Türk-Kürt, sivil-asker Bediüzzamanın çağrısını okumalı

Ali Said

Well-known member
Ahmet Taşgetiren'in yazısı:
Beni kim anlar?
Ey Türklük ve Kürtlük üzerine “milliyetçilik” kuran ve bunları birbirine karşı konuşlandıranlar, beni anlayın! İnanın, öfkelerinizden kurtulduğunuzda, bu coğrafyanın insanlarının birbirleri için olmazsa olmaz değerde olduğunu göreceksiniz.
...
Yazımın başlığı “Beni kim anlar?” şeklinde. Bu da, benim yaşadığım duygu karmaşası.
Zor anlaşılacağımı biliyorum. Doğuda, batıda, Kürtler arasında, Türkler arasında...
Doğu - Güneydoğu’da, ya da Kürt milliyetçileri arasında denecek ki, bu, “İslam sosuna batırılmış Türk hâkimiyeti peşinde...”,
Batıda, ya da Türk milliyetçileri arasında denecek ki, “Bu, Türklük bilinci yaralanmış bir İslamcı, belki de kökeni başkadır!”
Kime nasıl anlatacağım, benim aslında, Türk’ün de, Kürt’ün de, Arab’ın ve Acem’in, bütün İslam toplumlarının bu ezilmişlik hâlinden kurtulmasını dilediğimi...



Parça parça oluşların aslında emperyalist bir politikanın uzantısı olduğuna, dünya entegrasyon peşinde iken, İslam toplumlarının hâlâ parçalanmaya devam etmesinin herkes için yıkım anlamına geldiğine inandığımı...
Burada da hâlâ emperyalist oyunlar oynandığını ve bu oyuna gelmekte olduğumuzu düşündüğümü...



Kime nasıl anlatacağım?
Beri yanda, Türk milliyetçiliği var!
Her ikisi birbirini besliyor.
Ve her ikisi, bu ülkenin kalb bütünlüğünü yok ediyor.
Önce kim başlattı?
İlk yumruğu kim vurdu?
Kim kimi ezdi?



Bir süre sonra bunun hesabı kayboluyor ve herkes birbirine acımasızca vurmaya başlıyor. Herkes bir kıyım gerekçesi üretiyor. Askerî operasyonlar da meşrulaşıyor, terör hareketleri de...



Herkes acılar, zulümler, ihanetler üzerinden bir öfke üretiyor ve onun üzerine siyasi misyon koyuyor.
1913 yılında bile 4 milyon küsur kilometrekare toprağa sahip bulunan Osmanlı’yı böyle bitirdik.
Türkçülük, Arnavutçuluk, Arapçılık pompalamalarıyla... Gayrimüslim azınlıklar üzerinden yürütülen emperyalist hesaplarla...



Mutlu muyuz Türkler, Araplar ve Arnavutlar olarak?
Geride Trakya’sı, Anadolu’su ile 776 bin kilometrekareye sığışan Türkiyecik kaldı. Büyük Osmanlı coğrafyasından geriye Türkiyecik!



Koca İslam coğrafyasının her yerinde kan var.
Bir yandan, bu coğrafyada yeniden toparlanma çabaları içindeyiz. Bu coğrafyanın talan edilen imkânları yeniden bu coğrafyanın çocukları tarafından kullanılsın çabaları var...
Bir yandan da iç iktidar kavgaları...



Obama, taa Washington’dan geldi, bizim coğrafyamızda “Ortak değerler” üzerinden ortak politikalar arayışına girdi.
Biz, Amerika’nın gücünü birbirimize karşı kullanma arayışındayız.
-Amerika ile birlikte PKK’yı dövelim.
-Amerika ile birlikte Türkiye’yi dövelim.

Ben diyorum ki, kurşunlara kurban verecek bir tek çocuğumuz olmamalı.



İslam’ın çocuklarının çok kanı döküldü on yıllar içinde...
Taa 19’uncu yüzyılın sonlarından bu yana...
Hele, birbirimizin kanını korumak için çırpınmak varken, neden yolumuz hep birbirimize yönelik kıyımlara, ölümlere çıksın?

