kenz-i mahfi
Sorumlu
HAŞİYE: Sahife kenarına veya altına yazılan izah. Bir kitabın izah ve şerhini yapan yazı, Kenar, pervaz.
Haşiye yazmaya "tahşiye",
tahşiye yazan kişiye "muhaşşi" ve
haşiyeli eserlere de "muhaşşa" denilmektedir.
Bir metnin altına, metnin herhangi bir noktasıyla ilgili olarak yazılan açıklamadır. Günümüzde bu kelime unutulmaya yüz tutmuştur. Günlük dilde "dipnot" veya "not" olarak bilinen kelimedir.
"haşiye" kelimesi Arapça'da "kumaşın kenar süsü" manasına gelmektedir. "haşiye" manasına gelen "hamiş" kelimesi de kullanılmaktadır. Fakat "hamiş" daha çok metnin bittiği yerde konulmakla "haşiye"den ayrılmaktadır. Çünkü haşiye hem metnin kenarına ve sayfa altına ve metnin herhangi bir noktası için konulabilmektedir.
Osmanlı Devleti zamanında bir kitabın metniyle ilgili düşüncelerin, açıklayıcı notların sayfa kenarına veya altına yazılmasıyla hususan fıkıh, kelam ve tasavvuf dalındaki eserlerde yüzlerce mükemmel eser verilmiştir. Osmanlı Devleti'nin son zamanlarında kitap yazmak yerine yazılan kitaplara "haşiye" şeklinde notlar düşülmek veya ayrı bir "haşiye" eser yazmak şeklinde telifatta bulunulmuştur. Eskimiş bir eseri bu şekilde "haşiye" düşülmek suretiyle yeniden ihya etme yoluna gidilmiştir. "haşiye" yazmak hususunda en meşhurlardan birisi "Beydavi"dir.
Osmanlı Devleti zamanında müellifler kibarlıktan olacak ki "not" yerine Arapça "kumaşın kenar süsü" manasına gelen "haşiye" kelimesini yani "süs" kelimesini kullanmışlardır.
Hukuki Terim olarak "haşiye" kelimesi, "metnin herhangi bir noktasıyla ilgili olarak yazılan açıklama, dipnot" manasına gelmektedir.
"haşiye"ler sayfa sonlarına daha ince harf ile yazılmaktadır.
Yazma eserlerin saçaklı ve yaldızlı olan sayfalarına da "haşiye" denilmiştir. Osmanlı Devleti zamanında Kur'an-ı Kerim'lerin ilk iki sayfası diğer sayfalardan farklı olarak yaldızlı, Kur'an-ı Kerim dışındaki eserlerin ise birer sayfası yaldızlı, süslü ve haşiyeli olurdu. Bu gelenek halen devam etmekle Kur'an-ı Kerim'lerin ilk iki sayfası farklı yazılmaktadır.
Yeni nesil maalesef bu kelimeye yabancıdır. Ecdadımız ile aramıza nasıl bir uçurum konulduğu bu kelimeden de anlaşılmaktadır.
Haşiye yazmaya "tahşiye",
tahşiye yazan kişiye "muhaşşi" ve
haşiyeli eserlere de "muhaşşa" denilmektedir.
Bir metnin altına, metnin herhangi bir noktasıyla ilgili olarak yazılan açıklamadır. Günümüzde bu kelime unutulmaya yüz tutmuştur. Günlük dilde "dipnot" veya "not" olarak bilinen kelimedir.
"haşiye" kelimesi Arapça'da "kumaşın kenar süsü" manasına gelmektedir. "haşiye" manasına gelen "hamiş" kelimesi de kullanılmaktadır. Fakat "hamiş" daha çok metnin bittiği yerde konulmakla "haşiye"den ayrılmaktadır. Çünkü haşiye hem metnin kenarına ve sayfa altına ve metnin herhangi bir noktası için konulabilmektedir.
Osmanlı Devleti zamanında bir kitabın metniyle ilgili düşüncelerin, açıklayıcı notların sayfa kenarına veya altına yazılmasıyla hususan fıkıh, kelam ve tasavvuf dalındaki eserlerde yüzlerce mükemmel eser verilmiştir. Osmanlı Devleti'nin son zamanlarında kitap yazmak yerine yazılan kitaplara "haşiye" şeklinde notlar düşülmek veya ayrı bir "haşiye" eser yazmak şeklinde telifatta bulunulmuştur. Eskimiş bir eseri bu şekilde "haşiye" düşülmek suretiyle yeniden ihya etme yoluna gidilmiştir. "haşiye" yazmak hususunda en meşhurlardan birisi "Beydavi"dir.
Osmanlı Devleti zamanında müellifler kibarlıktan olacak ki "not" yerine Arapça "kumaşın kenar süsü" manasına gelen "haşiye" kelimesini yani "süs" kelimesini kullanmışlardır.
Hukuki Terim olarak "haşiye" kelimesi, "metnin herhangi bir noktasıyla ilgili olarak yazılan açıklama, dipnot" manasına gelmektedir.
"haşiye"ler sayfa sonlarına daha ince harf ile yazılmaktadır.
Yazma eserlerin saçaklı ve yaldızlı olan sayfalarına da "haşiye" denilmiştir. Osmanlı Devleti zamanında Kur'an-ı Kerim'lerin ilk iki sayfası diğer sayfalardan farklı olarak yaldızlı, Kur'an-ı Kerim dışındaki eserlerin ise birer sayfası yaldızlı, süslü ve haşiyeli olurdu. Bu gelenek halen devam etmekle Kur'an-ı Kerim'lerin ilk iki sayfası farklı yazılmaktadır.
Yeni nesil maalesef bu kelimeye yabancıdır. Ecdadımız ile aramıza nasıl bir uçurum konulduğu bu kelimeden de anlaşılmaktadır.