Sözler 4. Ders - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhirdir.

Eddaî2

Well-known member

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Açıklamalı risale derslerimiz devam ediyor. Anladıklarımızı paylaşalım. Selam ve dua ile.



[BILGI]ÜÇÜNCÜ SIR

Şu hadsiz kâinatı şenlendiren, bilmüşahede, rahmettir. Ve bu karanlıklı mevcudatı ışıklandıran, bilbedâhe, yine rahmettir. Ve bu hadsiz ihtiyacat içinde yuvarlanan mahlûkatı terbiye eden, bilbedâhe, yine rahmettir. Ve bir ağacın bütün heyetiyle meyvesine müteveccih olduğu gibi, bütün kâinatı insana müteveccih eden ve her tarafta ona baktıran ve muavenetine koşturan, bilbedâhe, rahmettir. Ve bu hadsiz fezâyı ve boş ve hâli âlemi dolduran, nurlandıran ve şenlendiren, bilmüşahede, rahmettir. Ve bu fâni insanı ebede namzet eden ve ezelî ve ebedî bir Zâta muhatap ve dost yapan, bilbedâhe, rahmettir.

Ey insan! Madem rahmet böyle kuvvetli ve cazibedar ve sevimli ve medetkâr bir hakikat-i mahbubedir. Bismillâhirrahmânirrahîm de, o hakikate yapış ve vahşet-i mutlakadan ve hadsiz ihtiyâcâtın elemlerinden kurtul. Ve o Sultan-ı Ezel ve Ebedin tahtına yanaş ve o rahmetin şefkatiyle, şefaatiyle ve şuââtıyla o Sultana muhatap ve halil ve dost ol.

Evet, kâinatın envâını hikmet dairesinde insanın etrafında toplayıp, bütün hâcâtına kemâl-i intizam ve inâyetle koşturmak, bilbedâhe, iki hâletten birisidir:

Ya kâinatın herbir nev’i, kendi kendine insanı tanıyor, ona itaat ediyor, muavenetine koşuyor; bu ise yüz derece akıldan uzak olduğu gibi, çok muhâlâtı intaç ediyor; insan gibi bir âciz-i mutlakta en kuvvetli bir sultan-ı mutlakın kudreti bulunmak lâzım geliyor. Veyahut bu kâinatın perdesi arkasında bir Kadîr-i Mutlakın ilmiyle bu muavenet oluyor. Demek, kâinatın envâı, insanı tanıyor değil; belki insanı bilen ve tanıyan, merhamet eden bir Zâtın tanımasının ve bilmesinin delilleridir.

Ey insan! Aklını başına al. Hiç mümkün müdür ki, bütün envâ-ı mahlûkatı sana müteveccihen muavenet ellerini uzattıran ve senin hâcetlerine lebbeyk dedirten Zât-ı Zülcelâl seni bilmesin, tanımasın, görmesin?

Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor. Sen de Onu bil, hürmetle bildiğini bildir. Ve kat’iyen anla ki, senin gibi zaif-i mutlak, âciz-i mutlak, fakir-i mutlak, fâni, küçük bir mahlûka koca kâinatı musahhar etmek ve onun imdadına göndermek, elbette hikmet ve inâyet ve ilim ve kudreti tazammun eden hakikat-i rahmettir.

Elbette böyle bir rahmet, senden küllî ve hâlis bir şükür ve ciddî ve sâfî bir hürmet ister. İşte, o hâlis şükrün ve o sâfî hürmetin tercümanı ve ünvanı olan Bismillâhirrahmânirrahîm’i de, o rahmetin vusulüne vesile ve o Rahmân’ın dergâhında şefaatçi yap.

Evet, rahmetin vücudu ve tahakkuku, güneş kadar zâhirdir. Çünkü, nasıl merkezî bir nakış, her taraftan gelen atkı ve iplerin intizamından ve vaziyetlerinden hâsıl oluyor; öyle de, bu kâinatın daire-i kübrâsında bin bir ism-i İlâhînin cilvesinden uzanan nuranî atkılar, kâinat simasında öyle bir sikke-i rahmet içinde bir hâtem-i Rahîmiyeti ve bir nakş-ı şefkati dokuyor ve öyle bir hâtem-i inâyeti nescediyor ki, güneşten daha parlak kendini akıllara gösteriyor.

Evet, şems ve kameri, anâsır ve maâdini, nebâtat ve hayvânâtı, bir nakş-ı âzamın atkı ipleri gibi o bin bir isimlerin şuâlarıyla tanzim eden ve hayata hâdim eden ve nebâtî ve hayvânî olan umum validelerin gayet şirin ve fedakârâne şefkatleriyle şefkatini gösteren ve zevilhayatı hayat-ı insaniyeye musahhar eden ve ondan rububiyet-i İlâhiyenin gayet güzel ve şirin bir nakş-ı âzamını ve insanın ehemmiyetini gösteren ve en parlak rahmetini izhar eden o Rahmân-ı Zülcemâl, elbette kendi istiğnâ-yı mutlakına karşı, rahmetini ihtiyac-ı mutlak içindeki zîhayata ve insana makbul bir şefaatçi yapmış.

