Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla

TUVRES

Member
Geri İleri Sûre Hakkında
Mekke’de inmiştir. 83 âyettir. Göklerde ve yerdeki tevhid delillerini ve Allah’ın nimetlerini gözler önüne serer. Öldükten sonra dirilişin delillerine dikkat çeker; kıyamet ve âhiret hadiselerini son derece canlı tasvirlerle anlatır. İman ve inkâr ehlinin durumlarını karşılaştırır. Geçmiş kavimlerden ibretler sunar. Kısacası, Yâsin Sûresi, bir bakıma Kur’ân’ın özeti gibidir. Nitekim hadis-i şerifte de “Herşeyin bir kalbi vardır; Kur’ân’ın kalbi de Yâsin’dir. Kim Yâsin’i okursa, Allah onun okuyuşuna, Kur’ân’ı on defa hatmetmiş gibi sevap yazar” buyurulmuştur. Onun faziletine dair bir başka hadis de şöyledir: “Yâsin Kur’ân’ın kalbidir. Allah’ın rızasını ve âhiret yurdunu isteyerek bu sûreyi okuyan hiç kimse yoktur ki Allah onu bağışlamasın.” Yine Yâsin Sûresi hakkında Peygamberimiz “Onu ölülerinize okuyun” buyurmuştur.
12.gif

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1. Yâ sin.(1)
(1) 2:1'in açıklamasına bakınız.
2. And olsun hikmetli Kur'ân'a:
3. Hiç kuşku yok ki, sen peygamberlerdensin.
4. Dosdoğru bir yol üzerindesin.
5. Bu Kur'ân ise herşeyin mutlak galibi ve sonsuz rahmet sahibi olan Allah tarafından indirilmiştir.
6. Tâ ki, ataları uyarılmadığı için haktan habersiz kalmış bir toplumu uyarasın.
7. Onların çoğu için Allah'ın sözü bir hak olmuştur; artık iman etmezler.(2)
(2) Allah'ın azap vaadini, inkârda diretmeleri yüzünden hak etmişlerdir.
8. Biz onların boyunlarına öyle boyunduruklar geçirdik ki, çenelerine dayanır da başları havaya dikili kalır.(3)
(3) İnkârları ve kibirleri yüzünden hakka boyun eğmez, etrafına bakınamaz, ıztırap içinde burunlarının dikine gitmekten başka çare bulamaz hale gelmişlerdir. Bir sonraki âyetin tasvirlerinde de onların bu körlük ve çaresizlik içindeki durumları vurgulanmaktadır.
9. Önlerine bir sed, arkalarına bir sed çekip onları öyle bir kuşattık ki, birşey görecek halleri yoktur.
10. Uyarsan da onlar için birdir, uyarmasan da; artık iman etmezler.
11. Sen ancak Kur'ân'a uyan(4) ve görmediği halde Rahmân'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte onu bağışlanma ile ve ardı arkası kesilmeyecek, pek değerli bir ödülle müjdele.
(4) Orijinal ifadesiyle, "zikre uyan." En meşhur anlamıyla "Kur'ân'a uyan" demek olur; bununla birlikte, öğüt alan, iyice düşünen, delile uyan gibi anlamları da vardır.
12. Ölüleri diriltecek olan Biziz. Onların yaptıkları işleri de, arkada bıraktıkları izleri de(5) yazarız. Biz herşeyi apaçık bir kitapta sayıp dökmüşüzdür.
(5) Onlardan geride kalan ve iyilik yahut kötülükleri devam ederek onlara sevap veya günah kazandırmaya devam eden işleri, kurumları, eserleri.
