Tenbih

Huseyni

Müdavim

besmele.jpg


وَبِهِ نَسْتَعِينُ
blank.gif
1


Tenbih

İşârâtü’l-İ’câz tefsiri, eski Harb-i Umumînin birinci senesinde, cephe-i harpte, me’hazsiz ve kitap mevcut olmadığı halde telif edilmiştir. Harp zamanının zaruretinden başka, dört sebebe binaen gayet muhtasar ve îcazlı bir tarzda yazılmış; Fatiha ve nısf-ı evvel, daha mücmel, daha muhtasar kalmıştır.

Evvelâ: O zaman, izaha müsaade etmiyordu. Eski Said, îcazlı ve kısa tabiratla ifade-i meram ediyordu.

Saniyen: Gayet zekî olan kendi talebelerinin derece-i fehimlerini düşünüyordu, başkaların anlamalarını düşünmüyordu.

Salisen: Eski Said, en dakik ve en ince olan nazm-ı Kur’ân’daki îcazlı olan i’câzı beyan ettiği için, kısa ve ince düşmüştür. Fakat şimdi ise, Yeni Said nazarıyla mütalâa ettim: Elhak, Eski Said’in bütün hatiatıyla beraber, şu tefsirdeki tetkikat-ı âliyesi, onun bir şaheseridir. Yazıldığı vakit daima şehid olmaya hazırlandığı için, hâlis bir niyetle ve belâgatın kanunlarına ve ulûm-u Arabiyenin düsturlarına tatbik ederek yazdığı için, hiçbirini cerh edemedim. Belki Cenâb-ı Hak, bu eseri ona kefaret-i zünub yapacak ve bu tefsiri de tam anlayacak adamları yetiştirecek inşaallah.




[NOT]Dipnot-1 Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlar ve ancak Ondan yardım dileriz.
[/NOT]

Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
Eski Harb-i Umumî: I. Dünya Savaşı
Eski Said: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)Fatiha: Kur’ân-ı Kerim’in ilk sûresi
Yeni Said: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)belâgat: belâgat ilmi; sözün düzgün, kusursuz, yerinde, hâlin ve makamın icabına uygunluğunu tespit eden ilim
beyan etmek: açıklamak, izah etmekbinaen: -dayanarak
cephe-i harp: savaş cephesi, üzerinde savaş yapılan bölgecerh etmek: çürütmek, reddetmek
dakik: ince derece-i fehim: anlayış derecesi
düstur: prensip, kuralelhak: gerçekten
gayet: son dereceharp: savaş
hatîât: hatalarhâlis: içten, katıksız, samimî
ifade-i meram etme: maksadı ifade etme, anlatmaizah: açıklama
i’câz: mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülükkeffaret-i zünub: günahlara keffâret, bağışlanmaya vesile
mevcut olmak: var olmak, bulunmak me’haz: kaynak
muhtasar: kısaca, özetmücmel: kısa, kısaca
mütalâa etmek: dikkatlice okuyup incelemek, düşünmeknazar: bakış açısı
nazm-ı Kur’ân: Kur’ân’ın nazmı, Kur’ân’ın mübarek kelime ve âyetlerinin tertip, diziliş ve düzeninısf-ı evvel: ilk yarı
salisen: üçüncü olaraksaniyen: ikinci olarak
tabirat: tabirler, ifadelertatbik etmek: uygulamak
tefsir: Kur’ân’ın âyetlerini açıklamak ve yorumlamak için yazılan esertelif etmek: yazmak
tenbih: ikaz, uyarıtetkîkat-ı âliye: üst düzeyde, derinlemesine incelemeler, araştırmalar
ulûm-u Arabiye: Arapça ilimler; medrese ilimlerizaruret: zorunluluk, gereklilik
îcâz: sözü kısaltmak; maksadı açık ve net bir şekilde az sözle ifade etmeşaheser: üstün, değerli eser

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Tenbih - Sayfa: 18


Eğer Birinci Harb-i Umumî gibi mâniler olmasaydı, tefsirin şu birinci cildi, i’câz vücûhundan olan i’câz-ı nazmîyi beyan ettiği gibi, diğer cüzler ve mektuplar da müteferrik hakaik-i tefsiriyeyi içine alsaydı, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyana güzel bir tefsir-i câmi olurdu. Belki inşâallah, şu cüz-ü tefsir ve altmış altı adet, belki yüz otuz adet Sözler ve Mektubat risaleleriyle beraber me’haz olursa, ileride bahtiyar bir heyet öyle bir tefsir-i Kur’ânî yazsın, inşâallah.
Said Nursî