Ey insan! Eğer insan isen, Bismillâhirrahmânirrahîm de, o şefaatçiyi bul.[/BILGI]


[TAVSIYE]Benzer dersler: Açıklamalı Risale Dersleri 31 - Allah - Rahman - Rahîm

Diğer dersler: Risale Açıklamalı
[/TAVSIYE]
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

[NOT]Şu hadsiz kâinatı şenlendiren, bilmüşahede, rahmettir. Ve bu karanlıklı mevcudatı ışıklandıran, bilbedâhe, yine rahmettir.[/NOT]

Halık-ı Kainat olan Yüce Allah’ımız cc., kainatı yoktan varetmiş ve içini binbir türlü varlıklarla doldurarak şenlendirmiş. Dahası bazılarına hayat nimetini vererek şenlik üzerine bir şenlik lütfetmiş. Mevcudatı karanlıkta bırakmayıp, güneşi bir lamba yapıp adınlatmış zeminimizi. Mevcudatı renk renk yaratmış, nazirlerini celbetsin diye belki de. İçi bomboş, sessiz sedasız, karanlıkta kalmış bir dünyayı düşünmek bile istemeyiz. Bir de koca kainatın içinin bomboş, sessiz ve zifiri karanlık olduğunu düşünsek, mevcudatın kainatı şenlendirmesini ve ışıklandırmasını daha iyi anlarız. Tüm bu lütuflar, şüphesiz Allah’ın cc. rahmetinin bir tezahürüdür.
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

[NOT]Ve bu hadsiz ihtiyacat içinde yuvarlanan mahlûkatı terbiye eden, bilbedâhe, yine rahmettir. Ve bir ağacın bütün heyetiyle meyvesine müteveccih olduğu gibi, bütün kâinatı insana müteveccih eden ve her tarafta ona baktıran ve muavenetine koşturan, bilbedâhe, rahmettir. Ve bu hadsiz fezâyı ve boş ve hâli âlemi dolduran, nurlandıran ve şenlendiren, bilmüşahede, rahmettir.

[/NOT]
Yaratılmış her şey bitkisinden hayvanına, hayvandan insana kadar, sonsuz ihtiyaç içindedir. Allah cc. mahlukatı yaratıp bırakmıyor. Yine rahmetinin bir tezahürü olarak onları terbiye ediyor. İhtiyaçlarını ummadıkları yerden veriyor. Rızıklarını acizlik durumlarına göre, bazısını rızkının peşinden koşturuyor, bazısının da rızkını ağzına kadar getiriyor. Her halikarda hiçbir canlıyı rızıksız bırakmıyor.


Ve nasıl ki bir ağaç meyvesi için vardır, ağaçtan maksat meyvesidir; öyle de kainattan maksatta en başta insandır. Yani kainatın meyvesi insandır. Zira dikkat edildiğinde kainattaki her şeyin, bir ağacın, meyvesine müteveccih olması gibi, insana müteveccih olduğunu görüyoruz. Dünyamızı ışıklandıran güneş, soluduğumuz hava, içtiğimiz su, gece, gündüz, sesler, gördüğümüz manzaralar, kokladığımız şeyler, yediklerimiz, içtiklerimiz kısacası o kadar çok ihtiyacımız var ki, bu ihtiyaçlarımızın hepsi etrafımızda bir şekilde mevcut ve onlardan sürekli olarak faydalanıyoruz. Allah’ın rahmeti olmasaydı, mevcudata şefkatiyle tecelli etmeseydi elbetteki bu saydıklarımızın hiçbirisi olmazdı. Demek ihtiyacımız olan her ne varsa ve o ihtiyaçlarımız ne kadar gideriliyorsa Allahın o kadar rahmetine mazhar oluyoruz. Kainat her şeyiyle seferber olmuş, bizim ihtiyaçlarımız için koşturuyor.

Ve yine gündüzü güneşle ışıttığı ve ısıttığı gibi, gecelerimizi de yıldızlarla ve kamerle süslüyor. Tüm kainat Allah'ın Rahman, Rahim ve Nur isminin tecellileri ile dolu. İnsanoğlunun kirli eli bulaşmadığı sürece, en ufak bir kusur yok. Herşey yerli yerinde. Hem gözümüzün, hem kulağımızın, hem ruhumuzun, hem kalbimizin, hem bedenimizin ihtiyaçlarına ve arzularına cevap verir şekilde. Hepsi Rahman ve Rahim isimlerinin tezahürü. Rabbimizin cc. bize şefkat nazarıyla bakmasının bir sonucu.
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

[NOT]Ve bu fâni insanı ebede namzet eden ve ezelî ve ebedî bir Zâta muhatap ve dost yapan, bilbedâhe, rahmettir.

[/NOT]


İnsan yokluktan çıkarılarak yaratılmakla, rahmete mazhar olduğu gibi, sonsuz ihtiyaçlar içinde kıvranırken, bu ihtiyaçlarının karşılanmasıyla da rahmete mazhar oluyor. Ve ölüp gittikten sonra onu unutmayan bir Rabbi var. Bizi yeniden dirilterek yine bizi rahmetine mazhar ediyor. Şu kısacık dünyada binbir sıkıntılar içinde yaşayıp, sonra dirilmemek üzere ölse idik ne feci olurdu. “Cehennemde olsa beka isterim” diyen fıtrattayız. Bu mahiyetteki insan için, yokluğun düşüncesi bile, akli dengesini bozmaya yeter.



Allahın cc. Rahmet tecellilerinden bir başkası da Ezeli ve ebedi olan Zatını bizimle muhatap ve dost etmesidir. Belki farkında değiliz ya da bu konuda gaflet ediyoruz çoğunlukla. Allahın cc. bizim gibi aciz ve fakir bir varlıkla muhatap olmasının, ne büyük bir nimet ve rahmet olduğunun farkında mıyız ?

