İmam Gazali Esmaü'l Hüsna Şerhi

ASHAB-I BEDR

Well-known member
17-el-Vehhabu.jpg


El’VAHHÂB



Hibe, karşılığı olmayan ivezsiz ve garazsız bir bağıştır.. Bu sıfatla bağışı çoğaltan kişiye cömert ve Vahâb (ziyadesiyle veren ve bağışta bulunan) denir.

Gerçek Cömertlik, karşılığında hiç bir şey beklemeden vermek ve bağışlamak ancak Allah'tan beklenir.. Bu, ancak Allah'a mahsustur. Çünkü her muhtaca verdiği zaman karşılık beklemeden vermiş ve halen de vermektedir. Hem de peşin verir, vereceğini sonraya bırakmaz.

Bir kimse, bir bağışta bulunduğunda, karşılığını hemen beklerse ve yahut zamanla insanlar tarafından övülmesini veya en azından kınanmaktan kurtulmasını isterse o insan bağışta bulunmuş bir insan değildir. Cömert olmak şerefini bile ihraz etmiş sayılmaz.

Çünkü her verilen şeyin karşılığı mutlaka para veya mülk olamaz. Bazen da bunların cinsinden olmayan, elle tutulmayan manevi değerler de olabilir verdiği şeyin karşılığı.

Her kim şeref kazanmak veya övülmek için bir bağışta bulunursa o sadece bu bağışı meydana ..getiren bir işçi olabilir. Çünkü gerçek bağışlayıcı o kimsedir ki, herkes ondan karşılıksız faydalar görür, yani herkese ivezsiz ve garazsız faydası dokunur.

Hatta bazen öyleleri de olabilir ki, sırf hayrı (bak ne cimri adamdır, hiç hayır yapmıyor) demesinler için sırf korkusundan yapar, işte böyle bağışlarda bulunanlara da bağışta bulunan insan denemez. Çünkü bu da bağışını ötekiler gibi karşılık için yapmıştır.

Tenbih


Kul'dan, hiç bir zaman gerçek manada cömertlik ve bağışlayıcılık beklenemez. Çünkü o, yapılacak bir işin, yapılmaması evla olunca o işi yapmaya katiyen yanaşmaz.

Fakat, bütün varlığını hatta en aziz varlığı olan ruhunu Allah yolunda, Cennetine tama etmeden veya azabından kurtulmak gibi bir gaye beklemeden feda ederse o kişi şüphe yok ki gerçekten Vahhab (Bağışta bulunan) ve Cevad (son derece cömert olan) ismine layık olmuş olur.

Böyle olmayıp da sırf Allah'ın cennetine kavuşmak veya azabından kurtulmak gayesiyle yaparsa veyahut insanlar tarafından övülmek, beğenilmek dolayısıyla nam ve şöhret kazanmak için bir bağışta bulunmuşsa, o kişi her ne kadar zahiren karşılıksız bir bağışta bulunmuş hissini vererek, insanlar tarafından Cevad (son derece cömert) kabul edilirse de aslında böyle değildir.

Çünkü insanlar karşılığın yalnız madde olduğunu sanırlar oysa maddi olmayan, manevi olan karşılıklar da vardır.

Pekâlâ sadece Allah rızası için bir manevi nasip bekleyerek bütün varını bağış olarak veren kişi nasıl Cevad (fazla cömert) olma vasfına mazhar, olamaz? diye bir sual varid olursa deriz ki:


Bu tip kimselerin hazzı yalnız Allah'tır, rızasıdır, ona kavuşmaktır. İnsanoğlunun ihtiyari olan fiilleri ile kazanabilecek en büyük mutluluktur bu!

O öyle bir haz ve saadettir ki bütün mutluluklar onun yanında hiç kalır.

Şu halde Arif-i Billâh o kişidir ki, Allah'a yalnız Allah için ibadet eder. Yoksa karşılığında herhangi bir saadet beklemek için değil sözünün manası nedir?


Ayrıca Allah'a karşılıksız ibadet edenle, ondan bir şeyler bekleyen kişinin ibadeti arasında ne gibi farklar vardır? dersen, cevabım şu olur:

Haz, insanlarca yapılan herhangi bir ışın karşılığı demektir. Kul, ibadeti esnasında bu sibi niyet ve arzudan tamamen tecerrül ettiğinde, Allah'tan başka gayesi ve maksadı kalmamış demektir.

