Üstadın bir müdafaası

Ahmet.1

Well-known member
Isparta hayatı/istanbul mahkemesi/üstadın müdafaası

Çok uzun süren mazlumane, maceralı hayatıma dair gayet kısa maruzatta bulunacağım. Lütfen dinlemenizi rica ederim.

Mahkeme, Üstad'ın müdafaasını serbest ve rahatça yapmasına meydan verdi. Üstad da geniş ve ferahlı bir müdafaa yaptı.

-Muhterem hâkimler, yirmi sekiz sene emsalsiz ihanetlere, işkencelere, tarassud ve hapislere maruz kaldım. Bütün bu iftira ve isnadların esası birkaç noktaya dayanır:

1- En birinci ithamları, beni rejim aleyhtarı olarak telakki etmeleridir. Malûmdur ki, her hükûmette muhalifler bulunur. Asayişe, emniyete dokunmamak şartıyla, hiç kimse vicdanıyla, kalbiyle kabul ettiği bir fikirden, bir metoddan dolayı mes'ul olmaz. Bu hukukî bir mütearifedir.

Dininde çok mutaassıb ve cebbar bir hükûmet olan İngilizlerin yüz sene hâkimiyetleri altında bulunan yüz milyondan ziyade Müslümanlar, İngilizlerin küfür rejimlerini kabul etmeyip Kur'an ile reddettikleri halde, İngiliz mahkemeleri şimdiye kadar onlara o cihetten ilişmedi.

Burada ve bütün İslâm hükûmetlerinde eskiden beri Yahudiler, Nasraniler tâbi' oldukları memleketin dinine, kudsî rejimine muhalif, zıd ve mu'teriz bulundukları halde; o hükûmetler hiçbir zaman kanunlarla onlara o cihetten ilişmediler.

Hazret-i Ömer, hilafeti zamanında âdi bir hristiyan ile mahkemede birlikte muhakeme olundular. Halbuki o hristiyan, İslâm hükûmetinin mukaddes rejimlerine, dinlerine, kanunlara muhalif iken, mahkemede onun o hali nazara alınmaması açıkça gösterir ki, adalet müessesesi hiçbir cereyana kapılmaz, hiçbir tarafgirliğe kaymaz. Bu, din ve vicdan hürriyetinin bir ana umdesidir ki; komünist olmayan şarkta, garbda, bütün dünya adalet müesseselerinde cari ve hâkimdir.

Ben de din ve vicdan hürriyetinin bu ana umdesine güvenerek, yüzlerce âyât-ı Kur'aniyeye istinaden, medeniyetin bozuk kısmına, hürriyet perdesi altında yürüyen mutlak bir istibdada, lâiklik maskesi altında dine ve dindarlara karşı tatbik edilen en ağır bir baskıya muhalefet etmiş isem kanunlar haricine mi çıkmış oldum? Bu hilaf-ı hakikat bir hareket sayılabilir mi? Haksızlığa karşı, zulme karşı, kanunsuzluğa karşı muhalefet, hiçbir hükûmette suç sayılmaz; bilakis muhalefet, meşru' ve samimî bir müvazene-i adalet unsurudur.

2- Bana zulüm ve cefayı reva gören devr-i sâbıkın yaptığı isnadların ikincisi, emniyet ve asayişi ihlâldir. Bu vehim ve hayal ile, bu düzme isnad ile yirmisekiz sene bana ceza çektirdiler. Memleket memleket, mahkeme mahkeme süründürdüler. Zindandan zindana attılar. Kimse ile görüştürmediler. Tecrid ettiler, zehirlediler, türlü türlü hakaretlerde bulundular.

Biz ki beşyüz bin fedakâr Nur talebeleri, memleketin her tarafında emniyet ve asayişin fahrî manevî muhafızlarıyız; bize böyle bir isnadda bulunmaları günahların en büyüğüdür. Onlar bize o kadar zalimane ihanetlerde bulundukları halde; biz aslâ hislerimize kapılmayarak, gönüllerde emniyet ve asayişi temin yolunda, iman ve Kur'ana hizmet yolunda, gafletle anarşiye sapanları, düştükleri fevza gayyasından kurtarmak yolunda çalışmaktan bir an hâlî kalmadık.