Beni kim anlar bilmem ki?
Türkiye’nin birlik bütünlüğünün tüm İslam dünyası için olmazsa olmaz değerde bir hadise olduğunu düşünenler mi?
İslam dünyasının birlik bütünlüğünün, bütün İslam toplumlarının izzetli bir hayata kavuşması için kaçınılmaz olduğuna, bunun için bütün imkânları kullanmak gerektiğine inananlar mı?
Hâlâ “ümmet” diyebilenler mi?
Hâlâ etnik aidiyetin bir fıtri gerçeklik olmakla birlikte, herhangi bir insan için artı veya eksi oluşturmadığını, insanlığın erdemlerde olduğunu bilenler mi?



Osmanlı zirveyi döndüğünden beri kaybediyoruz.
20’nci yüzyıl İslam dünyası için kayıp bir asırdır.
Bütün İslam kavimleri kaybettik.
Soru, “Yeniden toparlanabilir miyiz?” sorusudur.
“Bunun için birlikte yapılacak şeyler var mı?” sorusudur.

Düşünüyorum ki, bir Türk takımı dünya kupasında galibiyet aldığında Senegal’deki Müslüman seviniyorsa hâlâ “İslam kardeşliği”nin bir anlamı var demektir.
Ben de, Pakistanlı bir bilim adamı Nobel aldığında sevinç duyuyorum.



Başbakan Erdoğan “One minute” dediğinde, Arap televizyon kanallarında bayram şenliği yapılıyor.
Türkiye’nin Amerika nezdindeki gücü, büyük nisbette arkasında İslam coğrafyasının stratejik derinliği bulunduğu içindir.
Kürtler Irak’tan sürülürse, Türkiye’ye sığınırlar ve Türkiye onlar için seferber olur.



Yani ey Türklük ve Kürtlük üzerine “milliyetçilik” kuran ve bunları birbirine karşı konuşlandıranlar, beni anlayın, inanın, sizler bile, öfkelerinizden kurtulduğunuzda, bu coğrafyanın insanlarının birbirleri için olmazsa olmaz değerde olduğunu göreceksiniz.
Belki Türk, Kürt, sivil asker, devlet, vatandaş... herkes ama herkes şu günlerde Bediüzzaman’ın bu konudaki çağrılarını bir kere daha okumalı.
 

_bamteli_

Well-known member
Türk-Kürt, sivil-asker Bediüzzamanın çağrısını okumalı
Ahmet Taşgetiren'in yazısı:

Beni kim anlar?

Ey Türklük ve Kürtlük üzerine “milliyetçilik” kuran ve bunları birbirine karşı konuşlandıranlar, beni anlayın! İnanın, öfkelerinizden kurtulduğunuzda, bu coğrafyanın insanlarının birbirleri için olmazsa olmaz değerde olduğunu göreceksiniz.
...
Yazımın başlığı “Beni kim anlar?” şeklinde. Bu da, benim yaşadığım duygu karmaşası.
Zor anlaşılacağımı biliyorum. Doğuda, batıda, Kürtler arasında, Türkler arasında...
Doğu - Güneydoğu’da, ya da Kürt milliyetçileri arasında denecek ki, bu, “İslam sosuna batırılmış Türk hâkimiyeti peşinde...”,
Batıda, ya da Türk milliyetçileri arasında denecek ki, “Bu, Türklük bilinci yaralanmış bir İslamcı, belki de kökeni başkadır!”
Kime nasıl anlatacağım, benim aslında, Türk’ün de, Kürt’ün de, Arab’ın ve Acem’in, bütün İslam toplumlarının bu ezilmişlik hâlinden kurtulmasını dilediğimi...



Parça parça oluşların aslında emperyalist bir politikanın uzantısı olduğuna, dünya entegrasyon peşinde iken, İslam toplumlarının hâlâ parçalanmaya devam etmesinin herkes için yıkım anlamına geldiğine inandığımı...
Burada da hâlâ emperyalist oyunlar oynandığını ve bu oyuna gelmekte olduğumuzu düşündüğümü...



Kime nasıl anlatacağım?
Beri yanda, Türk milliyetçiliği var!
Her ikisi birbirini besliyor.
Ve her ikisi, bu ülkenin kalb bütünlüğünü yok ediyor.
Önce kim başlattı?
İlk yumruğu kim vurdu?
Kim kimi ezdi?



