Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Mesnevi-i Nuriye
Temsiller ve Hikayelerle "Mesnevi-i Nuriye"
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 224440" data-attributes="member: 27"><p>[BILGI]<strong><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 18px"><span style="color: red">Zühre</span></span></span></strong>[/BILGI]<span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><strong></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><strong>İkinci yol ki, Kur’ân-ı Hakîm hidayetiyle beşere hediye etmiştir, şöyledir:</strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><strong>Görüyoruz ki: o yolun her menzilinde,</strong> her mekânında, her şehrinde bir sultan ı âdilin müstakim askerleri her tarafta bulunuyorlar, geziyorlar. Ara sıra o sultanın emriyle o askerlerin bir kısmını terhis ediyorlar. Silâhlarını, atlarını ve mîrî levazımatlarını alıyorlar, onlara izin tezkeresini veriyorlar. O terhis olunan neferler, çendan ünsiyet ettikleri at ve silâhların teslim alınmasından zâhiren mahzun oluyorlar; fakat hakikat noktasında, terhisle müferrah olup, sultanın ziyaretine ve padişahın pâyitahtına dönmesi ve padişahı ziyaret etmesi cihetinde gayet memnun oluyorlar.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bazan terhis memurları acemî bir nefere</strong> rast geliyorlar… Nefer onları tanımıyor. <span style="color: blue">“Silâhını teslim et”</span> diyorlar. Nefer diyor: <span style="color: blue">“Ben padişahın askeriyim, onun hizmetindeyim. Sonra onun yanına gideceğim. Siz neci oluyorsunuz? Eğer onun izin ve rızasıyla gelmişseniz, göz ve baş üstüne geldiniz. Emrini gösteriniz. Yoksa çekiliniz, benden uzak olunuz. Ben tek başımla kalsam, sizler binler dahi olsanız, yine sizinle dövüşeceğim. Kendi nefsim için değil, çünkü nefsim benim değil, benim sultanımındır. Belki bendeki nefsim ve silâhım, mâlikimin emanetidir. Emaneti muhafaza ve sultanımın haysiyetini himaye ve izzetini vikaye için size baş eğmeyeceğim!”</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><strong>İşte, o ikinci yoldaki medar-ı sürur</strong> ve saadet olan binler ahvalden bu hal bir nümunedir. Sair ahvâli sen kıyas et. Bütün o ikinci yolun seferinde, tevellüdat namında,—sevinç ve şenlikle—bir tahşidat ve sevkiyat-ı askeriye var ve vefiyat namında—sürur ve mızıka—ile terhisat-ı askeriye görünüyor. İşte, Kur’ân-ı Hakîm beşere bu yolu hediye etmiştir. Bu hediyeyi kim tam kabul etse, böyle iki cihanın saadetine giden bu ikinci yoldan gider. <span style="color: blue">“Ne geçmiş şeyden mahzun ve ne de gelecek şeyden havf eder.”</span></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: red"><strong>******</strong></span></span></span></p> <p style="text-align: center"></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><strong>Ey kâfirlerin çokluklarından ve onların bazı hakaik-i imaniyenin inkârındaki ittifaklarından telâşa düşen ve itikadını bozan biçare insan!</strong> Bil ki, kıymet ve ehemmiyet, kemiyette ve adet çokluğunda değil. Çünkü, insan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılâp eder. İnsan, bazı frenkler ve frenkmeşrepler gibi ihtirâsât-ı hayvâniyede terakki ettikçe, daha şiddetli bir hayvâniyet mertebesini alır. Sen görüyorsun ki, hayvânâtın kemiyet ve adet itibarıyla hadsiz bir çokluğu varken, ona nisbeten insan gayet az iken, umum envâ-ı hayvânat üstünde sultan ve halife ve hâkim olmuştur. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><strong>İşte, muzır kâfirler ve kâfirlerin</strong> yolunda giden sefihler, Cenâb-ı Hakkın hayvânâtından bir nevi habislerdir ki, Fâtır-ı Hakîm onları dünyanın imâreti için halk etmiştir. Mü’min ibâdına ettiği nimetlerin derecelerini bildirmek için, onları bir vâhid-i kıyasî yapıp, âkıbetinde, müstehak oldukları Cehenneme teslim eder.