Mesela dünyalık makamlar vardır. Müdür, patron, ya da bir belediye başkanı, vali, milletvekili, bakan, savcı vs. Avamdan olan biz vatandaşlar için bunlar oldukça mühim makamlardır. Ve bazen de bu makam sahiplerine muhatap olan ve samimiyeti bulunan insanlar görürüz. O samimiyet ve dostluklarını anlatırken sanki muhatap olduğu kişi bütün dünyaya hakimmiş gibi öyle bir anlatılır ki, hayret ederiz. Bazen de "vay be ne adammış" deriz.


Bir düşünelim. Allah cc. ile muhatap olmak, Ona cc. dost olmak için önümüzde hiçbir engel var mı ? Basit bir makama çıkmak için bile birçok silsileden geçiyor insanlar. Bazen de maksadına ulaşamıyor, kapıdan geri çevriliyorlar. Halbuki Allah’ın huzuruna çıkmak için hiçbir engel yok. Tabiri caizse 7/24 makamı açık ve bizi bekliyor. Dünyalık makamlarda, insanlar genelde, kendi istekleri ile makam sahibi ile görüşmek ister. Oysa Allah cc. biz istemeden de bizi, günde en az 5 defa huzuruna çağırıyor. Ve Onun cc. makamı hiçbir fani makamla kıyas edilemez. O cc. bütün kainatın tek Sahibi. Her an kapıları açık. İstediğimiz anda huzuruna çıkıp dua ile isteklerimizi sıralayabiliyoruz. Ve samimiyetle huzuruna geleni, asla geri çevirmor Rabbimiz. Ve dahi ne kadar çok istersek, bizim istememizden o kadar memnun oluyor.

Peki dünyada en samimi bile olduğumuz hangi makam sahibi vardır ki, 2 gün hiç bıkmadan bizi dinlesin. Bırakın 2 günü belki 2 saat derdimizi dinleyecek birilerini bulamayız bu dünyada. Bulsakta derdimize çare olabilirler mi ? Olsalar bile bir sonraki isteğimizi de aynı şekilde yerine getirirler mi ? Kaç defa üst üste samimiyetimiz olan birine isteklerimizi, ihtiyaçlarmızı sıralayabiliriz ve kaç defa üst üste bu isteklerimiz eksiksiz yerine gelir ?

Ebedi ve sonsuz olan Rabbimize muhatap ve dost olabilmenin avantajını değerlendirmeyip, bu fırsatı kullanmayıp, üç paralık dünya makamlarına ve dostluklarına perestiş edercesine kıymet verenlerin durumu ne kadar acıdır. Büyük bir makamı ziyaret eden sıradan bir insan, çevresine anlata anlata bitiremez. Bire bin katarak herkese duyurur. Oysa aynı insan günde belki 5 vakit namaz kılarda “Ben bugün 5 defa Allah’ın cc.huzuruna çıktım. Bütün isteklerimi sıraladım. Beni hiç bıkmadan dinledi. Bana kıymet verdi” diyen birine çok az rastlarız. İnşallah bu rahmetin farkına varabilenlerden oluruz. Ve en azından yakınımızda bulunanlara da bu ayrıcalığımızı hatırlatalım. Gerçekten günlük hayatta çok sık karşılaştığımız “Şu kişi ile görüştüm, şu kişi bana şöyle dedi, filanca benim şu işimi halletti” diye o kadar büyütülen ve övülen ve onunla hemhal olmayı bir büyüklük bilen insanlar var ki. Böyle insanlara Allahla cc. muhatap olabildiklerini de ve Onunla cc. muhatap olmanın, dünyalık dostluk ve muhataplıkların çok üzerinde olduğunu hatırlatmayı üzerimize bir vazife bilelim inşallahü Teala.
 

Bahtiyar

Active member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

şenlendirmek ile Rahmet'in ilişkisini kuramadım. Yardımcı olurmusunuz .Bu konuya şöle yaklaşmak istiyorum insanı şenlendiren şeyler neler dir. Ve bunun Rahmet le ilişkisi nedir ?
bunu yazarken aklıma bir şey geldi söz uçar yazı kalır diye hemen yazıyorum .
Beni şenlendiren bir şey karnımın doyması açlığımın giderilmesi ,yaşamın devam etmesi. Benim karnımın ihtiyacını verebilecek yapabilecek,yarata bilecek (haşa) kudretim yokki.Demek Rahmet tir Beni şenlendiren.... Size yazarken böle açıldı siz nedersiniz...
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

şenlendirmek ile Rahmet'in ilişkisini kuramadım. Yardımcı olurmusunuz .Bu konuya şöle yaklaşmak istiyorum insanı şenlendiren şeyler neler dir. Ve bunun Rahmet le ilişkisi nedir ?

Şenlendirmekten benim anladığım insan hayatına lezzet veren herşey. Gayri meşru lezzetler konumuzdan ayrıdır. Ağır suçtan ceza yiyen bir insanı, tek başına hücreye atarlar ki büyük bir ceza olsun. Üzerine kötü muamele, yarı ışıklı, yarı ışıksız bir ortam, etrafta hep feryad edenlerin sesi gibi olumsuz şartlar, bir insan için oldukça kötüdür. Böyle bir insana özgürlüğünü geri verip, dünyanın o neşeli seslerinin, güleryüzlü insanlarının, ruha huzur veren manzaralarının içine bıraksanız ne kadar sevineceği malumumuzdur.

