Yirmi Beşinci Lem'a

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Beşinci Lem'a - Sayfa 350

<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>hastalığın lisan-ı acziyle niyazın, elbette senin bu gurbetteki kimsesizlik hastalığın, herşeye bedel Onun nazar-ı rahmetini sana celb eder.

Madem O var, sana bakar; sana herşey var. Asıl gurbette, kimsesizlikte kalan odur ki, iman ve teslimiyetle Ona intisap etmesin veya intisabına ehemmiyet vermesin.

YİRMİ DÖRDÜNCÜ DEVÂ

Ey mâsum hasta çocuklara ve mâsum çocuklar hükmünde olan ihtiyarlara hizmet eden hasta bakıcılar! Sizin önünüzde mühim bir ticaret-i uhreviye var. Şevk ve gayretle o ticareti kazanınız.

Mâsum çocukların hastalıklarını, o nazik vücudlara bir idman, bir riyazet ve ileride dünyanın dağdağalarına mukavemet verdirmek için bir şırınga ve bir terbiye-i Rabbâniye gibi, çocuğun hayat-ı dünyeviyesine ait çok hikmetlerle beraber ve hayat-ı ruhiyesine ve tasaffî-i hayatına medar olacak büyüklerdeki keffâretü’z-zünub yerine, mânevî ve ileride veyahut âhirette terakkiyât-ı mâneviyesine medar şırıngalar nev’indeki hastalıklardan gelen sevap, peder ve validelerinin defter-i a’mâline, bilhassa sırr-ı şefkatle çocuğun sıhhatini kendi sıhhatine tercih eden validesinin sahife-i hasenâtına girdiği, ehl-i hakikatçe sabittir.

İhtiyarlara bakmak ise, hem azîm sevap almakla beraber, o ihtiyarların—ve bilhassa peder ve valide ise—dualarını almak ve kalblerini hoşnut etmek ve vefâkârâne hizmet etmek, hem bu dünyadaki saadete, hem âhiretin saadetine medar olduğu, rivâyât-ı sahiha ile ve çok vukuat-ı tarihiye ile sabittir. İhtiyar peder ve validesine tam itaat eden bahtiyar bir veled, evlâdından aynı vaziyeti gördüğü gibi; bedbaht bir veled, eğer ebeveynini rencide etse, azâb-ı uhrevîden başka, dünyada çok felâketlerle cezasını gördüğü, çok vukuatla sabittir.







azâb-ı uhrevî: âhirette çekilecek cezaazîm: büyük, yüce
bahtiyar: talihli, mutlubedbaht: kötü bahtlı, tahlihsiz
bedel: karşılıkbilhassa: özellikle
celb etmek: çekmekdağdağa: telaş, sıkıntı
defter-i a’mâl: amellerin yazıldığı mânevî defterdevâ: ilâç, çare
ebeveyn: anne-babaehemmiyet: değer, önem
ehl-i hakikat: varlıkların ve olayların ardındaki gerçeğe ulaşan kişilerfelâket: belâ, musibet
gurbet: gariplik, yabancılık; yabancı memlekette olmahayat-ı dünyeviye: dünya hayatı
hayat-ı ruhiye: ruhun hayatıhikmet: fayda, gaye
intisap etmek: bağlanmakitaat etmek: emre uymak
keffâretü’z-zünub: günahların bağışlanmasına vesilelisan-ı acz: acizlik dili
medar: kaynakmedar olmak: sebep olmak, vesile olmak
mukavemet: dayanma, karşı koymamâsum: zavallı, günahsız
mühim: önemlinazar-ı rahmet: şefkat ve merhametlice bakış
nazik: ince, zarifnev’i: çeşit, tür
niyaz: dua, yalvarmapeder: baba
rencide etmek: incitmekrivâyât-ı sahiha: Peygamber Efendimize (a.s.m.) ait olduğu kesin olarak bilinen hadisler
riyâzet: idman, antremansaadet: mutluluk
sahife-i hasenât: iyiliklerin yazıldığı sayfasıhhat: sağlık
sırr-ı şefkat: şefkatin içinde gizli olan sırtasaffî-i hayat: hayatın kirlerden ve kusurlardan arınması, saflaşması
terakkiyât-ı mâneviye: mânevî ve ruhî açıdan yüksek derecelere yükselmelerterbiye-i Rabbâniye: her şeyin rabbi olan Allah’ın terbiyesi
teslimiyet: bağlılık, kendini Allah’ın iradesine bırakmaticaret-i uhreviye: ahirete yönelik ticaret
valide: annevaziyet: durum, hâl
vefâkârâne: vefalı bir şekildeveled: evlat, çocuk
vukuat: meydana gelen olaylarvukuat-ı tarihiye: tarihî olaylar
âhiret: öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat

<TBODY>
</TBODY>
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Beşinci Lem'a - Sayfa 351

Evet, ihtiyarlara, mâsumlara, yalnız akrabasına bakmak değil, belki ehl-i iman—madem sırr-ı imanla uhuvvet-i hakikiye var—onlara rast gelse, muhterem hasta ihtiyar ona muhtaç olsa, ruh u canla ona hizmet etmek İslâmiyetin muktezasıdır.

