî" mahiyetli bir hususun sonradan dine sokuşturulması, dinden sayılması olarak tarif edilir. Mevlid okuma ve okutmanın bid'at olarak nitelendirilebilmesi için ona, "Ölünün kırkıncı gününde veya sene-i devriyesinde mevlid okutmak gereklidir" demek gibi dinî bir gereklilik veya ibadet şeklinde bir muhteva yüklenmesi gerekir.

Mevlid okumanın gerekli, vâcip veya mendup olduğu iddia edilmediğine, en fazla bunun hoş ve güzel bir gelenek olduğu bilinip kabul edildiğine göre bunun bid'at olarak değerlendirilip, insanların kafasına kuşku sokmak son derece yanlıştır.

Bir kere şu noktanın altını kalın bir şekilde çizelim: Öyle bid'atlar vardır ki, yaşatılması, riayet edilmesi dinî bakımdan zarurettir! Onlara "bid'at" denmesi sadece kelimenin sözlük anlamında kullanılmasından ibarettir. Toplumu aslî değerlerinden soyutlamak için bütün küresel mekanizmaların devrede bulunduğu böyle bir dönemde Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizi her vesileyle anmak ve anlatmak farz iken, Mevlit Kandili gibi toplumsal hafızamızda derin bir yeri bulunan nirengi noktalarını ihmal etmek neyle izah edilebilir?

Bilindiği gibi zamanımızda dehşetli bir dinden uzaklaşma, irtidat cereyanı vardır. Mevlid törenleri halkı ve gençliği Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize ve dine yaklaştırmak için güzel bir vesiledir. Yeter ki, Mevlid bezirgânlığa âlet edilmesin, ruhsuz ve basmakalıp bir şekilde kutlanmasın, törene katılanlar coşturulsun, heyecanlandırılsın, gönüller harekete geçirilsin.

"
Mevlid okunacağına hatim okunsa, Kur'an-ı Kerim'den bir bölüm okunsa daha sevap ve daha faziletli olmaz mı?" şeklindeki bir itiraz da yersizdir. Kur'an-ı Kerim okumak, namaz kılmak daha sevap ve faziletli bir davranıştır ama burada mesele sadece sevap meselesi değildir. Mevlid, toplumsal bir coşkunun, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sevgisinin ve ona bağlılığın üst düzeyde edebî ve estetik olarak hissedilmesi, yaşanması ve dışa vurulması demektir. Kur'an-ı Kerim okumakla mevlid okumayı birbiriyle mukayese etmek veya birini diğerine alternatif göstermek yerine ikisini ayrı ayrı ve her birini kendi yeri ve amacı doğrultusunda değerlendirmek ve yaşatmak daha doğru olur.

Burada hatırlanması ve hatırlatılması gereken önemli bir husus vardır; o da, mevlid gibi dinî eğitim ve coşkuyu içeren sosyal ve geleneksel törelerin aslî ibadetlerin yerine geçmediği, bu tür sosyal ödevlerin kişileri, üzerlerine bizzat gerekli olan namaz, oruç, Kur'an okuma, infak ve yardım gibi dinî yükümlülüklerden muaf tutmadığı hususudur. Ancak günümüzde, özellikle de toplumumuzun dinî konularda sağlıklı ve doğru şekilde bilgilendirilmemiş kesimlerinde mevlid, türbe ziyareti, Kur'an-ı Kerim okutma, mübarek gün ve gecelerde dinî törenlere katılma gibi daha çok şekille ilgili dindarlığın hayli rağbet gördüğü ve bunun giderek dinî vecîbelerin yerini aldığı da üzülerek müşahede edilen bir gerçektir. Halbuki bütün bunlar, özde yakalanan ve yaşatılan dindarlığı ve gerçek dinî vecîbeleri güzelleştiren ve kolaylaştıran tâli ve şeklî katkılar olarak tanınmalı ve bilinmelidir.

Yazar: Mehmet Talu HocaEfendi
Kaynak: İtibar-Haber
 
Üst