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><strong>İşte, küffârın ve ehl-i dalâletin bir </strong>hakikat-i imaniyeyi inkâr ve nefyetmelerinde kuvvet yoktur. Çünkü, nefiy sırrıyla, ittifakları kuvvetsizdir. Bin nefyediciler, bir tek hükmündedir. <strong><span style="color: red">Meselâ,</span></strong> bütün İstanbul ahalisi, Ramazan’ın başında ayı görmediğinden nefyetse, iki şahidin ispatıyla o cemm-i gafîrin nefiy ve ittifakı sukut eder. Madem küfrün ve dalâletin mahiyeti nefiydir ve inkârdır, cehildir ve ademdir; küffârın kesretle ittifakı ehemmiyetsizdir. Ehl-i hakkın, hak ve sabit ve sübutu ispat olunan mesâil-i imaniyede, şuhuda istinad eden iki mü’minin hükmü, hadsiz ehl-i dalâletin ittifakına râcih olur, galebe eder.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><strong>Bu hakikatin sırrı şudur ki:</strong> Nefyedenlerin dâvâları sureten bir iken, müteaddittir; birbiriyle ittihad edemez ki kuvvetlensin. İspat edicilerin dâvâları ittihad ediyor, birbirinden kuvvet alır. Çünkü gökteki hilâl-i Ramazan’ı görmeyen der ki: <span style="color: blue">“Benim nazarımda ay yoktur; benim yanımda görünmüyor.”</span> Başkası da <span style="color: blue">“Nazarımda yoktur’</span> der. Daha başkası da öyle der. Herbiri kendi nazarında yoktur der. Herbirinin nazarları ayrı ayrı ve nazara perde olan esbab dahi ayrı ayrı olabildiği için, dâvâları da ayrı ayrı olur, birbirine kuvvet veremez.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"><strong>Fakat ispat edenler demiyor ki,</strong> <span style="color: blue">“Benim nazarımda ve gözümde hilâl var.”</span> Belki<span style="color: blue"> “Nefsü’l-emirde, göğün yüzünde hilâl vardır, görünür”</span> der. Görenler bütün aynı dâvâyı ve <span style="color: blue">“Nefsü’l-emirde vardır”</span> der. Demek bütün dâvâlar birdir. Nefyedenlerin nazarları ayrı ayrı olduğundan, dâvâları da ayrı ayrı olur. Nefsü’l-emre hükmedemiyorlar. Çünkü nefsü’l-emirde nefiy ispat edilmez. Çünkü ihata lâzımdır. </span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Courier New'"><span style="font-size: 12px"></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 224440, member: 27"] [BILGI][B][FONT=Courier New][SIZE=5][COLOR=red]Zühre[/COLOR][/SIZE][/FONT][/B][/BILGI][FONT=Courier New][SIZE=3][B] İkinci yol ki, Kur’ân-ı Hakîm hidayetiyle beşere hediye etmiştir, şöyledir:[/B] [B]Görüyoruz ki: o yolun her menzilinde,[/B] her mekânında, her şehrinde bir sultan ı âdilin müstakim askerleri her tarafta bulunuyorlar, geziyorlar. Ara sıra o sultanın emriyle o askerlerin bir kısmını terhis ediyorlar. Silâhlarını, atlarını ve mîrî levazımatlarını alıyorlar, onlara izin tezkeresini veriyorlar. O terhis olunan neferler, çendan ünsiyet ettikleri at ve silâhların teslim alınmasından zâhiren mahzun oluyorlar; fakat hakikat noktasında, terhisle müferrah olup, sultanın ziyaretine ve padişahın pâyitahtına dönmesi ve padişahı ziyaret etmesi cihetinde gayet memnun oluyorlar. [B]Bazan terhis memurları acemî bir nefere[/B] rast geliyorlar… Nefer onları tanımıyor. [COLOR=blue]“Silâhını teslim et”[/COLOR] diyorlar. Nefer diyor: [COLOR=blue]“Ben padişahın askeriyim, onun hizmetindeyim. Sonra onun yanına gideceğim. Siz neci oluyorsunuz? Eğer onun izin ve rızasıyla gelmişseniz, göz ve baş üstüne geldiniz. Emrini gösteriniz. Yoksa çekiliniz, benden uzak olunuz. Ben tek başımla kalsam, sizler binler dahi olsanız, yine sizinle dövüşeceğim. Kendi nefsim için değil, çünkü nefsim benim değil, benim sultanımındır. Belki bendeki nefsim ve silâhım, mâlikimin emanetidir. Emaneti muhafaza ve sultanımın haysiyetini himaye ve izzetini vikaye için size baş eğmeyeceğim!”