Yedinci Şuâ

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Muvahhid1

Well-known member
Yedinci Şuâ -sayfa 239

İhtar
Bu risalenin mahall-i zuhuru olan şu memleket muhitinde Risaletü’n-Nur’un sairrisaleleri bulunmadığından ve ihtiyarsız olarak burada telif edildiğinden, Âyetü’l-Kübrâ gibi risalelerde, zâhirî bir tekrar suretinde başka Sözlerin ve Lem’aların bir kısım mühim meseleleri zikredilmiş ve buralardaki şâkirtlere nisbeten herbiri birer küçük Risaletü’n-Nur hükmüne geçmek hikmetiyle böyle yazdırılmış.
Bu müsveddenin birinci tebyizi bir mübarek zât tarafından oldu. O zâtıntevafuktan haberi yokken yazdığı nüshada, kayda lâyık şöyle lâtif ve mânidar birtevâfuk gördük ki: O nüshanın satırları başında elif ( ا)’ler altı yüz altmış altı (666) olarak yazılmıştır. Bu hâl ise, Hazret-i İmam-ı Ali (radıyallahu anh) tarafından bu hususî risaleye verilen Âyetü’l-Kübrâ namının cifrî ve ebcedî makamı olan altı yüz altmış altı (666) adedine tam tamına muvafakatı ve mutabakatı ile, bu risalenin bu nâma liyakatını gösterir. Hem âyât-ı Kur’âniyenin adedi olan altın bin altı yüz altmış altı (6666)’nın dört mertebesinden üç mertebesine tevafuku dahi, bu risalenin, âyâtın bir lem’ası olduğuna bir işarettir diye telâkki ettik.

Said Nursî
endOfSection.gif
endOfSection.gif


Bugünlerde, mânevî bir muhaverede bir sual ve cevabı dinledim. Size, birhülâsasını beyan edeyim:
Biri dedi:
“Risale-i Nur’un iman ve tevhid için büyük tahşidatları ve küllî teçhizatları gittikçe çoğalıyor. Ve en muannid bir dinsizi susturmak için yüzde birisi kâfi iken, neden bu derece hararetle daha yeni tahşidat yapıyor?”


Hazret-i İmam-ı Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]Radıyallahu Anh: Allah ondan razı olsun
Said Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)beyan: açıklama, anlatım
cifrî: harflere sayılar yüklenerek, bazı şifreli mânâları çıkarma usûlüebced hesabı: eski Sami alfabesindeki sıralanışa göre Arapça harflere sayı değeri vererek tarih düşürme
elif: Arap alfabesinin ilk harfihikmet: sebep, sır, gaye
hususî: özelhülâsa: öz, özet
ihtar: hatırlatmaihtiyarsız: iradesiz, tercihsiz
kâfi: yeterliküllî: geniş, kapsamlı
lem’a: parıltıliyakat: lâyık olma
lâtif: güzel, hoşmahall-i zuhur: görünme, ortaya çıkma yeri
muannid: inatçı, direnenmuhavere: karşılıklı konuşma
muhit: çevre, etrafmutabakat: uygunluk
muvafakat: uygunluk, denklikmânidar: anlamlı
mübarek: hayırlımüsvedde: karalama, ilk nüsha
nam: adnisbeten: kıyasla, oranla
nüsha: kopyarisale: mektup, küçük çaplı kitap
sair: diğer, başkasuret: biçim, şekil
tahşidat: öneminden dolayı bir şeyin üzerinde fazla durma, yığınaktebyiz: karalama nüshayı temize çekme
telif edilme: yazılmatelâkki: anlama, kabul etme
tevafuk: denk gelme, uygunluktevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
teçhizat: cihazlar, donanımzahirî: açık, görünürde
zikredilmek: anılmak, belirtilmekÂyetü’l-Kübrâ: büyük delil, alâmet
âyât: âyetler, Kur’ân-ı Kerimdeki cümlelerâyât-ı Kur’âniye: Kur’ân-ı Kerimin âyetleri
şâkirt: talebe, öğrenci
 

Muvahhid1

Well-known member
Yedinci Şuâ -sayfa 240

Ona cevaben dediler:

“Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belkiküllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhît kal’ayı tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor. Belki, bin seneden beri tedarik ve terâküm edilen müfsid âletlerledehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bâhususavâm-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların veşeâirlerin kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur’ân’ın i’câzıyla ve geniş yaralarını Kur’ân’ın ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor. Elbette böyle küllî ve dehşetli tahribata ve rahnelere ve yaralara, hakkalyakînderecesinde, dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâsiyetindemücerreb ilâçlar ve hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki, bu zamanda Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın i’câz-ı mânevîsinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber, imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medardır” diye uzun bir mükâleme cereyan etti. Ben de tamamen işittim, hadsiz şükrettim. Kısa kesiyorum...
Said Nursî
endOfSection.gif
endOfSection.gif


Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla ve anlatımıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ânavâm-ı mü’minîn: Müslüman halk tabakası
bâhusus: özelliklecereyan: akım, hareket, meydana gelme
cüz’î: ferdî, kişiseldehşetli: korkunç, ürküntü verici
edviye: devâlar, ilaçlarefkâr-ı âmme: kamuoyu
hadsiz: sayısız, sınırsızhakkalyakîn: bizzat yaşanarak elde edilen kesinlik
hususî: özelhâsiyet: özellik, hususiyet
hüccet: güçlü delil, kanıtinkişafat: gelişmeler, açılmalar
istinadgâh: dayanak, sığınaki’câz: mu’cize oluş, bir benzerini yapmakta başkalarını aciz bırakma
i’câz-ı mânevî: mânevî mu’cizelikkalb-i umumî: genele ait kalp, toplumun ortak yüreği
küllî: büyük, kapsamlımedar: vesile, kaynak
muhit: kuşatıcı, kapsayıcımücerreb: tecrübe edinmiş, denenmiş
müfsid: bozguncumükâleme: karşılıklı konuşma
rahne: yararahnelenen: yaralanan
tahribat: yıkımlar, bozmalartedarik edilen: hazırlanan
terakkiyat: ilerlemeler, yükselmelerterâküm edilen: biriken, yığılan
tiryak: hemen şifa bulmaya vesile olan ilaç, panzehirumum: bütün, genel
vicdan-ı umumî: genel vicdanıslah: düzeltme, iyileştirme
şeâir: âlemetler, belirtiler
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst