Cenâb-ı Hakkın marziyâtını kelâmından anlamakta Sahabelere yetişilmez.

Sergerdan

Well-known member

İçtihadda, yani istinbât-ı ahkâmda, yani Cenâb-ı Hakkın marziyâtını kelâmından anlamakta Sahabelere yetişilmez.

Çünkü, o zamandaki o büyük inkılâb-ı İlâhî, marziyât-ı Rabbâniyeyi ve ahkâm-ı İlâhiyeyi anlamak üzere dönerdi; bütün ezhân istinbât-ı ahkâma müteveccih idi, bütün kalbler "Rabbimizin bizden istediği nedir?" diye merak ederdi. Ahvâl-i zaman, bu hali işmâm ve ihsâs edecek bir tarzda cereyan ediyordu; muhâverât bu mânâları tazammun ederek vuku' buluyordu.

İşte, bunun için her şey ve her hal ve muhâvereler ve sohbetler ve hikâyeler, bütün o mânâları bir derece ders verecek bir tarzda cereyan ettiğinden, Sahabenin istidadını tekmil ve fikirlerini tenvir ettiğinden, içtihad ve istinbâtta istidadı kibrit derecesinde nurlanmaya hazır olduğundan, bir günde veya bir ayda kazandığı mertebe-i istinbât ve içtihadı o Sahabenin derece-i zekâvetinde ve istidadında olan bir adam, şu zamanda on senede, belki yüz senede kazanmayacaktır.

Çünkü, şimdi saadet-i ebediyeye bedel, saadet-i dünyeviye medâr-ı nazardır. Beşerin nazar-ı dikkati, başka maksadlara müteveccihtir.

Tevekkülsüzlük içinde derd-i maîşet, ruha sersemlik ve felsefe-i tabiiye ve maddiye akla körlük verdiğinden, beşerin muhît-i içtimâîsi o şahsın zihnine ve istidadına içtihad hususunda kuvvet vermediği gibi, teşettüt veriyor, dağıtıyor. Yirmi Yedinci Sözün içtihad bahsinde, Süfyân ibn-i Uyeyne ile onun zekâveti derecesinde birinin muvâzenesinde ispat etmişiz ki, Süfyân'ın on senede kazandığını öteki yüz senede kazanamıyor.




İSTİNBÂT-I AHKÂM : Müçtehid veya büyük bir âlimin gizli bir mânâları veya hükümleri içtihadı ile meydana çıkarması.

MÜTEVECCİH : Yönelmiş, dönmüş, bir yere doğru yola çıkan.

MARZİYÂT : Râzı olunacak şeyler, arzular, istekler; Allah`ın rızâsına dâir olan.

EZHÂN : Zihinler.

MUHAVERÂT : Konuşmalar, haberleşmeler.
 
Üst