Yirmi Dokuzuncu Lem'a

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 496

اَلْحَمْدُ ِللهِ عَلٰى حَفِيظِيَّتِهِ تَعَالٰى بِعَدَدِ تَجَلِّياَتِ اِسْمِهِ [الْوَارِثِ]، وَبِعَدَدِ جَمِيعِ مَا بَقِىَ بَعْدَ فَوَاتِ اُصُولِهَا وَآبآئِهَا وَصَوَاحِبِهَا، وَبِعَدَدِ مَوجُودَاتِ دَارِ اْلآخِرَةِ، وَبِعَدَدِ آمَالِ الْبَشَرِ الْمَحْفُوظَةِ ِلاَجْلِ الْمُكَافَأَةِ اْلاُخْرَوِيَّةِ. إِذْ دَوَامُ النِّعْمَةِ اَعْظَمُ نِعْمَةً مِنْ نَفسِ النِّعْمَةِ؛ وَبَقَاءُ اللَّذَّةِ لَذَّةٌ أَعْلٰى لَذَّةً مِنْ نَفسِ اللَّذَّةِ؛ وَالْخُلودُ فِى الْجَنَّةِ نِعْمَةٌ فَوْقَ نَفْسِ الْجَنَّةِ. وَهَكَذَا. فَحَفِيظِيَّتُهُ تَعَالٰى تَتَضَمَّنُ نِعَماً اَكْثَرَ وَاَزْيدَ وَاَعْلٰى مِنْ جَمِيعِ النِّعَمِ عَلٰى الْمَوْجُودَاتِ فِى جَمِيعِ الْكَائِنَاتِ.

وَهٰكَذَا، فَقِسْ عَلٰى اِسْمِ [الرَّحْمٰنِ وَالرَّحِيمِ وَالْحَكِيمِ وَالْحَفِيظِ] سآئِرَ أَسْمَائِهِ الْحُسْنىٰ. فَالْحَمْدُ ِللهِ عَلٰى كُلِّ اسْمٍ مِنْ أَسْمآئِهِ تَعَالٰى حَمْداً بِلاَ نِهَايَةٍ. لِمَا أَنَّ فِى كُلِّ اسْمٍ مِنْهَا نِعَماً بِلاَ نِهَايَةٍ.

اَلْحَمْدُ ِللهِ عَلٰى الْقُرآنِ الَّذِى هُوَ تَرْجُمَانٌ لِكُلِّ مَا مَضٰى مِنْ جَمِيعِ اْلإِنْعَامَاتِ الَّتِى لاَ نِهَايَةَ لَهَا حَمْداً بِلاَ نِهَايَةٍ. اَلْحَمْدُ ِللهِ عَلٰى مُحَمَّدٍ عَليْهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ حَمْداً بِلاَ نِهَايَةٍ. إِذْ هُوَ الْوَسِيلَةُ لِلاِيمَانِ الَّذِى فِيهِ جَمِيعُ الْمَفَاتِيحِ لِجَمِيعِ خَزَائِنِ النِّعمِ الَّتِى أَشَرْناَ إِلَيْهَا فِى هٰذَا الْباَبِ الثَّانِى آنِفاً. اَلْحَمْدُ ِللهِ عَلٰى نِعْمَةِ اْلاِسْلاَمِيَّةِ الَّتِى هِىَ مَرْضِيَّاتُ رَبِّ الْعَالَمِينَ، وَفِهْرِسْتَةٌ ِلاَنْوَاعِ نِعَمِهِ الْمَادِّيةِ وَالْمَعْنَوِيَّةِ، حَمْداً بِلاَ نِهَايَةٍ.1




[NOT]Dipnot-1
Ve kezâ, Esmâ-i Hüsnâdan “Vâris” isminin tecelliyatı adedince ve babalar gibi usulün zevâlinden sonra bâki kalan fürûatın sayısınca ve âlem-i âhiretin mevcudatı adedince ve uhrevî mükâfatları almaya medar olmak üzere hıfzedilen beşerin amelleri sayısınca, sadâsı ile şu fezayı dolduracak kadar büyük bir “Elhamdü lillâh” ile hamd edilecek hafîziyet nimetidir. Çünkü, nimetin devamı, nimetin zâtından daha kıymetlidir. Lezzetin bekàsı, lezzetten daha lezizdir. Cennette devam, cennetin fevkindedir. Ve hâkeza... Binaenaleyh, Cenâb-ı Hakkın hafîziyeti tazammun ettiği nimetler, bütün kâinatta mevcut, bütün nimetlerden daha çok ve daha üstündedir. Bu itibarla dünya dolusu ile bir “Elhamdü lillâh” ister.
Şu zikredilen dört isme, bâki kalan Esmâ-i Hüsnâyı kıyas et ki, herbir isimde sonsuz nimetler bulunduğu için sonsuz hamdleri, şükürleri istilzam eder.
Ve kezâ, bütün nimet hazinelerini açmak salâhiyetinde olan, nimet-i imana vesile olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm dahi öyle bir nimettir ki, nev-i beşer ilelebed o zâtı (a.s.m.) medh ü senâ etmeye borçludur. Ve kezâ, maddî ve mânevî bütün nimetlerin envâına fihriste ve kaynak olan İslâmiyet ve Kur’ân nimeti de gayr-ı mütenâhi hamdleri bil’istihkak istilzam eder.
[/NOT]



Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
Esmâ-i Hüsnâ: Cenâb-ı Hakkın en güzel isimleri
Vâris: Bâkî olan, herşeyin kendisine döneceği, varislerin en hayırlısı Allah
amel: iş, davranış
bekà: devamlılık, kalıcılık
beşer: insan
bil'istihkak: hak etmek suretiyle
binaenaleyh: bundan dolayı
bâki: devamlı olan, yok olmayan
bâki kalan: geride kalan
elhamdü lillâh: “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah’a mahsustur”
envâ: türler, çeşitler
fevkinde: üstünde
feza: uzay
fihriste: liste, muhteva
fürûat: sonraki nesiller
gayr-ı mütenâhi: sınırsız, sonsuz
hafîziyet: Allah’ın herşeyi koruyup saklaması
hamd: övgü ve şükür
hamd etmek: şükür ve övgülerini sunmak
hâkeza: bunun gibi
hıfzedilmek: korunmak, muhafaza edilmek
ilelebed: sonsuza kadar
istilzam etmek: gerektirmek
kezâ: bunun gibi
kıyas etmek: karşılaştırmak
leziz: lezzetli
medar olmak: sebep olmak
medh ü senâ etmek: överek, yüceltmek
mevcudat: varlıklar
mevcut: var
mükâfat: ödül
nev-i beşer: insanlık
nimet: iyilik, lütuf, ihsan
nimet-i iman: iman nimeti
sadâ: ses
salâhiyet: yetki
tazammun etmek: içine almak, kapsamak
tecelliyât: görünümler, yansımalar, İlâhî isimlerin varlıklarda eserini göstermesi
uhrevî: ahirete ait
usul: asıllar, atalar
zevâl: geçicilik, yokluk
zikretmek: anmak, hatırlatmak
âlem-i âhiret: öldükten sonraki hayat, âhiret âlemi

<TBODY>
</TBODY>




 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 497

اَلنُّقْطَةُ الثَّامِنَةُ

اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِى يَحْمَدُ لَهُ وَيُثنِى عَلَيْهِ بِإِظْهَارِ أَوْصَافِ جَمَالِهِ وَكَمَالِهِ، هٰذَا الْكِتَابُ الْكَبِيرُ الْمُسَمّٰى بِـ[الْكَائِنَاتِ] بِجَمِيعِ اََبْوَابِهِ وَفصُولِهَا، وَبِجَمِيعِ صَحَائِفِهِ وَسُطُورِهَا، وَبِجَمِيعِ كَلِمَاتِهِ وَحُرُوفِهَا،

كُلٌّ بِقَدَرِ نِسْبَتِهِ يَحْمَدُهُ تَعَالٰى وَيُسَبِّحُهُ بِإِظْهَارِ بَوَارِقِ اَوْصَافِ جَلاَلِ نَقَّاشِهِ اْلاَحَدِ الصَّمَدِ بِمَظْهَرِيَّةِ كُلٌّ بِقَدَرِ نِسْبَتِهِ ِلأضْوَاءِ أَوْصَافِ جَمَالِ كَاتِبِهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ، وَبِمَظْهَرِيَّةِ كُلٌ بِقَدَرِ نِسْبَتِهِ ِلأَنْوَارِ أَوْصَافِ كَمَالِ مُنْشِِئِهَا وَمُنْشِدِهَا الْقَدِيرِ الْعَلِيمِ الْعَزِيزِ الْحَكِيمِ، وَبِمِرْآتِيَّةِ كُلٍّ بِقَدَرِ نِسْبَتِهِ ِلاَشِعَّةِ تَجَلِّياَتِ أَسْمَاءِ مَنْ لَهُ اْلاَسْمَاءُ الْحُسْنىٰ. جَلَّ جَلاَلهُ وَلاَ إِلٰهَ إِلاَّ هُوَ.1



[NOT]Dipnot-1
Sekizinci nokta
Öyle bir Allah’a hamd olsun ki, kâinat ile tâbir edilen şu kitab-ı kebîr ve onun tefsiri olan Kur’ân-ı Azîmüşşanın beyanına göre bütün babları ile fasılları ve bütün sayfaları ile satırları ve bütün kelimatı ile harfleri, o Zât-ı Akdese, sıfât-ı cemâliye ve kemâliyesini izhar ile hamd ü senâhandır. Şöyle ki:

O kitab-ı kebîrin herbir nakşı, küçük olsun, büyük olsun, karınca kaderince, Vâhid ve Samed olan Nakkaşının evsaf-ı celâliyesini izhar ile hamd-ü senâlar eder. Ve kezâ, o kitabın herbir yazısı, Rahmân ve Rahîm olan Kâtibinin evsâf-ı cemâlini göstermekle senâhan oluyor. Ve kezâ, o kitabın bütün yazıları noktaları, nakışları, Esmâ-i Hüsnânın tecelliyat ve cilvelerine mâkes ve mazhar olmak cihetiyle, o Zât-ı Akdesi takdis, tahmid, temcid ile senâhandır. Ve kezâ, o kitabın her bir nazmı, kasidesi, Kadîr, Alîm olan Nâzımını takdis ile tahmid eyler
.

[/NOT]




Alîm: herşeyi hakkıyla bilen, ilmi herşeyi kuşatan, sonsuz ilim sahibi Allah
Esmâ-i Hüsnâ: Allah’ın en güzel isimleri
Kadîr: herşeye gücü yeten, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah
Kur'ân-ı Azîmüşşan: şan ve şerefi büyük olan Kur’ân
Kâtib: bütün varlıkları bir kitap yazar gibi, mükemmel bir şekilde yaratan Allah
Nakkaş: herşeyi san’atlı bir şekilde işleyen Allah
Nâzım: nazmeden, düzenleyen, tanzim eden
Rahmân: rahmeti sonsuz, yaratıklarını esirgeyip koruyan, şefkat eden ve rızıklandıran Allah (r- ḥ-m)
Rahîm: rahmeti herşeyi kuşatan her bir varlığa ayrı ayrı şefkatini gösteren Allah
Samed: Allah’ın hiçbir şeye muhtaç olmayıp herşeyin Kendisine muhtaç olması
Vâhid: Zâtında, sıfatlarında, isimlerinde, işlerinde ve hükümlerinde asla ortağı, benzeri ve dengi olmayan ve herşeyi birliğiyle kuşatan Allah
Zât-ı Akdes: bütün kusurlardan, çirkinliklerden, eksiklikten, benzer ve ortak edinmekten sonsuz derecede yüce olan Allah
bab: kısım, bölüm
beyan: açıklama
cihet: yön, şekil
cilve: görünme, yansıma
evsaf-ı celâliye: Cenâb-ı Allah’ın haşmetine ait vasıfları
evsâf-ı cemâl: Cenâb-ı Allah’ın güzelliğine ait sıfatları
fasıl: bölüm, ara
hamd: övgü ve şükür
hamd etmek: şükür ve övgülerini sunmak
hamd ü senâhan: Cenâb-ı Hakka şükür ve övgüde bulunan
izhar: göstermek, ortaya çıkarmak
karınca kaderince: az da olsa, elden geldiği kadar
kaside: övgü şiiri
kelimat: kelimeler, sözler
kezâ: bunun gibi
kitab-ı kebîr: büyük kitap, kâinat
kâinat: evren
makes olmak: ayna olmak
mazhar olmak: elde etmek, erişmek
nazm: kafiyeli, vezinli söz; şiir
senâ etmek: yüceltmek
senâhan: senâ eden, öven
sıfât-ı cemâliye: Cenâb-ı Hakkın güzellik sıfatları
sıfât-ı kemâliye: Allah’ın bütün kusur ve eksiklerden uzak olduğunu ifade eden sıfatı; mükemmellik sıfatı
tahmid: Allah’ı övme ve Ona teşekkürlerini sunma
takdis: Allah’ı her türlü eksiklik ve çirkinlikten yüce tutma
tecelliyât: görünümler, yansımalar, İlâhî isimlerin varlıklarda eserini göstermesi
tefsir: açıklama, yorum
temcid: yüceltme
tâbir: ifade, adlandırma

<TBODY>
</TBODY>


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 498

اَلنُّقْطَةُ التَّاسِعَةُ
1
HAŞİYE-1


اَلْحَمْدُ
-مِنَ اللهِ بِاللهِ عَلَى اللهِ- ِللهِ بِعَدَدِ ضَرْبِ ذَرَّاتِ الْكَائِنَاتِ مِنْ أَوَّلِ الدُّنيَا اِلٰى آخِرِ الْخِلْقَةِ فىِ عَاشِرَاتِ دَقاَئِقِ اْلأَزْمِنَةِ مِنَ اْلأَزَلِ اِلٰى اْلأَبدِ. اَلْحَمْدُ ِللهِ عَلَى [الْحَمْدُ ِللهِ] بِدَوْرٍ دآئِرٍ فِى تَسَلْسُلٍ HAŞİYE-2 يَتَسَلْسَلُُ إِلٰى مَالاَ يَتَنَاهىٰ. اَلْحَمْدُ ِللهِ عَلٰى نِعْمَةِ الْقُرْآنِ وَاْلاِيمَانِ عَلَيَّ وَعَلٰى إِخْوَانِى بِعَدَدِ ضَرْبِ ذَرَّاتِ وُجُودِى فِى عَاشِرَاتِِ دَقَائِقِ عُمْرِى فِى الدُّنْياَ، وَبَقَائِى وَبقَائِهِمْ فِى اْلآخِرَةِ.

[سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ] [اَلْحَمْدُ ِللهِ الَّذِى هَديٰنَا لِهٰذَا وَمَا كُناَّ لِنَهْتَدِىَ لَوْلاَ أَنْ هَديٰنَا اللهُ لَقَدْ جَآءَتْ رُسُلُ رَبناَ بِالْحَقِّ]. اَللَّهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ بِعَدَدِ حَسَنَاتِ
اُمَّتِهِ وَعَلٰى آلهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ آمِينَ. وَالْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ.
1





endOfSection.gif
endOfSection.gif
[NOT]
Dipnot-1
Dokuzuncu noktaHAŞİYE 1
Hamd Allah’tan gelir, Allah ile kaimdir, Allah için ve Onun vücudu sebebiyledir. Dünyanın evvelinden hilkatin âhirine kadar bütün zerrât-ı kâinatın, ezelden ebede bütün zamanlardaki dakikaların âşirelerine darbı adedince, Allah’a hamd olsun. “Elhamdü lillâh” nimeti için dahi, nâmütenâhi bir devir ve teselsülleHAŞİYE 2 Allah’a hamd olsun. Bana ve kardeşlerime ihsan ettiği Kur’ân nimeti için, zerrât-ı vücudumun, dünyadaki ömrümün dakikalarının âşireleriyle ve âhirette benim ve kardeşlerimin bekàlarıyla darbı adedince hamd olsun.
“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.” (Bakara Sûresi, 2:32.) “Bizi bu saâdete eriştiren Allah’a hamd olsun. Yoksa Allah hidâyet etmeseydi biz kendiliğimizden buna erişemezdik.” (A’râf Sûresi, 7:43.) Allahım, ümmetinin hasenâtı adedince, Efendimiz Muhammed’e ve âl ve ashabına salât ve selâm et. Âmin. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Haşiye-1
Bu gibi şifrelerin anahtarı bende yoktur ki açayım. Maahâzâ, oruçlu bir kafa, ne o şifreleri açabilir ve o darbları yapabilir. Kusura bakmayınız, bu kadarı da, ancak müellifinin mânevî yardımıyla ve Leyle-i Kadrin bereketiyle ve Mevlânâ’nın komşuluğundan istifade ile yapabildim. Mütercim
Abdülmecid Nursî
Haşiye-2
Devir ve teselsül, mümkinat dairesinde muhaldirler. Çünkü ikisi nihayetsizlik iktiza ettiklerinden ve mümkinat dairesi mütenahi olduğundan, gayr-ı mütenâhi yerleşmez. Fakat daire-i vücuba taallûk eden hamd ise, o gayr-ı mütenâhidir. Devir ve teselsülle gayr-ı mütenâhi bir daireye girer, yerleşir.[/NOT]





Abdülmecid Nursî: (bk. bilgiler)Leyle-i Kadir: Kadir Gecesi
Mevlânâ: (bk. bilgiler-Mevlana Celaleddin-i Rumi)Rab: her bir varlığa muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
ahir: son al ve ashab: aile ve arkadaşlar
amin: “Allah’ım kabul eyle” bekà: devamlılık ve kalıcılık, sonsuzluk
daire-i vücub: hiç değişikliğe uğramayan varlığı zorunlu olan İlâhlık dairesi darb: çarpma işlemi
devir: dönüp dolaşıp başlangıç noktasına gelmeebed: sonu olmayan sonsuzluk
elhamdü lillâh: “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah’a mahsustur” ezel: başlangıcı olmayan
gayr-ı mütenâhi: sınırsız, sonsuzgayr-ı mütenâhi daire: sınırsız, sonsuz daire
hamd etmek: şükür ve övgülerini sunmak hasenât: iyilikler, sevaplar
haşiye: dipnot, açıklayıcı nothilkat: yaratılış
ihsan etmek: ikramda bulunmak, bağışlamak iktiza etmek: gerektirmek
istifade: faydalanmakaim: var olan
maahâzâ: bununla birliktemuhal: imkansız
müellif: yazar mümkinat dairesi: varlığı ile yokluğu imkân dahilinde olup Allah’ın var etmesine bağlı olan daire
mütenahi: sona eren, bitenmütercim: tercüme eden
nihayetsiz: sonsuz, sınırsıznimet: iyilik, lütuf, ihsan
nâmütenâhi: sonsuz salât ve selâm: Peygamberimiz için yapılan dua ve niyaz
taallûk etmek: ilgilendirmek, ait olmakteselsül: zincirleme devam etme, ard arda gelme
vücud: varlık, var oluş zerrât-ı kâinat: evrendeki atomlar
zerrât-ı vücud: beden zerreleri âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
âşire: saatin dakika ve saniye gibi on birim küçüğü olan zaman dilimiümmet: Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minler

<TBODY>
</TBODY>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 499

اَلْباَبُ الثَّالِثُ

فِى مَرَاتِبِ (اَللهُ اَكْبَرُ )

اَلْمَرْتَبَةُ اْلاوُلٰى

[وَقُلِ الْحَمْدُ ِللهِ الَّذِى لَمْ يَتَّخّذْ وَلَداً وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَرِيكٌ فِى الْمُلْكِ وَلمْ يَكُنْ لَهُ وَلِىٌّ مِنَ الذُّلِّ وَكَبّرْهُ تَكْبِيراً ] لَبَّيْكَ وَسَعْدَيْكَ

جَلَّ جَلاَلهُ اَللهُ اَكْبَرُ مِنْ كُلِّ شَىْءٍ قُدْرَةً وَعِلْماً، اِذْ هُوَ الْخَالِقُ الْباَرِئُ الْمُصَوِّرُ الَّذِى صَنَعَ اْلاِنْسَانَ
بِقُدْرَتِهِ كَالْكَائِنَاتِ، وَكَتَبَ الْكَائِنَاتِ بِقَلَمِ قَدَرِهِ كَمَا كَتَبَ اْلاِنْسَانَ بِذَلِكَ الْقَلَمِ. اِذْ ذاَكَ الْعَالَمُ الْكَبِيرُ كَهٰذَا الْعَالَمِ الصَّغِيرِ مَصْنوعُ قُدْرَتِهِ مَكْتُوبُ قَدَرِهِ. اِبْدَاعُهُ لِذَاكَ صَيَّرَهُ مَسْجِداً. اِيجَادُهُ لِهٰذَا صَيَّرَهُ سَاجِداً. اِنْشَاؤُهُ لِذَاكَ صَيَّرَ ذاَكَ مُلْكًا. بِنَاؤُهُ لِهٰذَا صَيَّرَهُ مَمْلُوكًا. صَنْعَتُهُ فِى ذَاكَ تَظَاهَرَتْ كِتَاباً. صِبْغَتُهُ فِى هٰذَا تَزَاهَرَتْ خِطَاباً.

قُدْرَتهُ فِى ذَاكَ تُظْهِرُ حِشْمَتَهُ. رَحْمَتُهُ فِى هٰذَا تَنْظِمُ نِعْمَتَهُ. حِشْمَتُهُ فِى ذَاكَ تَشْهَدُ هُوَ الْوَاحِدُ. نِعْمَتُهُ فِى هٰذَا تُعْلِنُ هُوَ اْلاَحَدُ. سِكَّتُهُ فِى ذَاكَ فِى الْكُلِّ وَاْلاَجْزَاءِ سُكُونًا حَرَكَةً. خَاتَمُهُ فِى هٰذَا فِى الْجِسْمِ وَاْلاَعْضَاءِ حُجَيْرَةً ذَرَّةً.1




[NOT]Dipnot-1 ÜÇÜNCÜ BAB
Allahu Ekber’in mertebelerine dairdir.
[Otuz üç mertebesinden yedi mertebeyi zikredeceğiz. O mertebelerden mühim bir kısmı Yirminci Mektubun İkinci Makamında ve Otuz İkinci Sözün İkinci Mevkıfının âhirinde ve Üçüncü Mevkıfının evvelinde izah edilmiştir. Şu mertebelerin hakikatini anlamak isteyenler o iki Söze müracaat etsinler.]
Birinci Mertebe
“De ki: ‘Hamd olsun o Allah’a ki, evlât edinmekten münezzehtir, mülkünde ortağı bulunmaz ve hiçbir şeyden de âciz değildir ki yardımcıya ihtiyacı olsun.’ Ve hürmet ve tâzimle Onun yüceliğini an.” (İsrâ Sûresi, 17:111).
Emret Allah’ım, emrini yerine getirmeye hazırız. Celâli (haşmeti) yüce olan Allah, ilmi ve kudretiyle herşeyden sonsuz derecede büyüktür. Zira O herşeyi yaratan öyle bir Hâlık ve yarattığı varlıklara birbirinden ayrı ve lâyık şekiller veren öyle bir Bâri’ ve o varlıkları en güzel suretlere kavuşturan Musavvirdir ki, kudretiyle insanı bir kâinat gibi san’atlı yaratmış; ve insanı nasıl kader kalemiyle yazmışsa, kâinatı da aynen o kalemle yazmıştır. Çünkü şu büyük âlem olan kâinat, aynen bu küçük âlem olan insan gibi, Onun kudretinin san’at eseri ve kaderinin mektubudur. Herşeyi sonsuz san’at ve hikmetle yapan Sâni-i Hakîm şu büyük âlemi öyle bir surette yoktan var etmiştir ki, onu bir mescid şekline döndürmüş; ve bu küçük âlemi de öyle bir surette icad etmiştir ki, onu secde eden bir kul yapmıştır. Şu büyük âlemi bir mülk şeklinde inşa etmiş, bu küçük âlemi de bütün mülke muhtaç bir memlük olarak bina etmiştir. Onun büyük âlemdeki san’atı bir kitap şeklinde kendini göstermiş, insandaki sıbğası (boyası) ise hitap çiçekleri açmıştır. Onun kudreti, büyük âlemde rubûbiyetinin (rablığının) haşmetini gösterirken, küçük âlem olan insanda da nimetleri tanzim ediyor. Onun haşmeti büyük âlemde vahdâniyetine (zâtının birliğine) şehadet ederken, rahmeti de küçük âlemde Onun ehadiyetini (her bir varlıkta tecelli eden birliğini) ilân ediyor. O celâl (haşmet) sahibi San’atkâr, büyük âlemin tamamına ve nevilerin ve fertlerin hareket ve sükûnetlerine birer sikke-i vahdet (birlik mührü) koyduğu gibi, şu insanın cisim ve organlarına ve hücre ve zerrelerine dahi öylece birer hâtem-i vahdet (birlik mührü) basmıştır.
[/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 500

فَانْظُرْ اِلٰى آثاَرِهِ الْمُتَّسِقَةِ كَيْفَ تَرٰى كَالْفَلَقِ سَخَاوَةً مُطْلَقَةً مَعَ اِنْتِظَامٍ مُطْلَقٍ، فِى سُرْعَةٍ مُطْلَقَةٍ مَعَ اِتِّزَانٍ مُطْلَقٍ، فِى سُهُولَةٍ مُطْلَقَةٍ مَعَ اِتْقَانٍ مُطْلَقٍ ، فِى وُسْعَةٍ مُطْلَقَةٍ مَعَ حُسْنِ صُنْعٍ مُطْلَقٍ، فِى بُعْدَةٍ مُطْلَقَةٍ مَعَ اِتِّفَاقٍ مُطْلَقٍ، فِى خِلْطَةٍ مُطْلَقَةٍ مَعَ اِمْتِيَازٍ مُطْلَقٍ، فِى رُخْصَةٍ مُطْلَقَةٍ مَعَ غُلُوٍّ مُطْلَقٍ.

فَهَذِهِ الْكَيْفِيَّةُ الْمَشْهُودَةُ شَاهِدَةٌ لِلْعَاقِلِ الْمُحَقِّقِ، مُجْبِرَةٌ لِلاَحْمَقِ الْمُنَافِقِ عَلٰى قَبُولِ الصّنْعَةِ وَالْوَحْدَةِ لِلْحَقِّ ذِى الْقُدْرَةِ الْمُطْلَقَةِ، وَهُوَ الْعَليِمُ الْمُطْلَقُ.

و َفِى الْوَحْدَةِ سُهُولَةٌ مُطْلَقَةٌ، وَفِى الْكَثْرَةِ وَالشِّرْكَةِ صُعُوبَةٌ مُنْغَلِقَةٌ:

اِنْ اُسْنِدَ كُلُّ اْلاَشْيَاءِ لِلْوَاحِدِ، فَالْكَائِنَاتُ كَالنَّخْلَةِ، وَالنَّخْلَةُ كَالثَّمَرَةِ سُهُولَةً فِى اْلاِبْتِدَاعِ.

وَإِنْ اُسْنِدَ لِلْكَثْرَةِ فَالنَّخْلَةُ كَالْكَائِنَاتِ، وَالثَّمَرَةُ كَالشَّجَرَاتِ صُعُوبَةً فِى اْلاِمْتِنَاعِ. اِذْ اَلْوَاحِدُ بِالْفَعْلِ الْوَاحِدِ يُحَصِّلُ نَتِيجَةً وَوَضْعِيَّةً لِلْكَثِيرِ بِلاَ كُلْفَةٍ وَلاَ مُباَشَرَةٍ؛ وَلوْ اُحِيلَتْ تِلْكَ الْوَضْعِيَّةُ وَالنَّتيِجَةُ اِلٰى الْكَثْرَةِ لاَ يُمْكِنُ اَنْ تَصِلَ اِلَيْهَا اِلاَّ بِتَكَلُّفَاتٍ وَمُباَشَرَاتٍ وَمُشَاجَرَاتٍ كَاْلاَمِيرِ مَعَ النَّفَرَاتِ، وَالْبَانِى مَعَ الْحَجَراتِ، وَاْلاَرْضِ مَعَ السَّيَّارَاتِ، والْفَوَّارَةِ مَعَ الْقَطَرَاتِ، وَنقْطَةِ الْمَرْكَزِ مَعَ النُّقَطِ فِى الدَّائِرَةِ.

بِسِرِّ اَنَّ فِى الْوَحْدَةِ يَقُومُ اْلاِنْتِسَابُ مَقَامَ قُدْرَةٍ غَيْرِ مَحْدُودَةٍ. وَلاَ يَضْطَرُّ السَّبَبُ لِحَمْلِ مَنَابِعِ قُوَّتِهِ وَيَتَعَاظَمُ اْلاَثَرُ بِالنّسْبَةِ اِلٰى الْمُسْنَدِ اِلَيْهِ.1




[NOT]Dipnot-1
Şimdi Onun eserlerine toplu bir halde bak: Nasıl gün gibi âşikâr bir şekilde, sehavet-i mutlaka (sınırsız bir cömertlik) ile beraber mutlak bir intizam (düzenlilik) göreceksin. Onu da mutlak bir sür’at ile beraber mutlak bir ittizan (ölçü ve denge) içinde göreceksin. Onu da mutlak bir itkanla (kusursuzlukla) beraber mutlak kolaylık içinde göreceksin. Onu da mutlak güzel san’atla beraber mutlak bir genişlik içinde göreceksin. Onu da mutlak bir uzaklıkla beraber mutlak bir ittifak (beraberlik) içinde bulacaksın. Onu da mutlak bir ihtilât (iç içe bir vaziyet) ile beraber mutlak bir imtiyaz (ayrılmış bir vaziyet) içinde göreceksin. Onu da, yüksek değerlilikle beraber mutlak bolluk ve kolaylıkla hadsiz mahlûkatın istifadesine arz edilmiş bir şekilde bulacaksın.
İşte bu gözle görünen keyfiyet, akıl sahibi bir ehl-i tahkik (araştırmacı) için bir şahit olduğu gibi, ahmak bir münafığı dahi, bütün bunların herşeyi bilen bir mutlak kudret sahibinin birlik eseri olduğunu kabul etmek zorunda bırakır.
Vahdette (birlikte) mutlak bir kolaylık, şirk ve kesrette (çoklukta) ise içinden çıkılması imkânsız bir zorluk vardır.
Eğer bütün varlıklar tek bir zâta verilse, kâinatı hiç yoktan icad etmek, bir hurma fidanı icad etmek kadar, bir hurma fidanı da bir meyve kadar kolay olur. Kesrete (çokluğa) dayandırıldığında ise, meyveyi ağaç kadar, ağacı ise kâinat kadar zorlaştıran bir imkânsızlık ortaya çıkar. Zira birtek zât, pek çok şey için birtek sonucu ve durumu, birtek fiil ile, külfetsiz ve temassız (bizzat uğraşmayacak) bir şekilde elde eder. Eğer bu durum ve sonuç kesrete (çokluğa) havale edilse, o sonuca ancak pek çok zorluklar, bizzat sergilediği uğraşılar ve çekişmeler ile ulaşılabilir: bir subayın görevini erlere, ustanın görevini binanın taşlarına, dünyanın kendi etrafındaki dönüşüyle meydana gelen yıldız ve gezegenlerin yerlerinin değişmelerini o yıldız ve gezegenlerin hareketlerine, daire merkezinin görevini o dairenin çevresindeki noktalara bırakmak gibi...
Vahdette (birlikte), intisap (bağlanma) sırrıyla, sonsuz bir kudret bulunur. Bu suretle, bir sebep bütün kuvvet kaynaklarını kendisi taşımak zorunda kalmaz ve o sebepten meydana gelen eser, onun dayandığı şey oranında büyük olur.
[/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 501

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>وَفِى الشّرْكَةِ يَضْطَرُّ كُلُّ سَبَبٍ لِحَمْلِ مَناَبعِ قُوَّتِهِ؛ فَيَتَصَاغَرُ اْلاَثَرُ بِنِسْبَةِ جِرْمِهِ. وَمِنْ هُناَ غَلَبَتِ النَّمْلَةُ وَالذُّباَبَةُ عَلٰى الْجَباَبِرَةِ، وَحَمَلَتِ النُّوَاةُ الصَّغِيرَةُ شَجَرَةً عَظِيمَةً.

وَبِسِرِّ اَنَّ فِى اِسْناَدِ كُلِّ اْلاَشْياَءِ اِلٰى الْوَاحِدِ لاَ يَكُونُ اْلاِيجَادُ مِنَ الْعَدَمِ الْمُطْلَقِ. بَلْ يَكُونُ اْلاِيجَادُ عَيْنَ نَقْلِ الْمَوْجُودِ الْعِلْمِىِّ اِلٰى الْوُجُودِ الْخَارِجِيِّ، كَنَقْلِ الصُّورَةِ الْمُتَمَثّلَةِ فِى الْمِرْآةِ اِلٰى الصَّحِيفَةِ الْفُوطُوغْرافِيَّةِ لِتَثْبِيتِ وُجُودٍ خَارِجِىٍِّ لَهَا بِكَمَالِ السُّهُولَةِ، اَوْ اِظْهَارِ الْخَطِّ الْمَكْتُوبِ بِمِدَادٍ لا يُرىٰ، بِوَاسِطَةِ مَادَّةٍ مُظْهِرَةٍ لِلْكِتَابَةِ الْمَسْتُورَةِ.