13. Onlara o şehir halkını misal ver ki, kendilerine elçiler gelmişti.(6)
(6) Kur'ân bu şehri belirtmemiş, sahih rivayetlerde de buna dair bir bilgi gelmemiştir. Bunun anlamı ise, kıssadan alınması gereken dersin böyle ayrıntılarla bir ilgisi olmadığından ibarettir. Anlatılan şehir, sözü edilen elçiler ve şehir halkı neresi ve kimler olursa olsun, her çağda ve her yerde bunların örnekleri yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Önemli olan, Kur'ân'ın anlattığı bu yaşayan örnekleri, ondan ders alan mü'minin kendi yaşadığı hayata uygulayabilmesi, ondan gerekli olan dersleri çıkarabilmesidir. Gereksiz ayrıntılar, zihnin böyle hayatî noktalar üzerinde yoğunlaşmasına ciddî bir engel teşkil ederler; bu bakımdan, Kur'ân'ın ve Hadisin gerekli görmediği şeyler üzerinde meraklarımızı odaklaştırmanın yararından değil, ancak zararından söz edilebilir.
14. Onlara Biz iki elçi göndermiştik. Onları yalanlayınca Biz de üçüncüsüyle onları destekledik. Üçü de "Biz size gönderilmiş elçileriz" dediler.
15. Onlar "Siz de bizim gibi birer beşersiniz," dediler. "Rahmân'ın birşey indirdiği yok; siz yalan söylüyorsunuz."
16. Elçiler "Rabbimiz biliyor ki," dediler. "biz size gönderilmiş elçileriz.
17. "Bize düşen açıkça tebliğ etmekten ibarettir."
18. Onlar "Biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık," dediler.(7) "Vazgeçmeyecek olursanız sizi taşlarız; bizden size acı bir azap dokunur."
(7) Toplumların içinde bulunduğu kötü durumların suçunu kendi kusurlarında aramak yerine dine ve din davetçilerine yüklemek gibi, insanlığın hiç de yabancı olmadığı bir çaba.
19. Elçiler dediler ki: "Sizin uğursuzluğunuz kendinizdendir. Yoksa size öğüt verilmesini mi uğursuzluk sayıyorsunuz? Aslında siz haddini aşmış bir toplumsunuz."
20. Derken şehrin uzak tarafından bir adam koşarak geldi.(8) "Ey kavmim," dedi. "Elçilere uyun.
(8) Seyyid Kutub'un deyimiyle, bu, hak olan bir çağrıya, sağduyulu bir insanın katılmasıdır. Mevkii ve nüfuz sahibi olmayan sade bir insan, nemelâzımcılığa kapılmamış, içinde harekete geçen imanının sesine uyarak şehrin bir ucundan kalkmış, diğer ucuna koşarak hakkın yardımına gelmiştir.
21. "Kendileri doğru yolda olan ve sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun.
22. "Bana ne oluyor ki, beni yoktan yaratana kulluk etmeyeyim? Sonunda siz de Ona döneceksiniz.
23. "Ben Ondan başka tanrı edinir miyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermeyi murad etse, onların aracılığı bana hiçbir yarar sağlamaz; hiçbiri beni kurtaramaz.
24. "O zaman ben apaçık bir aldanış içinde olurum.
25. "Ben sizin Rabbinize iman ettim; gelin beni dinleyin."
26. Ona "Cennete gir" dendi. O ise "Keşke," diyordu. "Kavmim bilseydi,
27. "Rabbimin beni bağışladığını ve ikramlarıyla ağırladığını."(9)
(9) Adamın şehit edildiği anlaşılıyor. Dikkat çekici olan, o halde iken bile, bir öfke ve intikam hissiyle değil, insanların derdine derman olmak için çabalayan yüksek ruhlu bir insanın duygularıyla böyle temennilerde bulunmuş olmasıdır.
28. Ondan sonra Biz Onun kavmine gökten ordu indirmedik; indirecek de değildik.(10)
(10) Onların helâki için bu kadarına da gerek yoktur.
29. Korkunç bir ses onlara yetti; sönüp gittiler.
30. Yazıklar olsun o kullara! Ne zaman kendilerine bir peygamber gelecek olsa onu alaya alırlardı.
31. Görmedi mi onlar, kendilerinden evvel nice nesilleri helâk etmişiz; gidenlerin de hiçbiri geri dönmüyor.
32. Sonunda onların hepsi huzurumuzda toplanacaktır.
33. Ölmüş yeryüzü de onlar için bir âyettir. Biz onu dirilttik ve ondan taneler çıkardık ki, yiyip duruyorlar.