Bir süre sonra bunun hesabı kayboluyor ve herkes birbirine acımasızca vurmaya başlıyor. Herkes bir kıyım gerekçesi üretiyor. Askerî operasyonlar da meşrulaşıyor, terör hareketleri de...



Herkes acılar, zulümler, ihanetler üzerinden bir öfke üretiyor ve onun üzerine siyasi misyon koyuyor.
1913 yılında bile 4 milyon küsur kilometrekare toprağa sahip bulunan Osmanlı’yı böyle bitirdik.
Türkçülük, Arnavutçuluk, Arapçılık pompalamalarıyla... Gayrimüslim azınlıklar üzerinden yürütülen emperyalist hesaplarla...



Mutlu muyuz Türkler, Araplar ve Arnavutlar olarak?
Geride Trakya’sı, Anadolu’su ile 776 bin kilometrekareye sığışan Türkiyecik kaldı. Büyük Osmanlı coğrafyasından geriye Türkiyecik!



Koca İslam coğrafyasının her yerinde kan var.
Bir yandan, bu coğrafyada yeniden toparlanma çabaları içindeyiz. Bu coğrafyanın talan edilen imkânları yeniden bu coğrafyanın çocukları tarafından kullanılsın çabaları var...
Bir yandan da iç iktidar kavgaları...



Obama, taa Washington’dan geldi, bizim coğrafyamızda “Ortak değerler” üzerinden ortak politikalar arayışına girdi.
Biz, Amerika’nın gücünü birbirimize karşı kullanma arayışındayız.
-Amerika ile birlikte PKK’yı dövelim.
-Amerika ile birlikte Türkiye’yi dövelim.

Ben diyorum ki, kurşunlara kurban verecek bir tek çocuğumuz olmamalı.



İslam’ın çocuklarının çok kanı döküldü on yıllar içinde...
Taa 19’uncu yüzyılın sonlarından bu yana...
Hele, birbirimizin kanını korumak için çırpınmak varken, neden yolumuz hep birbirimize yönelik kıyımlara, ölümlere çıksın?

Beni kim anlar bilmem ki?
Türkiye’nin birlik bütünlüğünün tüm İslam dünyası için olmazsa olmaz değerde bir hadise olduğunu düşünenler mi?
İslam dünyasının birlik bütünlüğünün, bütün İslam toplumlarının izzetli bir hayata kavuşması için kaçınılmaz olduğuna, bunun için bütün imkânları kullanmak gerektiğine inananlar mı?
Hâlâ “ümmet” diyebilenler mi?
Hâlâ etnik aidiyetin bir fıtri gerçeklik olmakla birlikte, herhangi bir insan için artı veya eksi oluşturmadığını, insanlığın erdemlerde olduğunu bilenler mi?



Osmanlı zirveyi döndüğünden beri kaybediyoruz.
20’nci yüzyıl İslam dünyası için kayıp bir asırdır.
Bütün İslam kavimleri kaybettik.
Soru, “Yeniden toparlanabilir miyiz?” sorusudur.
“Bunun için birlikte yapılacak şeyler var mı?” sorusudur.

Düşünüyorum ki, bir Türk takımı dünya kupasında galibiyet aldığında Senegal’deki Müslüman seviniyorsa hâlâ “İslam kardeşliği”nin bir anlamı var demektir.
Ben de, Pakistanlı bir bilim adamı Nobel aldığında sevinç duyuyorum.



Başbakan Erdoğan “One minute” dediğinde, Arap televizyon kanallarında bayram şenliği yapılıyor.
Türkiye’nin Amerika nezdindeki gücü, büyük nisbette arkasında İslam coğrafyasının stratejik derinliği bulunduğu içindir.
Kürtler Irak’tan sürülürse, Türkiye’ye sığınırlar ve Türkiye onlar için seferber olur.



Yani ey Türklük ve Kürtlük üzerine “milliyetçilik” kuran ve bunları birbirine karşı konuşlandıranlar, beni anlayın, inanın, sizler bile, öfkelerinizden kurtulduğunuzda, bu coğrafyanın insanlarının birbirleri için olmazsa olmaz değerde olduğunu göreceksiniz.

Belki Türk, Kürt, sivil asker, devlet, vatandaş... herkes ama herkes şu günlerde Bediüzzaman’ın bu konudaki çağrılarını bir kere daha okumalı.
 
Üst