[/COLOR] [B]İşte, o ikinci yoldaki medar-ı sürur[/B] ve saadet olan binler ahvalden bu hal bir nümunedir. Sair ahvâli sen kıyas et. Bütün o ikinci yolun seferinde, tevellüdat namında,—sevinç ve şenlikle—bir tahşidat ve sevkiyat-ı askeriye var ve vefiyat namında—sürur ve mızıka—ile terhisat-ı askeriye görünüyor. İşte, Kur’ân-ı Hakîm beşere bu yolu hediye etmiştir. Bu hediyeyi kim tam kabul etse, böyle iki cihanın saadetine giden bu ikinci yoldan gider. [COLOR=blue]“Ne geçmiş şeyden mahzun ve ne de gelecek şeyden havf eder.”[/COLOR] [/SIZE][/FONT][CENTER][FONT=Courier New][SIZE=3][COLOR=red][B]******[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [/CENTER] [FONT=Courier New][SIZE=3] [B]Ey kâfirlerin çokluklarından ve onların bazı hakaik-i imaniyenin inkârındaki ittifaklarından telâşa düşen ve itikadını bozan biçare insan![/B] Bil ki, kıymet ve ehemmiyet, kemiyette ve adet çokluğunda değil. Çünkü, insan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılâp eder. İnsan, bazı frenkler ve frenkmeşrepler gibi ihtirâsât-ı hayvâniyede terakki ettikçe, daha şiddetli bir hayvâniyet mertebesini alır. Sen görüyorsun ki, hayvânâtın kemiyet ve adet itibarıyla hadsiz bir çokluğu varken, ona nisbeten insan gayet az iken, umum envâ-ı hayvânat üstünde sultan ve halife ve hâkim olmuştur. [B]İşte, muzır kâfirler ve kâfirlerin[/B] yolunda giden sefihler, Cenâb-ı Hakkın hayvânâtından bir nevi habislerdir ki, Fâtır-ı Hakîm onları dünyanın imâreti için halk etmiştir. Mü’min ibâdına ettiği nimetlerin derecelerini bildirmek için, onları bir vâhid-i kıyasî yapıp, âkıbetinde, müstehak oldukları Cehenneme teslim eder. [B]İşte, küffârın ve ehl-i dalâletin bir [/B]hakikat-i imaniyeyi inkâr ve nefyetmelerinde kuvvet yoktur. Çünkü, nefiy sırrıyla, ittifakları kuvvetsizdir. Bin nefyediciler, bir tek hükmündedir. [B][COLOR=red]Meselâ,[/COLOR][/B] bütün İstanbul ahalisi, Ramazan’ın başında ayı görmediğinden nefyetse, iki şahidin ispatıyla o cemm-i gafîrin nefiy ve ittifakı sukut eder. Madem küfrün ve dalâletin mahiyeti nefiydir ve inkârdır, cehildir ve ademdir; küffârın kesretle ittifakı ehemmiyetsizdir. Ehl-i hakkın, hak ve sabit ve sübutu ispat olunan mesâil-i imaniyede, şuhuda istinad eden iki mü’minin hükmü, hadsiz ehl-i dalâletin ittifakına râcih olur, galebe eder. [B]Bu hakikatin sırrı şudur ki:[/B] Nefyedenlerin dâvâları sureten bir iken, müteaddittir; birbiriyle ittihad edemez ki kuvvetlensin. İspat edicilerin dâvâları ittihad ediyor, birbirinden kuvvet alır. Çünkü gökteki hilâl-i Ramazan’ı görmeyen der ki: [COLOR=blue]“Benim nazarımda ay yoktur; benim yanımda görünmüyor.”[/COLOR] Başkası da [COLOR=blue]“Nazarımda yoktur’[/COLOR] der. Daha başkası da öyle der. Herbiri kendi nazarında yoktur der. Herbirinin nazarları ayrı ayrı ve nazara perde olan esbab dahi ayrı ayrı olabildiği için, dâvâları da ayrı ayrı olur, birbirine kuvvet veremez. [B]Fakat ispat edenler demiyor ki,[/B] [COLOR=blue]“Benim nazarımda ve gözümde hilâl var.”[/COLOR] Belki[COLOR=blue] “Nefsü’l-emirde, göğün yüzünde hilâl vardır, görünür”[/COLOR] der. Görenler bütün aynı dâvâyı ve [COLOR=blue]“Nefsü’l-emirde vardır”[/COLOR] der. Demek bütün dâvâlar birdir. Nefyedenlerin nazarları ayrı ayrı olduğundan, dâvâları da ayrı ayrı olur. Nefsü’l-emre hükmedemiyorlar. Çünkü nefsü’l-emirde nefiy ispat edilmez. Çünkü ihata lâzımdır. [/SIZE][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Mesnevi-i Nuriye
Temsiller ve Hikayelerle "Mesnevi-i Nuriye"
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst