sunnet

Eyvàh!

Well-known member
Bismillâhir-rahmânir-rahîm.

Elhamdü lillâhi hakka hamdihî, ves-salâtü ves-selâmü alâ hayri halkıhî seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâ muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû biihsânin ecmaîn. Emmâ ba’d:

Aziz ve muhterem Kardeşlerim!

Sünnet-i seniyye-i nebeviyyenin bugünkü hayatımızda, müslümanın hayatındaki yeri ve önemi üzerinde açıklamalara geçmeden önce, sünnet kelimesini hatırlayalım!

a. Sünnet Nedir?

Sünnet kelimesi genel olarak, senne fiilinden çıkıyor; Arapçada bir yol tutturmak, bir adeti devam ettirmek mânâsına geliyor. Onun için SAS Efendimiz buyurmuşlar ki:

من سنَّ فى الاسلام سنةً حسنةً، فعمل بها بعده،

كتب له مــثـل اجـر من عمل بها، ولا ينــقـــص من

اجورهم شئٌ. ومن سنَّ فى الاسلام ســنـةً ســيــئــةً،

فــعــمـل بها بعده، كــتب علــيــه مـثل وزر من عــمل

بـها، ولا ينـقــص من اوزارهم شئٌ


(م. عن جريربن عبد الله)
(Ve men senne fil-islâmi sünneten haseneten feumile bihâ ba’dehû, kütibe lehû mislü ecri men amile bihâ, velâ yenkusu min ücûrihim şey’ün) “Kim müslümanlıkta güzel bir yol tutturur, güzel bir adet ortaya çıkartır ve bu güzel yol kendisinden sonra sürdürülürse, o yolda gidenlerin sevabından bir şey eksilmeksizin bir misli de o adeti ortaya çıkarana yazılır.”



Aksi de var: (Ve men senne fil-islâmi sünneten seyyieten feumile bihâ ba’dehû, kütibe aleyhi misli vizri men amile bihâ, velâ yenkusu min evzârihim şey’ün) “Kim kötü bir çığır açar, kötü bir yol tutturur, o çığırdan da ondan sonra başkaları yürürse; o yürüyenlerin günahından bir şey eksilmeksizin bir misli de bu ilk açana yüklenir.” diye de bildirilmiş.

Genel mânâsı bu...

Tabii, özel bir kaç mânâsı daha var. Başta gelen anlamı, Peygamber S.A.S Efendimiz’in bize dinimizde örnek olan sözleri, fiileri ve hattâ takrîri...

Yâni karşısında bir şey yapıldığı zaman, eğer men etmemişse, müdahale edip durdurmamışsa, düzeltmemişse, yanlışlığını vurgulamamışsa; demek ki bir yanlışlık yok, yapılabilir. Sükûtu dahi bir mânâ ifade ediyor Peygamber SAS Efendimiz’in. O da bizim için bir kaynak, bir delil, hükmün çıkartılması için sebep oluyor.

Sözleri doğrudan doğruya anlaşılır bir kaynak; söz söylememiş olsa, bazı hareketleri yapmış olsa, o yapmış olduğu hareketler de bizim için örnek.



“—Efendimiz oturarak su içti. Efendimiz haccı îfâ ederken falanca yerde şöyle davrandı...” diye, davranışları dahi bu işin içine giriyor.

Burada sünnetin önemi denildiği zaman kasdedilen bu... Peygamber Efendimiz’in bize örnek olan, bizim kendisinden istifade edeceğimiz ve kendisine uymamız gereken sözleri, hareketleri, sükûtu, takrîri...



Tabii bunun dışında sünnetin sosyal hayatımızda başka anlamları var. Türkiye’de sünnet olmak denilince, çocukların bir tatlı hatırası hatıra gelebiliyor. O da SAS Efendimiz’in o tıbbî operasyonu çocuklar üzerinde tavsiye etmesinden ve hadis-i şerifinde, “On şey fıtrattandır, bunları yapmak lâzımdır.” diye işaret buyurmasından...

Bu on şeyin içinde, işte koltuk altı kıllarının izale edilmesi, tırnakların kesilmesi vs. arasında bir de bir de sünnet edilmek... Ona Arapça’da sünnet demiyorlar, hıtân diyorlar. Türkçe’de sünnet diye yerleştirilmiş. Çünkü büyüklerimiz bir takım fiileri sevdirmek istemişler, yapılışındaki niyetin ne olduğunu öne çıkarmak istemişler, o isimle isimlendirmişler.
 

Eyvàh!

Well-known member
Cevap: c. Rasûlüllah -sav- Boş Şey Söylemez

c. Rasûlüllah -sav- Boş Şey Söylemez



Rasûlüllah SAS Efendimiz diğer insanlar pozisyonunda, durumunda, hilkatında ve ahlâkında değildir.



ومـا ينطق عن الهوى. ان هو ال وحىٌ يوحى.