وَفِى اِسْناَدِ اْلاَشْياَءِ اِلٰى اْلاَسْباَبِ وَالْكَثْرَةِ يَلْزَمُ اْلاِيجَادُ مِنَ الْعَدَمِ الْمُطْلَقِ، وَهُوَ اِنْ لَمْ يَكُنْ مُحَالاً يَكُونُ اَصْعَبَ اْلاَشْيَاءِ. فَالسُّهُولَةُ فِى الْوَحْدَةِ وَاصِلَةٌ اِلٰى دَرَجَةِ الْوُجُوبِ، وَالصُّعُوبَةُ فِى الْكَثْرَةِ وَاصِلَةٌ اِلٰى دَرَجَةِ اْلاِمْتِنَاعِ.


وَبِحِكْمَةِ اَنَّ فِى الْوَحْدَةِ يُمْكِنُ اْلاِبْدَاعُ وَاِيجَادُ [اْلاَيْسِ مِنَ اللَّيْسِ] يَعْنِى اِبْدَاعَ الْمَوْجُودِ مِنَ الْعَدَمِ الصّرْفِ بِلاَ مُدَّةٍ وَلاَ مَادَّةٍ، وَإِفْرَاغَ الذَّرَّاتِ فِى الْقَالَبِ الْعِلْمِىِّ بِلاَ كُلْفَةٍ وَلاَ خِلْطَةٍ. وَفِى الشِّرْكَةِ وَالْكَثْرَةِ لاَ يُمْكِنُ اْلاِبْدَاعُ مِنَ الْعَدَمِ بِاتّفَاقِ كُلِّ اَهْلِ الْعَقْلِ. فَلاَ بُدَّ لِوُجوُدِ ذِى حَياَةٍ جَمْعُ ذَرَّاتٍ مُنْتَشِرَةٍ فِى اْلاَرْضِ وَالْعَناَصِرِ؛ وَبِعَدَمِ الْقَالِبِ الْعِلْمِىِّ يَلْزَمُ لِمُحَافَظَةِ الذَّرَّاتِ فِى جِسْمِ ذِى الْحَياَةِ وُجُودُ عِلْمٍ كُلّىٍِّ، وَإِرَادَةٍ مُطْلَقَةٍ فِى كُلِّ ذَرَّةٍ. وَمَعَ ذَلِكَ اِنَّ الشُّرَكَاءَ مُسْتَغْنِيَةٌ عَنْهَا وَمُمْتَنِعَةٌ بِالذَّاتِ وَتحَكُّمِيَّةٌ مَحْضَةٌ، لاَ اَمَارَةَ عَلَيْهاَ وَلاَ اِشَارَةَ اِلَيْهَا فِى شَىْءٍ مِنَ الْمَوْجُودَاتِ. اِذْ خِلْقَةُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ تَسْتَلْزِمُ قُدْرَةً كَامِلَةً غَيْرَ مُتَناَهِيَةٍ باِلضَّرُورَةِ. فَاسْتُغْنِىَ عَنِ الشُّرَكَاءِ؛
blank.gif
1



[NOT]Dipnot-1
Şirkte ise, herbir sebep, kendi kuvvet kaynaklarını kendi belinde taşımaya mecburdur; eseri de kendi cirmi kadar küçük olur. Bir karınca ve bir sinek, işte bu intisap (bağ) kuvvetiyle büyüklük taslayan zalimlere galip gelir; bir küçük çekirdek, bu sırla koca bir ağacı üzerinde taşır.

Herşey birtek zâta verildiği takdirde, icad etmek, “mutlak yokluktan çıkarmak” mânâsına gelmez. Birtek zâtın herşeyi icadı, tıpkı camdaki misalî sureti gayet kolaylıkla fotoğraf kâğıdına aksettirerek ona bir haricî vücud vermek (varlık âlemine çıkarmak) gibi, yahut görünmez bir mürekkeple yazılmış bir yazıyı, gizli yazıları ortaya çıkaran bir madde vasıtasıyla görünür hale getirmek gibi, bir ilmî varlığı haricî vücuda çıkarmak mânâsını taşır. Eşyanın sebeplere ve kesrete (çokluğa) havale edilmesi halinde ise, birşeyi var etmek için, o şeyi mutlak yokluktan çıkarmak gerekir. Bu ise, eğer muhal olmazsa, zorluğun en son mertebesi olur. Demek, vahdette (birlikte) zorunluluk derecesine varan bir kolaylık, kesrette (çoklukta) ise imkânsızlık derecesinde bir zorluk vardır.

Vahdette (birlikte), maddeye ve zamana ihtiyaç olmadan, bir varlığı tam bir yokluktan ibda’ (yaratmak) ve icad etmek mümkün olur ki, o varlığın zerreleri külfetsiz bir şekilde ve hiçbir karışıklığa meydan vermeden bir ilmî kalıba dökülür. Şirkte ve kesrette (ortaklıkta ve çoklukta) yoktan var etmek ise, bütün akıl sahiplerinin ittifakıyla, imkân dışıdır. Çünkü bir canlının vücudu için, yeryüzüne yayılmış zerrelerin ve unsurların toplanması kaçınılmaz olur; ayrıca, ilmî bir kalıbın var olmayışı sebebiyle, o canlının cismindeki zerrelerin korunması için, her zerrede küllî bir ilmin ve mutlak bir iradenin bulunması gerekecektir. Bununla beraber, şerikler “müstağniyetün anhâ” ve “mümteniatün bizzat”, yani hiç onlara ihtiyaç olmadığı gibi ve var olmaları da imkansız oldukları halde, onları dâvâ etmek (şirk var demek) hiçbir dayanağı olmayan bir iddiadır ve varlıklardan hiçbir şeyde böyle bir ihtimal için ne bir emare, ne bir işaret mevcut değildir.Zira kâinatın yaratılışı, zorunlu olarak, sonsuz bir mükemmel kudretin varlığını gerektirir; ortaklara hiç ihtiyaç yoktur.
[/NOT]


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 502

وَ اِلاَّ لَزِمَ تَحْدِيدُ وَانْتِهَاءُ قُدْرَةٍ كَامِلَةٍ غَيْرِ مُتَناَهِيَةٍ فِى وَقْتِ عَدَمِ التَّناَهِى بِقُوَّةٍ مُتَناَهِيَةٍ بِلاَ ضَرُورَةٍ، مَعَ الضَّرُورَةِ فِى عَكْسِهِ ؛ وَهُوَ مُحَالٌ فِى خَمْسَةِ اَوْجُهٍ . فَامْتَنَعَتِ الشُّرَكَاءُ، مَعَ اَنَّ الشُّرَكَاءَ الْمُمْتَنِعَةَ بِتِلْكَ الْوُجوُهِ لاَ اِشَارَةَ اِلٰى وُجوُدِهَا، وَلاَ اَمَارَةَ عَلٰى تَحَقُّقِهَا فِى شَىْءٍ مِنَ الْمَوْجُودَاتِ. فَقَدِ اسْتَفْسَرْناَ هَذِهِ الْمَسْأَلةَ فِى [الْمَوْقِفِ اْلاَوَّلِ مِنَ الرِسَالَةِ الثَّانِيةِ وَالثَّلاَثِينَ] مِنَ الذَّرَّاتِ اِلٰى السَّيَّارَاتِ وَفِى [الْمَوْقِفِ الثَّانِى] مِنَ السَّمٰوَاتِ اِلٰى التَّشَخُّصَاتِ الْوَجْهِيَّةِ فَاَعْطَتْ جَمِيعُهَا جَوَابَ رَدِّ الشّرْكِ بِاِرَاءَةِ سِكَّةِ التَّوْحِيدِ.



فَكَمَا لاَ شُرَكَاءَ لَهُ؛ كَذَلِكَ لاَ مُعِينَ وَلاَ وُزَرَاءَ لَهُ. وَمَا اْلاَسْبَابُ اِلاَّ حِجَابٌ رَقِيقٌ عَلٰى تَصَرُّفِ الْقُدْرَةِ اْلاَزَلِيَّةِ، لَيْسَ لَهَا تَأْثِيرٌ إِيجَادِيٌّ فِى نَفْسِ اْلاَمْرِ. اِذْ أَشْرَفُ اْلاَسْبَابِ وَ اَوْسَعُهَا اِخْتِيَاراً هُوَ اْلاِنْسَانُ؛ مَعَ اَنهُ لَيْسَ فِى يَدِهِ مِنْ اَظْهَرِ اَفْعَالِهِ اْلاِخْتِيَارِيَّةِ كَـ[اْلاَكْلِ وَالْكَلاَمِ وَالْفِكْرِ] مِنْ مِئَاتِ اَجْزاَءٍ اِلاَّ جُزْءٌ وَاحِدٌ مَشْكُوكٌ. فَاِذَا كَانَ السَّبَبُ اْلاَشْرَفُ وَاْلاَوْسَعُ اِختِيَاراً مَغْلُولَ اْلاَيدِى عَنِ التَّصَرُّفِ الْحَقِيقىِّ كَمَا تَرىٰ؛ فَكَيْفَ يُمْكِنُ اَنْ تَكُونَ الْبَهِيمَاتُ وَالْجَمَادَاتُ شَرِيكَةً فِى اْلاِيجَادِ وَالرُّبوبِيَّةِ لِخَالِقِ اْلاَرْضِ وَالسَّمٰوَاتِ. فَكَمَا لاَ يُمْكِنُ اَنْ يَكُونَ الظَّرْفُ الَّذِى وَضَعَ السُّلْطَانُ فِيهِ الْهَدِيَّةَ، اَوِ الْمَنْدِيلُ الَّذِى لَفَّ فِيهِ الْعَطِيَّةَ، اَوِ النَّفَرُ الَّذِى اَرْسَلَ عَلٰى يَدِهِ النِّعْمَةَ اِلَيْكَ، شُرَكَاءَ لِلسُّلْطَانِ فِى سَلْطَنَتِهِ؛ كَذَلِكَ لاَ يُمْكِنُ اَنْ يَكُونَ اْلاَسْباَبُ الْمُرْسَلَةُ عَلٰى اَيْديِهِمُ النّعَمُ اِلَيْنَا، وَالظُّرُوفُ الَّتِى هِىَ صَناَدِيقُ لِلنّعَمِ الْمُدَّخَّرَةِ لَنَا، وَاْلاَسْبَابُ الَّتِى الْتَفَّتْ عَلٰى عَطَايَا اِلٰهِيَّةٍ مُهْدَاةٍ اِلَيْناَ، شُرَكَاءَ اَعْوَاناً اَوْ وَسَائِطَ مُؤَثِّرَةً.
blank.gif
1





[NOT]Dipnot-1 Eğer şerik (ortak) bulunsa, sınırlı diğer bir kuvvet, hiçbir zorunluluk olmadan, hattâ zorunluluk bunun tam zıddı iken, o sonsuz ve sınırsız mükemmellikteki kudreti, sonsuz olduğu bir vakitte sınırlayıp ona son vermek lâzım gelir ki, bu, beş yönden muhaldir (olması mümkün değildir). İşte, şeriklerin (ortakların) olması böylece imkân dışıdırlar; ve kâinatın varlıklarından hiçbir şeyde, adı geçen sebeplerle olması asla mümkün olmayan ortakların varlığına dair bir işaret, yahut gerçekleşebileceğine dair bir belirti yoktur.Bu mesele, Otuz İkinci Sözün Birinci Mevkıfında zerrattan seyyârâta, İkinci Mevkıfta semâvattan teşahhusât-ı veçhiyeye (yüzlerdeki kişiye özel şahsiyetlere) kadar, hepsi de üzerlerindeki sikke-i tevhidi (birlik mührünü) göstererek şirki (ortaklığı) reddeden mevcudatın (varlıkların) cevaplarıyla izah edilmiştir.


Onun şeriki (ortağı) olmadığı gibi, yardımcısı ve veziri de yoktur. Sebepler ise, ezelî Kudretin tasarrufuna ince bir perdeden ibarettir, hakikatte icad açısından bir tesir sahibi değildir. Zira, sebepler içinde, en şerefli ve iradesi en geniş olan insan olduğu halde, yemek ve içmek ve düşünmek gibi irade dahilindeki en açık fiillerden onun elinde bulunan, ancak yüz parçadan bir şüpheli parçadır. En şerefli ve en geniş ihtiyar (seçme gücü) sahibi bir sebebin eli, böyle gördüğün gibi hakikî tasarruftan bağlanmış olursa, diğer hayvanlar ve canlılar, yerin ve göklerin Yaratıcısına icad ve rububiyette (yani idare, terbiye ve egemenlik konusunda) nasıl ortak olabilirler? Nasıl ki bir padişahın içine hediyesini koyduğu zarf yahut hediyesini sardığı mendil yahut hediyesini eline verip sana gönderdiği nefer o padişahın saltanatına ortak olamaz. Öyle de, elleriyle bize nimetlerin gönderildiği sebepler ve bizim için depolanmış nimetlerin sandukçalarından ibaret olan zarflar ve bize hediye gönderilmiş İlâhî ikramların sarıldığı sebepler, ortak veya yardımcı veya gerçek tesir sahibi birer vasıta olamazlar.[/NOT]


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 503

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }.listlevel1WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel2WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel3WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel4WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel5WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel6WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel7WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel8WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel9WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }</style>اَلْمَرْتَبَةُ الثَّانِيَةُ

جَلَّ جَلاَلهُ اَللهُ اَكْبَرُ مِنْ كُلِّ شَىْءٍ قُدْرَةً وَعِلْمًا،


اِذْ هُوَ الْخَلاَّقُ الْعَلِيمُ الصَّانِعُ الْحَكِيمُ الرَّحْمٰنُ الرَّحِيمُ الَّذِى هَذِهِ الْمَوْجُودَاتُ اْلاَرْضِيَّةُ وَاْلاَجْرَامُ الْعُلْوِيَّةُ فِى بُسْتَانِ الْكَائِنَاتِ مُعْجِزَاتُ قُدْرَةِ خَلاَّقٍ عَليِمٍ بِالْبَدَاهَةِ، وَهَذِهِ النَّبَاتَاتُ الْمُتَلَوِّنةُ الْمُتَزَيّنَةُ الْمَنْثُورَةُ، وَهَذِهِ الْحَيْوَناَتُ الْمُتَنَوِّعَةُ الْمُتَبَرِّجَةُ الْمَنْشُورَةُ فِى حَدِيقَةِ اْلاَرْضِ خَوَارِقُ صَنْعَةِ صَانِعٍ حَكِيمٍ بِِالضَّرُورَةِ، وَهَذِهِ اْلاَزْهَارُ الْمُتَبَسّمَةُ وَاْلاَثْمَارُ الْمُتَزَيّنَةُ فِى جِنَانِ هَذِهِ الْحَدِيقَةِ هَدَايَا رَحْمَةِ رَحْمٰنٍ رَحيِمٍ بِالْمُشَاهَدَةِ. تَشْهَدُ هَاتِيكَ وَ تُناَدِى تَاكَ وَتعْلِنُ هَذِهِ بِاَنَّ خَلاَّقَ هَاتيِكَ وَمُصَوِّرَ تَاكَ وَوَاهِبَ هَذِهِ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ وَبِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ قَدْ وَسِعَ كُلَّ شَىْءٍ رَحْمَةً وَعِلْماً، تَتَسَاوٰى بِالنِّسْبَةِ اِلٰى قُدْرَتِهِ الذَّرَّاتُ وَالنُّجُومُ وَالْقَلِيلُ وَالْكَثِيرُ وَالصَّغِيرُ وَالْكَبِيرُ وَالْمُتَناَهِى وَغَيرُ الْمُتَناَهِى. وَكُلُّ الْوُقوعَاتِ الْمَاضِيَةِ وَغَراَئِبِهَا مُعْجِزَاتُ صَنْعَةِ صَانِعٍ حَكِيمٍ تَشْهَدُ عَلٰى اَنَّ ذَلِكَ الصَّانِعَ قَدِيرٌ عَلٰى كُلِّ اْلاِمْكَانَاتِ اْلاِسْتِقْبَالِيَّةِ وَعَجَائِبِهَا، اِذْ هُوَ الْخَلاَّقُ الْعَلِيمُ وَالْعَزِيزُ الْحَكيِمُ.