Hâşiye:
Bu harika tefsirde, münafıklar hakkında olan on iki âyet ile muannid kâfirler için olan iki âyetin izahat ve tafsilâtının içinde bazı çok münasebât-ı belâgati çoklar anlamayacak ve istifade etmeyecek ehemmiyetsiz nüktelerinin zikredilmesinin sırrı ve diğer âyetlerdeki tahkike ve izaha muhalif olarak mahiyet-i küfriyenin tafsilâtına ve ehl-i nifakın temessük ettikleri şüphelerine pek az temas edilmesinin hikmeti ve yalnız elfaz-ı Kur’âniyenin ince ince işârât ve delâletlerinin ehemmiyetle beyan edilmesinin sebebi üç nüktedir.


Birinci Nükte:Bidayet-i zuhur-u İslâmiyette muannid ve kitapsız kâfirlerin ve nifaka giren eski dinlerin münafıkları gibi, aynen bu zaman-ı âhirde bir nazîresi çıkacağını ders-i Kur’ânîden gelen bir sünuhat ile Eski Said hissetmiş. Münafıklar hakkındaki âyetleri izah ile en ince nükteleri beyan etmiş; fakat mütalâacıların zihnini bulandırmamak için mahiyet-i mesleklerini ve istinat noktalarını mücmel bırakmış, izah etmemiş. Zaten Risale-i Nur’un mesleği odur ki, zihinlerde bir iz bırakmamak için, sair ulemaya muhalif olarak, muarızların şüphelerini



Birinci Harb-i Umumî: I. Dünya SavaşıKur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân
bahtiyar: talihli, mutlubeyan etmek: açıklamak
bidâyet-i zuhur-u İslâmiyet: İslâmiyetin ilk ortaya çıktığı zamancüz: bölüm, parça
cüz-ü tefsir: tefsirin bir bölümüdelâlet: delil olma, işaret etme
ders-i Kur’ânî: Kur’ânî dersehemmiyetsiz: önemsiz
ehl-i nifak: iki yüzlü kimseler, münafıklarelfâz-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın kelimeleri, sözleri
hakaik-ı tefsiriye: tefsir ilminin hakikatlerihikmet: sebep, gaye, sır
hâşiye: dipnot, açıklayıcı notistifade etmek: faydalanmak, yararlanmak
istinat: dayanak, dayanmaizah: açıklama
izahat: izahlar, açıklamalarişârât: işaretler, belirtiler
i’câz: mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülüki’câz-ı nazmî: Kur’ân’ın tertip ve düzenindeki, benzerini yapmaktan başkalarını aciz bırakan olağanüstülüğü, mu’cizelik özelliği
kâfir: Allah'ı veya Onun kesin olarak bildirdiği şeylerden herhangi birini inkâr eden kimsemahiyet-i meslek: mesleğin temel özelliği, iç yüzü
me’haz: kaynakmuannid: inatçı, inanmamakta direnen
muarız: itiraz eden, karşıtmuhalif olmak: farklı olmak, zıt olmak
mâhiyet-i küfriye: küfrün içyüzü, aslı, esasımâni: engel
mücmel bırakma: kısa tutma, özetlememünafık: iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
münasebât-ı belâgat: belâgat ilişkileri, bağlantılarımütalâa: etraflıca okuyup düşünme
müteferrik: farklı, değişik, çeşitlinazîre: örnek, benzer
nifak: münafıklık, ikiyüzlülüknükte: ince ve anlamlı söz
risale: Risale-i Nur’un her bir bölümüsair: diğer, başka
sünuhat: kalbe doğan mânâ ve hakikatlertafsilât: detaylı, ayrıntılı açıklamalar
tahkik: kesin doğruluğa ulaşmak için araştırmatefsir: Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
tefsir-i Kur’ânî: Kur’ân’ı yorumlayan tefsir eseri, kitabıtefsir-i câmî: Kur’ân’ı yorumlayan kapsamlı, geniş muhtevalı kitap, eser
temessük etmek: yapışmak, tutunmakulema: âlimler
vücûh: vecihler, yönlerzaman-ı âhir: âhir zaman; dünyanın son zamanı ve son devresi, dünya hayatının kıyâmete yakın son devresi,

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Tenbih - Sayfa: 19


zikretmeden öyle bir cevap verir ki, daha vehim ve vesveseye yer kalmaz. Eski Said, bu tefsirde, Risale-i Nur gibi, zihinleri bulandırmamak için yalnız belâgat noktasında lâfzın delâletine ve işârâtına ehemmiyet vermiş.

İkinci Nükte:Madem Kur’ân-ı Hakîmin her harfinin okunmasıyla öyle bir kıymeti olur ki, bir harf, on, yüz, bin ve binler sevabı ve bâki meyve-i uhrevîyi verecek mahiyettedir. Elbette Eski Said’in bu tefsirinde bir saç gibi, bir zerre gibi, Kur’ân’ın kelimatına temas eden nükteleri izah etmesi israf değil, ehemmiyetsiz değil; belki göz kapaklarının kirpikleri ve belki gözbebeğinin zerreleri gibi kıymetli olduğunu hissetmiş ki, o dehşetli harp içinde bu incecik saç gibi münasebetleri yazmaktan ve düşünmekten, avcı hattında düşman gülleleri onu şaşırtmamış, ondan vazgeçirmemiş. HAŞİYE-1


Üçüncü Nükte: Türkçeye tercümesi, Arapçadaki cezalet, belâgat ve harika kıymetini muhafaza edememiş, bazan da muhtasar gitmiş. İnşaallah Arabî tefsir, bu tercümenin âhirinde bir mâni olmazsa neşredilecek; tercümedeki noksanlarını izale edecek. Fakat Arabî tefsirde tevafukun envaından çok harikalar vardır; beşer ihtiyarı karışmamıştır. Onun için, o matbuun aynı tarzında—imkânı varsa—mümkün olduğu kadar çalışmak lâzımdır ki, alâmet-i makbuliyet olan o harikalar kaybolmasın.
Said Nursî

endOfSection.gif
endOfSection.gif



[NOT]
Haşiye-1
Acaba böyle bir adam, hiç mümkün müdür ki; dini, siyasete, dünyaya alet etsin? Bu ithamı yapanların ne derece adaletten hariç bir zulüm ettikleri anlaşılır.
(Nur talebelerinden: Zübeyir, Bayram)
[/NOT]

Arabî: ArapçaBayram: (bk. bilgiler)
Eski Said: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
Zübeyir: (bk. bilgiler – Zübeyir Gündüzalp)alâmet-i makbûliyet: bir şeyin kabul görmesinin işaret ve belirtisi
belâğat: sözün düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına uygun olmasıbeşer: insan
bâkî: ebedî, devamlı, süreklicezalet: güçlü ve düzgün ifade, güzel anlatım
delâlet: delil olma, işaret etmeenvâ: çeşitler, türler
haşiye: dipnot, açıklayıcı notihtiyar: irade, dileme, tercih
itham: suçlamaizah etmek: açıklamak
izale etmek: gidermekişârât: işaretler, belirtiler
kelimât: kelimeler, sözlerlâfz: söz, ifade
mahiyet: esas nitelik, özellikmatbu: basılmış olan eser
meyve-i uhrevî: âhiret meyvesimuhafaza etmek: korumak
muhtasar: kısa, özetmâni: engel
münasebet: bağlantı, ilişkineşretmek: yayınlamak
nükte: ince ve derin anlamlı söztarz: biçim, şekil
tefsir: açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap, esertevafuk: denk gelme, uygunluk
vehim: kuruntu, varsayımvesvese: kuruntu, şüphe
zerre: atom, çok küçük parçaâhir: son

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Tenbih - Sayfa: 20


بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ 1

Kırk sene evvel, Harb-i Umumîde, cephede, avcı hattında, bazan at üstünde telif edilen bu İşâratü’l-İ’câz tefsirinin bir kısmını Üstadımızdan ders aldık. İlm-i belâgati ve kavâid-i Arabiyeyi bilmediğimiz halde, aldığımız ders ile bundaki bir sırr-ı azîmi fehmettik ki, bu İşârâtü’l-İ’câz tefsiri, hakikaten harikadır. Bu tefsir, Kur’ân’ın vücuh-u i’câzından yalnız nazmındaki i’câzı harika bir tarzda göstermesi münasebetiyle dört noktayı beyan ediyoruz.


Birincisi:Madem Kur’ân kelâmullahtır; umum asırlar üzerinde ve arkasında oturan muhtelif tabaka tabaka olarak dizilmiş bütün nev-i beşere hitap ediyor, ders veriyor. Hem bu kâinat Hâlık-ı Zülcelâlinin kelâmı olarak rububiyetin en yüksek mertebesinden çıkıp, bu binler muhtelif tabaka muhataplarla konuşuyor, umumunun bütün suallerine ve ihtiyaçlarına cevap veriyor. Elbette mânâları küllî ve umumîdir. Beşer kelâmı gibi mahsus bir zamana, muayyen bir taifeye ve cüz’î bir mânâya inhisar etmiyor. Bütün cin ve insin binler muhtelif tabakada olan efkâr ve ukul ve kulûb ve ervahının herbirisine lâyık gıdaları veriyor, dağıtıyor.

İkincisi:Kelâm-ı ezelîden gelen ve bütün asırları ve bütün tavaif-i nev-i beşeri muhatap ittihaz eden Kur’ân-ı Hakîmin gayet küllî mânâlarının cevherlerinin sadefi hükmünde olan lâfz-ı Kur’ânî, elbette küllîdir. Yalnız kıraatinde herbir harfinin on, yüz, bin ve binler ve eyyam-ı mübarekede otuz bine kadar sevab-ı




[NOT]Dipnot-1 Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.

[/NOT]

Harb-i Umumî: I. Dünya SavaşıHâlık-ı Zülcelâl: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve her şeyin yaratıcısı olan Allah
Kelâm-ı Ezelî: varlığının başlangıcı olmayan Allah’ın kelâmı, Kur’ân-ı KerimKur’ân-ı Hakîm: her bir âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
avcı hattı: savaşta düşmana doğru dağılarak ön safta ilerleyen asker birliğibeyan etmek: açıklamak
beşer: insanlarcephe: üzerinde savaş yapılan bölge, savaş alanı
cevher: asıl, özcüz’î: küçük, ferdî
efkâr: fikirler, düşüncelerervah: ruhlar
eyyam-ı mübareke: Cuma ve kandil geceleri gibi mübarek günlerfehmetmek: anlamak
gayet: son derecehakikaten: gerçekten
hitap etme: bir topluluğa karşı konuşmak, seslenmekilm-i belâğat: belâğat ilmi
inhisar etmek: bir şeyle sınırlı, sadece bir şeye ait olmak ittihaz etmek: edinmek, kabul etmek
i’câz: mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülükkavâid-i Arabiye: Arapça dilbilgisi kuralları, kaideleri
kelâm: ifade, sözkelâmullah: Allah’ın kelâmı; Kur’ân
kulûb: kalplerkâinat: evren, bütün yaratılmışlar
küllî: bütün fertleri içine alan, kapsamlıkıraat: okuma
lâfz-ı Kur’ânî: Kur’ân’ın lâfzı, sözü, ifadesi mertebe: derece, makam
muayyen: belirlimuhatap: hitap edilen
muhtelif: çeşitli, farklımünasebetiyle: ilişkilisiyle, bağlantısıyla
nazm: tertip, diziliş, düzen; Kur'ân-ı Kerîmin Allahü taâlâ tarafından dizilen mübârek sözleri, ifadelerinev-i beşer: insanlar, insanlık türü
rububiyet: Rablık; Cenâb-ı Hakkın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurmasısadef: inci kabuğu
sırr-ı azîm: büyük sırtaife: grup, topluluk
tavaif-i nev-i beşer: insanlık taifeleri, kavimleri, milletleritefsir: Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap, eser
telif etmek: yazmakukul: akıllar
umum: bütünumumî: genel
vücuh-u i’câz: mu’cizelik yönleri

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Tenbih - Sayfa: 21

[SUB]
[/SUB][SUB]uhrevî ve meyve-i Cennet veren huruf-u Kur’âniyenin herbirinde mevcudiyeti kat’î olan i’câzın bir kısmını bu tefsirde gördük.

Üçüncüsü:Birşeyin hüsün ve cemâli, o şeyin mecmuunda görünür. Cüzlere ayrıldığı vakit, mecmuunda görünen hüsün ve cemâl, parçalarında görünmez. O şeyin umumunda tezahür eden nakış ve güzellik, herbir kısmında aranmaz. Görünmediği vakit, görünmemesi, onun sebeb-i kusuru tevehhüm edilmez. Böyle olmasına rağmen, Kur’ân-ı Hakîmin sûre ve âyetlerinde görünen mu’cize-i nazm, hey’ât ve keyfiyat itibariyle tahlil edildiği vakit, başka bir tarzda yine kendini ehl-i tetkike gösteriyor. İşte bu İşârâtü’l-İ’câz Arabî tefsiri, i’câz-ı Kur’ân’ın yedi menbaından bir menbaı olan nazmındaki cezaleti, en ince esrarına kadar beyan ve izhar ediyor. Kur’ân-ı Hakîmin on, yüz, bin ve binler ve eyyam-ı mübarekede otuz bine kadar semere-i uhrevî veren hurufatının herbirine ait, İşârâtü’l-İ’câz’ın âzamî ihtimamla onlardaki i’câzı göstermeye çalışması, elbette israf değil, ayn-ı hakikattir.
[/SUB]

[SUB]Dördüncüsü:Kur’ân-ı Hakîmin kelâm-ı ezelîden gelmesi ve bütün asırlardaki bütün tabakat-ı beşere hitap etmesi hasebiyle, mânasında bir câmiiyet ve külliyet-i harika vardır. İnsandaki akıl ve lisan gibi, bir anda yalnız bir meseleyi düşünmek ve yalnız bir lâfzı söylemek gibi cüz’î değil, göz misillü muhît bir nazara sahip olmak gibi, kelâm-ı ezelî dahi bütün zamanı ve bütün tâife-i insaniyeyi nazara alan bir külliyette bir kelâm-ı İlâhîdir. Elbette Onun mânâsı, beşer kelâmı gibi cüz’î bir mânâya ve hususi bir maksada münhasır değildir. Bu sebepten,[/SUB]
[SUB]
[/SUB][SUB]

[/SUB]
[SUB]Arabî: Arapça[/SUB][SUB]Kur’ân-ı Hakîm: her bir âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân[/SUB]
[SUB]ayn-ı hakikat: gerçeğin ta kendisi[/SUB][SUB]beyan: açıklama, anlatım[/SUB]
[SUB]beşer: insanlar[/SUB][SUB]cemâl: mânevî, iç güzellik[/SUB]
[SUB]cezalet: güçlü ve düzgün ifade, güzel anlatım[/SUB][SUB]câmiiyet: kapsamlılık, genişlik[/SUB]
[SUB]cüz: bölüm, parça[/SUB][SUB]cüz’î: küçük, ferdî[/SUB]
[SUB]ehl-i tetkik: gerçeği ilmen derinlemesine inceleyip araştıran ve delilleriyle bilen kimseler[/SUB][SUB]esrar: sırlar, incelikler[/SUB]
[SUB]eyyam-ı mübareke: mübarek günler[/SUB][SUB]hasebiyle: özelliğiyle, cihetiyle[/SUB]
[SUB]hey’ât: Kur’ân’ın kelime, cümle ve âyetlerinin aldığı konum, şekil, tarz[/SUB][SUB]huruf-u Kur’âniye: Kur’ân’ın harfleri[/SUB]
[SUB]hurufat: harfler[/SUB][SUB]hususî: özel[/SUB]
[SUB]hüsün: maddî, dış güzellik[/SUB][SUB]ihtimam: özen, önem[/SUB]
[SUB]israf: gereğinden fazla harcama[/SUB][SUB]itibariyle: özelliğiyle, bakımından[/SUB]
[SUB]izhar etmek: göstermek, açığa çıkarmak[/SUB][SUB]i’câz: mu’cize oluş; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakan olağanüstülük[/SUB]
[SUB]i’câz-ı Kur’ân: Kur’ân’ın benzerini yapmaktan başkalarını âciz bırakan olağanüstülüğü, mu’cizeliği[/SUB][SUB]kat’î: kesin, şüphesiz[/SUB]
[SUB]kelâm: ifade, söz[/SUB][SUB]kelâm-ı ezelî: ezelî söz, bütün zamanları kapsayan Allah’ın sözü; Kur’ân[/SUB]
[SUB]kelâm-ı İlâhî: Allah’ın kelâmı, konuşması[/SUB][SUB]keyfiyât: Kur’ân’ın âyet ve cümlelerinin oluşturduğu konumlar, keyfiyetler[/SUB]
[SUB]külliyet: bütünlük, kapsamlılık[/SUB][SUB]külliyet-i harika: bahsettiği konunun bütün fertlerini içine alan harika bir kapsamlılık[/SUB]
[SUB]lisan: dil[/SUB][SUB]lâfz: ifade, söz[/SUB]
[SUB]mecmu: bütün[/SUB][SUB]menba: kaynak[/SUB]
[SUB]mevcudiyet: var olma, bulunma[/SUB][SUB]meyve-i Cennet: Cennet meyvesi[/SUB]
[SUB]misillü: gibi, benzeri[/SUB][SUB]muhit: kapsamlı, kuşatıcı[/SUB]
[SUB]mu’cize-i nazm: diziliş, tertip ve düzendeki başkalarını âciz bırakan olağanüstülük, mu’cizelik özelliği[/SUB][SUB]münhasır: ait, mahsus, sınırlı[/SUB]
[SUB]nakış: işleme, süsleme[/SUB][SUB]nazar: bakış açısı[/SUB]
[SUB]nazara almak: dikkate almak[/SUB][SUB]nazm: tertip, diziliş, düzen; Kur'ân-ı Kerîmin Allahü Teâlâ tarafından dizilen, tanzim edilen mübârek sözleri, ifadeleri[/SUB]
[SUB]sebeb-i kusur: kusur sebebi[/SUB][SUB]semere-i uhrevî: âhiret meyvesi, neticesi[/SUB]
[SUB]sevâb-ı uhrevî: âhiret mükâfatı, sevabı[/SUB][SUB]tabakat-ı beşer: insan tabakaları, sınıfları[/SUB]
[SUB]tahlil etmek: analiz etmek, incelemek[/SUB][SUB]tefsir: Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap, eser[/SUB]
[SUB]tevehhüm etmek: sanmak, kuruntu yapmak[/SUB][SUB]tezahür etme: görünme, ortaya çıkma[/SUB]
[SUB]tâife-i insaniye: insan taifesi, topluluğu[/SUB][SUB]umum: bütün, genel[/SUB]
[SUB]âzamî: en büyük, en çok[/SUB]
[SUB]
[/SUB]
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Tenbih - Sayfa: 22


bütün tefsirlerde görünen ve sarahat, işaret, remiz, îma, telvih, telmih gibi tabakalarla müfessirînin beyan ettikleri mânâlar, kavaid-i Arabiyeye ve usul-ü nahve ve usul-ü dine muhalif olmamak şartıyla, o mânâlar, o kelâmdan bizzat muraddır, maksuddur.


Tâhirî, Zübeyir, Sungur, Ziya, Ceylân, Bayram


endOfSection.gif
endOfSection.gif



Bayram: (bk. bilgiler – Bayram Yüksel)Ceylân: (bk. bilgiler– Ceylân Çalışkan)
Sungur: (bk. bilgiler – Mustafa Sungur)Tâhirî: (bk. bilgiler – Tâhirî Mutlu)
Ziya: (bk. bilgiler – Ziya Sönmez)Zübeyir: (bk. bilgiler – Zübeyir Gündüzalp)
beyan etmek: açıklamakkavaid-i Arabiye: Arapça dilbilgisi kuralları
maksud: kast edilen, hedeflenen şeymuhalif: aykırı, zıt
murad: irade edilen, istenenmüfessirîn: müfessirler, tefsirciler, Kur’ân’ı açıklayıp yorumlayan âlim kimseler
remiz: gizli bir mânâyı ince bir işaretle göstermesarahat: açıklık
tefsir: Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap, esertelmih: imalı söz söyleme; bir ibarede geçmeyen bir kıssaya, fıkraya, atasözüne veya meşhur bir şiire, bir söze işaret etme
telvih: dolaylı anlatım; asıl mânâ ile kinâye yoluyla kastedilen mânâ arasındaki vesilelerin çok olması durumuusul-ü din: dinin usulü, temel prensipleri; din metodolojisi
usul-ü nahv: Arapça dil bilgisinde, cümle kurgusunu inceleyen bilim dalının kurallarıîma: gizli ve ince bir mânâyı işaret etme, gösterme

 
Üst