İşte dünyadaki nimetlere de böyle bakabiliriz. Dünyanın bomboş olduğunu ve içinde sadece insan bulunan, başka ne bir ışık, ne bir ses, ne bir güzellik içinde bulunmadığını düşünsek herhalde çıldırırız. Oysa kainatın her yerinde güzellikler dolu. Kuş sesleri, çiçekler, denizler, ağaçlar, hayvanlar, güneş, kamer, yıldızlar, bahar, kış, gece, gündüz hepsi hayatı şenlendiren unsurlar. Belki de nimetlerin içinde bu kadar fazla oluşumuzdan dolayı gafletteyiz. Yani farkına varamıyoruz, ünsiyet etmişiz. Bunların bir an için yok olduğunu düşünsek, içinde bulunduğumuz şu anın, ne kadar rahmet olduğunu kavramış oluruz inşaallah.
 
Son düzenleme:

Bahtiyar

Active member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

Ellerin dert görmesin eddai kardeşim. Biraz ürpermedim değil yüz binler şükür Rahmet e mazharız.
Bu risale den Rahmetin ne olduğunu nasıl bir şey olduğunu anlıyorsunuz ? Neden Rahmet tecelli ediyor ? kime tecelli ediyor ?
Bu risaleden anladıklarınızla kendi ifadenizle bu sorulara cevap arıyorum.Lütfen ifadelerinizi bizle paylaşın başkalarının fikirlerine çok muhtacım, ruhu canımla rica ediyorum,uzun kısa az çok bilindik bilinmedik katılınki Rahmet celb olsun inaşallah ...
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

şenlendirmek ile Rahmet'in ilişkisini kuramadım. Yardımcı olurmusunuz .Bu konuya şöle yaklaşmak istiyorum insanı şenlendiren şeyler neler dir. Ve bunun Rahmet le ilişkisi nedir ?
bunu yazarken aklıma bir şey geldi söz uçar yazı kalır diye hemen yazıyorum .
Beni şenlendiren bir şey karnımın doyması açlığımın giderilmesi ,yaşamın devam etmesi. Benim karnımın ihtiyacını verebilecek yapabilecek,yarata bilecek (haşa) kudretim yokki.Demek Rahmet tir Beni şenlendiren.... Size yazarken böle açıldı siz nedersiniz...

Şenlendirmek ile rahmeti şöyle anlayabiliriz ;

Düşünelim ki bir çöldeyiz. Hayatımızı orada idame edeceğiz. İdame edebilirmiyiz? Elbette bütün herkes bilkuvve hayır diyecektir. Çünkü insanın istek ve arzuları nihayetsiz his ve duyguları çeşitlidir.

İşte rahmet ile o çöl dünya gibi insanın istek ve arzularına cevap verecek bir hali almakta. Allah bizleri çöl gibi bir dünyada mesela bugün astronomi haberlerinde gördüğümüz gezegenler çölden farkı yok, bizleri orada da yaratabilirdi. O zaman rahmet nerede rahman nerede?

Allah'ın her bir isminin bir hükmü ve bu hükümlerin gereği vardır. Rahmet isminde de olduğu gibi rahmet bunu istemektedir..
 

Muvahhid1

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

Belki de nimetlerin içinde bu kadar fazla oluşumuzdan dolayı gafletteyiz. Yani farkına varamıyoruz, ünsiyet etmişiz. Bunların bir an için yok olduğunu düşünsek, içinde bulunduğumuz şu anın, ne kadar rahmet olduğunu kavramış oluruz inşaallah.

Aynen öyle abi , Allahın rahmetınde yüzüyoruz da çoğu zaman gaflet edıyoruz .. RAbbimiz bu yüzden her işe besmele ile başlayıp RAhman olduğunu RAhım olduğunu hatırlamamızı istıyo..
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

Ellerin dert görmesin eddai kardeşim. Biraz ürpermedim değil yüz binler şükür Rahmet e mazharız.
Bu risale den Rahmetin ne olduğunu nasıl bir şey olduğunu anlıyorsunuz ? Neden Rahmet tecelli ediyor ? kime tecelli ediyor ?
Bu risaleden anladıklarınızla kendi ifadenizle bu sorulara cevap arıyorum.Lütfen ifadelerinizi bizle paylaşın başkalarının fikirlerine çok muhtacım, ruhu canımla rica ediyorum,uzun kısa az çok bilindik bilinmedik katılınki Rahmet celb olsun inaşallah ...

Mesela bana göre rahmet;

Dünyanın yaşının 4,5 milyar yıl olduğu varsayılıyor, bu hesaplamaları onda bir küçülterek yapılan başka araştırmaya göre söyleyeyim dünyanın elverişli yaşı 400 milyon yıl ve hayatın başlangıcı ise 100 milyon ve insanın başlangıcı ise 10 bin yıl önce olduğu varsayılmakta. Ve bugün ise insan nüfusunun 8 milyar olduğu söylenilmekte. Ve bugüne kadar yaşayan insan sayısının 100 milyar olduğu söylenilmekte. Bir günde bir insan ortalama 1 litre su içse 10 bin yıl çarpı 100 milyar insan çarpı 1 litre su hesaplamasında karşımıza ; 1 trilyon ton su yapar. Dünya tarihinden bugüne kadar geçen yıldaki buharlaşmayı vesaireyi saymassak bu kadar içme suyunu insanın ihtiyacına sunan kim?

Bu sadece bir içme suyu idi bu hesabı kullanma suyuna çevirelim. Yediklerimize çevirelim, artıklarımıza çevirelim hakeza..

Demekki yoktan vareden bir hazinei rahmet sahibi var..
 