فَسُبْحَانَ مَنْ جَعَلَ حَدِيقَةَ اَرْضِهِ مَشْهَرَ صَنْعَتِهِ. مَحْشَرَ فِطْرَتِهِ. مَظْهَرَ قُدْرَتِهِ. مَدَارَ حِكْمَتِهِ. مَزْهَرَ رَحْمَتِهِ. مَزْرَعَ جَنَّتِهِ. مَمَرَّ الْمَخْلُوقَاتِ. مَسِيلَ الْمَوجُودَاتِ. مَكِيلَ الْمَصْنُوعَاتِ. فَمُزَيّنُ الْحَيْوَانَاتِ مُنَقَّشُ الطُّيوُراَتِ مُثَمَّرُ الشَّجَراَتِ مُزَهَّرُ النَّباَتاَتِ مُعْجِزَاتُ عِلْمِهِ. خَوَارِقُ صُنْعِهِ. هَدَايَا جُودِهِ. بَرَاهِينُ لُطْفِهِ.
blank.gif
1



[NOT]Dipnot-1
İkinci Mertebe


Celâli (haşmeti) yüce olan Allah, ilmi ve kudretiyle herşeyden sonsuz derecede büyüktür. Zira O herşeyi bilen ve herşeyi yaratan öyle bir Hallâk-ı Alîm ve herşeyi san’atla ve hikmetle yapan öyle bir Sâni-i Hakîm ve rahmeti bütün varlıkları kuşattığı gibi her bir varlığa da hususî rahmet tecellileri olan öyle bir Rahmânü’r-Rahîmdir ki, kâinat bostanındaki şu dünya varlıkları ve gök cisimleri, apaçık, o herşeyi yaratan ve bilen Hallâk-ı Alîmin kudretinin mucizeleridir. Ve şu yeryüzü bağında serilmiş rengârenk süslü bitkiler ve açılıp saçılmış ve yayılmış çeşitli hayvanlar, zorunlu olarak, o herşeyi san’atla ve hikmetle yapan Sâni-i Hakîmin san’atının harikalarıdır. Ve bu bağın bahçelerindeki şu tebessüm eden çiçekler ve süslenmiş meyveler, gözler önünde, o rahmeti bütün varlıkları kuşatan ve her bir varlığa da hususî rahmet tecellileri olan Rahmânü’r-Rahîmin rahmetinin hediyeleridir. O kudret mucizeleri şehadet ediyor; şu san’at harikaları sesleniyor; ve bu rahmet hediyeleri ilân ediyor ki: Evvelkinin Hallâkı (Yaratıcısı) ve diğerinin Musavviri (Şekillendiricisi) ve sonuncusunun Vâhibi (ihtiyaçlarının Vericisi) olan Zâtın kudreti herşeye yeter, ilmi herşeyi kuşatır. Onun rahmeti ve ilmi herşeyi kuşatmıştır. Kudretine nisbeten zerreler ve yıldızlar, az ve çok, küçük ve büyük, sonlu ve sonsuz, herşey eşittir. O Sâni-i Hakîmin mucizeleri olan geçmişin bütün olayları ve garip şeyleri şehadet eder ki, o Sâni (San’atkâr), Hallâk-ı Alîm (herşeyi Yaratan ve herşeyi Bilen) ve Azîz-i Hakîm (kudreti herşeye galip ve her işi hikmetle yapan) olduğundan, geleceğin bütün şaşırtıcı şeylerini yapmaya kàdirdir.


Her türlü noksandan ve kusurdan münezzehtir o Zât ki,
  • ilminin mucizeleri, san’atının harikaları, cûd ve sehâsının (cömertliğinin) hediyeleri ve lûtfunun delilleri olan
  • müzeyyen (süslü) hayvanları, münakkaş (nakışlı) kuşları, meyveli ağaçları ve çiçekli bitkileri ile;
  • yeryüzü bahçesini san’atının sergisi, mahluklarının mahşeri (toplantı yeri), kudretinin mahzarı (aynası), hikmetinin medarı (vesilesi), rahmetinin çiçekliği, Cennetinin tarlası, mahlûkatının resmi-geçit meydanı, varlıklarının akıp gittiği yer, san’at eserlerinin ölçeği yapmıştır.
[/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 504

تَبَسُّمُ اْلاَزْهَارِ مِنْ زِينَةِ اْلاَثْمَارِ، تَسَجُّعُ اْلاَطْيَارِ فِى نَسْمَةِ اْلاَسْحَارِ، تَهَزُّجُ اْلاَمْطَارِ عَلٰى خُدُودِ اْلاَزْهَارِ، تَرَحُّمُ الْوَالِدَاتِ عَلٰى اْلاَطْفَالِ الصّغَارِ. تَعَرُّفُ وَدُودٍ، تَوَدُّدِ رَحْمٰنٍ، تَرَحُّمُ حَنَّانٍ، تَحَنُّنُ مَنَّانٍ لِلْجِنِّ وَ اْلاِنْسَانِ وَالرُّوحِ وَالْحَيْوَانِ وَالْمَلَكِ وَالْجَانِّ. وَالْبُذُورُ وَاْلاَثْمَارُ، وَالْحُبوبُ وَاْلاَزْهَارُ، مُعْجِزَاتُ الْحِكْمَةِ، خَوَارِقُ الصَّنْعَةِ، هَدَايَا الرَّحْمَةِ، بَرَاهِينُ الْوَحْدَةِ، شَوَاهِدُ لُطْفِهِ فِى دَارِ اْلآخِرَةِ. شَوَاهِدُ صَادِقَةٌ بِاَنَّ خَلاَّقَهَا عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ. وَبِكُلِّ شَىْءٍ عَلِيمٌ. قَدْ وَسِعَ كُلَّ شَىْءٍ بِالرَّحْمَةِ وَالعِلْمِ وَالْخَلْقِ وَالتَّدْبِيرِ وَالصُّنْعِ وَالتَّصْوِيرِ. فَالشَّمْسُ كَالْبَذْرَةِ وَالنَّجْمُ كَالزَّهْرَةِ واْلاَرْضُ كَالْحَبَّةِ لاَ تَثْقُلُ عَلَيْهِ بِالْخَلْقِ وَالتَّدْبِيرِ وَالصُّنْعِ وَالتَّصْوِيرِ. فَالْبُذُورُ وَاْلاَثْمَارُ مَرَايَا الْوَحْدَةِ فِى اَقْطَارِ الْكَثْرَةِ. اِشَارَاتُ الْقَدَرِ. رُمُوزَاتُ الْقُدْرَةِ بِاَنَّ تِلْكَ الْكَثْرَةَ مِنْ مَنْبَعِ الْوَحْدَةِ، تَصْدُرُ شَاهِدَةً لِوَحْدَةِ الْفَاطِرِ فِى الصُّنْعِ وَالتَّصْوِيرِ. ثُمَّ اِلٰى الْوَحْدَةِ تَنْتَهِى ذَاكِرَةً لِحِكْمَةِ الصَّانِعِ فِى الْخَلْقِ وَالتَّدْبِيرِ. وَتَلْوِيحَاتُ الْحِكْمَةِ بِاَنَّ خَالِقَ الْكُلِّ بِكُلّيَّةِ النَّظَرِ اِلَى الْجُزْئِىِِّ يَنْظُرُ، ثَمَّ اِلٰى جُزْئِهِ. اِذْ اِنْ كاَنَ ثَمَراً فَهُوَ الْمَقْصُودُ اْلاَظْهَرُ مِنْ خَلْقِ هٰذَا الشَّجَرِ. فَالْبَشَرُ ثَمَرٌ لِهَذِهِ الْكَائِنَاتِ، فَهُوَ الْمَقْصُودُ اْلاَظْهَرُ لِخَالِقِ الْمَوْجُودَاتِ. وَالْقَلْبُ كَالنُّوَاةِ، فَهُوَ الْمِرآةُ اْلاَنْوَرُ لِصَانِعِ الْمَخْلُوقَاتِ. وَمِنْ هَذِهِ الْحِكْمَةِ فَاْلاِنْسَانُ اْلاَصْغَرُ فِى هَذِٰهِ الْكَائِنَاتِِ هُوَ الْمَدَارُ اْلاَظْهَرُ لِلنَّشْرِ وَالْمَحْشَرِ فِى هَذِهِ الْمَوْجُودَاتِ، وَالتَّخْرِيبِ وَالتَّبْدِيلِ وَالتَّحْوِيلِ وَالتَّجْدِيدِ لِهَذِهِ الْكَائِنَاتِ.
blank.gif
1



[NOT]
Dipnot-1
Bu yeryüzü bahçelerinde,
  • meyvelerin ziynetiyle (süsleriyle) gülen çiçeklerin tebessümü, seher yeliyle şakıyan kuşların sec’aları (ötmeleri), çiçeklerin yaprakçıklarındaki damlaların şıpıltısı ve annelerin küçük yavrulara olan merhameti;
  • cinlere, insanlara, hayvanlara, ruhanîlere ve meleklere, seven ve sevdiren bir Vedûd’un kendisini tanıttırması, rahmeti bütün varlıkları kuşatan bir Rahmân’ın kendini sevdirmesi, eserlerinde sonsuz rahmetinin en lâtif cilvelerini gösteren sınırsız şefkat sahibi bir Hannân’ın merhameti, bitmez tükenmez ikramlarıyla ve nimetleriyle, varlıkları besleyen bir Mennân’ın en uygun ve şirin rahmet cilvelerini göstermesidir.
Bütün meyve ve tohumlar, birer hikmet mucizesi, birer san’at harikası, birer rahmet hediyesi, birer vahdet (birlik) delili, âhiret yurdundaki İlâhî lütufların birer şahididir. Onlar birer doğru şahid olarak ilân ederler ki, kendilerinin Yaratıcısı herşeye gücü yeten Kadîr ve herşeyi bilen Alîmdir. Onun rahmeti ve ilmi ve yaratması ve tedbiri ve san’at ve tasviri herşeyi kaplamıştır. Onun yaratma ve tedbirine ve san’at ve tasvirine oranla güneş bir tohumcuk gibi, yıldız bir çiçek gibi, yerküre bir tane gibidir; hiçbir şey Ona ağır gelmez. Meyve ve tohumlar, kesret (çokluk) âleminin her tarafında vahdetin (birliğin) aynaları, kaderin işaretleri, kudretin remizleridir ki, bu kesretli (çoklu) varlıkların kaynaklarının vahdetini (birliğini) gösterirler. Onlar, bir kaynaktan çıkmaları sırasında yoktan benzersiz şekilde var eden Fâtırlarının san’at ve tedbirdeki birliğine şehadet ettikleri gibi, tekrar birlikte son bulmalarıyla da san’atkârlarının yaratma ve tedbirindeki hikmetini zikrederler.Hem o meyve ve tohumlar Rabbânî hikmetin işaretleridir ki, herşeyin Yaratıcısı olan Allah’ın, o cüz’î varlıklara yönelik kapsamlı bakışı, onların cüzlerine dahi baktığını gösterir. Çünkü o ağacın yaratılmasının asıl gayesi, onun meyvesidir. İşte, insan da şu kâinatın meyvesidir ve kâinatın Yaratıcısının nazarında en açık gaye odur. Kalb de bir tohumcuk gibidir ve varlıkları yaratan San’atkârın en münevver aynası odur. İşte şu hikmettendir ki, bu kâinattaki şu küçücük insan, bu varlıklar âleminde haşir ve neşir gibi büyük inkılâplara ve kâinatın tahrip edilip değiştirilmesine, başka şekle sokulup yenilenmesine en güçlü gerekçe olur.[/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 505

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }.listlevel1WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel2WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel3WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel4WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel5WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel6WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel7WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel8WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel9WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }</style>اَللهُ اَكْبَرُ يَا كَبِيرُ اَنْتَ الَّذِى لاَ تَهْدِى الْعُقُولُ لِكُنْهِ عَظَمَتِهِ. كِه لاَِإلٰهَ إلاَّ هُوَ بَرَابَرْمى زَنَنْدْ هَرْشئ دَمَادَمْ جُو يَدَنْدْ: [ياحَقْ] سَرَاسَرْ گُوَيَدَنْدْ: [يَا حَىّ ]
blank.gif
1
اَلْمَرْتَبَةُ الثَّالِثَةُ: HAŞİYE-1اِيضَاحُهَا فِى رَأْسِ [الْمَوْقِفِ الثَّالِثِ] مِنَ [الرِّسَالَةِ الثَّانِيَةِ وَالثَّلاَثِينَ]. اَللهُ اَكْبَرُ مِنْ كُلِّ شَىْءٍ قُدْرَةً وَعِلْماً اِذْ هُوَ الْقَدِيرُ الْمُقَدِّرُ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ الْمُصَوِّرُ الْكَرِيمُ اللَّطِيفُ الْمُزَيّنُ الْمُنْعِمُ الْوَدُودُ الْمُتَعَرِّفُ الرَّحْمٰنُ الرَّحِيمُ الْمُتَحَنّنُ الْجَمِيلُ ذُو الْجَلاَلِ وَالْكَمَالِ الْمُطْلَقِ النَّقَّاشُ اْلاَزَليُّ الَّذِى مَا حَقَائِقُ هَذِهِ الْكَائِنَاتِ كُلاًّ وَ اَجْزَاءً وَصَحَائِفَ وَطَبَقَاتٍ، وَمَا حَقَائِقُ هَذِهِ الْمَوْجُودَاتِ كُلّيّاً وَجُزئِيّاً وَوُجُوداً وَبقَاءً: اِلاَّ خُطُوطُ قَلَمِ قَضَائِهِ وَقَدَرِهِ بِتَنْظِيمٍ وَتَقدِيرٍ وَعِلْمٍ وَحِكْمَةٍ. واِلاَّ نُقُوشُ بَرْكَارِ عِلْمِهِ وَحِكْمَتِهِ بِصُنْعٍ وَتَصْوِيرٍ.1


[NOT]
Dipnot-1 “Allahu Ekber” (Allah en yücedir). Sen, akılların yüzde bir bile büyüklüğünü kavrayamadığı bir celâl (haşmet) sahibisin, ey herşeyden daha büyük olan Kebîr!Çünkü: Bütün eşya Lâilâhe illallah (Allah’tan başka ilâh yoktur) deyip kâinatın büyük zikir halkasında beraber zikrederek çalışıyorlar.Her zaman devamlı istidat diliyle Cenâb-ı Haktan hayat hakkını “Yâ Hak” deyip rahmet hazinesinden istiyorlar. Baştan başa da hayata kavuşmaları diliyle de “Yâ Hayy” (Bütün canlılara hayatlarını veren ezelî hayat sahibi Hayy diyerek) ismini zikrediyorlar.

Üçüncü Mertebe
HAŞİYE
İzahı, Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfının başındadır.Allah Teâlâ ilim ve kudretiyle herşeyden sonsuz derecede büyüktür. Zira o öyle herşeye gücü yeten bir Kadîr, herşeyin ölçü ve miktarlarını takdir eden Mukaddir, herşeyi bilen Alîm, heyşeyi hikmetle yapan Hakîm, herşeye gayet güzel şekiller veren Musavvir, her bir varlığa ikramlarda bulunan Kerîm, bütün ihsanları ve ilminin nüfuzu hoş ve şirin olan Lâtif, herşeyi en güzel şekillerle süsleyen Müzeyyin, her varlığa en münasip nimetleri veren Mün’im, varlıklara sevgi duygusunu veren Vedûd, sayısız yollarla kendisini yarattığı varlıklara tanıttıran Mütearrif, rahmeti bütün varlıkları kaplayan Rahmân, her bir varlığa bizzat rahmet tecellileri olan Rahîm, sonsuz şefkatiyle varlıkları kendine müştak eden Mütehannin, sonsuz haşmet sahibi ve sınırsız güzelliği olan Cemîl-i Zülcelâl, sınırsız kemâl ve mükemmellik sahibi olan Kâmil-i Mutlak ve herşeyi en güzel şekillerle nakış nakış işleyen Ezelî Nakkaş ki, bu kâinatın sayfaları ve tabakalarıyla, küll (bütün) ve cüz (parça) olarak hakikati ve bu varlıklar âleminin külliyet (genel) ve cüz’iyet (ferd, birey) ve vücut (varlık) ve bekà (devamlılık) itibarıyla hakikati,
  • Onun kazâ (tatbik, uygulama) ve kader (plân, program) kaleminin ilim ve hikmetle tanzim (düzenlediği) ve takdir ettiği hatları;
  • ilim ve hikmet pergelinin san’at ile tasvir ettiği nakışları;
Haşiye-1 Bu Üçüncü Mertebe, cüz’î bir çiçeği ve güzel bir kadını nazara alıyor. Koca bahar bir çiçektir. Cennet dahi bir çiçek gibidir. O mertebenin mazharlarıdırlar. Ve âlem, güzel ve büyük bir insan; ve huriler nev’i ve ruhanîler taifesi ve hayvanlar cinsi ve insan sınıfı, herbiri mânen güzel bir insan hükmünde, bu mertebenin gösterdiği esmâyı safahâtıyla gösteriyor.[/NOT]



cüz'î: küçük, ferdî esmâ: Allah’ın isimleri
huri: Cennet kızıhâşiye: dipnot, açıklayıcı not
mazhar: bir nimete ulaşan, o nimeti üzerinde yansıtan mânen: mânevî olarak
nazara almak: dikkate almak nev'i: tür
ruhanî: maddî yapısı olmayan ve gözle görülemeyen ruh âlemine ait varlık safahât: safhalar, gelişmeler
taife: topluluk

<tbody>
</tbody>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 506

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }.listlevel1WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel2WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel3WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel4WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel5WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel6WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel7WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel8WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel9WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }</style>وَاِلاَّ تَزْيِينَاتُ يَدِ بَيْضَاءِ صُنْعِهِ وَتصْوِيرِهِ وَتزْيِينِهِ وَتَنْوِيرِهِ بِلُطْفٍ وَكَرَمٍ. وَاِلاَّ اَزَاهِيرُ لَطَائِفِ لُطْفِهِ وَكَرَمِهِ وتَعَرُّفِهِ وَتَوَدُّدِهِ بِرَحْمَةٍ وَنِعْمَةٍ. وَاِلاَّ ثَمَرَاتُ فَيَّاضِ عَيْنِ رَحْمَتِهِ وَنِعْمَتِهِ وَتَرَحُّمِهِ وَتَحَنُّنِهِ بِجَمَالٍ وَكَمالٍ.

