"Yâ Sabûr!" de, dayan.

Ahmet.1

Well-known member
25. Lema'dan
ONBİRİNCİ DEVA:
Ey sabırsız hasta kardeş! Hastalık, hazır bir elemi sana vermekle beraber; evvelki hastalığından bugüne kadar o hastalığın zevalindeki bir lezzet-i maneviye ve sevabındaki bir lezzet-i ruhiye veriyor. Bugünden, belki bu saatten sonraki zamanda hastalık yok, elbette yoktan elem yok; elem olmazsa teessür olamaz. Sen yanlış bir surette tevehhüm ettiğin için sabırsızlık geliyor. Çünki bugünden evvel bütün hastalık zamanının maddîsi gitmekle, elemi de beraber gitmiş; kendindeki sevabı ve zevalindeki lezzet kalmış. Sana kâr ve sürur vermek lâzım gelirken, onları düşünüp müteellim olmak ve sabırsızlık etmek divaneliktir. Gelecek günler daha gelmemişler. Onları şimdiden düşünüp, yok bir günde, yok olan bir hastalıktan, yok olan bir elemden tevehhüm ile düşünüp müteellim olmak, sabırsızlık göstermekle, üç mertebe yok yoğa vücud rengi vermek, divanelik değil de nedir? Madem bu saatten evvelki hastalık zamanları ise sürur veriyor. Ve madem yine bu saatten sonraki zaman madum, hastalık madum, elem madumdur. Sen, Cenab-ı Hakk'ın sana verdiği bütün sabır kuvvetini böyle sağa sola dağıtma; bu saatteki eleme karşı tahşid et; "Yâ Sabûr!" de, dayan.

Lemalar ...

Elem: Acı, dert, kaygı.
Zeval: Sona erme, son bulma.
Lezzet-i maneviye: Manevi lezzet, manevi zevk.
Sevab: Allah'ın(cc) rızası için yapılan iyi işlerin karşılığı.
Lezzet-i ruhiye: Ruha ait lezzet, ruhun zevki.
Teessür: Etkilenme, üzülme, üzüntü.
Tevehhüm: Asılsız ve gerçek dışı düşüncelere kapılma.
Müteellim: Acı çeken, acı duyan.
Divane: Deli.
Sürur: Sevinç, neşe.
Madum: Yok olan, yok.
Tahşid: Yığma, biriktirme, toplama.
 
Üst