Bahtiyar

Active member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

Allah sizleri ki cihanda mesud etsin .Rahmet nekadar sevilesi , ne kadar yüksek .Şükründen , medhinden aciz iz ...
Talha kardeşim senin örneğin den yola çıkarak şöle diye bilirmiyiz. Allah insanı çöle koyduğunu varsayalım , bunla birlikte hadsiz ihtiyaç , hisler vermiş . O çölde insan o hisler ve ihtiyaç lisanıyla Halıkından istiyor .Elinden gelmiyorki hisleri karşılık görsün ihtiyacını haşa yaratabilsin. Rahmet o dua ya cevap veriyor . Diyebilirmiyiz.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

Allah sizleri ki cihanda mesud etsin .Rahmet nekadar sevilesi , ne kadar yüksek .Şükründen , medhinden aciz iz ...
Talha kardeşim senin örneğin den yola çıkarak şöle diye bilirmiyiz. Allah insanı çöle koyduğunu varsayalım , bunla birlikte hadsiz ihtiyaç , hisler vermiş . O çölde insan o hisler ve ihtiyaç lisanıyla Halıkından istiyor .Elinden gelmiyorki hisleri karşılık görsün ihtiyacını haşa yaratabilsin. Rahmet o dua ya cevap veriyor . Diyebilirmiyiz.

Anladığım kadarıyla söyleyeyim hata varsa düzeltiniz ;

Allahın Gafur ismi affı iktiza eder bu ise insanların günaha meyilli olması ve günah işledikten sonra tevbe etmesi ile Gafur ismi kebir affı tecelli eder. Ama rahmet bu ihtiyacı bilir ve yapar onun için rahmet olmaktadır, yani beklemez insanın şükrünü ama insan şükrünü eda etmezse rahmet yerine zahmete dönüşebilir..
 

Bahtiyar

Active member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

Allah insanı bütün esmasına mazhar olacak fırat ta yaratmış şekillendirmiş programlamış ,Gafur ismi günahları ister.Rezzak ismi açlık ister .Günah işliyen insan Gafur ismine mazhar olucaktır.Belki tövbe istiğfar ile şefkat i Rahmet i celb ediyor ,Rahmet ise gafur ismine şefaatçi oluyor.Aynı onun gibi midenin bedenin açlığı, şefkati Rahmet 'i celb ediyor Rahmet Rezzak ismine şefaat ediyor.Aşagıdaki alıntıdanda böle bir anlam çıkarıyorum.

"Evet, rahmetin vücudu ve tahakkuku, güneş kadar zâhirdir. Çünkü, nasıl merkezî bir nakış, her taraftan gelen atkı ve iplerin intizamından ve vaziyetlerinden hâsıl oluyor; öyle de, bu kâinatın daire-i kübrâsında bin bir ism-i İlâhînin cilvesinden uzanan nuranî atkılar, kâinat simasında öyle bir sikke-i rahmet içinde bir hâtem-i Rahîmiyeti ve bir nakş-ı şefkati dokuyor ve öyle bir hâtem-i inâyeti nescediyor ki, güneşten daha parlak kendini akıllara gösteriyor."
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

[NOT]Ey insan! Madem rahmet böyle kuvvetli ve cazibedar ve sevimli ve medetkâr bir hakikat-i mahbubedir.

[/NOT]
Cenab-ı Hak, bütün kainatı hayata ve insana müteveccih ederek sonsuz rahmetini gösteriyor. Sonsuz rahmeti sebebiyle kuvveti ve kudretiyle de faaliyet gösteriyor. Koca güneşi insana bir lamba yapmak, onu her daim söndürmeden yakmak, koca küre-i arzı güneşin etrafında ve kendi etrafında çevirmek Allah’ın cc. Rahmetiyle birlikte kudretini de gösteriyor. Evet bir tavuğun yavrusunu muhafaza için ite saldırması, ondaki şefkatin tezahürüdür. Bir tavuk sınırlı şefkatiyle ite saldıracak kuvveti kendinde buluyorsa, Rabbimizin sonsuz şefkatinde nasıl bir kudret ve kuvvet vardır düşünelim. Ki geceyi-gündüzü, mevsimleri değiştirmek o sonsuz rahmet içindeki sonsuz kudretin cüz’i bir faaliyetinden ibarettir.


Ve yine rahmette öyle bir cazibe ve sevimli bir hakikat var ki; Bütün mahlukat arasındaki sevgi, şefkat, muhabbet bu cazibeden, bu hakikatten ileri geliyor. Eğer rahmet olmasaydı, mevcudat olmazdı. Farz-ı muhal mevcudat olsa, aralarında en ufak bir yakınlık, cazibe, sevgi olmazdı. Herşey, herkes birbirine ecnebi ve düşman olurdu. Bir anne için, evladının canının yanması, hiçbirşey ifade etmezdi. Hastaların, yaşlıların, acizlerin, binbir türlü musibetlere maruz olanların, henüz yürüyemeyen küçücük bebeklerin etrafında pervane olan insanları, bu derece samimiyetle koşturan hakikat, şefkatten başka ne olabilir ?
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

[NOT]Bismillâhirrahmânirrahîm de, o hakikate yapış ve vahşet-i mutlakadan ve hadsiz ihtiyâcâtın elemlerinden kurtul. Ve o Sultan-ı Ezel ve Ebedin tahtına yanaş ve o rahmetin şefkatiyle, şefaatiyle ve şuââtıyla o Sultana muhatap ve halil ve dost ol.