وَاِلاَّ لَمَعَاتُ جَمَالٍ سَرْمَدِىٍِّ وَكَماَلٍ دَيْمُومِىٍّ بِشَهَادَةِ تَفَانِيَّةِ الْمَرَايَا وَسَيَّالِيَّةِ الْمَظَاهِرِ، مَعَ دَوَامِ تَجَلِّى الْجَمَالِ عَلٰى مَرِّ الْفُصُولِ وَالْعُصُورِ وَاْلاَدْوَارِ، وَمَعَ دَوَامِ اْلاِنْعَامِ عَلٰى مَرِّ اْلاَناَمِ وَاْلاَيّاَمِ وَ اْلاَعْوَامِ.


نَعَمْ تَفَانِى الْمِرْآةِ زَوَالُ الْمَوْجُودَاتِ مَعَ التَّجَلّى الدَّائِمِ مَعَ الْفَيْضِ الْمُلاَزِمِ مِنْ اَظْهَرِ الظَّوَاهِرِ مِنْ اَبْهَرِ الْبَوَاهِرِ عَلٰى اَنَّ الْجَمَالَ الظَّاهِرَ اَنَّ الْكَمَالَ الزَّاهِرَ لَيْسَ مُلْكَ الْمَظَاهِرِ مِنْ اَفْصَحِ تِبْياَنٍ مِنْ اَوْضَحِ بُرْهَانٍ لِلْجَمَالِ الْمُجَرَّدِ لِلاِحْسَانِ الْمُجَدَّدِ لِلْوَاجِبِ الْوُجُودِ لِلْبَاقِى الْوَدُودِ.

نَعَمْ فَاْلاَثَرُ الْمُكَمَّلُ يَدُلُّ بِالْبَدَاهَةِ عَلٰى الْفِعْلِ الْمُكَمَّلِ. ثُمَّ الْفِعْلُ الْمُكَمَّلُ يَدُلُّ بِالضَّرُورَةِ عَلٰى اْلاِسْمِ الْمُكَمَّلِ وَالْفَاعِلِ الْمُكَمَّلِ ثُمَّ اْلاِسْمُ الْمُكَمَّلُ يَدُلُّ بِلاَرَيْبٍ عَلٰى الْوَصْفِ الْمُكَمَّلِ. ثُمَّ الْوَصْفُ الْمُكَمَّلُ يَدُلُّ بِلاَشَكٍّ عَلٰى الشَّأْنِ الْمُكَمَّلِ. ثُمَّ الشَّأْنُ الْمُكَمَّلُ يَدُلُّ بِالْيَقِينِ عَلٰى كَمَالِ الذَّاتِ بِمَا يَلِيقُ بِالذَّاتِ وَهُوَ الْحَقُّ الْيَقِينُ.


اَلْمَرْتَبَةُ الرَّابِعَةُ:


جَلَّ جَلاَلهُ اللهُ اَكْبَرُ اِذْ هُوَ الْعَدْلُ الْعَادِلُ الْحَكَمُ الْحَاكِمُ الْحَكِيمُ اْلاَزَلِىُّ الَّذِى اَسَّسَ بُنْيَانَ شَجَرَةِ هَذِهِ الْكَائِنَاتِ فِى سِتَّةِ اَيَّامٍ بِاُصُولِ مَشِيئَتِهِ وَحِكْمَتِهِ. وَفَصَّلَهَا بِدَسَاتِيرِ قَضَائِهِ وَقَدَرِهِ.
blank.gif
1





[NOT]Dipnot-1 san’at ve tasvirinin mucizeli kudret eliyle, lütuf ve keremle süsleyip aydınlattığı süslemeleri;
  • lütuf ve kereminin ve teveddüd (sevdirmesinin) ve taarrüfünün (tanıttırmasının) lâtifelerinden rahmet ve nimetle tebessüm eden çiçekleri;
  • rahmet ve nimetinin ve terahhum ve tahannününün (merhamet ve şefkatine müştak ettirmesinin) feyzinden cemal ve kemal ile tezahür eden meyveleri;
  • ve, aynaların fâniliği ve yansıtıcıların gelip geçiciliğiyle beraber, onlarda yansıyan o mücerred ve kesintisiz güzelliğin bâki kalarak, gelip geçen mevsimler ve asırlar ve devirler üzerinde yansıma ve görüntülerinin ve gelip geçen mahluklar ve günler ve seneler üzerindeki nimetlendirmesinin devam edip gitmesinin şehâdetiyle, Onun cemal (güzellik) ve kemâlinin (olgunluk ve mükemmelliğinin) yansıması ve parlamasından başka birşey değildir.

Evet, aynaların fâniliği ve varlıkların gelip gitmesiyle beraber yansımaların ve ışıkların devam etmesi, bütün açığa çıkmış herşeyden daha açık bir surette, onlarda görünen güzelliğin aynalara ait olmadığına delâlet eder ve en açık bir dille ve en anlaşılır bir delille gösterir ki, o yansımalar, varlığı zorunlu olan Vâcibü’l-Vücudun ve varlığı daimî olan ve her bir vesileyle Kendini sevdiren Bâkî-i Vedûdun mücerred güzelliğinin ve aynalar üzerinde daima yenilenen ihsanlarının görüntüleridir.

Evet, eserin mükemmelliği, akıl sahipleri için, fiilin mükemmelliğine delâlet eder. Mükemmel fiil ise, anlayış sahipleri için, ismin mükemmelliğine delâlet eder. İsmin mükemmelliği, açıkca sıfatın mükemmelliğine; sıfatın mükemmelliği ise, zorunlu olarak şe’nin (sıfatların mahiyetlerinde bulunan zâtî özelliklerin) mükemmelliğine; şe’nin mükemmelliği ise, hakkalyakîn (yaşayarak elde edilen şüphesizlik) derecesinde bir kesinlikle ve o zâta lâyık bir şekilde, zâtın mükemmelliğine delâlet eder.

Dördüncü MertebeCelâli (haşmeti) yüce olan Allah, herşeyden sonsuz derecede büyüktür. Zira O, adaleti olan ve adaletiyle herşeyi dengeleyen öyle bir Adl-i Âdil ve her bir varlığın geneli hakkında küllî hüküm veren Hakem, O küllî hükmün icrasına hükmeden Hâkim, bütün sebepleri o küllî hükmün gerçekleşmesi için en yararlı yerlere sevk eden Hakîm ve zâtı sonsuz olan Ezelîdir ki, şu kâinat ağacının binasını, meşiet (dileme) ve hikmetinin asılları üzerinde altı günde tesis etmiş;[/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 507

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }.listlevel1WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel2WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel3WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel4WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel5WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel6WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel7WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel8WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel9WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }</style>وَنَظَّمَهَا بِقَوَانِينَ عَادَتِهِ وَسُنَّتِهِ. وَزَيَّنَهَا بِنَوَامِيسِ عِنَايَتِهِ وَرَحْمَتِهِ. وَنَوَّرَهَا بِجَلَوَاتِ اَسْماَئِهِ وَصِفَاتِهِ بِشَهَادَاتِ اِنْتِظَامَاتِ مَصْنُوعَاتِهِ وَتزَيناَتِ مَوْجُودَاتِهِ وَتشَابُهِهَا وَتناَسُبِهَا وَتجَاوُبِهَا وَتعَاوُنِهَا وَتعَانقِهَا، وَاِتْقَانِ الصَّنْعَةِ الشُّعُورِيَّةِ فِى كُلِّ شَىْءٍ عَلٰى مِقْدَارِ قَامَةِ قاَبِلِيَّتِهِ الْمُقَدَّرَةِ بِتَقْدِيرِ الْقَدَرِ.

فَالْحِكْمَةُ الْعَامَّةُ فِى تَنْظِيمَاتِهَا، وَالْعِنَايَةُ التَّامَّةُ فِى تَزْيِينَاتِهَا، وَالرَّحْمَةُ الْوَاسِعَةُ فِى تَلْطِيفَاتِهَا، وَاْلاَرْزَاقُ وَاْلاِعَاشَةُ الشَّامِلَةُ فِى تَرْبِيَتِهَا، وَالْحَيَاةُ الْعَجِيبَةُ الصَّنْعَةِ بِمَظْهَرِيَّتِهَا لِلشُّؤُونِ الذَّاتِيَّةِ لِفَاطِرِهَا، وَالْمَحَاسِنُ الْقَصْدِيَّةُ فِى تَحْسِينَاتِهَا، وَدَوَامُ تَجَلّى الْجَمَالِ الْمُنْعَكِسِ مَعَ زَوَالِهَا، وَالْعِشْقُ الصَّادِقُ فِى قَلْبِهَا لِمَعْبُودِهَا، وَاْلاِنْجِذَابُ الظَّاهِرُ فِى جَذْبتِهَا، وَاِتّفَاقُ كُلِّ كُمَّلِهَا عَلٰى وَحْدَةِ فاَطِرِهَا، وَالتَّصَرُّفُ لِمَصَالِحَ فِى اَجْزَائِهاَ، وَالتَّدْبِيرُ الْحَكِيمُ لِنَباَتاَتِهَا، وَالتَّرْبِيَةُ الْكَرِيمَةُ لِحَيْوَانَاتِهَا، وَاْلاِنْتِظَامُ الْمُكَمَّلُ فِى تَغَيُّراَتِ اَرْكَانِهَا، وَالْغَايَاتُ الْجَسِيمَةُ فِى اِنْتِظَامِ كُلّيَّتِهَا، وَالْحُدُوثُ دَفْعَةً مَعَ غَايَةِ كَمَالِ حُسْنِ صَنْعَتِهَا بِلاَ اِحْتِيَاجٍ اِلٰى مُدَّةٍ ومَادَّةٍ.. وَالتَّشَخُّصَاتُ الْحَكِيمَةُ مَعَ عَدَمِ ِتَحْدِيدِ تَرَدُّدِ اِمْكَانَاتِهَا، وَقَضَاءُ حَاجَاتِهَا عَلٰى غَايَةِ كَثْرَتِهَا وَتنوُّعِهَا فِى اَوْقاَتِهَا اللاَّئِقَةِ الْمُناَسِبَةِ، مِنْ حَيْثُ لاَ يُحْتَسَبُ وَمِنْ حَيْثُ لاَ يُشْعَرُ مَعَ قِصَرِ اَيْدِيهَا مِنْ اَصْغَرِ مَطَالِبِهَا، وَالْقُوَّةُ الْمُطْلَقَةُ فِى مَعْدَنِ ضَعْفِهَا، وَالْقُدْرَةُ الْمُطْلَقَةُ فِى مَنْبَعِ عَجْزِهاَ،
blank.gif
1

[NOT]


Dipnot-1 ve onu kazâ ve kaderinin düsturlarıyla detaylandırmış; ve âdet ve sünnetinin kanunlarıyla süslemiş; ve inâyet ve rahmetinin namuslarıyla (kalıplarıyla ve anayasalarıyla) süslemiş; ve san’at eserlerindeki intizamların (düzenli oluşların), varlıklardaki süslendirmenin, kâinatın parçalarındaki birbirine benzeme, birbirine uygunluk, birbirinin ihtiyaçlarına cevap verme, birbirine yardım etme ve birbirini kucaklaması ve herşeyde o şeyin kabiliyet ölçüsüne göre kader tarafından şuurlu bir şekilde takdir edilmiş kusursuz san’atın şehadetiyle sabit olduğu üzere, isim ve sıfatlarının görüntülüleriyle aydınlanmıştır.
  • Kâinatın düzenlenmesindeki genel hikmet,
  • süslendirilmesindeki noksansız inayet,
  • lütuflarındaki geniş rahmet,
  • terbiyesindeki erzak ve kapsamlı iaşe,
  • örneksiz yoktan var edici Fâtırının şuûnât-ı zâtiyesine (sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan zâtî özelliklerine) mahzar olmasıyla şaşırtıcı bir san’at gösteren hayatı,
  • güzelleştirilmesindeki, güzelleştirme amacına yönelik olan güzellik,
  • varlıklarının sona ermesiyle beraber onlarda akseden güzelliğe ait yansımaların devam etmesi,
  • kâinatın kalbinde, Mâbuduna karşı sadık aşk,
  • çekimlerinde açıkça görünen çekicilik,
  • kâinattaki bütün mükemmellerin, onun örneksiz yoktan var edici Fâtırına dair ittifakları,
  • parçalarında fayda ve yararları gözeten icraat,
  • bitkilerindeki hikmetli tedbir,
  • hayvanlarındaki ikramlı terbiye,
  • erkânının (temel unsurlarının) değişimindeki mükemmel düzenlilik,
  • genelinin intizamında (düzenleme faaliyetinde) gözetilen büyük gayeler,
  • maddeye ve zamana muhtaç olmayarak ve gayet mükemmel derecede güzel bir san’atla bir anda icad edilmesi,
  • sınırsız ihtimaller içinde tereddüt eden varlıklarına verilen hikmetli teşahhusat (kişilik, kimlik),
  • gayet çok ve çeşitli ihtiyaçlarının, ellerinin yetişmediği en küçük isteklerine kadar, umulmadık tarzda ve hesapsız bir şekilde, lâyık ve münasip vakitte ellerine verilmesi,
  • zayıflığında yansıyan mutlak kuvvet,
  • acizliğinde yansıyan mutlak kudret,