34. Biz orada hurmalıklar ve üzüm bağları vücuda getirdik; orada pınarlar fışkırttık:
35. Hem onun ürününden, hem de elleriyle yaptıklarından(11) yesinler diye. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
(11) Ürünleri işleyerek elde ettikleri yiyeceklerden.
36. Her türlü kusurdan uzaktır o Allah ki, yerin bitirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmediklerinden ne varsa çiftler halinde yaratmıştır.(12)
(12) İnsanların çift olarak yaratılmış olması, âyetlerde zaman zaman hatırlatılan bir mucize ve bir İlâhî nimettir. Bitkilerin erkekli ve dişili olarak yaratılmasına da birçok âyette temas edilmiştir ki, bu, Kur'ân'ın indirildiği dönemde insanların sahip olmadığı bir bilgidir. (Bk. 13:3 ve açıklaması; 20:53; 22:5; 31:10; 35:11; 50:7.) Bu âyette ise daha da ötede bir haber verilmekte ve herşeyin çiftler halinde yaratıldığı bildirilmektedir. Gerçekten de, bugün, maddenin çiftler halinde yaratıldığını biliyoruz. Bir toz zerresinden yıldızlara kadar bildiğimiz ne varsa, hepsinin yapıtaşlarını teşkil eden atom parçacıkları ve onlardan daha aşağı seviyedeki parçacıklar, yaratılırken daima antimaddeleriyle birlikte çift olarak yaratılırlar.
37. Gece de onlar için bir âyettir. Gündüzü ondan soyduğumuzda, karanlıkta kalıverirler.(13)
(13) Kâinatta esas olan, gecedir. Göklerde ne kadar çok yıldız parlarsa parlasın, onların ışığını dağıtacak bir atmosfer bulunmayan yerde, bir "gündüz" kavramı düşünülemez. Ancak Dünyamızı ince bir kabuk gibi kaplayan atmosfer içinde gündüzden söz edebiliriz. Dünyanın kendi etrafındaki dönüşü sırasında, gün ışığı alan bölge, gezegenimizin etrafında ince bir beyaz kabuk şeklinde dolaşır. Dünya döner, beyazlık kayar, yerini karanlık alır. Sanki görünmez bir el, Dünyamızı çevirip durmakta ve onun üzerindeki beyaz kabuğu çevire çevire soymaktadır.
38. Güneş de kendisi için belirlenmiş bir kanunla, yörüngesinde akar, gider.(14) Bu ise kudreti herşeye üstün olan, ilmi herşeyi kuşatan Allah'ın çizdiği kaderdir.
(14) Dünya ve gezegenler Güneş etrafında dönerken, Güneş de onlarla birlikte, Samanyolunun merkezi etrafında, 225 milyon senede bir turu tamamlayacak şekilde, saniyede 250 kilometre hızla akar.
39. Ay için de menziller belirledik ki, git gide kurumuş hurma dalına döner.(15)
(15) Âyet bir yandan, kurumuş hurma dalının hilâle benzer şeklini hayalin önüne getirirken, diğer yandan da, Ayın Dünya etrafındaki hareketinde çizdiği hattı tasvir ediyor. Zira Ay Dünya etrafından dönerken, Dünya da Güneş etrafında hareket etmekte, böylece Ayın çizgisi Dünyanın iki tarafında zikzak halinde gidip gelmektedir ki, bu, aynen kurumuş bir hurma dalının biçimidir.
40. Ne Güneş Aya yetişir, ne gece gündüzü geçer. Hepsi bir yörüngede yüzer, gider.(16)
(16) Gezegenler Güneşin, Güneş Samanyolunun etrafında döner. Aynı şey diğer bütün yıldızlar için de söz konusudur. Fakat iş Samanyolu ile bitmez. Galaksiler de kümeler kurarlar; kümelerden süper kümeler kurulur; onlar da ortak çekim merkezleri etrafında dönerler. Zerreler âleminde de durum aynıdır. Moleküllerin hareket ve titreşimleri, atomların ve atom parçacıklarının hareketleri, kendileri için belirlenmiş olan yörüngelerde, hiç durmaksızın sürüp giden akışlardır. Ve, bütün bu akıl almaz varlıklar, olaylar ve hareketler, bir muhteşem düzen teşkil edecek şekilde planlanmıştır ve gerçekleştirilmektedir.