(النجم:٣-٤)



(Vemâ yentıku anil-hevâ. İn hüve illâ vahyün yûhâ.) “Rasûlüllah hevâ-yı nefsinden, boşuna konuşan bir insan değildir, konuşmaları boş sözler olamaz.” Hani, canım beşerdir filân dersiniz, öyle değil... “Rasûlüllah boşuna konuşmaz, konuştukları ’ın vahyidir.” (Necm: 3-4)

Vahyi ikiye ayırır İslâm alimleri:


1. Vahy-i metlûv, yâni tilâvet edilmiş olan vahiy, Kur’an-ı Kerim.

2. Vahy-i gayrimetlûv, tilâvet edilmemiş olan vahiy... O da Peygamber Efendimiz’in kalb-i şerifine tarafından ilham edilmiş olan mânâları, Rasûlüllah SAS’in kendi cümleleri ile insanlara anlatması; yâni sünnet-i seniyye-i nebeviyye, Peygamber Efendimiz’in sözleri... O da boş değildir, sebepsiz değildir.

Rasûlüllah hakkında başka bir ayet-i kerimede buyruluyor ki:



ولو تقول علينا بعض الاقاويل. لاخذنا منه باليمين.
ثم لقطعنا منه الوتين (الحاقَّة:٤٤-٤٦)



(Velev tekavvele aleynâ ba’dal-ekàvîl.) Eğer sizin tasavvur ettiğiniz gibi, veya bir muhal durum olarak, ’a ’ın söylemediği bazı sözleri isnad eden bir kimse olsaydı; söyledi diyerek kendisinin uydurduğu birtakım sözler söylemesi durumu bahis konusu olsaydı, (Leehaznâ minhü bilyemîn.) onu tutardık;

(Sümme lekata’nâ minhü bil-vetîn.) sonra onun şah damarını parçalardık. Yâni ciğerini sökerdik, kalbini parça parça ederdik; mahvederdik, kahrederdik, böyle bir şeyi yaptırtmazdık.” deniliyor. (Hakka: 44-46)



-u Teàlâ Hazretleri onu, ’ın emirlerini, buyruklarını kullarına iletsin diye böyle bir güzel ahlâkla ve ciddiyetle seçip göndermiş, görevlendirmiş olduğunu bunlardan anlıyoruz.



Tabii ’ın Peygamber Efendimiz’i bu tarzda, bu çerçeve içinde göndermesi, alemlere bir rahmettir.



وما ارسلناك الا رحمةً للعالمين (الانبياء:١٠٧)



(Vemâ erselnâke illâ rahmeten lil-àlemîn.) [Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.] buyruluyor. (Enbiya: 107) Burdaki rahmetin mânâsı da bizim Türkçedeki anlam değildir, merhamet mânâsınadır. -u Teàlâ Hazretleri kullarına acıdığı için, merhametinden Peygamber Efendimiz’i göndermiştir. Çünkü eğer peygamber gelmemiş olsaydı, kullar ’ın rızasına uygun hareket edemeyeceklerdi.

Edemeyince ’ın gazabına uğrayıp ahirette cezaya uğrayacaklardı, cehenneme düşeceklerdi. kullarına acıdığından, merhamet ettiğinden peygamber gönderiyor; onlara rızasının yollarını peygamberi vasıtasıyla öğretiyor.



Eski ümmetlerden bazıları Rasûlüllah Efendimiz’in peygamberliğine direnmişler, “Biz ‘ın sevgili kullarıyız, ’ı seven kullarız. Onun yolundayız, bizim yolumuz, kendi yolumuz bize yeter.” gibi bir tavır takınmışlar. Onlar hakkında ayet-i kerime inmiştir. Cevap olarak tarafından buyrulmuştur ki:



قل ان كنتم تحبُّون الله فاتبعونى يحببكم الله ويغفرلك

ذنوبكم (اۤل عمران:٣١)



(Kul in küntüm tuhibbûnallàhe fettebiûnî yuhbibkümüllàhu ve yağfir leküm zünûbeküm) “Ey Rasûlüm sen o adamlara, o heriflere söyle: Eğer siz ’ı seviyorsanız, bana tabî olun da, da sizi o zaman sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın!” (Âl-i İmran: 31)



Demek ki Rasûlüllah’a ittibâ, ’ın kulu sevme vesilesidir. Bunlar bu konudaki ayet-i kerimeler... Tabii bu kadar ayet sıralamaya lüzum yoktur, bir ayet-i kerime veyahut da bir ayet-i kerimedeki bir işaret, bir mü’min için kâfîdir. Emrin müteaddid olması da gerekmez, bir emir dahi yeter. Fakat emrin çok olması, işin ehemmiyetinin daha büyük olduğunu da gösteriyor.



O bakımdan Kur’an-ı Kerim bize Rasûlüllah SAS’e her yönden uymamız gerektiğini, hükmüne rıza göstermemiz gerektiğini, ona itiraz duygusu içinde olmamamız gerektiğini çok net olarak göstermiştir, böyle yapmamızı bizden istemiştir.
 
Üst