Ona, insanların haz kabul ettiği şeylerden tamamen tecerrüt etmiş derler.

Mesela bir köle, efendisine, efendisi olduğu için değil de, ondan bir ikram beklemek için hizmet eder.

Efendi de kölesini, kölesi olduğu için değil de ondan hizmet ve hürmet beklemek için korur.

Bir baba böyle ini ya?

Bir baba, çocuğunu, çocuğu olduğu için korur, ondan menfaat beklemek için değil.

Hatta, oğlu ona gereken hürmeti göstermese bile yine onu düşünür, onun iyiliğine çalışır.

(Adama sende!) diyemez!

Bir kimse, bir şeyi (o şeyin kendisi için değil de) başka şeye ulaşmak için talep ederse: sanki onu talep etmemiş demektir. Çünkü istemesinde o gaye değil, başka şeydir. Altın isteyen kimse gibi.

Altın isteyen kişi, onu bizatihi istemez, bilâkis onunla yiyecek ve siyecek almak için ister.

Hatta yiyecek ve giyecek de bizatihi murat değildir; lezzet elde edip, elem ve kederi gidermek için arzulanmışlardır.

Lezzet (zevk) bizatihi murat edilmiştir.Ardında başka gaye yoktur!

İnsanoğluna arız olacak elem ve kederin önlenmesi de öyle. İşte altın, yiyecek elde etmek için bir vasıtadır. Yemek de şehvet ve lezzet elde etmek için bir köprü!.Lezzet ise gayedir, vasıta değil.


İşte çocuk da bir baba için vasıla değildir.. Babanın onu arzulaması (sevmesi) onun selameti içindir. Çünkü çocuğun kendi, bizatihi pederin hazzıdır.


Allah'a Cennet için ibadet eden de böyledir: Allah onu (Cenneti) kendisinin aranması ve istenmesi için bir vasıta kılmıştır; gaye değil. Vasıtayı şöyle anlayabiliriz:

Şayet gayeye onsuz (vasıtasız) ulaşılacak olursa o aranmaz.

Dünyevi istekler eğer altınsız elde edilse hiç şüphe yok ki, altın aranmaz. Kimse ona iltifat etmez. Şu halde gerçekte mahbûb olan ulaşılmak istenen gayedir, altın değil.

Eğer Allah'a ibadet edilmeden cennet elde edilseydi, kimse Allah'a ibadet etmezdi. Şu halde Abid'in (ibadet eden kişinin) mahbûbu ve matlûbu cennetti, başkası değil.

Lakin Allah'tan gayri mahbûbu olmayan, bütün hazzı ve gayesi Allah'a kavuşmak olan kişi böyle değildir. Onun bütün gayesi ve arzusu Allah'a kavuşmak, Melei Alâ da mukarreblerde beraber olmaktır.

İşte bu niteliği taşıyan kişiye "O, sadece Allaha ibadet ediyor, yani Allah'a Allah için ibadet ediyor; başka bir gaye güderek değil."derler.

Bu demek değildir ki, onun hiç bir hazzı yoktur.. Onun hazzı vardır ve o hazzı yalnız Allah'tır, O'ndan başkası değil.

Allah'a kavuşmak, onu müşahede etmek, onu bilmek sevinç ve neşesine inanmayan, ona müştak olamaz.Ona müştak olmayan, hakkında, Allah'ın onun gayesi olduğu düşünülemez. Bu sebepledir ki, o kişi yaptığı ibadet babında, sadece maddiyatı düşünen kötü bir işçi gibi olur.


Ne yazık ki insanların çoğu, bu zevki tatmamışlardır, bu zevki tatma mı şiardır, Allah'ın cemaline bakmanın lezzetini anlayamamışlardır. Bu tıp kimselerin imam yalnız dilledir.İçlerine işlememiştir., Çünkü içlerinden biran evvel Cennette Müminlerin emrine verilecek hurilere kavuşmak isterler.

Bütün bu anlattıklarımızdan şu neticeyi eide ediyoruz:

Hazlardan hali olmak muhaldir. Allah'a kavuşmak hazların en büyüğüdür. Eğer insanların kabul ettiği, yapılan herhangi bir işin karşılığı olan maddi veya manevi menfaa'tı bir haz olarak kabul ederseniz ben buna (Haz) demem.

Kul hakkında elde edilmesi, ondan mahrum olmasından daha iyi ise tabii ki bu onlarca haz kabul edilebilir.

 
Üst