41. Onlar için bir âyet de, nesillerini dolu gemide taşımamızdır.(17)
(17) Bu ifadeden genellikle anlaşılan mânâ Nuh'un gemisi veya bütün gemilerdir. Bundan başka, âyetin insanın genetik kodlarını taşıyan erkek ve dişi hücrelerin anne rahminde yaptıkları uzun, zorlu ve maceralı yolculuğa atıfta bulunduğunu ileri süren yorumlar da vardır.
42. Bunun gibi, binecekleri daha nice şeyleri Biz onlar için yarattık.(18)
(18) Daha sonra ortaya çıkan ve çıkacak olan ulaşım araçlarından söz ediliyor.
43. Dilesek onları boğarız da ne yardımlarına koşan olur, ne bir kurtuluş yolu bulunur.
44. Ancak tarafımızdan bir rahmetle ve belirli bir zamana kadar yaşatılmak üzere kurtulurlarsa, o başka.(19)
(19) Kurtulduktan sonra iman eden ve durumunu düzeltenler "bir rahmetle" kurtulmuş, inkârlarına dönenlere ise süre tanınmış demektir.
45. Onlara "Önünüzdekilerden ve ardınızdakilerden sakının(20) ki size merhamet edilsin" dendiği zaman yüz çevirirler.
(20) Dünya ve âhiretin, geçmiş ve geleceğin, yaptıklarınızın ve yapacaklarınızın, gizli ve açık şeylerin tehlikelerinden.
46. Zaten Rablerinin âyetlerinden onlara gelmiş hiçbir âyet yoktur ki, yüz çevirmiş olmasınlar.
47. Kendilerine "Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden bağışta bulunun" dendiği zaman, inkâr edenler iman edenlere dediler ki: "Dilediği takdirde Allah'ın doyurabileceği kimseleri biz mi doyuralım? Siz iyice şaşırmışsınız!"
48. Bir de "Eğer doğru iseniz bu vaad ettiğiniz şey ne zaman?" diyorlar.
49. Onların beklediği tek bir sestir ki, birbirleriyle çekişip dururken onları yakalayıverir.
50. O zaman ne bir vasiyet yapmaya fırsat bulurlar, ne de ailelerinin yanına dönebilirler.
51. Ve sûra üfürülür. O anda onlar kabirlerinden çıkmış, Rablerine doğru koşmaktadırlar.
52. "Eyvah bize!" derler. "Kim kaldırdı bizi kabirlerimizden? İşte bu Rahmân'ın vaad ettiği şey; demek peygamberler doğru söylüyormuş!"
53. Bir tek sesle onların hepsi huzurumuzda toplanır.
54. O gün kimseye bir haksızlık yapılmaz; ancak yaptıklarınızın karşılığını görürsünüz.
55. Cennet ehli o gün keyif sürmekle meşguldürler.
56. Eşleriyle birlikte gölgelerdeki koltuklara kurulmuşlardır.
57. Orada onlar için her çeşit meyve vardır; canları daha ne isterse vardır.
58. Bir de, rahmeti bol bir Rabden sözlü selâm vardır.(21)
(21) Peygamberimiz buyuruyor ki: “Cennet ehli nimetler içinde safâ sürüyorken, bir nurun parladığını görürler. Başlarını kaldırıp bakarlar ki, Rableri üstlerinden onları şereflendirmiş, ‘Selâm üzerinize olsun, ey Cennet halkı!’ buyurmaktadır. İşte, ‘Rahmeti bol Rablerinden sözlü selâm vardır’ sözünün mânâsı budur. O onlara bakar, onlar Ona bakar. Ona baktıkları sürece dönüp de Cennet nimetlerine bakmazlar bile. Nihayet O gizlenir; fakat nuru ve bereketi, üzerlerinde ve yurtlarında bâki kalır.” (İbni Mâce, Mukaddime: 13.)
59. Ayrılın bugün, ey mücrimler!
60. Ben size ant vermedim mi, ey Âdem oğulları, "Şeytana kul olmayın; o sizin apaçık düşmanınızdır.
61. "Yalnız Bana kulluk edin; dosdoğru yol işte budur" diye?