[/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 508

وَالْحَيَاةُ الظَّاهِرَةُ فِى جُمُودِهَا، وَالشُّعُورُ الْمُحِيطُ فِى جَهْلِهَا، وَاْلاِنْتِظاَمُ الْمُكَمَّلُ فِى تَغَيُّرَاتِهَا الْمُسْتَلْزِمُ لِوُجُودِ الْمُغَيرِ الْغَيْرِ الْمُتَغَيرِ، وَاْلاِتّفَاقُ فِى تَسْبِيحَاتِهَا كَالدَّوَائِرِ الْمُتَدَاخِلَةِ الْمُتَّحِدَةِ الْمَرْكَزِ، وَالْمَقْبُولِيَّةُ فِى دَعَوَاتِهاَ الثَّلاَثِ [بِلِسَانِ اِسْتِعْدَادِهَا، وَبِلِسَانِ اِحْتِيَاجَاتِهَا الْفِطْرِيَّةِ، وَبِلِسَانِ اِضْطِرَارِهَا]، وَالْمُناَجَاةُ وَالشُّهُودَاتُ وَالْفُيوضاَتُ فِى عِبادَاتِهَا، وَاْلاِنْتظَامُ فِى قَدَرَيْهاَ، وَاْلاِطْمِئْنَانُ بِذِكْرِ فاَطِرِهَا، وَكَوْنُ الْعِبَادَةِ فِيهَا خَيْطَ الْوُصْلَةِ بَيْنَ مُنْتَهَاهَا وَمَبْدَئِهَا، وَسَببِ ظُهُورِ كَمَالِهَا وَلِتَحَقُّقِ مَقَاصِدِ صَانِعِهَا.وَهَكَذَا بِسَائِرِ شُؤُونَاتِهَا وَاَحْوَالِهَا وَكَيْفِيَّاتِهَا شَاهِدَاتٌ بِاَنهَا كُلَّهَا بِتَدْبِيرِ مُدَبِّرٍ حَكِيمٍ وَاحِدٍ، وَفِى تَرْبِيَةِ مُرَبٍّ كَرِيمٍ اَحَدٍ صَمَدٍ، وَكُلُّهَا خُدَّامُ سَيّدٍ وَاحِدٍ، وَتحْتَ تَصَرُّفِ مُتَصَرِّفٍ وَاحِدٍ، وَمَصْدَرُهََا قُدْرَةُ وَاحِدٍ الَّذِى تَظَاهَرَتْ وَتكَاثَرَتْ خَوَاتِيمُ وَحْدَتِهِ عَلٰى كُلِّ مَكْتُوبٍ مِنْ مَكْتُوبَاتِهِ فِى كُلِّ صَفْحَةٍ مِنْ صَفَحَاتِ مَوْجُودَاتِهِ.نَعَمْ: فَكُلُّ زَهْرَةٍ وَثمَرٍ، وَكُلُّ نَباَتٍ وَشَجَرٍ، بَلْ كُلُّ حَيَواَنٍ وَحَجَرٍ، بَلْ كُلُّ ذَرٍّ وَمَدَرٍ، فِى كُلِّ وَادٍ وَجَبَلٍ، وَ كُلِّ باَدٍ َوقَفْرٍٍ خَاتَمٌ بَينُ النَّقْشِ وَاْلاَثرِ، يُظْهِرُ لِدِقَّةِ النَّظَرِ بِاَنَّ ذاَ ذاَكَ اْلاَثَرُ هُوَ كَاتِبُ ذاَكَ الْمَكَانِ بِالْعِبَرِ؛ فَهُوَ كَاتِبُ ظَهْرِ البَرِّ وَبطْنِ البَحْرِ؛ فَهُوَ نَقَّاشُ الشَّمْسِ وَالْقَمَرِ فِى صَحِيفَةِ السَّمٰوَاتِ ذَاتِ العِبَرِ. جَلَّ جَلاَلُ نَقَّاشِهَا اللهُ اَكْبَرُ.كِه لا إلهَ إلاّ هُو. بَرابَرْ مِى زَنَدْ عالَمْ
blank.gif
1



[NOT]Dipnot-1 acizliğinde yansıyan mutlak kudret,donuk maddesinde görünen hayat; cahil olmasına rağmen herşeyi her şe’niyle kaplayan kapsamlı şuur ve bilinç,
  • değişmekten münezzeh olan bir değiştiricinin varlığını gerektiren değişimlerdeki mükemmel düzen,
  • bir merkez etrafındaki iç içe daireler gibi ittifak eden tesbihleri,
  • istidat diliyle, fıtrî ihtiyaçlar diliyle ve çaresizlik diliyle edilen üç çeşit duaların kabul edilişi,
  • varlıkların duaları ve ibadetleriyle mazhar oldukları şehadetleri ve feyizleri,
  • mukadderatlarındaki (hayatlarının devam etmesi için kendilerine verilen şeylerdeki) düzen,
  • Yaratıcılarını zikretmekle tatmin oluşları,
  • Varlıkların başlangıç ile sonlarını birleştiren kavuşturucu ipinin ibadet oluşu ve ibadet vasıtasıyla olgunluğun meydana gelişi ve san’atkârının o varlığı yaratmasındaki makasıdının gerçekleşmesi,
  • ve bunun gibi, kâinatın sair şe’n ve hal ve keyfiyetleri şehadet eder ki, bütün bunlar birtek hikmetle iş gören bir Müdebbirin (herşeyin tedbirini alan bir zâtın) tedbirinde ve her bir varlığa birliği ile bizzat hükmedici ve muhtaçların ihtiyaçlarını giderici bir Ehad-i Samed olan bir Mürebbî-i Kerîmin (ikramlarıyla terbiye edicinin) terbiyesi altındadır. Ve bunların hepsi, birtek Seyyidin hizmetinde ve birtek tasarruf eden Mutasarrıfın tasarrufundadırlar. Ve hepsinin de masdarı öyle bir Vâhidin (Birin) kudretidir ki, mektuplarından herbir mektup üzerinde ve varlık sayfalarından herbir sayfa üzerinde vahdet (birlik) mühürleri kesretle, çoklukla görülmektedir.
Evet, herbir vâdi ve dağdaki ve herbir sahrâ ve ovadaki herbir çiçek ve meyve, herbir bitki ve ağaç, belki herbir hayvan ve taş, belki herbir zerre ve toprak, nakışla eser arasında bir mühürdür ve dikkatle bakanlara gösterir ki, o eserin sahibi kim ise, o mektubu ihtivâ eden şu mekânın yazarı da odur; ve yeryüzünün ve denizaltının yazarı da odur; ve böyle mektuplarla dolu gökler sayfasına güneş ve ayı nakşeden de odur. O Nakışçının haşmeti herşeyden sonsuz derecede yücedir. Allahu ekber!Kâinat bütün parçalarıyla hep birlikte Lâilâhe İllallah (Allah’tan başka ilâh yoktur) hakikatini terennüm ederler. [/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 509

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>اَلْمَرْتَبَةُ الْخَامِسَةُ:
blank.gif
1
HAŞİYE-1

اَللهُ اَكْبَرُ اِذْ هُوَ الْخَلاَّقُ الْقَدِيرُ الْمُصَوِّرُ الْبَصِيرُ الَّذِى هَذِهِ اْلاَجْرَامُ الْعُلْوِيَّةُ وَالْكَوَاكِبُ الدُّرِّيةُ نَيِّرَاتُ بَراَهيِنِ اُلوهيَّتِهِ وَعَظَمَتِهِ، وَشُعَاعَاتُ شَوَاهِدِ رُبوبِيَّتِهِ وَعِزَّتِهِ؛ تَشْهَدُ وَتُناَدِى عَلٰى شَعْشَعَةِ سَلْطَنَةِ رُبوبِيَّتِهِ وَتُناَدِى عَلٰى وُسْعَةِ حُكْمِهِ وَحِكْمَتِهِ، وَعَلٰى حِشْمَةِ عَظَمَةِ قُدْرَتِهِ.


فَاسْتَمِعْ اِلٰى اٰيَةِ: [اَفَلَمْ يَنْظُرُوا اِلٰى السَّمآءِ فَوْقهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَزَيَّنَّاهَا..]


ثُمَّ انْظُرْ اِلٰى وَجْهِ السَّماَءِ كَيْفَ تَرٰى سُكُوتاً فِى سُكُونَةٍ، حَرَكَةً فِى حِكْمَةٍ، تَلأْلؤاً فِى حِشْمَةٍ، تَبَسُّماً فِى زِينَةٍ مَعَ اِنْتَظَامِ الْخِلْقَةِ مَعَ اِتّزَانِ الصَّنْعَةِ.

تَشَعْشُعُ سِرَاجِهَا لِتَبْدِيلِ الْمَوَاسِمِ، تَهَلْهُلُ مِصْباَحِهَا لِتَنْوِيرِ الْمَعَالِمِ، تَلأْ لُؤُ نُجُومِهَا لِتَزْيِينِ الْعَوَالِمِ، تُعْلِنُ ِلاَهْلِ النُّهٰى سَلْطَنَةً بِلاَ اِنْتِهَاءٍ لِتَدْبِيرِ هٰذَا الْعَالَمِ.

فَذَلِكَ الْخَلاَّقُ الْقَدِيرُ عَلِيمٌ بِكُلِّ شَىْءٍ، وَمُرِيدٌ بِاِراَدَةٍ شَامِلَةٍ مَاشَاءَ كَانَ وَمَالَمْ يَشَأْ لَمْ يَكُنْ. وَهُوَ قَدِيرٌ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ بِقُدْرَةٍ مُطْلَقَةٍ مُحِيطَةٍ ذَاتِيَّةٍ. وَكَمَا لاَ يُمْكِنُ وَلاَ يُتَصَوَّرُ وُجُودُ هَذِه الشَّمْسِ فِى هٰذَا الْيَومِ بِلاَِضِيَاءٍ وَلاَ حَراَرَةٍ؛ كَذَلِكَ لاَ يُمْكِنُ وَلاَ يُتَصَوَّرُ وُجُودُ اِلٰهٍ خَالِقٍ لِلسَّمٰوَاتِ بِلاَ عِلْمٍ مُحِيطٍ، وَبِلاَ قُدْْرَةٍ مُطْلَقَةٍ. فَهُوَ بِالضَّرُورَةِ عَلِيمٌ بِكُلِّ شَىْءٍ بِعِلْمٍ مُحِيطَةٍ لاَزِمٍ ذَاتِىٍّ لِلذَّاتِ، يَلْزَمُ تَعَلُّقُ ذَلِكَ الْعِلْمِ بِكُلِّ اْلاَشْياَءِ لاَ يُمْكِنُ اَنْ يَنْفَكَّ عَنْهُ شَىْءٌ بِسِرِّ الْحُضُورِ وَالشُّهُودِ وَالنُّفُوذِ وَاْلاِحَاطَةِ النُّورَانِيَّةِ. 1


[NOT]Dipnot-1
Beşinci Mertebe HAŞİYE Allah herşeyden sonsuz derecede büyüktür. Zira O öyle herşeye gücü yetip yaratan Kadîr bir Hallâk ve öyle görerek şekiller veren Basîr bir Musavvirdir ki, şu gök cisimleri ve inci-misal yıldızlar Onun uluhiyet (ilâhlık) ve büyüklüğünün delillerinden birer nur ve rububiyet (rablık) ve izzetinin şahitlerinden birer parıltıdır. Bütün bunlar Onun rububiyet (rablık) saltanatının şâşaasına şehadet ve hikmet ve hâkimiyetinin genişliğini ve büyük kudretinin haşmetini nidâ edip ilân ederler.Şimdi âyet-i kerîmeye kulak ver: “Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl bina edip süsledik.” (Kàf Sûresi, 50:6).Sonra göğün yüzüne bak ki, nasıl bir sükûnet içinde sessizliği, hikmet içinde bir hareketi, haşmet içinde bir parlamayı, süs içinde bir tebessümü, yaratılıştaki düzenlilik ve san’attaki ölçü ve denge ile beraber göreceksin.Göğün lâmbası olan güneşin parlamasıyla mevsimleri değiştirmek, kandili olan ayı göğün yüksek burcuna asıp aydınlatmak, yıldızları ışıl ışıl yakıp âlemleri süslendirmek, bu âlemi tedbir eden sonsuz bir saltanatın varlığını düşünce sahiplerine ilân eder.İşte o herşeye gücü yeten Yaratıcı herşeyi her şe’niyle (haliyle) bilir. Onun iradesi herşeyi kaplar; dilediği olur, dilemediği olmaz. Herşeyi kaplayan zâtî ve mutlak kudretiyle herşeye gücü yeter. Nasıl şu günkü günde güneşin ışıksız ve ısısız olması mümkün ve mutasavver değilse, öyle de, Göklerin Yaratıcısı olan bir İlâhın kapsayıcı illim ve mutlak kudret sahibi olmaması mümkün değildir ve tasavvur olunamaz. Demek, zorunlu olarak, zâtına lâzım olan kaplayıcı ilmiyle O herşeyi her şe’niyle (haliyle) bilir. Öyle bir ilmin herşeye taallûku (bağı) lâzımdır ve hiçbir şeyin ondan gizlenmesi mümkün değildir; çünkü huzur ve şuhud ve nüfuz ve nuranî ihata vardır (yani herşey Onun huzurunda ve gözetimi altındadır. Güneşin ısısı gibi herşeye nüfuz eder ve herşeyi kapsamı içine alır).



Haşiye-1 Otuz İkinci Sözün Birinci Mevkıfının Zeylinde ve Yirminci Mektubun İkinci Makamında izah edilmiştir.


[/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 510

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>فَمَا يُشَاهَدُ فِى جَمِيعِ الْمَوْجُودَاتِ مِنَ اْلاِنْتِظَامَاتِ اْلمَوْزُونَةِ، وَاْلاِتّزَانَاتِ الْمَنْظُومَةِ، وَالْحِكَمِ الْعَامَّةِ، وَالْعِنَايَاتِ التَّامَّةِ، وَاْلاَقْدَارِ المُنْتَظَمَةِ، وَاْلاَقْضِيَةِ

الْمُثْمِرَةِ، وَاْلآجَالِ الْمُعَيَّنَةِ، وَاْلاَرْزَاقِ الْمُقَنَّنَةِ، وَاْلاِتْقَانَاتِ الْمُفَنَّنَةِ، وَاْلاِهْتِمَامَاتِ الْمُزَيَّنَةِ، وَغَايَةِ كَمَالِ اْلاِِمْتِيَازِ وَاْلاِتّزَانِ وَاْلاِنْتِظَامِ وَاْلاِتْقَانِ، وَالسُّهُولَةِ الْمُطْلَقَةِ شَاهِدَاتٌ عَلٰى اِحَاطَةِ عِلْمِ عَلاَّمِ الْغُيُوبِ بِكُلِّ شَىْءٍ.
وَاَنَّ اٰيةَ [اَلاَ يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبيرُ] تَدُلُّ عَلٰى اَنَّ الْوُجُودَ فِى الشَّىْءِ يَسْتَلْزِمُ الْعِلْمَ بِهِ. وَنورُ الْوُجُودِ فِى اْلاَشْيَاءِ يَسْتَلْزِمُ نُورَ الْعِلْمِ فيِهَا.

فَنِسْبَةُ دَلاَلةِ حُسْنِ صَنْعَةِ اْلاِنْسَانِ عَلٰى شُعُورِهِ، اِلٰى نِسْبَةِ دَلاَلةِ خِلْقَةِ اْلاِنْسَانِ عَلٰى عِلْمِ خَالِقِهِ، كَنِسْبَةِ لُمَيْعَةِ نُجَيْمَةِ الذُّبيْبَةِ فِى اللَّيْلَةِ الدَّهْمَاءِ اِلٰى شَعْشَعَةِ الشَّمْسِ فِى نِصْفِ النَّهَارِ عَلٰى وَجْهِ الغَبْراَءِ.
وَكَماَ اَنَّهُ عَليِمٌ بِكُلِّ شَىْءٍ فَهُوَ مُريِدٌ لِكُلِّ شَىْءٍ لاَ يُمْكِنُ اَنْ يَتَحَقَّقَ شَىْءٌ بِدُونِ مَشِيئَتِهِ. وَكَمَا اَنَّ الْقُدْرَةَ تُؤَثِرُ، وَاَنَّ الْعِلْمَ يُمَيِزُ؛ كَذَلِكَ اَنَّ اْلاِرَادَةَ تُخَصِّصُ، ثُمَّ يَتَحَقَّقُ وُجُودُ اْلاَشْيَاءِ. فَالشَّوَاهِدُ عَلٰى وُجُودِ اِرَادَتِهِ تَعاَلٰى وَاِخْتِيَارِهِ سُبْحَانَهُ بِعَدَدِ كَيْفِيَّاتِ اْلاَشْيَاءِ وَاَحْوَالِهَا وَشُؤُونَاتِهَا . نَعَمْ، فَتَنْظِيمُ الْمَوْجُودَاتِ وَتخْصِيصُهَا بِصِفَاتِهَا مِنْ بَيْنِ اْلاِمْكَانَاتِ الْغَيْرِ الْمَحْدُودَةِ، وَمِنْ بَيْنِ الطُّرُقِ الْعَقِيمَةِ، وَمِنْ بَيْنِ اْلاِحْتِمَالاَتِ الْمُشَوَّشَةِ، وَتحْتَ اَيْدِى السُّيُولِ الْمُتَشَاكِسَةِ، بِهٰذَا النّظَامِ اْلاَدَقِّ اْلاَرَقِّ، وَتَوْزِينُهَا بِهٰذَا الْمِيزَانِ الْحَسَّاسِ الْجَسَّاسِ الْمَشْهُودَيْنِ؛ وَاَنَّ خَلْقَ الْمَوْجُودَاتِ الْمُخْتَلِفَاتِ الْمُنْتَظَمَاتِ الْحَيَوِيَّةِ مِنَ الْبَسَائِطِ الْجَامِدَةِ—كَاْلاِنْساَنِ بِجِهَازَاتِهِ مِنَ النُّطْفَةِ، وَالطَّيْرِ بِجَوَارِحِهِ مِنَ الْبَيْضَةِ، وَالشَّجَرِ بِاَعْضَائِهِ الْمُتَنَوِّعَةِ مِنَ النَّوَاةِ—تَدُلُّ عَلٰى اَنَّ تَخَصُّصَ كُلِّ شَىْءٍ وَتعَيُّنَهُ بِاِرَادَتِهِ وَاِخْتِيَارِهِ وَمَشِيئَتِهِ سُبْحَانَهُ.
blank.gif
1




