Sünnet ve Sünnete Uymak Sünnet

Abdülbâkî1

Active member
Sünnet ve Sünnete Uymak

Sünnet ve Sünnete Uymak

Sünnet, kelime olarak yol demektir. Peygamber Efendimizin (a.s.m.) söz ve fiillerinin ve ifadelerinin tümü mânâsına gelir. Sünnet, Hz. Peygamber (asm)'ın yoludur. Bu yol, onunla ilgili olarak bize intikal eden rivayetlerle ortaya çıkar. Hadis-i şerifler, Kur’an’ın birinci ve ilk tefsiridir.

Allah Resulünün (a.s.m.), Kur’an âyetleri hakkında yaptığı açıklamalar ilk tefsir olduğu gibi, sorulan fıkhî sorulara verdiği cevaplar da ilk fetvalardır. Allah Resulü (a.s.m.) ümmetine her hususta rehber olduğu gibi bu noktada da öncülük etmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de “İşittikleri haberi, Peygambere veya yetki sahibi kimselere götürselerdi, onların arasından hüküm çıkarmaya gücü yetenler, onun ne olduğunu bilirlerdi.” (Nisa Sûresi, 83) “denilmektedir. İlâhî hakikatlere ermek de, ancak, bu sahanın yetkili ve vazifelisi olan zatların izinden gitmekle mümkün olabilir. Bu nedenle de “Hak ve hakikat, nübüvvet içindedir ve nebîler elindedir. Dalâlet, şer ve hasâret, onun muhalifindedir.” denilmiştir.

Sünnete tâbi olmayı Allah sevgisinin şartı olarak takdim eden bir âyet-i kerime de şudur: “De ki, Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayan ve esirgeyendir.” ( Al-i İmran Sûresi, 31) Resulûllah Efendimiz (a.s.m.), Allahın sevdiği ve razı olduğu örnek insandır. Ona uymayan kimsenin Allah sevgisi, sözde kalmaya mahkûmdur. Hakikat bu iken, sadece âyetle amel etme vehmine kapılarak sünnetten yüz çevirmek, Allah’ın sevdiği zata benzemeyi terk etmek demektir.

Kur'ân-ı Kerîm açısından, sünnet, İslâm Dinî'nin vazgeçilmesi, ihmal edilmesi mümkün olmayan fevkalâde ehemmiyetli bir kaynağıdır. Pek çok âyette Cenâb-ı Hakk sünnet'in ehemmiyetini dile getirerek, mü'minlerin sünnete başvurmasını, Kur'ân'la birlikte sünneti de göz önüne almasını emreder. Bu manada gelen şu ayetler önemlidir: "Ey imân edenler! Allah'a itaat edin Peygambere ve sizden buyruk sâhibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde ihtilafa düşer anlaşamazsanız -Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız- o meselenin hallini Allah'a ve Peygamber'e bırakın. Bu hayırlı ve netîce itibariyle en iyi yoldur" (Nisa: 4/59) "Biz her peygamberi ancak Allah'ın izniyle itaat olunması için gönderdik... Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, sonra da senin verdiğin hükmü, içlerinde bir sıkıntı duymadan olduğu gibi kabul etmedikçe inanmış olmazlar" (Nisa: 4/64-65). Şu âyette, Sünnet'e uymayı, Kur'ân'a uyma ayarında ilan etmektedir: "Peygamber'e itaat eden Allah'a itaat etmiş olur" (Nisâ: 4/80).

Bir insan, Kuran-ı Kerimi hadislerin ışığında değil de kendi fikriyle yorumlamaya kalkışırsa, ortaya çıkacak yol Allah Resulünün (a.s.m.) değil, o adamın şahsî yolu olacaktır. Bu yolun ise nereye çıkacağı bellidir. Kuranı anlamaktan maksat onu yaşamak ve yaşatmaktır. Bu noktada, en büyük rehber Allah’ın Resulüdür (a.s.m.). Bu gerçeği bizzat Kur’an âyetlerinden okuyalım: “Peygamber size neyi verdiyse onu alın, Ve size neyi yasakladıysa ondan da sakının. Allahtan korkun, çünkü Allahın azabı çetindir.” ( Haşir Sûresi , 7) “O, kendiliğinden konuşmaz. Onun konuşması ancak indirilen bir vahiy iledir.” (Necm Sûresi, 3-4) “Kim Resule itaat ederse, Allaha itaat etmiş olur.” (Nisa Sûresi,80 )

Sünnete uymak denilince, Allah Resulünün (a.s.m.) izinden gitmeyi ve böylece her konuda istikamet üzere olmayı anlıyoruz. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sünnet-i Seniyesinin kaynağı üçtür: “Sözleri, işleri ve davranışlarıdır.” Demek oluyor ki, Resulullah Efendimizin (a.s.m.) o mukaddes sünnetleri, mübarek lisanından dökülen nurlu cümleler, icra ettiği işler ve hâliyle insanlık âlemine sergilediği örnek ahlâktan oluşuyor. Bir Müslüman, O Nebiler Nebisini (a.s.m.) taklit etmeğe, farzlardan başlar. Allah’ın emirleri farz olmakla birlikte, Allah Resulünün (a.s.m.) onları işlemesi cihetiyle, aynı zamanda sünnettirler. Yani, Allahın emirlerine harfiyen uyan ve yasaklarından hassasiyetle kaçınan bir mümin, sünnetin farz kısmını yerine getirmiş olur. Farzları yerine getiren bir mümin, manevî terakkisini nafile ibadetlerle sürdürür.

Nafile denilince, farz ve vacip dışında kalan ibadetler anlaşılır. “Âdât-ı hasene” denilen güzel adetler ise, Allah Resulünün (a.s.m.) yeme, içme, oturma gibi beşerî fiilleridir. Bunların her biri, insanlar için güzel birer örnektir. Bir mümin, adet olarak her gün icra ettiği bu gibi işleri, Allah Resülünün (a.s.m.) yaptığı şekilde yapmaya çalışırsa, ayrı bir feyiz kaynağı daha bulmuş ve dünya işlerinde bile huzuru yakalama imkânına kavuşmuş olur. “Sünnet-i Seniyyeye uymayı kendine adet eden, âdetini ibadete çevirir, bütün ömrünü meyvedar ve sevapdar yapabilir.” Kâinatın sebeb-i vücudu olan Zâtın(asm) hayatına hayatımızı benzetmek mecburiyetindeyiz. Karşılığında saadet-i dareyn dediğimiz iki dünya saadetini kazanacağız. Çünkü Allah (cc), Peygamberimizin (asm) Zâtı için kâinatı, kulluğu içinde âhireti yaratmıştır. Ne mutlu hayatını Onun (sav) hayatına benzetenlere! Onun (asm) sünnetine yapışıp rehber edenlere! Yazık O’nun (asm) sünnetinden sapanlara!
 
Üst