[/NOT]


Evet madem Rabbimizin merhameti tüm kainatı ve tüm zihayatı kuşatmış. Ve bilhassa insanlar olarak, Allah’ın cc. Rahman ve Rahim isimlerine en azami derecede mazhar olmuşuz. O zaman o Rahman ve Rahim isimlerini içinde barındıran Bismillahirrahmanirrahim e öyle yapışmalıyız ki bizi vahşetten kurtarsın. Yani bizim bütün sıkıntılarımıza, hastalıklarımıza, başımıza gelen musibetlere derman olsun. Ve bu hakikati öyle yaşamalıyız ki, sonsuz ihtiyaç içinde olmamıza rağmen bizi zillete düşürmesin. Evet o hakikat şefkat hakikatidir. Biz Allahın cc. bu iki isminin ve özellikle mü’minler olarak Rahim isminin tecellilerine amellerimizle karşılık vererek, şükrederek, itaat ederek ve isyan etmeyerek mukabele ettiğimizde, o isimler, bize hem bu dünyada hem de ahirette bir nevi şefaatçi olacaktır. Ve bu hakikat, bizi Kainatın Sultanı olan Rabbimize dost edecektir inşallah.
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

[NOT]Evet, kâinatın envâını hikmet dairesinde insanın etrafında toplayıp, bütün hâcâtına kemâl-i intizam ve inâyetle koşturmak, bilbedâhe, iki hâletten birisidir:[/NOT]

Gözle görünür derecede, gayet nizami ve hikmetli ve sanki hayat sahiplerine ve bilhassa insana yardımcı olmak istercesine, bütün ihtiyaçlarına uygun bir şekilde “kainatın unsurlarını musahhar eden sebep nedir ?” sorusuna cevap aramaya kalksak, bunun iki sebebinin olabileceğini söylüyor Üstad Hazretleri.
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

[NOT]
Ya kâinatın herbir nev’i, kendi kendine insanı tanıyor, ona itaat ediyor, muavenetine koşuyor; bu ise yüz derece akıldan uzak olduğu gibi, çok muhâlâtı intaç ediyor; insan gibi bir âciz-i mutlakta en kuvvetli bir sultan-ı mutlakın kudreti bulunmak lâzım geliyor. Veyahut bu kâinatın perdesi arkasında bir Kadîr-i Mutlakın ilmiyle bu muavenet oluyor. Demek, kâinatın envâı, insanı tanıyor değil; belki insanı bilen ve tanıyan, merhamet eden bir Zâtın tanımasının ve bilmesinin delilleridir.

[/NOT]


Birincisi kainatın her bir nevinin insanı tanıyor olması ihtimali ki bu akıldan uzak bir ihtimaldir. İnsan gibi aciz bir varlık sahibi olduğu şeyleri bile muhafaza etmekten aciz ki koca kainatı kendine itaat ettirsin. Ya da kainat insanın ihtiyaçlarını bilen bir beyine, ilme sahip olsun ve dahi onun ihtiyaçlarını bilip bir de ona şefkat etsin, merhamet etsin. Mesela güneş hem insanın güneşe olan ihtiyacını bilecek, hem kendi cesametine bakmayıp, küçücük insana acıyıp merhamet edecek bir özellikte olacak vs. Dünyamızdan kat kat büyük bir ateş kütlesinden bunu beklemek mümkün mü ? Güneşin aklımı var ki insanın ihtiyacını bilsin ? Gözümü var ki onun bütün hallerini görsün, takip etsin ? Kalbimi var ki ona merhamet etsin ?


Dikkat edersek, ihtiyacımız olan her ne varsa tam zamanında önümüze sunuluyor. Allah yeryüzünü erzak ambarı yapmış. Mevsim vagonlarına yükleyip yükleyip tam ihtiyaç duyduğumuz anda onları bize sunuyor. Mesela yazın o kavurucu sıcaklarında insan karpuz veya kavun gibi meyveleri fıtraten istiyor. İşte tam o zamanda o nimetler önümüze geliyor. Kışın o nimetlere o derece iştah hissetmiyoruz. Acaba bizim o iştahımızın tam yazın geleceğini, karpuz ve karpuzun vücuda gelmesine sebep olan diğer unsurlar biliyor olabilir mi ?


Bunun gibi bütün ihtiyaçlarımızı gözden geçirsek ve birazcık üzerinde düşünsek, tefekkür etsek her şey ne kadar zamanında ve nizami ihtiyaçlarımıza cevap veriyor göreceğiz. Yani nimette bir kasıt var. Hem ihtiyacı bilen ve gören, hem ona göre bir nimeti halkedebilecek kudrette olan, hem zamana, hem mekana hükmedebilen, kainatın tüm unsurlarının dizgini her an kontrolünde olan ve dahi tüm zihayatı ihata edecek kadar şefkati, merhameti sonsuz olan bir Zat lazım ki bunlar olabilsin.

“Hem hayatta san’at-ı Rabbâniyenin öyle fevkalâde harika mucizeleri var ki, bütün kâinatı halk edemeyen bir zat, bir kudret, en küçük bir zîhayatı halk edemez.

Evet, bir nohut tanesinde bütün Kur’ân’ı yazar gibi, çamın gayet küçük bir tohumunda koca çam ağacının fihristesini ve mukadderâtını yazan kalem, elbette semâvâtı yıldızlarla yazan kalem olabilir.

Evet, bir arının küçük kafasında, kâinat bahçesindeki çiçekleri tanıyacak ve ekser envâıyla münasebettar olacak ve bal gibi bir hediye-i rahmeti getirecek ve dünyaya geldiği günde şerâit-i hayatı bilecek derecede bir istidadı, bir kabiliyeti, bir cihazı derc eden Zât, elbette bütün kâinatın Hâlıkı olabilir.