YİRMİ BEŞİNCİ DEVÂ

Ey hasta kardeşler! Siz gayet nâfi ve her derde devâ ve hakikî lezzetli kudsî bir tiryak isterseniz, imanınızı inkişaf ettiriniz. Yani, tevbe ve istiğfar ile ve namaz ve ubudiyetle, o tiryak-ı kudsî olan imanı ve imandan gelen ilâcı istimal ediniz.

Evet, dünyaya muhabbet ve alâka yüzünden, güya, adeta ehl-i gafletin dünya gibi büyük, hasta, mânevî bir vücudu vardır. İman ise, o dünya gibi zeval ve firak darbelerine, yara ve bere içinde olan o mânevî vücuduna birden şifa verip, yaralardan kurtarıp hakikî şifa verdiğini pek çok risalelerde kat’î ispat etmişiz. Başınızı ağrıtmamak için kısa kesiyorum.

İman ilâcı ise, ferâizi mümkün oldukça yerine getirmekle tesirini gösteriyor. Gaflet ve sefahet ve hevesât-ı nefsâniye ve lehviyât-ı gayr-ı meşrua, o tiryakın tesirini men eder. Hastalık madem gafleti kaldırıyor, iştihâyı kesiyor, gayr-ı meşru keyiflere gitmeye mâni oluyor; ondan istifade ediniz. Hakikî imanın kudsî ilâçlarından ve nurlarından, tevbe ve istiğfarla, dua ve niyazla istimal ediniz.

Cenâb-ı Hak sizlere şifa versin, hastalıklarınızı keffâretü’z-zünub yapsın. Âmin, âmin, âmin.

وَقَالُوا الْحَمْدُ ِللهِ الَّذِى هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِىَ لَوْلاَ اَنْ هَدٰينَا اللهُ لَقَدْ جَاۤءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ 1




[NOT]Dipnot-1 “Dediler: Bizi buna eriştiren Allah’a hamd olsun; yoksa Allah hidayet etmeseydi, biz kendiliğimizden buna erişemezdik. Gerçekten Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirdiler.” A’râf Sûresi, 7:43.[/NOT]




Cenâb-ı Hak
: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah




devâ
: ilâç, çare
ehl-i gaflet: âhirete ve Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olanlarehl-i iman: Allah’a ve Ondan gelen herşeye inananlar, mü’minler
ferâiz: farzlar, Allah’ın kesin emirlerifirak: ayrılık
gaflet: sorumsuzluk, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranmagayr-ı meşru: helâl olmayan, dine aykırı
güya: sankihakikî: asıl, gerçek
hevesât-ı nefsâniye: nefsin gelip geçici arzu ve istekleriiman: Allah’a inanma
inkişaf ettirmek: geliştirmekistifade etmek: faydalanmak, yararlanmak
istimal etmek: kullanmakistiğfar: Allah’tan bağışlanma dileme, tevbe etme
iştah: şiddetli istek, arzukat’î: kesin
keffâretü’z-zünub: günahların bağışlanmasına vesilekudsî: kutsal
lehviyât-ı gayr-ı meşrua: dinin izin vermediği istekler ve eğlencelermen etmek: yasaklamak, ortadan kaldırmak
muhabbet: sevgimuhterem: hürmete layık
mukteza: bir şeyin gereğimâni olmak: engellemek
mâsum: suçsuz, günahsızniyaz: dua, yalvarma
nâfi: faydalırast gelmek: denk gelmek
risale: Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden her birisiruh u can: ruh ve can; büyük bir istek
sefahet: yasak, zevk ve eğlenceye düşkünlüksırr-ı iman: iman sırrı
tesir: etkitiryak: derman, ilâç
tiryak-ı kudsî: kutsal ilâçubudiyet: kulluk
uhuvvet-i hakikiye: hakikî, gerçek kardeşlikzeval: gelip geçme, yok olma
âmin: “Allah’ım kabul et!”şifa vermek: hastalığı iyileştirmek

<TBODY>
</TBODY>


 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Beşinci Lem'a - Sayfa 352

<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>
1سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

اَللّهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ، طِبِّ الْقُلُوبِ وَدَوَاۤئِهَا وَعَافِيَةِ اْلاَبْدَانِ وَشِفَاۤئِهَا وَنُورِ اْلاَبْصَارِ وَضِيَاۤئِهَا وَعَلٰى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ 2






endOfSection.gif
endOfSection.gif







[NOT]Dipnot 1 : “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” Bakara Sûresi, 2:32.

