Sözler 7. Ders - “..Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.” Hadisi Hakkında..

Huseyni

Müdavim
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


Eser:
Sözler/On Dördüncü Lem'a'nın İkinci Makamı/Beşinci Sır
Konu: “Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.” Hadisi Hakkında.

Açıklamalı risale derslerimiz devam ediyor.


  • Derslerimize herkes katılabilir.
  • Soru sorabilir veya sorulan sorulara cevap verebilir.
  • Ders anlayışımız; "biz biliyoruz, öğretiyoruz" değil, "anladığımızı paylaşıyoruz." şeklindedir.
  • Açıklamalı dersler, birkaç yöneticinin kendi tekelinde gibi algılanmamalı.
  • Yöneticiler derslerin sadece takibini ve seri olarak açma vazifelerini üstlenmekteler.
  • Bunun dışında dersin gidişatı herkese açıktır.
  • Bundan dolayı bütün kardeşlerimizin derslere iştirak etmelerini arzu ediyoruz.

Selam ve dua ile.


[BILGI]BEŞİNCİ SIR

Bir hadis-i şerifte vârid olmuş ki:

[SUP]1[/SUP] اِنَّ اللهَ خَلَقَ اْلاِنْسَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّحْمٰنِ(ev kemâ kàl.) Bu hadis-i şerifi, bir kısım ehl-i tarikat, akaid-i imaniyeye münasip düşmeyen acip bir tarzda tefsir etmişler. Hattâ onlardan bir kısım ehl-i aşk, insanın sima-yı mânevîsine bir suret-i Rahmân nazarıyla bakmışlar. Ehl-i tarikatın ekserinde sekir ve ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan, hakikate muhalif telâkkilerinde belki mâzurdurlar. Fakat aklı başında olanlar, fikren, onların esas-ı akaide münâfi olan mânâlarını kabul edemez. Etse hata eder.

Evet, bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden ve yıldızları zerreler gibi hikmetli ve kolay çeviren ve gezdiren ve zerrâtı muntazam memurlar gibi istihdam eden Zât-ı Akdes-i İlâhînin şerîki, nazîri, zıddı, niddi olmadığı gibi,[SUP]2[/SUP] لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِير
sırrıyla, sureti, misli, misali, şebîhi dahi olamaz. Fakat,

[SUP]3[/SUP]وَلَهُ الْمَثَلُ اْلاَعْلٰى فِى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَهُوَ اْلعَزِيزُ الْحَكِيم sırrıyla, mesel ve temsil ile şuûnâtına ve sıfât ve esmâsına bakılır. Demek, mesel ve temsil, şuûnât nokta-i nazarında vardır.

Şu mezkûr hadis-i şerifin çok makàsıdından birisi şudur ki:

İnsan, ism-i Rahmân’ı tamamıyla gösterir bir surettedir. Evet, sabıkan beyan ettiğimiz gibi, kâinatın simasında bin bir ismin şuâlarından tezahür eden ism-i Rahmân göründüğü gibi ve zemin yüzünün simasında rububiyet-i mutlaka-i İlâhiyenin hadsiz cilveleriyle tezahür eden ism-i Rahmân gösterildiği gibi, insanın suret-i câmiasında, küçük bir mikyasta, zeminin siması ve kâinatın siması gibi yine o ism-i Rahmân’ın cilve-i etemmini gösterir demektir.

Hem işarettir ki, Zât-ı Rahmânü’r-Rahîmin delilleri ve âyineleri olan zîhayat ve insan gibi mazharlar o kadar o Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda delâletleri kat’î ve vâzıh ve zâhirdir ki, güneşin timsalini ve aksini tutan parlak bir âyine parlaklığına ve delâletinin vuzuhuna işareten “O âyine güneştir” denildiği gibi, “İnsanda suret-i Rahmân var” vuzuh-u delâletine ve kemâl-i münasebetine işareten denilmiş ve denilir. Ve ehl-i vahdetü’l-vücudun mutedil kısmı Lâ mevcude illâ Hû bu sırra binaen, bu delâletin vuzuhuna ve bu münasebetin kemâline bir ünvan olarak demişler.

اَللّٰهُمَّ يَا رَحْمٰنُ يَا رَحِيمُ بِحَقِّ « بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ » اِرْحَمْناَ كَمَا يَلِيقُ بِرَحِيمِيَّتِكَ وَفَهِّمْنَاۤ اَسْرَارَ « بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ » كَمَا يَلِيقُ بِرَحْمَانِيَّتِكَ اٰمِينَ[SUP]4[/SUP]

[SUP]1[/SUP] : “Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.” Buharî, İsti’zân: 1; Müslim, Birr: 115, Cennet: 28; Müsned, 2:244, 251, 315, 323, 434, 463, 519.
[SUP]2[/SUP] : “Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O herşeyi hakkıyla işitir, herşeyi hakkıyla görür.” Şûrâ Sûresi, 42:11.
[SUP]3[/SUP] : “Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar Onundur. Onun kudreti herşeye galiptir; Onun hikmeti herşeyi kuşatır.” Rum Sûresi, 30:27.

