Sekizinci Meselenin Bir Hülâsası

müdavim

Üye Sorumlusu
Asa-yı Musa
Birinci Kısım
Meyve Risalesi

Sekizinci Meselenin Bir Hülâsası [13]



İkinci Nükte(3)

Her ne ise... Kur’ân-ı Hakîmin[her ayet ve suresinde sayısız hikmet faydalar bulunan kur’an] Cennet ve Cehennem hakkındaki mu’cizâne[mucizeli] izahatı ve Kur’ân’ın tefsiri[açıklaması] ve ondan gelen Risale-i Nur’un Cennet ve Cehennemin vücutlarına[var olduklarına] dair hüccetleri[delilleri], daha başka beyana[açıklamaya] ihtiyaç bırakmamışlar.

وَيَتَفَكَّرُونَ فِى خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَاْلأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ 2

رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ اِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا اِنَّهَا سَاۤءَتْ مُسْتَقَرّاً وَمُقَامًا 3

gibi pek çok âyetlerin ve başta Resul-i Ekrem[Allah’ın enşerefli ve değerli elçisi olan Hz.Muhammed] (a.s.m.) ve umum peygamberler ve ehl-i hakikatın[hak ve doğruluk üzere olanların], her vakit dualarında en ziyade[fazla], .

اَجِرْنَا مِنَ النَّارِ.. نَجِّنَا مِنَ النَّارِ.. خَلِّصْنَا مِنَ النَّارِ ve vahiy[Cenab-ı hak tarafından Cebrail (as)vasıtasıyla peygamberlere gelen bilgi] ve şuhuda binaen onlarca kat’iyet kesb eden [varlığı kesinlik kazanan] “Cehennemden bizi hıfz eyle” demeleri gösteriyor ki, nev-i beşerin[insanların] en büyük meselesi Cehennemden kurtulmaktır. Ve kâinatın[yaratılan her şeyin] pek çok ehemmiyetli ve muazzam[azametli,çok büyük] ve dehşetli bir hakikati Cehennemdir ki, bir kısım o ehl-i şuhud ve keşif[kalp gözü açık olanlar] ve tahkik[tetkik edenler] onu müşahede eder[görür]. Ve bir kısmı tereşşuhatını[sızıntılarını] ve gölgelerini görür, dehşetinden[korkunçluğundan, ürkütücülüğünden] feryat ederler, “Bizi ondan kurtar” derler.

Evet, bu kâinatta hayır-şer, lezzet-elem[acı], ziya-zulmet[karanlık], hararet-bürudet[soğukluk], güzellik-çirkinlik, hidayet[doğruluk üzere olma]-dalâlet[hak ve doğru olandan ayrılma] birbirine karşı gelmesi ve içine girmesi, pek büyük bir hikmet içindir. Çünkü şer olmazsa hayır bilinmez. Elem[acı] olmazsa lezzet anlaşılmaz. Zulmetsiz[karanlıksız] ziya[aydınlık,ışık], ehemmiyeti olmaz. Soğukla, hararetin[sıcaklığın] dereceleri tahakkuk eder. Çirkinlikle, hüsnün[güzelliğin] tek bir hakikati, bin hakikat ve binler çeşit hüsün[güzellik] mertebeleri vücut bulur[ortaya çıkar]. Cehennemsiz, Cennetin pek çok lezzetleri gizli kalır. Bunlara kıyasen, her şey, bir cihette zıddıyla bilinebilir. Ve birtek hakikatı, sümbül verip çok hakikatler olur.

Madem bu karışık mevcudat[varlıklar] dâr-ı fâniden[geçici dünyadan] dâr-ı bekàya[ ebediahirete] akıp gidiyor. Elbette, nasıl ki hayır, lezzet, ışık, güzellik, iman gibi şeyler Cennete akar; öyle de, şer, elem, karanlık, çirkinlik, küfür gibi zararlı maddeler Cehenneme yağar. Ve bu mütemadiyen[sürekli olarak] çalkanan kâinatın[yaratılmış herşeyin] selleri o iki havza girer, durur.

Kerametli Yirmi Dokuzuncu Sözün âhirindeki[sonundaki] remizli[işaretli] nüktelerine[ince anlamlarına] havale ederek kısa kesiyoruz.






2-‘’Göklerin ve yerin yartılışını tefekkür ederler.’ Bu kainatı boş yere yaratmadın, ey Rabbimiz’,derler.’Seni bütün noksanlardan tenzih ederiz.Sen bizi cehennem ateşinin azabından koru.’’ Al’i İmran Suresi.3:191

3-‘’Cehennem azabını bizde uzaklaştır. Onun azabı daimi bir helaktır.Gerçektende orası ne kötübir durak,ne kötü bir konaktır’’ Furkan Suresi,25:64-65
 
Üst