Huseyni
Müdavim
وَبِهِ نَسْتَعِينُ
Tenbih
İşârâtü’l-İ’câz tefsiri, eski Harb-i Umumînin birinci senesinde, cephe-i harpte, me’hazsiz ve kitap mevcut olmadığı halde telif edilmiştir. Harp zamanının zaruretinden başka, dört sebebe binaen gayet muhtasar ve îcazlı bir tarzda yazılmış; Fatiha ve nısf-ı evvel, daha mücmel, daha muhtasar kalmıştır.
Evvelâ: O zaman, izaha müsaade etmiyordu. Eski Said, îcazlı ve kısa tabiratla ifade-i meram ediyordu.
Saniyen: Gayet zekî olan kendi talebelerinin derece-i fehimlerini düşünüyordu, başkaların anlamalarını düşünmüyordu.
Salisen: Eski Said, en dakik ve en ince olan nazm-ı Kur’ân’daki îcazlı olan i’câzı beyan ettiği için, kısa ve ince düşmüştür. Fakat şimdi ise, Yeni Said nazarıyla mütalâa ettim: Elhak, Eski Said’in bütün hatiatıyla beraber, şu tefsirdeki tetkikat-ı âliyesi, onun bir şaheseridir. Yazıldığı vakit daima şehid olmaya hazırlandığı için, hâlis bir niyetle ve belâgatın kanunlarına ve ulûm-u Arabiyenin düsturlarına tatbik ederek yazdığı için, hiçbirini cerh edemedim. Belki Cenâb-ı Hak, bu eseri ona kefaret-i zünub yapacak ve bu tefsiri de tam anlayacak adamları yetiştirecek inşaallah.
[NOT]Dipnot-1 Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlar ve ancak Ondan yardım dileriz.
[/NOT]
Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah | Eski Harb-i Umumî: I. Dünya Savaşı |
Eski Said: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî) | Fatiha: Kur’ân-ı Kerim’in ilk sûresi |
Yeni Said: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî) | belâgat: belâgat ilmi; sözün düzgün, kusursuz, yerinde, hâlin ve makamın icabına uygunluğunu tespit eden ilim |
beyan etmek: açıklamak, izah etmek | binaen: -dayanarak |
cephe-i harp: savaş cephesi, üzerinde savaş yapılan bölge | cerh etmek: çürütmek, reddetmek |
dakik: ince | derece-i fehim: anlayış derecesi |
düstur: prensip, kural | elhak: gerçekten |
gayet: son derece | harp: savaş |
hatîât: hatalar | hâlis: içten, katıksız, samimî |
ifade-i meram etme: maksadı ifade etme, anlatma | izah: açıklama |
i’câz: mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülük | keffaret-i zünub: günahlara keffâret, bağışlanmaya vesile |
mevcut olmak: var olmak, bulunmak | me’haz: kaynak |
muhtasar: kısaca, özet | mücmel: kısa, kısaca |
mütalâa etmek: dikkatlice okuyup incelemek, düşünmek | nazar: bakış açısı |
nazm-ı Kur’ân: Kur’ân’ın nazmı, Kur’ân’ın mübarek kelime ve âyetlerinin tertip, diziliş ve düzeni | nısf-ı evvel: ilk yarı |
salisen: üçüncü olarak | saniyen: ikinci olarak |
tabirat: tabirler, ifadeler | tatbik etmek: uygulamak |
tefsir: Kur’ân’ın âyetlerini açıklamak ve yorumlamak için yazılan eser | telif etmek: yazmak |
tenbih: ikaz, uyarı | tetkîkat-ı âliye: üst düzeyde, derinlemesine incelemeler, araştırmalar |
ulûm-u Arabiye: Arapça ilimler; medrese ilimleri | zaruret: zorunluluk, gereklilik |
îcâz: sözü kısaltmak; maksadı açık ve net bir şekilde az sözle ifade etme | şaheser: üstün, değerli eser |