Üstadın gazete okumamasını ve ilgilenmemesini nasıl anlamalıyız?

mihrimah

Well-known member
Üstadın gazete okumamasını ve o dönem içinde İkinci Dünya Savaşı gibi büyük meseleler varken bile, onlarla ilgilenmemesini nasıl anlamalıyız?

Üstad hazretleri İkinci Cihan Harbi'ne alakasız kalmasının çeşitli sebepleri vardır.

1- Vazifeli değildir. Çünkü devletler meselesi diplomasi, ihtisas ve siyaset gerektiren meselelerdir. Bu vazife meslek sahibi insanlara bakar.

2- Meşgul olduğu hizmet bütün cihanı ilgilendiren ve en geniş dairede cereyan eden iman hizmetidir.

3- Ehemmiyet açısından iman hizmetindeki mağlubiyet, manen perişaniyet olup ebedi hayatın mahvolması demektir.

4- Küçük dairede büyük ve devamlı hizmet, büyük dairede ise küçük ve arasıra vukua gelen hizmetler olur. (1)

5- O zaman Üstad'ın yanındakilerin azlığı, imkanların yokluğu ve hizmet meşguliyetlerinin çokluğu başka şeylerle ilgilenmeye imkan bırakmıyordu.

6- Dünyevi işlerle meşguliyet, o zaman da bazı evhamları tahrik edeceğinden Üstadımız geri durmuştur. Şimdi ise; imkanlar müsaitleşmiş, meslekler ihtisaslaşmış ve vazifeliler her cihette artmıştır. Öyle ise; herkes mensup olduğu ve ihtisas sahibi olduğu meselelerle ilgilenmesi en ideal yoldur. Ayrıca muazzez Üstadımız cihanla alakalı meselelere meşguliyet olarak bakmamakla birlikte manen irtibat ve münasebeti var idi.
Sorularlarisale


 

mihrimah

Well-known member
Yine Gençlik Rehberinde izahı var Bir zaman bana hizmet eden kardeşlerim tarafından sual edildi ki:


“Küre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderatıyla alâkadar olan bu dehşetli Harb-i Umumîden elli gündür (şimdi yedi seneden geçti aynı hâl) 1 hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. Halbuki bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemaati ve camii bırakıp radyo dinlemeye koşuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hâdise mi var? Veya onunla meşgul olmanın zararı mı var?” dediler.

Cevaben dedim ki:

Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede, herbir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat arasıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir.

Fakat büyük dairenin câzibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, mâlâyani ve âfâkî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür. Ve bazen bu harp boğuşmalarını merakla takip eden, bir tarafa kalben taraftar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.

Birinci noktaya cevap ise: Evet, bu Cihan Harbinden daha büyük bir hâdise ve bu zemin yüzündeki hâkimiyet-i âmme dâvâsından daha ehemmiyetli bir dâvâ, herkesin ve bilhassa Müslümanların başına öyle bir hâdise ve öyle bir dâvâ açılmış ki, her adam, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için bilâtereddüt sarf edecek.

İşte, o dâvâ ise, yüz bin meşâhir-i insaniyenin ve hadsiz nev-i beşerin yıldızları ve mürşidlerinin müttefikan, Kâinat Sahibinin ve Mutasarrıfının binler vaad ve ahdlerine istinaden haber verdikleri ve bir kısmı gözleriyle gördükleri şu ki:
 
Üst