[SUP]4[/SUP] : Ey Rahmân ve Rahîm olan Allahım! “Bismillâhirrahmânirrahîm”in hakkı için, Rahîmiyetine yaraşır şekilde bize merhamet et ve Rahmâniyetine yaraşır şekilde, bize “Bismillâhirrahmânirrahîm”in sırlarını anlamayı temin et.[/BILGI]


[TAVSIYE]Diğer Sözler dersleri: Sözler
Diğer açıklamalı dersler: Risale Açıklamalı[/TAVSIYE]
 
Son düzenleme:

Huseyni

Müdavim
[NOT]
Bir hadis-i şerifte vârid olmuş ki:

[SUP]1[/SUP] اِنَّ اللهَ خَلَقَ اْلاِنْسَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّحْمٰنِ(ev kemâ kàl.) Bu hadis-i şerifi, bir kısım ehl-i tarikat, akaid-i imaniyeye münasip düşmeyen acip bir tarzda tefsir etmişler. Hattâ onlardan bir kısım ehl-i aşk, insanın sima-yı mânevîsine bir suret-i Rahmân nazarıyla bakmışlar. Ehl-i tarikatın ekserinde sekir ve ehl-i aşkın çoğunda istiğrak ve iltibas olduğundan, hakikate muhalif telâkkilerinde belki mâzurdurlar. Fakat aklı başında olanlar, fikren, onların esas-ı akaide münâfi olan mânâlarını kabul edemez. Etse hata eder.


[SUP]1[/SUP] : “Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân sûretinde yaratmıştır.” Buharî, İsti’zân: 1; Müslim, Birr: 115, Cennet: 28; Müsned, 2:244, 251, 315, 323, 434, 463, 519. [/NOT]


Burada anlatılmak istenen, hadisler, her zaman zahir manasını murad etmeyebilir. Hadisler bilhassa sağlam kaynaklı ise, mesela Buhari ya da Müslim gibi sahiheyn eserlerde mevcutsa ve zahiren manasında zıt bir hal görünüyorsa tevile muhtaç yönünün olduğunun bilinmesi gerekir. Daha önceki Muhakemat derslerimizde bu konuya değinmiştik. Akıl ve nakil tyearuz ettiği yani çeliştiği vakitte akıl asıl itibar edilendir. Tabi o aklın akıl olması gerekir. Yoksa her akıllıyım diyene müracaat edilmez. Bu nedenle ilim ehlinden olması ve sünnetullaha riayet etmesi gibi şartlar aranmalıdır.

Yukarıdaki hadiste malum hadislerden biridir. Zahir manasına bakıldığında birçok ehl-i tarikat bu hadisin manasını zıt bir mana ile yorumlamış. İnsanın manevi simasına, yani manevi özelliklerine Rahman nazarıyla bakmışlar. Rahman deyince aklımıza ilk gelen Allah'tır. Buna göre insanın Allah cc. suretinde yaratılmış olması gibi bir mana çıkıyor. Halbuki ehl-i tarik ziyade olarak kalp yoluyla süluk ettiklerinden, istiğrak yani manen kendinden geçme gibi halleri bulunduğundan, Allah aşkından akıl çoğu zaman devre dışı kaldığından, bu şekilde yorumlamalarında mazurdurlar. İlim ehl-i ya da tarikat ehl-i dahi olsa aklı başında olanlar, aşkla kendinden geçmeyenler, bu hadise bu şekilde mana veremezler. Çünkü imanın esaslarına muhalif düşer. Bu şekilde kabul etseler hata ederler ve bu hatalarından ötürü de mes'uldürler. Allah birdir ve eşi ve benzeri yoktur.
 

Huseyni

Müdavim
[NOT]Evet, bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam idare eden ve yıldızları zerreler gibi hikmetli ve kolay çeviren ve gezdiren ve zerrâtı muntazam memurlar gibi istihdam eden Zât-ı Akdes-i İlâhînin şerîki, nazîri, zıddı, niddi olmadığı gibi,[SUP]2[/SUP] لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَىْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ الْبَصِير
sırrıyla, sureti, misli, misali, şebîhi dahi olamaz. Fakat,

[SUP]3[/SUP]وَلَهُ الْمَثَلُ اْلاَعْلٰى فِى السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ وَهُوَ اْلعَزِيزُ الْحَكِيم sırrıyla, mesel ve temsil ile şuûnâtına ve sıfât ve esmâsına bakılır. Demek, mesel ve temsil, şuûnât nokta-i nazarında vardır.


