Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
Sözler
Sözler 4. Ders - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhirdir.
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Eddaî2" data-source="post: 371965" data-attributes="member: 1006563"><p><strong>Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir</strong></p><p></p><p>[NOT]</p><p>Ya kâinatın herbir nev’i, kendi kendine insanı tanıyor, ona itaat ediyor, muavenetine koşuyor; bu ise yüz derece akıldan uzak olduğu gibi, çok muhâlâtı intaç ediyor; insan gibi bir âciz-i mutlakta en kuvvetli bir sultan-ı mutlakın kudreti bulunmak lâzım geliyor. Veyahut bu kâinatın perdesi arkasında bir Kadîr-i Mutlakın ilmiyle bu muavenet oluyor. Demek, kâinatın envâı, insanı tanıyor değil; belki insanı bilen ve tanıyan, merhamet eden bir Zâtın tanımasının ve bilmesinin delilleridir.</p><p></p><p> [/NOT] </p><p></p><p></p><p>Birincisi kainatın her bir nevinin insanı tanıyor olması ihtimali ki bu akıldan uzak bir ihtimaldir. İnsan gibi aciz bir varlık sahibi olduğu şeyleri bile muhafaza etmekten aciz ki koca kainatı kendine itaat ettirsin. Ya da kainat insanın ihtiyaçlarını bilen bir beyine, ilme sahip olsun ve dahi onun ihtiyaçlarını bilip bir de ona şefkat etsin, merhamet etsin. Mesela güneş hem insanın güneşe olan ihtiyacını bilecek, hem kendi cesametine bakmayıp, küçücük insana acıyıp merhamet edecek bir özellikte olacak vs. Dünyamızdan kat kat büyük bir ateş kütlesinden bunu beklemek mümkün mü ? Güneşin aklımı var ki insanın ihtiyacını bilsin ? Gözümü var ki onun bütün hallerini görsün, takip etsin ? Kalbimi var ki ona merhamet etsin ? </p><p></p><p> </p><p> Dikkat edersek, ihtiyacımız olan her ne varsa tam zamanında önümüze sunuluyor. Allah yeryüzünü erzak ambarı yapmış. Mevsim vagonlarına yükleyip yükleyip tam ihtiyaç duyduğumuz anda onları bize sunuyor. Mesela yazın o kavurucu sıcaklarında insan karpuz veya kavun gibi meyveleri fıtraten istiyor. İşte tam o zamanda o nimetler önümüze geliyor. Kışın o nimetlere o derece iştah hissetmiyoruz. Acaba bizim o iştahımızın tam yazın geleceğini, karpuz ve karpuzun vücuda gelmesine sebep olan diğer unsurlar biliyor olabilir mi ? </p><p></p><p> </p><p> Bunun gibi bütün ihtiyaçlarımızı gözden geçirsek ve birazcık üzerinde düşünsek, tefekkür etsek her şey ne kadar zamanında ve nizami ihtiyaçlarımıza cevap veriyor göreceğiz. Yani nimette bir kasıt var. Hem ihtiyacı bilen ve gören, hem ona göre bir nimeti halkedebilecek kudrette olan, hem zamana, hem mekana hükmedebilen, kainatın tüm unsurlarının dizgini her an kontrolünde olan ve dahi tüm zihayatı ihata edecek kadar şefkati, merhameti sonsuz olan bir Zat lazım ki bunlar olabilsin. </p><p> </p><p> <strong>“Hem hayatta san’at-ı Rabbâniyenin öyle fevkalâde harika mucizeleri var ki, bütün kâinatı halk edemeyen bir zat, bir kudret, en küçük bir zîhayatı halk edemez.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Evet, bir nohut tanesinde bütün Kur’ân’ı yazar gibi, çamın gayet küçük bir tohumunda koca çam ağacının fihristesini ve mukadderâtını yazan kalem, elbette semâvâtı yıldızlarla yazan kalem olabilir.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Evet, bir arının küçük kafasında, kâinat bahçesindeki çiçekleri tanıyacak ve ekser envâıyla münasebettar olacak ve bal gibi bir hediye-i rahmeti getirecek ve dünyaya geldiği günde şerâit-i hayatı bilecek derecede bir istidadı, bir kabiliyeti, bir cihazı derc eden Zât, elbette bütün kâinatın Hâlıkı olabilir.