Bediüzzaman’ın elini öptüm
1952’lerde Isparta İmam Hatip’te okurken hocalarımız bizi sıraya sokar, Ulu Cami’ye getirirlerdi. Orada bir Nureddin Hoca vardı, hem güzel Kur’an okurdu, hem de kıvırcık saçı ve sakalı ile Namık Kemal’e benzerdi. Çok güzel de hutbe okurdu.
Bediüzzaman hazretleri de oraya Cuma’ya gelirdi. O zaman sıkı bir takipte değildi. Cumaları Ulu Cami’ye gelirdi. Hatta Ulu Caminin altında bir mahalle vardır, orada bir yerde kalırdı. O evin arka sokağında ben kaldım bir sene kadar, daha sonraları..
Biz o zaman küçüğüz tabii. Camiden çıktıktan sonra caminin önünde sıra olurdu herkes. Ben de o sıradaydım. Öyle bir elini öptüm yani..Zayıf, gür kaşlı, sarığı böyle yöresel sarık, beyaz bir sarık değil. Üzerindeki giysilerde yöresel idi. Çok kimseye elini öptürmezdi, çekerdi elini. Bir defa, küçük olduğumdan herhalde, öpebildim. Kendisini çok gördüm de, bir defa elini öpebildim.
Mehmed Zahid Efendiye Üstad Bediüzzaman’ın ziyareti
İki defa ziyaretine geldiğini Hocaefendi bana söylemişti. Mesele nasıl açılmıştı hatırlayamıyorum. Yalnız şunu söyledi Hocaefendi; “İki defa geldi, ziyaret etti ve şunu söyledi; “Ben Gümüşhanevi hazretlerinin Mecmuat-ül Ahzab’ını okuyorum. Beni sekiz defa zehirlediler, ama bu duaların sayesinde zehir bana tesir etmedi” dedi. Bunu ben bizzat Hocaefendi’den duydum.
Biz de Gümüşhanevi dergâhının adamıyız. Hocaefendi de oradan seçilmiş duaları okurdu sabah namazından sonra…