[SUP]2[/SUP] : “Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O herşeyi hakkıyla işitir, herşeyi hakkıyla görür.” Şûrâ Sûresi, 42:11.
[SUP]3[/SUP] : “Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar Onundur. Onun kudreti herşeye galiptir; Onun hikmeti herşeyi kuşatır.” Rum Sûresi, 30:27.
[/NOT]


Koca kainatı en nihayetine kadar, ihmal etmeden, her an mükemmel bir faaliyetle idare ediyor Rabbimiz. Bu da Onun cc. ortağı, benzeri, zıddı ve dengi olmadığının en açık delili. Buradaki "zıd" kelimesinden bir rakibinin de olmadığını anlıyoruz. Olsaydı Kur'anın ifadesiyle yer ve gökler fesada uğrardı, karışıklıklar olurdu. “Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O herşeyi hakkıyla işitir, herşeyi hakkıyla görür.” Şûrâ Sûresi, 42:11. ayetinin sırrıyla, Onun suretini taşıyan, onun denginde, benzerinde, başka bir varlık bulunamaz, yoktur.

Üstad hadisteki "Rahman suretinde yaratılma" meselesine, “Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar Onundur. Onun kudreti herşeye galiptir; Onun hikmeti herşeyi kuşatır.” Rum Sûresi, 30:27. ayetindeki, Allah'ın Zatı noktasından değil, sıfatları noktasından bakılması gerektiği yönünde açıklık getiriyor. Yani hadisler illaki zahir manasını göstermeyebilir. Bir misal verilmiş, temsil verilmiş olabilir ya da bu hadiste olduğu gibi insan için haşa Allaha denklik değil, belki Onun sıfatlarını cüz'i bir surette taşıyan manasında kullanılmış olabilir, öyledir de.
 

Huseyni

Müdavim
[NOT]Şu mezkûr hadis-i şerifin çok makàsıdından birisi şudur ki:

İnsan, ism-i Rahmân’ı tamamıyla gösterir bir surettedir. Evet, sabıkan beyan ettiğimiz gibi, kâinatın simasında bin bir ismin şuâlarından tezahür eden ism-i Rahmân göründüğü gibi ve zemin yüzünün simasında rububiyet-i mutlaka-i İlâhiyenin hadsiz cilveleriyle tezahür eden ism-i Rahmân gösterildiği gibi, insanın suret-i câmiasında, küçük bir mikyasta, zeminin siması ve kâinatın siması gibi yine o ism-i Rahmân’ın cilve-i etemmini gösterir demektir.
[/NOT]

Mezkur hadisten, insanın, Allah'ın cc. Rahman ismini tamamıyla gösterdiğini, yani O ismin tecellilerini gösterdiğini anlıyoruz. Bu ismin kainatta ve zemin yüzünde tezahürleri olduğu gibi, insanda da küçük ölçülerde tecellileri var. Yani nasıl ki zemin ve kainat o Rahman isminin cilvelerini kendinde gösteriyor, insan dahi maddi ve manevi haliyle o ismin cilvelerini taşıyor, gösteriyor. Mesela kainattaki bütün varlıklar yokluktan vücuda çıkmalarıyla rahmetin, Rahman isminin tecellilerini taşıyor. Yeryüzünde rızıklanan bütün canlılar Rahman isminin cilvelerini gösteriyor. Bilhassa insan gözü, kulağı, burnu, eli, kolu, bacağı ve sair maddi cihazlarıyla, rahmetin bir eseri olduğu gibi, manevi yönleriyle mesela akıl, vicdan, muhabbet, korku, hidayet gibi cihazatla da en ileri seviyede Rahmaniyetin tecellilerini gösteriyor.
 

Huseyni

Müdavim
[NOT]Hem işarettir ki, Zât-ı Rahmânü’r-Rahîmin delilleri ve âyineleri olan zîhayat ve insan gibi mazharlar o kadar o Zât-ı Vâcibü’l-Vücuda delâletleri kat’î ve vâzıh ve zâhirdir ki, güneşin timsalini ve aksini tutan parlak bir âyine parlaklığına ve delâletinin vuzuhuna işareten “O âyine güneştir” denildiği gibi, “İnsanda suret-i Rahmân var” vuzuh-u delâletine ve kemâl-i münasebetine işareten denilmiş ve denilir. Ve ehl-i vahdetü’l-vücudun mutedil kısmı Lâ mevcude illâ Hû bu sırra binaen, bu delâletin vuzuhuna ve bu münasebetin kemâline bir ünvan olarak demişler.[/NOT]

Hayat sahipleri ve bilhassa hayat sahipleri içinde insanlar Rahman ve Rahim olan Cenab-ı Hakkın bütün isim ve sıfatlarına ayinedarlık yapıyorlar. Kudret, ilim, sem, basar gibi sıfatlar insanda en ileri derecede görülüyor. Yani Allahın zatından gelen o sıfatlara aynalık yapıyor. Nasıl aynaya yansıyan güneş için, "o ayna güneştir" denilse, kastedilen mana "o ayine güneşi tamamıyla gösteriyor" şeklindedir. Bunun gibi, insandaki Rahmaniyetin tecellisi için de, yani Allah'a tam ve apaçık bir delil olması hasebiyle "insanda suret-i Rahman var" denilmesi aynı maksattandır.
 
Üst