[NOT]
Dipnot-1
Varlıklarda gözlemlenen ölçülü düzenlemeler ve düzenlenmiş ölçüler, umumi hikmet ve tam bir inayet, düzenli kader (plânlar) ve ürün veren kazâlar (uygulamalar), belirlenmiş eceller ve göz önündeki erzaklar, düsturlarının sağlamlığıyla kâinattaki fenleri sonuç veren itkanat (kusursuz yapılar) ve herşeyi süslendiren ihtimamat (özenler) ve gayet mükemmel imtiyaz (seçkinlik) ve ittizan (denge) ve intizam (düzenlilik) ve itkan (kusursuzluk) ve herşeyin yaratılışında görülen mutlak kolaylık nâmına hiçbir şey yoktur ki, herşeyi bilen bir Allâmü’l-Guyûbun ilminin kapsayıcılığına şahit olmasın.
“Yaratan bilmez olur mu? Onun ilmi herşeyin inceliklerine nüfuz eder ve O herşeyden hakkıyla haberdardır” (Mülk Sûresi, 67:14) âyetinin delâletiyle, birşeyin varlığı, o şeye taallûk eden ilmi gerekli kılar. Ve eşyadaki varlık nuru, eşyaya taallûk eden ilmin nurunu gerekli kılar.İnsanın güzel san’atının onun şuurlu olduğunu göstermesiyle, insanın yaratılışının Yaratıcısındaki ilme delâleti arasındaki nisbet, karanlık gecedeki yıldız böceğinin ışıkçığının, günün ortasında yeryüzünde parlayan güneşin şâşaasına nisbeti gibidir.O Yaratıcının ilmi nasıl herşeyi kaplıyor ise, iradesi de öylece herşeyi kaplar. Çünkü dileme olmadan birşeyin gerçekleşmesi mümkün değildir. Kudret tesir ettiği ve ilim temyiz ettiği (ayırdığı) gibi, irade de tahsis eder (seçer); ondan sonra eşya vücuda gelir (var olur).Hak Sübhanehû ve Teâlânın irade ve ihtiyarına (en iyisini seçmesine) dair şahitler, eşyanın keyfiyetleri ve halleri ve şuûnâtı sayısıncadır.Evet, sınırsız ihtimaller ve çıkmaz sokaklar ve karmaşık ihtimaller arasından ve karma karışık seller altında bu ince ve rakik (nazik) düzenle ve bu gözle görünen hassas ve cessas ölçü ve miktarlarla varlıkların düzenlenmesi ve muayyen (belirli) sıfatlarının onlara tahsis edilmesi; ve basit ve donuk unsurlardan muntazam ve çeşitli canlı varlıkların yaratılması (insanın bütün organlarıyla nutfeden, kuşların bütün organlarıyla yumurtadan, ağacın çeşitli dal, budak ve meyveleriyle tohumdan yaratılması gibi); herşeyin tahsis ve tayini, Hak Sübhanehunun irade ve ihtiyar (en iyisini seçme) ve meşietiyle (dilemesiyle) olduğuna delâlet eder. [/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 511

فَكَمَا اَنَّ تَواَفُقَ اْلاَشْيَاءِ مِنْ جِنْسٍ، وَاْلاَفْرَادِ مِنْ نَوْعٍ فِى اَسَاسَاتِ اْلاَعْضَاءِ، يَدُلُّ بِالضَّرُورَةِ عَلٰى اَنَّ صَانِعَهَا وَاحِدٌ اَحَدٌ؛ كَذَلِكَ اَنَّ تَمَايُزَهَا فِى التَّشَخُّصَاتِ الْحَكيِمَةِ الْمُشْتَمِلَةِ عَلٰى عَلاَمَاتٍ فَارِقَةٍ مُنْتَظَمَةٍ، تَدُلُّ عَلٰى اَنَّ ذَلِكَ الصَّانِعَ الْوَاحِدَ اْلاَحَدَ هُوَ فَاعِلٌ مُخْتَارٌ مُرِيدٌ يَفْعَلُ مَا يَشآءُ وَيحْكُمُ مَا يُرِيدُ جَلَّ جَلاَلهُ. وَكَمَا اَنَّ ذٰلِكَ الْخَلاَّقَ الْعَلِيمَ الْمُرِيدَ عَلِيمٌ بِكُلِّ شَىْءٍ، وَمُرِيدٌ لِكُلِّ شَىْءٍ، لَهُ عِلْمٌ مُحِيطٌ، وَاِرَادَةٌ شَامِلَةٌ، وَاِخْتِيَارٌ تَامٌّ؛ كَذَلِكَ لَهُ قُدْرَةٌ كَامِلَةٌ ضَرُورِيَّةٌ ذَاتِيَّةٌ نَاشِئَةٌ مِنَ الذَّاتِ وَلاَزِمَةٌ لِلذَّاتِ. فَمُحَالٌ تَدَاخُلُ ضِدِّهَا. وَاِلاَّ لَزِمَ جَمْعُ الضِّدَّينِ الْمُحَالُ بِاْلاِتّفَاقِ. فَلاَ مرَاتِبَ فِى تِلْكَ الْقُدْرَةِ. فَتَتَسَاوٰى بِالنّسْبَةِ اِلَيْهَا الذَّرَّاتُ وَالنُّجُومُ وَالْقَلِيلُ وَالْكَثِيرُ وَالصَّغِيرُ وَالْكَبِيرُ وَالْجُزْئِيُّ وَالْكُلّىُّ وَالْجُزْءُ وَالْكُلُّ وَاْلاِنْسَانُ وَالْعَالَمُ وَالنُّوَاةُ وَالشَّجَرُ: بِسِرِّ النُّورَانِيَّةِ وَالشَّفَّافِيَّةِ وَالْمُقَابَلَةِ وَالْمُوَازَنةِ وَاْلاِنْتِظَامِ وَاْلاِمْتِثَالِ. بِشَهاَدَةِ اْلاِنْتِظَامِ اْلمُطْلَقِ وَاْلاِتّزَانِ الْمُطْلقِ وَاْلاِمْتِيَازِ الْمُطْلَقِ فِى السُّرْعَةِ وَالسُّهُولَةِ وَالْكَثْرَةِ الْمُطْلَقَاتِ. بِسِرِّ اِمْدَادِ الْوَاحِدِيَّةِ وَيُسْرِ الْوَحْدَةِ وَتجَلّى اْلاَحَدِيَّةِ. بِحِكْمَةِ الْوُجُوبِ وَالتَّجَرُّدِ وَمُباَيَنَةِ الْمَاهِيَّةِ. بِسرِّ عَدَمِ التَّقَيُّدِ وَعَدَمِ التَّحَيُّزِ وَعَدَمِ التَّجَزُّءِ.
blank.gif
1



[NOT]Dipnot-1Nasıl bir cinsten olan şeylerin denk düşmesi ve bir nevinin fertlerindeki temel organların birbirine benzemesi onların San’atkârının Vahid (herşeyi kaplayan birliği) ve Ehad (her birşeyde ayrı ayrı yansıyan birliği) olduğuna zorunlu olarak delâlet ederse, bütün o fertleri kapsamına alan ve muntazam ayırıcı özelliklerle görünen hikmetli kişiliklerindeki seçkinlik de, şânı herşeyden yüce olan o Sâni-i Vâhid-i Ehadin (bir ve tek San’atkârın) Fâil-i Muhtar ve Mürîd (dilediğini istediği şekilde yapan bir zat) olduğuna ve dilediği gibi iş görüp dilediği gibi hükmettiğine delâlet eder.Hem o Hallâk-ı Alîm-i Mürîd (İlmi herşeyi kaplayan irade sahibi Yaratıcı) nasıl ki herşeyi bilen ve herşeyi irade edendir, yani ilmi herşeyi kaplayan ve iradesi herşeyi içine alan ve dilemesi tam ve mükemmeldir. Öyle de, Onun kudreti dahi mükemmeldir, zarurîdir, zâtîdir, zâtından doğar ve zâtının lâzımıdır (ayrılmaz bir sıfatıdır). O kudrete aczin girmesi muhaldir (mümkün değildir); aksi takdirde ittifakla olması asla mümkün olmayan cem-i zıddeyn (zıtların birbirinin içine girmesi) lâzım gelir.O kudrette mertebeler de bulunmaz.
  • Nuraniyet, şeffafiyet, mukabele, muvazene (denge), intizam (düzenlilik) ve imtisal (emre uyma) sırrıyla,
  • sür’at ve kolaylık ve mutlak çokluk içinde gözlemlenen mutlak düzenlilik ve mutlak denge ve mutlak ayırımın şehadetiyle,
  • imdad-ı vâhidiyet (birliğin yardımı) ve yüsr-ü vahdet (birliğin kolaylığı) ve tecellî-i ehadiyet (birliğin herbir şeyde tecellisi) sırrıyla,
  • vücub (varlığın zorunlu oluşu) ve tecerrüd ve mübayenet-i mahiyet (kâinat cinsinden olmayan mahiyet) hikmetiyle,
  • adem-i takayyüd (sınırlanmama) ve adem-i tahayyüz (mekandan münezzeh olma) ve adem-i tecezzî (cüzlere ve parçalara ayrılmama) sırrıyla,
[/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 512

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>َلْمَرْتَبَةُ السَّادِسَةُ :
blank.gif
1 HAŞİYE-1

جَلَّ جَلاَلهُ وَعَظُمَ شَأْنهُ اللهُ اَكْبَرُ مِنْ كُلِّ شَىْءِ قُدْرَةً وَعِلْماً، اِذْ هُوَ الْعَادِلُ الْحَكِيمُ الْقَادِرُ الْعَلِيمُ الْوَاحِدُ اْلاَحَدُ السُّلْطَانُ اْلاَزَلِيُّ الَّذِى هَذِهِ الْعَوَالِمُ كُلُّهَا فِى تَصَرُّفِ قَبْضَتَىْ نِظَامِهِ وَمِيزَانِهِ وَتنظِيمِهِ وَتوْزِينِهِ وَعَدْلِهِ وَحِكْمَتِهِ وَعِلْمِهِ وَقُدْرَتِهِ، وَمَظْهَرُ سِرِّ وَاحِدِيَّتِهِ وَاَحَدِيَّتِهِ بِالْحَدْسِ الشُّهُودِىِّ بَلْ بِالْمُشَاهَدَةِ. اِذْ لاَ خَارِجَ فِى الْكَوْنِ مِنْ دَائِرَةِ النّظَامِ وَالْمِيزَانِ وَالتَّنْظِيمِ وَالتَّوْزِينِ؛ وَهُمَا بَابَانِ مِنَ [اْلاِماَمِ الْمُبِينِ وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ]. وَهُمَا عُنْوَانَانِ لِعِلْمِ الْعَلِيمِ الْحَكِيمِ وَاَمْرِهِ وَقدْرَةِ الْعَزِيزِ الرَّحِيمِ وَاِرَادَتِهِ. فَذَلِكَ النّظَامُ مَعَ ذَلِكَ الْمِيزَانِ، فِى ذَلِكَ الْكِتَابِ مَعَ ذَلِكَ اْلاِمَامِ بُرْهَانَانِ نَيرَانِ لِمَنْ لَهُ فِى رَأْسِهِ اِذْعَانٌ، وَفِى وَجْهِهِ الْعَيْنَانِ، اَنْ لاَ شَىْءَ مِنَ اْلاَشْياَءِ فِى الْكَوْنِ وَالزَّمَانِ يَخْرُجُ مِنْ قَبْضَةِ تَصَرُّفِ رَحْمٰنٍ، وَ تَنْظِيمِ حَنَّانٍ، وَتَزْيِينِ مَنَّانٍ، وَتوْزِينِ دَيانٍ.


اَلْحَاصِلُ: اَنَّ تَجَلّىَ اْلاِسْمِ [اْلاَوَّلِ وَاْلآخِرِ] فِى الْخَلاَّقِيَّةِ، اَلنَّاظِرَيْنِ اِلٰى الْمَبْدَإِ وَالْمُنْتَهٰى وَاْلاَصْلِ وَ النَّسْلِ وَالْمَاضِى وَالْمُسْتَقْبَلِ وَاْلاَمْرِ وَالْعِلْمِ، مُشِيرَانِ اِلَى [اْلاِماَمِ الْمُبِينِ]. وَتجَلّىَ اْلاِسْمِ [الظَّاهِرِ وَالْباَطِنِ] عَلٰى اْلاَشْيَاءِ فِى ضِمْنِ الْخَلاَّقِيَّةِ يُشِيرَانِ اِلَى [الْكِتَابِ الْمُبِينِ].1



[NOT]
Dipnot-1
Altıncı Mertebe HAŞİYEOnun celâli (haşmeti) pek yüce, şânı pek büyüktür. Allah ilim ve kudretiyle herşeyden büyüktür. Zira O hikmet ve adaletle yapan öyle bir Âdil-i Hakîm ve herşeye gücü yeten ve herşeyi bilen öyle bir Kadir-i Alîm ve kâinatta birliği tecelli ettiği gibi her bir varlıkta da birliği görülen öyle bir Vâhid-i Ehad ve saltanat ve egemenliği ezelî olan öyle bir Sultan-ı Ezelîdir ki, bütün bu âlemler Onun nizam (düzen) ve mizan (ölçüsünün) ile tanzim (düzene koyma) ve tevzin (ölçüp dengeleme), adl (herşeye hak ettiğini verme) ve hikmetinin (herşeyi olması gereken yere yerleştirmesinin) ve ilim ve kudretinin tasarruf elindedir ve, şuhud (görme) derecesinde bir hads (sonucu kesin bilme) ile, belki görerek, Onun Vâhidiyet (birliğiyle herşeyde tecelli etmesi) ve Ehadiyet (birliğiyle her bir varlıkta tecelli etmesi) sırrına mazhardır. Çünkü kâinattaki varlıklarda nizam (düzen) ve mizan (ölçü) ile tanzim (düzene koyma) ve tevzin (ölçüp dengeleme) dairesinden hariç hiçbir şey yoktur. Bunlar ise, İmam-ı Mübin (Levh-i Mahfuz denilen kâinatın programı) ve Kitab-ı Mübinden (kâinat denilen büyük kitaptan) iki babdır. Ve şunlar dahi, biri o herşeyi bilen ve hikmetle yapan Alîm-i Hakîmin ilim ve emrine, diğeri de o herşeye galip gelen ve rahmeti herşeyi kuşatan Azîz-i Rahîmin kudret ve iradesine iki ünvandır. Ve şu imam ile beraber şu kitaptaki şu mizanlı nizam (ölçülü ve dengeli düzen), başında iz’an ve yüzünde gözü bulunan kimse için iki parlak delildir ki, kâinatta hiçbir şeyin hiçbir zaman o Rahmân’ın (rahmeti herşeyi kaplayan Allah’ın) tasarruf elinden ve o Hannânın (sonsuz şefkatiyle varlıkları kendisine müştak edenin) düzenlemesinden ve o Mennânın (ihsan, rızık ve nimeti bol verenin) süslemesinden ve o Deyyânın (herkesin hakkını ve hesabını bilerek verenin) ölçüp dengeye koymasından hariç kalmadığını gösterir.

Elhasıl: Varlıkların yaratılışında Evvel ve Âhir isimlerinin tecellîsi başlangıç ile bitişe, asıl ile nesle, geçmiş ile geleceğe, emir ile ilme bakar ve İmam-ı Mübine işaret eder. Varlıkların yaratılışı esnasında tecellî eden Zâhir ve Bâtın isimleri ise, Kitab-ı Mübine işaret ederler.Haşiye-1 Bu Mertebe-i Sâdise sair mertebeler gibi yazılsaydı, pek çok uzun olacaktı. Çünkü İmam-ı Mübin, Kitab-ı Mübin, kısa ifade ile beyan edilemez. Otuzuncu Sözde bir nebze zikredildiğinden, burada kitabeten kısa kesip, derste izahat verdik.[/NOT]






Deyyân: herkesin hakkını ve hesabını en iyi bilen Allah Kitab-ı Mübin: geçmiş ve gelecekten ziyade şimdiki zamana bakan, Allah’ın kudret ve iradesinin genel bir kanunlar mecmuası, kudret defteri
Mertebe-i Sâdise: altıncı mertebebeyan etmek: açıklamak
hâşiye: dipnot, açıklayıcı not izahat: açıklamalar
kitabeten: yazı olaraknebze: az miktar
sair: diğerİmam-ı Mübin: İlâhî ilim ve emrin bir ünvanı; gayb âlemine bakan, eşyanın geçmiş ve geleceğe ait kaidelerinin yazıldığı kader defteri

<tbody>
</tbody>


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 514

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }</style>فَالْكَائِنَاتُ كَشَجَرَةٍ عَظِيمَةٍ، وَكُلُّ عَالَمٍ مِنْهَا اَيْضاً كَالشَّجَرَةِ. فَنُمَثِّلُ شَجَرَةً جُزْئِيَّةً لِخِلْقَةِ الْكَائِناَتِ وَاَنْوَاعِهَا وَعَوَالِمِهَا. وَهَذِهِ الشَّجَرَةُ الْجُزْئِيَّةُ لَهاَ اَصْلٌ وَمَبْدَأٌ وَهُوَ النَّوَاةُ الَّتِى تَنْبُتُ عَلَيْهَا، وَكَذاَ لَهَا نَسْلٌ يُدِيمُ وَظِيفَتَهَا بَعْدَ مَوْتِهَا وَهُوَ النَّوَاةُ فِى ثَمَراَتِهَا.