Dipnot 2 : Allah’ım! Kalblerin derman ve devâsı, bedenlerin âfiyet ve şifası, gözlerin nur ve ziyası olan Efendimiz Muhammed’e ve âl ve ashabına salât ve selâm eyle.[/NOT]
 

Ukbaa

Well-known member
Cevap: Yirmi Beşinci Lem'a - Sayfa 353

<!-- This file was converted to xhtml by Writer2xhtml ver. 0.5 beta2. See Writer2LaTeX has moved for more info. --><META name=description content=""><META name=keywords content=""><STYLE type=text/css media=all> body {font-family:'Trebuchet MS',Arial,serif;font-size:12.0pt} </STYLE>وَهُوَ لِكُلِّ دَاۤءٍ دَوَاۤءٌ Meâli: “Bu kitap her derde dermandır.” Tevafukat-ı lâtifedendir ki, Refet Beyin birinci tesvidden gayet sür’atle yazdığı nüsha ile beraber, Hüsrev’in yazdığı diğer bir nüshada, ihtiyarsız, hiç düşünmeden satır başlarında gelen elif’leri saydık. Aynen bu وَهُوَ لِكُلِّ دَاۤءٍ دَوَاۤءٌ cümlesine tevafuk ediyor.HAŞİYE-1 Hem bu risalenin müellifinin Said ismine, bir tek farkla yine tevafuk ediyor.HAŞİYE-2 Yalnız, risalenin ünvanına ait yazıdaki bir elif hesaba dahil edilmemiştir.

Câ-yı hayrettir ki, Süleyman Rüştü’nün yazdığı nüsha, hiç elif hatıra gelmeden ve düşünmeden, 114 elif, 114 şifa-yı kudsiyeyi tazammun eden 114 suver-i Kur’âniyenin adedine tevafukla beraber, وَهُوَ لِكُلِّ دَاۤءٍ دَوَاۤءٌ şeddeli lâm bir sayılmak cihetiyle, 114 harfine tam tamına tevafuk ediyor.



endOfSection.gif
endOfSection.gif



Yirmi Beşinci Lem’anın Zeyli



On Yedinci Mektup olup, Mektubat mecmuasına idhal edildiğinden buraya derc edilmedi.




endOfSection.gif
endOfSection.gif





[NOT]Haşiye-1 Sonradan yazılan İhtarın iki elif’i bu hesaba dahil olamayacağı için dahil edilmemiştir.

Haşiye-2 Madem keramet-i Aleviyede ve Gavsiyede, Said’in âhirinde nidâ için vaz edilmiş bir elif var, Saidâ olmuş; belki fazla olan bu elif o elif’e bakıyor. Refet, Hüsrev[/NOT]





Hüsrev: (bk. bilgiler – Hüsrev Altınbaşak)
Refet Bey: (bk. bilgiler – Refet Bey)
Said: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)
Saidâ: Ey Said
Süleyman Rüştü: (bk. bilgiler)
cihet: yön, şekil
câ-yı hayret: hayret verici nokta
dahil: içinde
derc edilmek: yerleştirilmek
derman: ilâç
elif: Arap alfabesinin ilk harfi
haşiye: dipnot
idhal etmek: bir şeyi içine katmak
ihtar: hatırlatma, uyarı
ihtiyarsız: irade dışı
keramet-i Aleviye ve Gavsiye: Hz. Ali ve Abdulkadir Geylânî’nin kerameti
lem’a: parıltı
lâm: Arap alfabesinde yer alan bir harf
mecmua: yazılı metinlerin bir araya getirilmesiyle oluşan eser
meâl: anlam
müellif: yazar
nidâ: sesleniş
nüsha: yazılı hale getirilen eser; kopya
risale: Risale-i Nur’u oluşturan bölümlerden her birisi
suver-i Kur’âniye: Kur’ân’ın sûreleri
sür’at: hız
tazammun eden: içeren
tesvid: yazı ile karalama, müsvedde yapma
tevafuk etmek: uygun gelmek, denk düşmek
tevafukat-ı lâtife: ince ve güzel uygunluklar
vaz edilmek: konulmak, yerleştirilmek
zeyl: ek, ilave
âhir: son
ünvan: isim
şedde: Arapça’da üzerine geldiği harfin iki defa okunmasını sağlayan işaret
şifa-yı kudsiye: kutsal bir kaynaktan gelen şifa

<TBODY>
</TBODY>
 
Üst