sözler kitabında ilk giriş bölümü

Huseyni

Müdavim
"ben nefsimi herkesten ziyade nasihata muhtaç görüyorum"

cümlesinde bahsedilen nefis ve nasihatın risaledeki mahiyeti nedir

Risaleinurda bu türden hitablara çokça rastlamak mümkündür. nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez kaidesince burdaki dersler öncelikle müellifin kendi nefsine hitap ediyor ki tesiri olsun. ve öyle de oluyor inşaallah.

"Âlim-i mürşid koyun olmalı, kuş olmamalı. koyun kuzusuna süt, kuş yavrusuna kay verir." Mektubat

Yani irşad eden alim; nasıl ki koyun hazmettiği sütünü yavrusuna verir ise, o da dersini dinleyenlere hazmettiği ilminden verir. yapmadığını söylemez. kuş ise hazmetmediği şeyleri yedirir yavrusuna. bu da hazmedilmeden, yaşanmadan edinilen ilimdir. bu tür ilim sahibinin en başta kendine faidesi yoktur. dinleyenlerine tesiri de yoktur..

buradan da bakabilirsiniz..

http://www.risaleforum.net/risale-a...zler-1-ders-bismillah-her-hayrin-basidir.html
 

Bahtiyar

Active member
Nefs'in ve nasihatın mahiyeti

[BILGI]"Şimdi ey nefis! Birkaç Sözde kat'î isbat etmişiz ki; asıl mahiyetin kusur, naks, fakr, acizden yoğrulmuştur .24.söz/5.dal/1.meyve"
"Zira insan, cibilliyeti ve fıtratı hasebiyle nefsini sever. Belki evvelâ ve bizzât yalnız zâtını sever, başka herşeyi nefsine feda eder. Mabud'a lâyık bir tarzda nefsini medheder. Mabud'a lâyık bir tenzih ile nefsini meayibden tenzih ve tebrie eder. Elden geldiği kadar kusurları kendine lâyık görmez ve kabul etmez. Nefsine perestiş eder tarzında şiddetle müdafaa eder. Hattâ fıtratında tevdi edilen ve Mabud-u Hakikî'nin hamd ve tesbihi için ona verilen cihazat ve istidadı, kendi nefsine sarfederek مَنِ اتَّخَذَ اِلهَهُ هَوَيهُ sırrına mazhar olur. Kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir.
............................
Kendini unutmuş, kendinden haberi yok. Mevti düşünse, başkasına verir. Fena ve zevali görse, kendine almaz. Ve külfet ve hizmet makamında nefsini unutmak, fakat ahz-ı ücret ve istifade-i huzuzat makamında nefsini düşünmek, şiddetle iltizam etmek, nefs-i emmarenin muktezasıdır.
.................................
Nefsin muktezası, daima iyiliği kendinden bilip fahr ve ucbe girer.
............................
Nefs, kendini serbest ve müstakil ve bizzât mevcud bilir. Ondan bir nevi rububiyet dava eder. Mabuduna karşı adavetkârane bir isyanı taşır. 26.Söz/zeyl"
[/BILGI]
[BILGI]"İşte tahmin ederim ki, nâsihlerin nasihatları şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler: "Hased etme! Hırs gösterme! Adavet etme! İnad etme! Dünyayı sevme!" Yani, fıtratını değiştir gibi zahiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki: "Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecralarını değiştiriniz." Hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur.Mektubat ( 34 )"

"Senin üzerine haktır ki: Her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeğe senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı. Fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti hâlis olmayan bir adam, nasihatı bazan damara dokundurur, aks-ül amel yapar.Mektubat ( 265 )"

"Nasihat istersen ölüm yeter. Evet ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve âhiretine ciddî çalışır.Mektubat ( 282 )"

"Mütedeyyin hekim, elbette meşru bir dairede nasihat eder ve vesayada bulunur. Lem'alar ( 217 )"[/BILGI]
 

Bahtiyar

Active member
Güzel ifade edilmiş ,acz,fakr ve kusurdan ne anlamayız tabi bu kavramları anlatılanla sınırlamamalıyız.
[BILGI]"Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez..."Bediüzzaman Hazretleri bu özelliklerin üzerinde önemle durur. Çünkü kendisi bu üç özelliği kulluğun esası olarak görmektedir. Yani, insan bunların şuuruna varmakla kullukta mertebe kat etmeye başlar. Rabb'ine karşı tesbih, hamd ve tekbir görevlerini yerine getirir.

İnsan nefsi bu üçüyle yoğrulmuştur

Acz, fakr ve kusur insanın kendisinden ayrılmayan üç temel özelliğidir. Nefsin mahiyeti bu üçüyle yoğrulmuştur. Kusur, noksanlık mânâsına gelir ve kemâlin zıddıdır. Kusur denilince, genellikle hata ve günahlar hatıra gelir. Böyle olmakla birlikte, kusur sadece bunlara mahsus değildir. İnsanın acıkması, yorulması, uyuması, hastalanması, ihtiyarlaması, iradesinin cüzi olması, yani bir anda iki şey irade edememesi, iki şeyi birlikte düşünememesi, aynı anda iki farklı yöne bakamayışı gibi noksanlıklarıdır.

Fakirlik sadece servetten yoksunluk değildir

Fakr, muhtaç olma manasına gelir. Konuşmalarımızda 'fakr' denilince genellikle servetten mahrumiyeti anlarız. Yani, maddî imkânlardan mahrum olanlara 'fakir' deriz. Hâlbuki zengin olsun fakir olsun bütün insanların sonsuz denecek kadar ortak ihtiyaçları vardır, bu yönüyle aslında herkes son derece fakirdir. Buna göre, fakr denilince, "insanın göze, kulağa, ele, ayağa, havaya, suya, güneşe, geceye, gündüze, atmosfere, bedeninde görev yapan her organa ve çevresini kuşatan bütün eşyaya muhtaç olması" anlaşılmalıdır.

Acz'e gelince, bu kavramı, insanın, muhtaç olduğu dâhilî ve haricî nimetlerden hiçbirini yapacak güce sahip olmaması şeklinde anlamak gerekir. Dünyayı döndürmeye yahut kanın deveranını sağlamaya güç yetirememe noktasında, bir bebekle en kuvvetli bir insanın, hiç mi hiç farkı yoktur. Bu işler, bir İlâhî kudret tarafından görülmekte, icra edilmektedir.
İnsan acz, fakr ve kusurunu görmeli
[/BILGI]
 

teblið

Vefasýz
Abdulkadir geylanin oğluna nasihatı sanırım bize ışık tutuyor bu konuyla ilgili Hatırlayalım dilerseniz ;

Önce kendini düzelt
Ey oğul!
Önce kendi nefsine öğüt ver, kendi nefsim düzelt. Sonra da başkalarına öğüt ver, başkalarını düzeltmeye çalış. Sana önce kendi nefsinin özelliklerini, kendi nefsinin ne durumda olduğunu bilmen lazım. Kendinde ıslaha muhtaç bir hal var oldukça başkalarını düzeltmeye, başkalarına öğüt vermeye kalkışma. Eğer kendinde ıslaha muhtaç bir hal bulunduğu halde bunu bırakır da başkasının ıslahına kalkışırsan yazık sana!
Başkalarını nasıl ve hangi hallerde kurtarabileceğini bilirsin. Sen kendin kör isen, bir başkasının elinden tutup nasıl bir yere götürebilirsin? Gözleri görmeyen birisinin bir başkasının elinden tutup bir yere götürmesi mümkün olmadığı gibi, kendi nefsini ıslah etmemiş birisinin de başkalarını irşat edip Allah'a götürmesi mümkün değildir. Ancak kendi gözleri gören kişi başkalarını bir yerden bir yere götürebilir.
Denize düşen ve yüzme bilmeyen birisini ancak mahir yüzücü olan birisi kurtarabilir. Aynen bunun gibi, Allah'a insanları ancak Onu tanıyan birisi götürebilir. Allah'ı tanımayan kişiye gelince, Ona giden yolda bu kişi insanlara nasıl rehberlik edebilir ki?
Sana Allah'ın tasarrufundan bahsetme ihtiyacını duymuyorum. Sen Onu seversin, amellerini sırf Onun rızası için yaparsın. Asla Ondan başkası için yapmazsın. Ondan korkarsın, Ondan başkasından asla korkmazsın.



Üsatadın şu nasihatide kulağımıza küpe olsun İmani nasihatlaeri ışık olsun şu fani dünyada bize inşl.





EY NEFSİM! Deme:
''Zaman değişmiş, asır başkalaşmış,

herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.
'' Çünkü; ölüm değişmiyor.
Firak bekaya kalbolup başkalaşmıyor, ziyadeleşiyor.

Beşer yolculuğu kesilmiyor, sürat peyda ediyor.

Hem deme: '' Bende herkes gibiyim.
'' Çünkü; herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder.

Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır.

Hem kendini başıboş zannetme !

Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan ,

hiçbirşeyi nizamsız gayesiz göremezsin.

Nasıl sen nızamsız gayesiz kalabılırsın???
 
Üst