فَالْمَبْدَأُ وَالْمُنْتَهٰى مَظْهَراَنِ لِتَجَلّى اْلاِسْمِ [اْلاَوَّلِ وَاْلآخِرِ]. فَكَاَنَّ الْمَبْدَأَ وَالنَّواَةَ اْلاَصْلِيَّةَ بِاْلاِنْتِظاَمِ وَالْحِكْمَةِ، فِهْرِسْتَةٌ وَتعْرِفَةٌ مُرَكَّبَةٌ مِنْ مَجْمُوعِ دَسَاتِيرِ تَشَكُّلِ الشَّجَرَةِ. وَالنَّوَاتَاتُ فِى ثَمَرَاتِهاَ الَّتِى فِى نِهاَياَتِهاَ مَظْهَرٌ لِتَجَلّى اْلاِسْمِ اْلآخِرِ.


فَتِلْكَ النَّوَاتَاتُ فِى الثَّمَرَاتِ بِكَمَالِ الْحِكْمَةِ، كَاَنَّهَا صُنََيْدِقَاتٌ صَغِيرَةٌ اُوْدِعَتْ فِيهَا فِهْرِسْتَةٌ وَتَعْرِفَةٌ لِتَشَكُّلِ ماَ يُشَابِهُ تِلْكَ الشَّجَرةَ. وَكاَنَّهَا كُتِبَ فيِهَا بِقَلَمِ الْقَدَرِ دَسَاتِيرُ تَشَكُّلِ شَجَرَاتٍ آتِيَةٍ.


وَظاَهِرُ الشَّجَرَةِ مَظْهَرٌ لِتَجَلّى اْلاِسْمِ [الظَّاهِرِ]. فَظَاهِرُهَا بِكَمَالِ اْلاِنْتِظَامِ وَالتَّزْيِينِ وَالْحِكْمَةِ، كَاَنَّهاَ حُلَّةٌ مُنْتَظَمَةٌ مُزَيَّنَةٌ مُرَصَّعَةٌ قَدْ قُدَّتْ عَلٰى مِقْدَارِ قَامَتِهَا بِكَماَلِ الْحِكْمَةِ وَالْعِنَايَةِ.



وَباَطِنُ تِلْكَ الشَّجَرَةِ مَظْهَرٌ لِتَجَلّى اْلاِسْمِ [الْبَاطِنِ]. فَبِكَمَالِ اْلاِنْتِظَامِ وَالتَّدْبِيرِ الْمُحَيِّرِ لِلْعُقُولِ، وَتوْزِيعِ مَوَادِّ الْحَياَةِ اِلٰى اْلاَعْضَاءِ الْمُخْتَلِفَةِ بِكَمَالِ اْلاِنْتِظَامِ، كَاَنَّ بَاطِنَ تِلْكَ الشَّجَرَةِ ماَكِينَةٌ خَارِقَةٌ فِى غَايَةِ اْلاِنْتِظَامِ وَاْلاِتّزَانِ.


فَكَمَا اَنَّ اَوَّلهَا تَعْرِفَةٌ عَجِيبَةٌ، وَآخِرَهَا فِهْرِسْتَةٌ خَارِقَةٌ تُشِيرَانِ اِلَى [اْلاِمَامِ الْمُبِينِ]؛ كَذَلِكَ اِنَّ ظَاهِرَهَا كَحُلَّةٍ عَجِيبَةِ الصَّنْعَةِ، وَباَطِنَهاَ كَمَاكِِينَةٍ فِى غَايَةِ اْلاِنْتِظَامِ، تُشِيرَانِ اِلٰى [الْكِتَابِ الْمُبِينِ].


فَكَمَا اَنَّ الْقُوَّاتِ الْحَافِظاَتِ فِى اْلاِنْسَانِ تُشِيرُ اِلَى [اللَّوْحِ الْمَحْفُوظِ] وَتدُلُّ عَلَيْهِ؛ كَذَلِكَ اِنَّ النَّوَاتاَتِ اْلاَصْلِيَّةَ وَالثَّمَرَاتِ تُشِيرَانِ فِى كُلِّ شَجَرةٍ اِلٰى [اْلاِمَامِ الْمُبِينِ].
blank.gif
1




[NOT]Dipnot-1 Zira kâinat büyük bir ağaç gibidir. Kâinatın herbir âlemi dahi bir ağaca benzer. Buna binaen, cüz’î (ferd) bir ağacı, bütün nevi ve âlemleriyle beraber kâinatın yaratılışına kıyas edebiliriz. İşte şu cüz’î ağacın bir aslı ve başlama noktası vardır ki, ağaç o çekirdekten doğar. Ve yine, ağacın ölümünden sonra onun görevini devam ettiren bir de nesli vardır ki, o da ağacın meyvesindeki çekirdektir.

İşte, başlangıç ile bitiş, Evvel ve Âhir isminin tecellîsine kaynaktır. Ağacın başlangıç ve asıl çekirdeği, intizam ve hikmetle, ağacın oluşumuna dair bütün düsturları ihtiva eden bir fihriste ve tarife hükmündedir. Ağacın sonunda bulunan meyvenin çekirdeği ise, Âhir isminin tecellîsine mazhardır. Kemâl-i hikmetle halk edilen meyvedeki çekirdek, kendisine o ağacın benzerinin oluşması için bir fihriste ve tarife emanet bırakılmış bir sandukça hükmündedir. Onda, kader kalemiyle, gelecek ağacın oluşumuna dair düsturlar yazılmıştır.

Ağacın dış yüzü ise, Zâhir isminin tecellîsine mazhardır. Gayet iyi bir düzenleme ve süsleme ve hikmetle düzenlenen o ağacın dışı, sanki o ağacın boyuna uygun şekilde gayet iyi bir hikmet ve inayetle biçilmiş muntazam, süslü ve sırmalı bir elbisedir.


O ağacın içi ise, Bâtın isminin tecellîsine mazhardır. Düzenlenmesi ve her türlü tedbirinin alınmasındaki mükemmellik ile akılları hayrette bırakan ve hayat için lüzumlu maddeleri çeşitli âzâlara gayet iyi bir düzenlemeyle dağıtan o ağacın içi, gayet iyi bir düzenleme ve dengelemeyle tanzim edilmiş harika bir makine gibidir.


Nasıl ağacın şaşırtıcı bir tarifesi olan başlangıcı ile harika bir fihristesi olan sonu İmam-ı Mübine işaret ediyorsa, pek şaşırtıcı mükemmellikteki bir san’at eseri olan dışı ile sonsuz derecede muntazam bir makine olan içi de Kitab-i Mübine işaret eder.


Bunun gibi, insandaki hafıza gücü dahi Levh-i Mahfuza işaret eder ve onun varlığına delil teşkil eder. Yine bunun gibi, herbir ağacın aslı olan çekirdeği ve meyveleri İmam-ı Mübine işaret eder,[/NOT]



 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 515

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }.listlevel1WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel2WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel3WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel4WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel5WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel6WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel7WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel8WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel9WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }</style>وَالظَّاهِرُ وَالْباَطِنُ يَرْمُزَانِ اِلَى [الْكِتَابِ الْمُبِينِ]. فَقِسْ عَلٰى هَذِهِ الشَّجَرَةِ الْجُزْئِيَّةِ شَجَرَةَ اْلاَرْضِ بِمَاضِيهَا وَمُسْتَقْبَلِهَا، وَشَجَرةَ الْكَائِنَاتِ بِاَوَائِلِهَا وَآتِيهَا، وَشَجَرةَ اْلاِنْسَانِ بِاَجْدَادِهَا وَاَنْسَالِهَا. وَهَكَذَا...


جَلَّ جَلاَلُ خالِقِهَا وَلاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ.

يَا كَبِيرُ اَنتَ الَّذِى لاَ تَهْدِى الْعُقُولُ لِوَصْفِ عَظَمَتِهِ وَلاَ تَصِلُ اْلاَفْكَارُ اِلٰى كُنْهِ جَبَرُوتِهِ.

اَلْمَرْتَبَةُ السَّابِعَةُ:
blank.gif
1
جَلَّ جَلاَلهُ اللهُ اَكْبَرُ مِنْ كُلِّ شَىْءٍ قُدْرَةً وَعِلْماً. اِذْ هُوَ الْخَلاَّقُ الْفَتَّاحُ HAŞİYE-1
الْفَعَّالُ الْعَلاَّمُ الْوَهَّابُ الْفَيَّاضُ شَمْسُ اْلاَزَلِ الَّذِى هَذِهِ الْكَائِنَاتُ بِاَنْوَاعِهَا وَمَوْجُودَاتِهَا ظِلاَلُ اَنوَارِهِ، وَآثَارُ اَفْعَالِهِ، وَاَلْوَانُ نُقُوشِ اَنْوَاعِ تَجَلّياَتِ اَسْمَائِهِ، وَخُطُوطُ قَلَمِ قَضَائِهِ وَقَدَرِهِ، وَمَرَايَا تَجَلّياَتِ صِفَاتِهِ وَجَمَالِهِ وَجَلاَلِهِ وَكَمَالِهِ..


● بِاِجْمَاعِ الشَّاهِدِ اْلاَزَلِىِّ بِجَمِيعِ كُتُبِهِ وَصُحُفِهِ وَ آياَتِهِ التَّكْوِينِيَّةِ وَالْقُرْآنِيَّةِ..


● وَبِاِجْمَاعِ اْلاَرْضِ مَعَ الْعَالَمِ بِاِفْتِقَارَاتِهَا وَاِحْتِيَاجَاتِهَا فِى ذَاتِهَا وَذَرَّاتِهَا مَعَ تَظَاهُرِ الْغِنَاءِ اْلمُطْلَقِ وَالثَّرْوَةِ الْمُطْلَقَةِ عَلَيْهاَ.. 1



[NOT]
Dipnot-1 dışı ve içi ise Kitab-ı Mübini gösterir. İşte bu cüz’î (ferdî) ağaca, geçmiş ve geleceğiyle dünya ağacını, geçmişi ve geleceğiyle kâinat ağacını, dedeleri ve nesliyle insan ağacını kıyas et. Ve hâkezâ...


O ağacın Yaratıcısının şanı pek yücedir ve Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur.

Ey Kebîr (Büyük)! Sen öyle bir Celâl (haşmet) sahibi bir Zâtsın ki, büyüklüğünü tarif etmekte akıllar âciz, ceberûtunun (herşeye daima boyun eğdiren büyüklüğünün) belki özüne erişmekte fikirler çaresiz kalır.


Yedinci Mertebe


Celâli (Haşmeti) yüce olan Allah, ilmi ve kudretiyle herşeyden sonsuz derecede büyüktür. Zira O daima yaratan öyle bir Hallâk, bütün açılışları ve açılımları yapan öyle bir Fettah,HAŞİYE daima faaliyet içinde olan öyle bir Faal, herşeyi her zaman bilen öyle bir Allâm, varlıkların ellerinde ne varsa onları onlara veren öyle bir Vehhab ve bütün feyiz ve bereketleri veren öyle bir Feyyazdır ve öyle bir Ezelî Güneştir ki, şu kâinat, bütün nevileriyle ve varlıklarıyla beraber, Onun nurlarının gölgeleri, Onun fiillerinin eserleri, Onun isimlerinin çeşit çeşit tecellilerinin renk renk nakışları, Onun kaza (tatbik) ve kader (program) kaleminin hatları, Onun sıfâtının ve cemal (güzellik) ve celâl (haşmet) ve kemâlinin (mükemmellik, olgunluk) tecellilerinin aynalarıdır.


  • Bütün kitaplarıyla ve sayfalarıyla ve kâinattaki ve Kur’ân’daki âyetleriyle Ezelî Şahidin icmâı,
  • zâtında ve zerrelerindeki fakirlik ve ihtiyaçlarıyla beraber üzerinde görünen mutlak zenginlik ve mutlak servet ile, dünya ve kâinatın icmâı,

Haşiye-1
Bu esmâ-i mübareke dürbünleriyle, mevcudattaki cilveleri altında, ef’âl-i İlâhiye ve âsârına bakmakla, Müsemmâ-i Zülcelâle intikal edilir.[/NOT]





Müsemmâ-i Zülcelâl: güzel isimlerin sahibi ve sonsuz büyüklük ve haşmet sahibi olan Allah cilve: yansıma, görüntü
ef'âl-i İlâhiye: kâinattaki varlıkları ortaya çıkaran İlâhî fiiller; yaratma, şekil verme, rızıklandırma gibi esmâ-i mübareke: Allah’ın yüce, bereketli isimleri
hâşiye: dipnot, açıklayıcı not intikal etmek: geçmek, ulaşmak
mevcudat: varlıklar âsâr: eserler, varlıklar

<tbody>
</tbody>


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Dokuzuncu Lem'a - Sayfa 516

<style media="all" type="text/css">body { font-family: 'Trebuchet MS',Arial,serif; font-size: 12pt; }.listlevel1WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel2WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel3WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel4WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel5WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel6WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }.listlevel7WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: disc; clear: left; }.listlevel8WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; clear: left; }.listlevel9WW8Num1 { margin-top: 0pt; margin-bottom: 0pt; list-style-type: square; clear: left; }</style>وَبِاِجْمَاعِ كُلِّ اَهْلِ الشُّهُودِ مِنْ ذَوِى اْلاَرْوَاحِ النَّيّرَةِ وَالْقُلُوبِ الْمُنَوَّرَةِ وَالْعُقُولِ النُّورَانِيَّةِ مِنَ اْلاَنْبِيَاءِ وَاْلاَوْلِيَاءِ وَاْلاَصْفِيَاءِ بِجَمِيعِ تَحْقِيقَاتِهِمْ وَكُشُوفَاتِهِمْ وَفُيُوضَاتِهِمْ وَمُناَجاَتِهِمْ..

● قَدْ اِتَّفَقَ الْكُلُّ مِنْهُمْ، وَمِنَ اْلاَرْضِ وَاْلاَجْرَامِ الْعُلْوِيَّةِ وَالسُّفْلِيَّةِ بِمَا لاَ يُحَدُّ مِنْ شَهَادَاتِهِمُ الْقَطْعِيَّةِ وَتَصْدِيقَاتِهِمُ الْيَقِينِيَّةِ بِقَبُولِ شَهَادَاتِ اْلآيَاتِ التَّكْوِينِيَّةِ وَالْقُرْآنِيَّةِ وَشَهَادَاتِ الصُّحُفِ وَالْكُتُبِ السَّمَاوِيَّةِ الَّتِى هِىَ شَهَادَةُ الْوَاجِبِ الْوُجُودِ عَلٰى اَنَّ هَذِهِ الْمَوْجُودَاتِ آثاَرُ قُدْرَتِهِ وَمَكْتُوباَتُ قَدَرِهِ وَمَرَايَا اَسْمَائِهِ وَتَمَثُّلاَتُ اَنوَارِهِ.


جَلَّ جَلاَلهُ وَلاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ.
blank.gif
1

endOfSection.gif
endOfSection.gif




[NOT]Dipnot-1 ruh sahiplerinden iyi ruhların ve nurlanmış kalplerin ve aydın akılların sahibi olan bütün hakikati keşfeden peygamberler, veliler ve asfiyalar, bütün tahkikleri ve keşifleri ve feyizleri ve münacatlarının icmâı ile,



  • dünyadan gök ve yer cisimlerine kadar bütün bunlar, had ve hesaba gelmez kesin şehadetleri ve şüphesizliğe dayanan tasdikleriyle, kâinatta ve Kur’ân’a bulunan âyetlerin şehadetlerini ve Vâcibü’l-Vücudun (varlığı zorunlu olan Allah’ın) bizzat şehadeti demek olan peygamberlere gönderilen semâvî sayfa ve kitapların şehadetlerini kabul ile ittifak etmişlerdir ki, bu varlıklar Onun kudretinin eserleri ve kaderinin mektupları, isimlerinin aynaları ve nurlarının akisleridir!


Onun celâli (haşmeti) herşeyden yücedir ve Ondan başka ilâh yoktur.
[/NOT]


 
Üst