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Elhasıl, hayat nasıl ki kâinatın yüzünde parlak bir sikke-i tevhiddir; ve herbir zîruh dahi hayat noktasında bir sikke-i ehadiyettir; ve hayatın herbir ferdinde bulunan nakş-ı san’at bir mühr-ü samediyettir; ve zîhayatların adedince bu kâinat mektubunu Zât-ı Hayy-ı Kayyûm ve Vâhid-i Ehad namına hayatlarıyla imza ediyorlar; ve o mektupta tevhid mühürleri ve ehadiyet hâtemleri ve samediyet sikkeleridirler.</strong></p><p><strong></strong></p><p><strong>Öyle de, hayat gibi, herbir zîhayat dahi, bu kitab-ı kâinatta birer mühr-ü vahdâniyet olduğu gibi, herbirinin yüzünde ve simasında birer hâtem-i ehadiyet konulmuştur.”</strong><span style="color: #006400"> <strong>Otuzuncu Lem’a</strong></span></p><p></p><p> </p><p>Yukarıdaki ifadelerden anladığımız üzere, kainatta zerreyi halkeden, emrine musahhar eden kim ise, koca güneşleri, galaksileri de yaratan ve emrine musahhar eden Odur. Çünkü herbirşeyin bütün sistemle uzaktan yakından ilgisi alakası var. İnsandaki ihtiyaçlardan yola çıkacak olursak, bu ihtiyacın yerine gelmesi için gereken o kadar çok şey var ki. Bu unsurların her biri birbirini tanıyor ve insanı biliyor ve birbirinin isteklerine boyun eğiyor ve aynı zamanda birbirine emir veriyor olmaları gerekir. Bu ise hem akıldan uzak, hem imkansızdır. </p><p></p><p> </p><p> Kendinden bile haberi olmayan bir tavuk insanın yumurta ihtiyacını ne bilsin. Hadi bildi diyelim o tavuğun ısıya, ışığa, suya, havaya ihtiyacı var. Çeşitli rızıklara ihtiyacı var. Bunları kendi kudretiyle elde edebilir mi ? Elbetteki edemez. </p><p></p><p>O halde bu nimetlerin geldiği silsileye tamamıyla malik olan ve ihtiyaç hissettiğimiz nimetleri, kasıtlı olarak önümüze getiren bir kudret var, bir rahmet var, bir hikmet var, bir irade var, bir ilim var. Bütün bu fiiller, bu faaliyetler, bütün kainata hakim olan bir Zat tarafından gerçekleşiyor. Bir şeyin olmasını istediği zaman “Ol” demesi kafi olan Rabbimiz tarafından gerçekleşiyor. Her ihtiyacımızı bilen ve yerli yerince harikulade bir şekilde bize ulaştıran Rabbimize şükürler olsun. Amin.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Eddaî2, post: 371965, member: 1006563"] [b]Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir[/b] [NOT] Ya kâinatın herbir nev’i, kendi kendine insanı tanıyor, ona itaat ediyor, muavenetine koşuyor; bu ise yüz derece akıldan uzak olduğu gibi, çok muhâlâtı intaç ediyor; insan gibi bir âciz-i mutlakta en kuvvetli bir sultan-ı mutlakın kudreti bulunmak lâzım geliyor. Veyahut bu kâinatın perdesi arkasında bir Kadîr-i Mutlakın ilmiyle bu muavenet oluyor. Demek, kâinatın envâı, insanı tanıyor değil; belki insanı bilen ve tanıyan, merhamet eden bir Zâtın tanımasının ve bilmesinin delilleridir. [/NOT] Birincisi kainatın her bir nevinin insanı tanıyor olması ihtimali ki bu akıldan uzak bir ihtimaldir. İnsan gibi aciz bir varlık sahibi olduğu şeyleri bile muhafaza etmekten aciz ki koca kainatı kendine itaat ettirsin. Ya da kainat insanın ihtiyaçlarını bilen bir beyine, ilme sahip olsun ve dahi onun ihtiyaçlarını bilip bir de ona şefkat etsin, merhamet etsin. Mesela güneş hem insanın güneşe olan ihtiyacını bilecek, hem kendi cesametine bakmayıp, küçücük insana acıyıp merhamet edecek bir özellikte olacak vs. Dünyamızdan kat kat büyük bir ateş kütlesinden bunu beklemek mümkün mü ? Güneşin aklımı var ki insanın ihtiyacını bilsin ? Gözümü var ki onun bütün hallerini görsün, takip etsin ? Kalbimi var ki ona merhamet etsin ? Dikkat edersek, ihtiyacımız olan her ne varsa tam zamanında önümüze sunuluyor. Allah yeryüzünü erzak ambarı yapmış. Mevsim vagonlarına yükleyip yükleyip tam ihtiyaç duyduğumuz anda onları bize sunuyor. Mesela yazın