Muhterem hâkimler, şunu kat'î olarak arzederim ki; bu delilsiz bir iddia değildir. Bizim zulüm ve menfâ sahamız olan altı vilayetin altı mahkemesi, uzun ve ince tedkikler neticesinde, emniyet ve asayişi ihlâl yolunda hiçbir vukuat kaydetmemiştir. Bu hareketimiz isbat eder ki; Nur mekteb-i irfanının talebeleri, kalbler üzerinde işler, emniyet ve asayişin bekçisini kafalara, kalblere yerleştirir. Bizim iman derslerimiz anarşiye karşıdır, bozgunculuğa karşıdır, farmasonlara ve komünistlere karşıdır. Memleketin bütün zabıta dairelerinden sorulsun, beşyüz bin Nur irfan mektebi talebesinden birinin olsun nizam ve intizama aykırı bir vukuatı var mıdır? Yoktur. Elbette yoktur. Çünki hepsinin kalbinde, nizam ve intizamın en sağlam muhafızı olan iman bekçisi vardır.

Sebilürreşad'ın 116'ncı nüshasında "Hakikat Konuşuyor" başlıklı makalemde bu hakikatleri uzun uzadıya izah ettim. Bütün dünyasını, hattâ îcabederse hayatını, hattâ âhiretini dinine feda ettiği, bütün hayatı şehadet eden, otuzbeş seneden beri siyaseti terkeden, müteaddid mahkemelerin o kadar incelemelerine rağmen bu yolda bir delil bulunamayan, sekseni aşmış, kabir kapısına gelmiş, dünya metaından hiçbir nesneye mâlik olmamış ve ehemmiyet vermemiş bir adam hakkında "Dini, siyasete âlet ediyor" diyen, yerden göğe kadar, gökten yere kadar haksız ve insafsızdır.

Biz Nur mekteb-i irfanı şakirdlerinin Kur'an-ı Hakîm'den aldığımız hakikat dersi şudur ki: Evde yahut bir gemide, bir masum, on câni bulunsa, adalet-i Kur'aniye o masumun hakkına zarar vermemek için o haneyi, o gemiyi yakmayı menettiği halde; on masumu bir tek câni yüzünden mahv için, o hane, o gemi yakılır mı? Yakılırsa en büyük zulüm, en büyük hıyanet ve gadir olmaz mı? Bu sebeble asayişi ihlâl yolunda yüzde on câni yüzünden, doksan masumun hayatını tehlikeye ve zarara sokmayı adalet-i İlahiye ve hakikat-ı Kur'aniye şiddetle men'ettiği için; biz bütün kuvvetimizle bu ders-i Kur'aniyeye ittibaen asayişi muhafazaya kendimizi dinen mecbur biliriz.

İşte bizi böyle haksız isnadlarla itham eden devr-i sâbıktaki gizli düşmanlarımız şübhe yok ki; ya siyaseti dinsizliğe âlet etmek istediler, yahut bilerek, bilmeyerek bozuk ideolojileri memleketimize yerleştirmek gayretine düştüler. Görülüyor ki, nizam ve intizamı bozan, maddî manevî memleketin emniyet ve asayişini ihlâl eden bizler değil, asıl onlardı. Hakikî bir Müslüman, samimî bir mü'min hiçbir zaman anarşiye ve bozgunculuğa taraftar olmaz. Dinin şiddetle men'ettiği şey, fitne ve anarşidir. Çünki anarşi hiçbir hak tanımaz. İnsanlık seciyelerini ve medeniyet eserlerini canavar hayvanlar seciyesine çevirir ki, bunun âhirzamanda "Ye'cüc ve Me'cüc" komitesi olduğuna Kur'an-ı Hakîm işaret buyurmaktadır.

İşte muhterem hâkimler! Yirmisekiz sene bana ve talebelerime böyle eza ve cefada bulundular. Ve mahkemelerde savcılar bize hakaretlerde bulunmaktan çekinmediler. Biz, bunların hepsine tahammül ettik. İman ve Kur'an'a hizmet yolunda devam ettik. Ve devr-i sâbık ricalinin bütün o zulüm ve cefalarını affettik. Çünki onlar müstehak oldukları akibete uğradılar. Biz de, hak ve hürriyetimize kavuştuk. Sizler gibi âdil ve imanlı hâkimler huzurunda söz söylemek fırsatını Allah bize bahşettiğinden dolayı şükrederiz.

Said Nursi

Tarihçe-i Hayat
 
Üst