62. Gerçekten de o sizden nice nesilleri saptırdı. Hiç mi aklınızı kullanmadınız?
63. İşte size vaad olunan Cehennem!
64. İnkâr edişiniz yüzünden şimdi girin oraya.
65. O gün onların ağızlarını mühürleriz de elleri Bize konuşur, ayakları şahitlik eder işledikleri günahlara.
66. Dileseydik, gözlerini tümüyle silip kör ederdik de öylece yollarda koşuşurlardı. O zaman nasıl göreceklerdi?
67. Dileseydik, onları çirkin bir şekle sokardık da oldukları yerde kalırlar, ne ileri, ne de geri gitmeye güçleri yetmezdi.
68. Kime uzun ömür verirsek, onun yaratılışını tersine döndürürüz.(22) Hiç akıl edemiyorlar mı?
(22) Gücü, kuvveti, sağlığı, yetenekleri ileriye değil, geriye doğru gitmeye başlar.
69. Biz Peygambere şiir öğretmedik; bu ona yakışmaz da. O ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır.
70. Diri olanı uyarsın ve kâfirler hakkındaki hüküm yerini bulsun diye Biz ona Kur'ân'ı verdik.
71. Görmediler mi: Elimizin eseri olan mahlûkatımızdan onlar için davarlar yarattık da bu sayede onlara sahip olurlar.
72. Onları Biz kendilerine uysal kıldık; kimine binerler, kiminden yerler.
73. Onlarda kendileri için içecekler ve daha başka yararlar da vardır. Hâlâ mı şükretmeyecekler?
74. Bir de, sanki kendilerine bir yardımı dokunacakmış gibi, Allah'tan başka tanrılar edindiler.
75. Oysa onların elinden hiçbir yardım gelmez; aksine, kendileri onların hazır askerleridir.
76. Onların sözü seni tasalandırmasın. Biz onların sakladıklarını da biliriz, açığa vurduklarını da.
77. Görmedi mi insan: Biz onu bir damla sudan yarattık da o Bize açıkça düşman kesiliverdi.
78. Kendi yaratılışını unuttu, Bize misal getirmeye kalktı: "Çürümüş kemikleri kim diriltecek?" diye,
79. Sen de ki: İlk defasında onu kim yarattıysa O diriltecek. O herşeyin yaratılışını bilendir.
80. Size yeşil ağaçtan ateş çıkaran Odur; siz de bu sayede ateşinizi tutuşturursunuz.(23)
(23) Zaman içinde bu konu başlıca üç şekilde yorumlanmıştır: (1) İlk müfessirler, Arabistan'ın bazı bölgelerinde bulunan ve yaş iken birbirine sürtülünce ateş çıkaran merh ve afar adlı iki ağacın kastedildiğini düşünmüşlerdir. (2) Çağdaş yorumcular, daha çok, ağaçlar ile kömür ve petrol arasındaki ilişkiler üzerinde durmaktadırlar. (3) Ağaç ve ateş arasında, çok daha açık olan bir ilişki ise, oksijen ile ilgilidir. Çünkü ateş ancak oksijenle var olur; oksijen ise ağaçlar tarafından üretilir. Üstelik fotosentez yoluyla gerçekleşen bu üretim, ağacın yeşilliğiyle de doğrudan ilgilidir. Dolayısıyla, bizim tutuşturduğumuz her ateş de, yeşil ağaçtan çıkan oksijenle yanar. Ancak on sekizinci yüzyılın sonlarına kadar insanlığın ne oksijenden haberi vardı, ne de onun veya ateşin bitkilerle ilişkisinden.
81. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerini yaratamaz mı? Elbette yaratır. Çünkü O herşeyi yaratan, herşeyi bilendir.
82. Birşeyin olmasını dilediğinde, Onun işi "Ol" demekten ibarettir; o da oluverir.
83. Her türlü kusurdan ve ortaktan uzaktır o Allah ki, herşeyin egemenliği elindedir; siz de Ona döneceksiniz.
tezhip%2818%29.gif
 
Üst