Elhasıl, hayat nasıl ki kâinatın yüzünde parlak bir sikke-i tevhiddir; ve herbir zîruh dahi hayat noktasında bir sikke-i ehadiyettir; ve hayatın herbir ferdinde bulunan nakş-ı san’at bir mühr-ü samediyettir; ve zîhayatların adedince bu kâinat mektubunu Zât-ı Hayy-ı Kayyûm ve Vâhid-i Ehad namına hayatlarıyla imza ediyorlar; ve o mektupta tevhid mühürleri ve ehadiyet hâtemleri ve samediyet sikkeleridirler.

Öyle de, hayat gibi, herbir zîhayat dahi, bu kitab-ı kâinatta birer mühr-ü vahdâniyet olduğu gibi, herbirinin yüzünde ve simasında birer hâtem-i ehadiyet konulmuştur.”
Otuzuncu Lem’a


Yukarıdaki ifadelerden anladığımız üzere, kainatta zerreyi halkeden, emrine musahhar eden kim ise, koca güneşleri, galaksileri de yaratan ve emrine musahhar eden Odur. Çünkü herbirşeyin bütün sistemle uzaktan yakından ilgisi alakası var. İnsandaki ihtiyaçlardan yola çıkacak olursak, bu ihtiyacın yerine gelmesi için gereken o kadar çok şey var ki. Bu unsurların her biri birbirini tanıyor ve insanı biliyor ve birbirinin isteklerine boyun eğiyor ve aynı zamanda birbirine emir veriyor olmaları gerekir. Bu ise hem akıldan uzak, hem imkansızdır.


Kendinden bile haberi olmayan bir tavuk insanın yumurta ihtiyacını ne bilsin. Hadi bildi diyelim o tavuğun ısıya, ışığa, suya, havaya ihtiyacı var. Çeşitli rızıklara ihtiyacı var. Bunları kendi kudretiyle elde edebilir mi ? Elbetteki edemez.

O halde bu nimetlerin geldiği silsileye tamamıyla malik olan ve ihtiyaç hissettiğimiz nimetleri, kasıtlı olarak önümüze getiren bir kudret var, bir rahmet var, bir hikmet var, bir irade var, bir ilim var. Bütün bu fiiller, bu faaliyetler, bütün kainata hakim olan bir Zat tarafından gerçekleşiyor. Bir şeyin olmasını istediği zaman “Ol” demesi kafi olan Rabbimiz tarafından gerçekleşiyor. Her ihtiyacımızı bilen ve yerli yerince harikulade bir şekilde bize ulaştıran Rabbimize şükürler olsun. Amin.
 

teblið

Vefasýz
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

“kainatın unsurlarını musahhar eden sebep nedir ?” sorusuna cevap aramaya kalksak, ;

Bazı insanlara deriz ki neden okuyorsun? Diploma almak için der. Neden diploma almak istiyorsun? Bir meslek sahibi olayım diye. Neden bir meslek sahibi olmak istiyorsun? Malım olsun diye. Güzel, peki neden malın olsun istiyorsun? Neden? Neden?..
Bu soruların bir sonu olması gerekiyor. Müslüman kişinin asıl gayesi(amacı) Allah’ın rızasıdır “elbette sonunda rabbine gidilecek” Eskiden Salihler. Ebifirasel hamedaninin, hamedani sultanı Seyfueddewle hamedaniye olan hitabını Allah için kullanmışlar. Seninle aram iyi olsun da tüm âlemle kötü olsun. Keşke hayat tatlı sağlam olsun. Sen razı ol da tüm beşer gazab olsun. Toprak üstündekiler ancak topraktır. Allah’tan başkasına böyle hitapetmek uygun olmayıp mümin insanın yapacağı şeylerde amacı Allah’ın rızasını kazanmaktan başka birşey olmamalıdır. Amaçların amacı onun rızasıdır(asılamaç )

Derlerki ahmak, yemek için yaşar; akıllı ise yaşamak için yer. “İnkar edenler ise haz almaya bakarlar hayvanların yediği gibi yerler, içerler cehennem ateşi onların barınağıdır”(Muhammed:12) Ötetaraftan akıllı insan yaşamak için yer. Geriye bir soru kaldı; akıllı insan neden yaşar? Yaşamak asıl amaç olmalı mıdır? Yaşamak bir amaç olmadığı gibi bir vesiledir.

Deriz ki: ahmaklar yemek için yaşıyor, akıllılar ise yaşamak için yiyiyor. Oysa muhakkakki mümin insan da Allah’a ibadet etmek için yaşıyor. Amaç Allah’tır. “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan bir rızk istemiyorum. Beni yedirmelerini de istemiyorum” (Zariyat 56-58)



 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

[NOT]
Ey insan! Aklını başına al. Hiç mümkün müdür ki, bütün envâ-ı mahlûkatı sana müteveccihen muavenet ellerini uzattıran ve senin hâcetlerine lebbeyk dedirten Zât-ı Zülcelâl seni bilmesin, tanımasın, görmesin?

Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor. Sen de Onu bil, hürmetle bildiğini bildir. Ve kat’iyen anla ki, senin gibi zaif-i mutlak, âciz-i mutlak, fakir-i mutlak, fâni, küçük bir mahlûka koca kâinatı musahhar etmek ve onun imdadına göndermek, elbette hikmet ve inâyet ve ilim ve kudreti tazammun eden hakikat-i rahmettir.[/NOT]


İnkar edemeyeceğimiz tüm bu faaliyetleri bize sunan, bütün mahlukata bizim hayatımızın idamesi için hizmet ettiren, cüz’i ihtiyaçlarımızı dahi hiç unutmadan, şaşırmadan , yerli yerinde ve zamanında veren elbette bizi biliyor, tanıyor, görüyor, işitiyor olmalıdır. Çünkü yapmak bilmeyi gerektirir. Hele ki kasten yapılan bir şeyse, asla tesadüfe havale edilemez. Hem ihtiyacın bilinmesi, hem ihtiyaç hissedilen şeyin özelliklerinin bilinmesi ve ona göre yapılması ve hem de vücuda gelmesindeki tüm unsurlarında o amaca hizmet ettirilmesi; elbette her şeye hakim olmayı, her şeyi hakkıyla görmeyi ve bilmeyi, en küçük sesleri ve hatta kalpten geçen istekleri dahi biliyor olmayı ve tüm bunların yanında merhametli olmayı gerektirir. Hatta lisan-ı hal ile arzedilen fıtri duaları dahi biliyor olmayı gerektirir. İşte böyle bir Zat, ancak tüm celali ve cemali isimlerin sahibi Allah celle celalühü olabilir, başkası olamaz.

Evet madem ki bizi biliyor ve aşikar şekilde görünen rahmet bildiğinin en açık delilidir. O halde biz dahi Onu bilmeliyiz, tanımalıyız. Çünkü bu sarfiyatı yapan Zat-ı Zülcelal, elbette bir hikmete binaen yapıyor ve bizden buna karşılık beklediği birşeyler olmalıdır; şükürle mukabele etmek gibi.

Koca kainatta Allah cc. dünyayı, dünya içinde zihayatı ve zihayat içinde de en mükerrem varlık olarak insanı seçmiş. Halbuki insan acizdir; elindekilerin muhafazasına muktedir değildir, güç yetiremez. Fakirdir; istediğini kendi güç ve kuvvetiyle elde edemez. Fanidir; hayatını devam ettirmeye, gençliğini devam ettirmeye kudreti yoktur. Kainatın içinde zerre kadar yer teşkil etmemesine rağmen, insan kendisini muhtelif nimetlerine mazhar eden Rabbini tanımaz ve bilmezse, "marziyatı nedir, bizden ne ister" diye düşünüp, üzerine düşen vazifeyi öğrenip yapmazsa; yapılan bunca faaliyete karşı nimetler ve rahmetler adedince hakaretler etmiş olur. Allah cc. nimetlerini tahkir etmekten bizleri fersah fersah uzak eylesin. Ve kainattaki rahmet hakikatini anlamayı cümlemize nasib eylesin, amin.
 

Eddaî2

Well-known member
Cevap: Açıklamalı Risale Dersleri 51 - Rahmetin Vücudu ve Tahakkuku Güneş Kadar Zâhir

[NOT]Elbette böyle bir rahmet, senden küllî ve hâlis bir şükür ve ciddî ve sâfî bir hürmet ister. İşte, o hâlis şükrün ve o sâfî hürmetin tercümanı ve ünvanı olan Bismillâhirrahmânirrahîm’i de, o rahmetin vusulüne vesile ve o Rahmân’ın dergâhında şefaatçi yap.[/NOT]

Rabbimizin sonsuz rahmeti ve o rahmetin üzerimizdeki tecellileri, bizlerin de bu rahmete külli ve halis bir şükür ile ve ciddi ve safi bir hürmet ile mukabelede bulunmamızı gerekli kılıyor. Aksi takdirde Allah’ın rahmetini ittiham etmek gibi bir durumla karşı karşıya kalmak var. Allah böyle hallerden bizi muhafaza eylesin, amin.

Aldığımız ya da faydalandığımız şeylerden ötürü insanlara veya sebeplere bir fiyat veriyoruz ya da onlara hakları olmayan çok fazla teşekkürleri ediyoruz. Oysa ayağımıza kadar gelen rahmete karşı aynı hürmeti, aynı ciddiyeti, aynı teşekkürü çoğu zaman ifade edemiyoruz ya da unutuyoruz. Sebepleri tek etken gibi görebiliyoruz. Halbuki sebepleri yaratan Rabbimizdir. Hiçbir sebep bizim ihtiyacımızın ne olacağını bilemez, bilse de sürekli bir biçimde o ihtiyacı bize getirmeye muktedir değildir. O nimetlerin her ne vasıta ile olursa olsun, bize gelmesini murad eden, sebeplerin de yaratıcısı olan Rabbimizdir. Hediyeyi getirene bir teşekkür gerekirse, gönderene binler teşekkür etmek gerekir. Getiren sebepler, gönderen ise Rabbimizdir. Bu şükrün en özet şekli ise ibadetle olur ve ibadetlerin içinde o şükrü en güzel ifade eden namaz ibadetidir.

“Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakkı tesbih ve tâzim ve şükürdür. Yani, Celâline karşı kavlen ve fiilen Sübhânallah deyip takdis etmek; hem, kemâline karşı lâfzen ve amelen Allahu ekber deyip tâzim etmek; hem, cemâline karşı kalben ve lisanen ve bedenen Elhamdülillâh deyip şükretmektir.” Dokuzuncu Söz

O halde başta namaz olmak üzere diğer farz, vacip, sünnet ve nafile ibadetlerimizi yapmak Rabbimizin rahmetine vesile oluyor diyebiliriz. Yani sonsuz rahmet tecellilerine mazhar olduğumuz için, şükrü ifade eden ibadetlerle mukabelede bulunmak lazım geliyor. Ve biz bu şükrümüzü ne derece çoğaltır ve de samimileştirir isek, ihlaslı olur isek, o nispette rahmete mazhar oluyoruz. Ve netice itibariyle Bismillahirrahmanirrahim’in içindeki o Rahman ve Rahim isimleri bize şefaatçi olmuş oluyor.
 
Üst