o kavurucu sıcaklarında insan karpuz veya kavun gibi meyveleri fıtraten istiyor. İşte tam o zamanda o nimetler önümüze geliyor. Kışın o nimetlere o derece iştah hissetmiyoruz. Acaba bizim o iştahımızın tam yazın geleceğini, karpuz ve karpuzun vücuda gelmesine sebep olan diğer unsurlar biliyor olabilir mi ? Bunun gibi bütün ihtiyaçlarımızı gözden geçirsek ve birazcık üzerinde düşünsek, tefekkür etsek her şey ne kadar zamanında ve nizami ihtiyaçlarımıza cevap veriyor göreceğiz. Yani nimette bir kasıt var. Hem ihtiyacı bilen ve gören, hem ona göre bir nimeti halkedebilecek kudrette olan, hem zamana, hem mekana hükmedebilen, kainatın tüm unsurlarının dizgini her an kontrolünde olan ve dahi tüm zihayatı ihata edecek kadar şefkati, merhameti sonsuz olan bir Zat lazım ki bunlar olabilsin. [B]“Hem hayatta san’at-ı Rabbâniyenin öyle fevkalâde harika mucizeleri var ki, bütün kâinatı halk edemeyen bir zat, bir kudret, en küçük bir zîhayatı halk edemez. Evet, bir nohut tanesinde bütün Kur’ân’ı yazar gibi, çamın gayet küçük bir tohumunda koca çam ağacının fihristesini ve mukadderâtını yazan kalem, elbette semâvâtı yıldızlarla yazan kalem olabilir. Evet, bir arının küçük kafasında, kâinat bahçesindeki çiçekleri tanıyacak ve ekser envâıyla münasebettar olacak ve bal gibi bir hediye-i rahmeti getirecek ve dünyaya geldiği günde şerâit-i hayatı bilecek derecede bir istidadı, bir kabiliyeti, bir cihazı derc eden Zât, elbette bütün kâinatın Hâlıkı olabilir. Elhasıl, hayat nasıl ki kâinatın yüzünde parlak bir sikke-i tevhiddir; ve herbir zîruh dahi hayat noktasında bir sikke-i ehadiyettir; ve hayatın herbir ferdinde bulunan nakş-ı san’at bir mühr-ü samediyettir; ve zîhayatların adedince bu kâinat mektubunu Zât-ı Hayy-ı Kayyûm ve Vâhid-i Ehad namına hayatlarıyla imza ediyorlar; ve o mektupta tevhid mühürleri ve ehadiyet hâtemleri ve samediyet sikkeleridirler. Öyle de, hayat gibi, herbir zîhayat dahi, bu kitab-ı kâinatta birer mühr-ü vahdâniyet olduğu gibi, herbirinin yüzünde ve simasında birer hâtem-i ehadiyet konulmuştur.”[/B][COLOR=#006400] [B]Otuzuncu Lem’a[/B][/COLOR] Yukarıdaki ifadelerden anladığımız üzere, kainatta zerreyi halkeden, emrine musahhar eden kim ise, koca güneşleri, galaksileri de yaratan ve emrine musahhar eden Odur. Çünkü herbirşeyin bütün sistemle uzaktan yakından ilgisi alakası var. İnsandaki ihtiyaçlardan yola çıkacak olursak, bu ihtiyacın yerine gelmesi için gereken o kadar çok şey var ki. Bu unsurların her biri birbirini tanıyor ve insanı biliyor ve birbirinin isteklerine boyun eğiyor ve aynı zamanda birbirine emir veriyor olmaları gerekir. Bu ise hem akıldan uzak, hem imkansızdır. Kendinden bile haberi olmayan bir tavuk insanın yumurta ihtiyacını ne bilsin. Hadi bildi diyelim o tavuğun ısıya, ışığa, suya, havaya ihtiyacı var. Çeşitli rızıklara ihtiyacı var. Bunları kendi kudretiyle elde edebilir mi ? Elbetteki edemez. O halde bu nimetlerin geldiği silsileye tamamıyla malik olan ve ihtiyaç hissettiğimiz nimetleri, kasıtlı olarak önümüze getiren bir kudret var, bir rahmet var, bir hikmet var, bir irade var, bir ilim var. Bütün bu fiiller, bu faaliyetler, bütün kainata hakim olan bir Zat tarafından gerçekleşiyor. Bir şeyin olmasını istediği zaman “Ol” demesi kafi olan Rabbimiz tarafından gerçekleşiyor. Her ihtiyacımızı bilen ve yerli yerince harikulade bir şekilde bize ulaştıran Rabbimize şükürler olsun. Amin. [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Risale Açıklamalı
Sözler
Sözler 4. Ders - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhirdir.
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst